• Sonuç bulunamadı

Gayrimüslimlerin Seçimden Beklentileri

1.4. II. Meşrutiyet’in İlanı Sonrası Kurulan Cemiyetler

2.1.2. Gayrimüslimlerin Seçimden Beklentileri

1908 yılı seçimlerinde Trabzon’daki gelişmelerin daha etraflıca kavranabilmesi açısından gayrimüslimlerin seçime katılma ve seçim süreciyle ilgili görüşlerinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu doğrultuda Rumlar, seçimlere katılan ve seçim sürecinde etkili olan milletlerin başında geliyordu. Bir yandan yoğun bir seçim faaliyetinde bulunuyorlar, diğer yandan seçimler konusunda çeşitli itirazlar dile getiriyorlardı. Rumlar, sayıca altı buçuk milyondan fazla olduklarını, bu nedenle hem Mebusan hem de Ayan Meclisi’nde sayıca daha fazla temsil edilmeleri gerektiğini iddia ediyorlardı.274

Onların hesaplarına göre mecliste en az 40 temsilci olmalıydı.275

Rumların Makedonya’daki cemaatleri tarafından İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik merkezine gönderilen yazıda, Patrikhane’nin imtiyazlarının eskisi gibi devam etmesi, yerel yönetimlere daha fazla malî özerklik sağlayacak düzenlemelere gidilmesi, yerel milis kuvvetlerin oluşturulması, cemaatlerine belli birtakım vergileri koyma ve toplama yetkisi verilmesi ve Rumcanın

seçebilmektir. Durumun büyük kısmı bunun üzerine kurulmuştur. Bkz. Trabzon’da Meşveret, 2 Eylül 1324/15 Eylül 1908, No: 5 s. 3.

273 Trabzon’da Meşveret, 2 Eylül 1324/15 Eylül 1908, No: 5 s. 3.

274 Fevzi Demir, Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet Dönemi Meclis-i Mebusan Seçimleri 1908-1914, 1. Baskı, Ankara: İmge Yayınları, 2007, s. 86; Kenan Olgun, 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın

Faaliyetleri ve Demokrasi Tarihimizdeki Yeri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2008, s. 64. 275 Seçim sürecinde İttihatçıları en sert eleştiren Proodos isimli Rum gazetesine göre bu sayı 65 olmalıydı. Bkz. Hasan Taner Kerimoğlu, İttihat-Terakki ve Rumlar 1908-1914, 1. Baskı, İstanbul: Libra yayınları, 2009, s. 73.

79

Türkçe ile birlikte resmî dil olması yönünde istekleri vardı.276

Ayrıca İmparatorluktaki çeşitli milletlerin kendi dinî inanç ve gelenekleri doğrultusunda gelişmesinin sağlanması, askerî birliklerin aynı din ve mezhepten oluşturulması, yerel meclislerin yetkisinin artırılarak merkezden bağımsız bir hale getirilmesi277

gibi beklentilerinin yanı sıra adem-i merkeziyet fikrini de savunmuşlardı. Bu son istek dolayısıyla Rumların dinî lideri Patrik Yovakim’in Prens Sabahaddin gurubuyla yakınlaşması, seçim öncesi İttihatçıları rahatsız eden önemli bir gelişmeydi.278

Seçimlerde Ermeniler adına istekler ise Taşnaksutyun Cemiyeti tarafından dile getirilmiştir. Buna göre Taşnakçılar, Ermenilerin yoğun bulundukları vilayetlerde serbest dolaşımın sağlanması, 1896 yılı ve sonrası siyasî tutukluların serbest bırakılması, eski rejimin cemaatlere tanımış olduğu dinî ayrıcalıkların kaldırılması, Ayan Meclisi’nin kaldırılarak tek meclisli ve tek seçimli bir sistemin yerleştirilmesi gibi isteklerde bulundular. Diğer taraftan Türkçeyi resmî dil tanımakla beraber, okullardaki eğitim dilinin öğrencilerin anadili olmasını ve eğitime ayrılan bütçenin, cemaatlerin nüfus oranına göre bölünmesini talep ediyorlardı. Ermenilerin bu isteklerine bakıldığı zaman Rumlardan oldukça ayrıldıkları ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile daha uyumlu çalışabilecekleri söylenebilir. Özellikle tek meclisli ve seçimli bir siyasî yapıya yaptıkları vurgu dikkat çekicidir. Bununla birlikte Taşnakların yerel özerklik isteklerinin mevcudiyeti aşılması gereken önemli bir sorundu.279

