• Sonuç bulunamadı

Avusturya Boykotu

1.4. II. Meşrutiyet’in İlanı Sonrası Kurulan Cemiyetler

1.5.1. Avusturya Boykotu

Bunlardan ilki, Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhak etmesi ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesidir. Avusturya, daha 1878 Berlin Anlaşması ile Bosna-Hersek ve Yeni Pazar sancağına el koyduğu günden itibaren, bu toprağı ilk fırsatta kendi sınırları içerisine katmaya kararlıydı. II. Meşrutiyet’in ilanı, Avusturya’yı bir açmaz karşısında bıraktı. Bosna-Hersek bir Osmanlı toprağı olduğuna göre, Meclis-i Mebusan’a oradan da milletvekili seçilmesi gayet doğaldı. Hal böyle olunca, İttihatçıların mevcut statüyü değiştirmeye teşebbüs etmeleri çok muhtemeldi. Bulgarlar ise Berlin Anlaşması ile ortaya çıkan ve bütün Makedonya’yı içine alan Büyük Bulgaristan’ı ve bağımsızlıklarını unutmamışlardı. Bulgaristan’daki Osmanlı demiryollarında Eylül 1908’deki işçi grevini bahane ederek askerî bir işgal gerçekleştirmişti. Sonrasında grev sona ermesine rağmen askerlerini buradan çekmemişti.144

İşte bu ortam içerisinde, Bulgaristan 5 Ekim’de bağımsızlığını ilan ederken Avusturya, 6 Ekim’de Berlin Antlaşması’nın 25. maddesine145 aykırı olarak Bosna-Hersek’in tamamen kendilerine bağlı hale geldiğini ilan etti.

Bir görüşe göre Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhak etme nedeni, Osmanlı Devleti’nin toparlanmaya başlar gibi görünmesi üzerine, Bosna’daki Müslümanların bu

144 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 613-626.

145

Bosna ve Hersek eyaletleri Avusturya Devleti tarafından asker ikamesiyle idare olunacaktır. Avusturya Devleti Sırbistan ile Karadağ arasında cenub-u şarki istikametince Metroviçe’nin öte tarafına kadar uzanan Yeni Pazar sancağının idaresini deruhte etmek arzusunda bulunmadığından orada idare-i Osmaniye baki kalacaktır. Mamafih, usul-ü cedide-i politika ile taraf-ı muhaberatın serbesti ve emniyeti temin için Avusturya Devleti Yeni Pazar’ın her tarafında asker bulundurmak ve askeri ve ticaret yolları yapmak salahiyetini muhafaza eder. Avusturya Devleti ile Hükûmet-i Seniye işin teferruatını ileride bi-l-ittifak kararlaştıracaklardır. Bkz. Feyz, 9 Teşrîn-i Evvel 1324/22 Ekim 1908, No: 23, s. 1; Feyz gazetesi Bosna-Hersek ve Bulgaristan meseleleri ortaya çıkınca Berlin Anlaşmasını kısım kısım yayınlamıştır. Elimizdeki sayılardan 22 nolu olanında dördüncü madde ile başlayıp, 26 nolu sayısıyla bu yayını bitirmiştir. Muhtemelen elimizde olmayan 21 nolu sayısıyla bu yayını başlatmıştır.

42

eyaleti yeniden Osmanlı yönetimi altına sokmak yolunda muhtemel girişimlerine karşı koymaktı. İngiliz ve Osmanlı basınına göre, Avusturya hükûmeti, Osmanlı meşrutiyetini başarısızlığa uğratmak için böyle davranmış ve bu uğurda Bulgaristan’ı da kışkırtmıştı.146 Bu duruma karşılık olmak üzere Osmanlı hükûmetinin yapabileceği pek bir şey yoktu. 1878 Berlin Konferansı’na katılanlar nezdinde durumu protesto etmek ilk yapılan hareketti.

Olayın meydana geldiği dönemin canlı tanıklarından Temmuz 1912’de Mabeyn Başkâtipliğine atanacak olan Ali Fuat Türkgeldi, anılarını yazdığı eserinde, olayların Osmanlı Devleti ve ricali açısından gelişimini şöyle anlatmaktadır:

İntihabat sürecinin yaşandığı devrede Avusturya Devleti, işgal-i muvakkatı altında olan Bosna ve Hersek’in suret-i dâimede memalikine ilhakını ve Bulgaristan emareti de süferây-i ecnebsüferây-iyeye versüferây-ilen zsüferây-iyafet-süferây-i resmîyeye İstanbul’da bulunan Kapı Kethüdası’nın davet olunmamasını bahane ederek Bulgaristan’ın istiklalini ilan eylemesi yüzünden iki mesele-i mühime hâdis olmuştu. Bu meseleler yüzünden evrak-ı havadiste şiddetli münakaşâtı ve ahalice Avusturya’dan gelen eşyaya karşı boykotaj ilanı gibi muamelâtı mucib olduğu halde Meclis-i Vükelâca o yolda