Bu genel isteklerin ardından özellikle Trabzon’daki Rumların görüşlerini yansıtması bakımından Dava Vekili Nikolaki Orfanidi Efendi’nin yazdıkları, hem II. Meşrutiyet’in ilanı öncesi milletler arasındaki münasebeti hem de ilan sonrası gelinen noktayı kavrayabilmemiz açısından döneme ışık tutacaktır. Çünkü Rumlar, seçimde Ermenilere göre Trabzon’da daha güçlü bir konumdadırlar.280

Orfanidi Efendi Trabzon’da Meşveret gazetesine yazdığı makalede, Trabzon’da icra edilmekte olan seçimler bahsine değinerek, müntahib-i sânî seçiminde Türk, Rum ve Ermeniler arasında birlikte çalışma fikrinin görülmemesinin sessizlikle geçiştirilemeyeceğini, çünkü İstibdat Dönemi’nde

276 Mehmet Ö. Alkan, “1908 Seçimleri ya da 1324 İntihabı”, Tarık Zafer Tunaya Anısına Yadigâr-ı

Meşrutiyet, (Haz. Mehmet Ö. Alkan), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 100-101;

Kansu, a.g.e., s. 223-224.

277 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, 2. Cilt, 1. Kısım, Ankara: TTK Yayınları, 1983, s. 132-133.

278

Kerimoğlu, a.g.e., s. 66.

279 Kansu, a.g.e., s. 235-238.

280 1906-1907 nüfus sayım sonuçlarına bakıldığında Trabzon’da Rum erkek nüfusu 43.254 iken Ermeni erkek nüfusu Katolik ve Protestanlar da dâhil 14.457’dir. Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914)

80

genel menfaatle alakalı hususta Trabzon’un zeki ve vatansever ahalisinin birlikte hareket edebildiklerini vurgulamıştır. Dolayısıyla şimdi istişare ile ittifakın hem kolay hem de vacip olduğu Meşrutiyet zamanında terk ve ihmal edilmesinin, hayret edilecek bir netice olacağını ifade etmiştir. Ardından vekilleri seçecek olan müntahib-i sânîlerin ahali tarafından seçilmesi gibi mühim bir meselede, her şeyden önce muhalif milletler arasında samimi bir ittifak ve istişarenin meydana gelmesinin gerekli olduğuna işaret eden Orfanidi’ye göre, bütün ahalinin fikrine ve hissiyatına sahip, başarılı ve en uygun vekiller yalnız bu suretle seçilebilirlerdi. Diğer taraftan şimdiye kadar seçilmiş olanlara karşı da hiçbir itiraz ve mütalaası olmadığını söyleyen Orfanidi, onların samimi vatanperver hislerle dolu ve Meşrutiyet üzerine Türkiye’nin menfaatine hizmet edeceklerinden emin olduğunu, yine de herkesin adına muvaffakiyeti temin edecek hususun ittifak içinde hareket etmekten geçtiğini belirtmiştir. Çünkü Orfanidi gerekçe olarak:

Yalnız Türkler, Rumlar veyahut Ermenilerin iştiraki olmaksızın Türkler, Rumlar ve Ermeniler tarafından münferiden intihab olunan vekiller, gerçi şeklen vekil iseler de hattı zatında efkâr-ı umuminin ve Kanun-i Esasi mucibince uhuvvetleri temin olunan akvamın samimi ittifak ve istişareleri ile intihab edilmiş vekil olamayacakları bedihidir (açıktır). Binaenaleyh, her bir hamiyetperverin arzusu ileride bu toprak üzerinde büyüyen ve yaşayan milel-i Osmanîye arasında samimi, vecdi ittihadın temini zımnında şimdiden birlikte çalışılması merkezindedir

şeklinde ileri sürdüğü görüşleriyle, birlikte hareket etmeksizin seçilmiş olmanın ne anlama geldiğini açıkça ifade ettiği gibi ittihadın yolunu da başta kendi milleti olmak üzere bütün halka göstermiştir. Devamında şimdiye kadar bu yolda yapılan girişimlerin istenilen düzeye gelmediğini, ancak henüz seçimin başlarında bulunulmasından dolayı “uhuvvetin temini yolunda bil-cümle Osmanlılar tarafından birlik içerisinde çalışılmasına” zamanın müsait olduğunu, fırsatın kaçmadığını vurgulamıştır.281

Orfanidi Efendi bu fikirleriyle Makedonya’daki Rum cemaatinin ve Patrikhanenin Osmanlı vatandaşlarını ayrıştırıcı ve özerkliğe yol açacak düşüncelerinden farklı bir siyasî yol da çizmiş oluyordu.

Bir gayrimüslim tarafından bu yönde ifadelerin yer alması, Tanzimat Fermanı’ndan sonra oluşturulmaya çalışılan Osmanlılık bilinci ve idealinin belli mesafeler kat ettiğinin önemli bir göstergesi olsa gerektir. Meşrutiyetin ilan edilme sebeplerinden birisi de kökeni ne olursa olsun bir Osmanlı vatandaşı bilinci ortaya çıkarabilme ve böylece devletin birliğini sağlayabilme düşüncesidir. Orfanidi Efendinin sözleri ve istekleri düşüncemizi doğrular niteliktedir. II. Meşrutiyet’in ilanı sonrası oluşan ılımlı havanın bu duruma katkı yaptığını göz ardı etmemek gerekir. Ancak olumlu söz ve beklentilerin bütün

281

81

gayrimüslimler tarafından paylaşıldığını da iddia etmek, Makedonya’daki Rumların ve Patrikhanenin isteklerine bakıldığında biraz zordur.

Trabzon’da seçim süreci içerisinde basın yoluyla gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler tarafından beklentiler dile getirilmeye devam edilmiştir. Bu beklentilerin önemli bir kısmı seçilecek olanların vasıflarına dikkat edilmesi ve halkın aydınlatılması noktasında olduğu gibi bir kısmı da devletin ve milletin idare edilmesi hususunda yapılması istenenlerle ilgilidir. Trabzon’da Meşveret gazetesinde bu yönde beklentilerin kaleme alındığı bir yazıda, öncelikle yine istibdat ve onun yol açtığı fenalıklar anlatıldıktan sonra halkın yararına kanunlar yapılması üzerinde durulmuştur. Kanunların, vatandaşı devletin karşısında koruyabilecek en önemli güç olarak görülmesi, Tanzimat’tan beri gelen kanunun üstünlüğü fikrinin tabana iyice yayıldığını göstermektedir. Yazıda şu hususlar ifade edilmiştir:

Batı milletleri ve onun hükûmetleri akıllara hayret verir bir süratle ilerleyerek güçlü bir mevkie ulaştı. Oysa siyasî hatalarla maraz-ı tevakkufa (duraklama) tutulan milletimiz günden güne güçlü mevkisini kaybetti. Milletin bu durgunluğundan kurtulması için aydınlanmasına engel olan daima cehalet oldu. İlerlemeyi bırakın yanlıştan dönmeye bile dâhil olamayan milletin meşru hukuklarını, haklarını vaktiyle hain bir tarzda gasp eden müstebit hükûmet zulümlerini, ihanetlerini arttırdıkça milleti pek hızlı adımlarla yok olmaya sürüklüyordu. Bu durgunluk ve zulüm arttıkça verdiği zararlar, felaketler de arttı. Hassasiyet, hakkı ve hakikati aramak görüldükçe istibdat şiddetini, zulmünü arttırdı. O derecede ki, faziletli vatan evlatları aralıksız ya hürriyet şehitliğine katılıyor yahut sürgünlerde, mahpuslarda, işkenceler altında inleyerek can veriyordu. Bütün şüheda kanıyla, mazlumların vatanın en güzide evladının kanlı yaşlarıyla sulanmış olan bu uzun müddet içinde usul-ü idare, maliye, adliye, siyaset mesleği ile milletin kanı emiliyor, milletimizi hırpalayarak vatan evlatları sefalete sürükleniyordu.

Bu vurgu yapıldıktan sonra asıl meseleye gelinir ve her türlü idari işin meclisin hâkimiyetinde olacağı, bunun için idare usulü ve maliye gözden geçirilmek üzere öncelikle adli kanunlardan ceza kanunun ele alınması, çünkü bu kanunun ihtiyaçlar için yeterli olmadığı gibi millî adet ve sosyal hayata da yeterince uygun olmadığı vurgulanmıştır. Bu önemli hususu vatandaşlarla paylaştıktan sonra yarının vekilleri göreve çağrılmıştır. Mebusların öncelikle yerine getirmeleri gereken vazifelerinin, ahlaka, irfana, adetlere ve insanca yaşama hizmet edecek, zulmü ve suiistimalleri ortadan kaldıracak kanunları hazırlamak olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kanunun verdiği geniş haklar dolayısıyla millete hizmet etmesi gereken memurların, milletine zulüm etmekte ve maddi manevi zarara uğratmakta olduğu282

hatırlatılarak bir durum tespiti yapılmış ve çözüm mercii olarak Meclis ve vekiller gösterilmiştir.

82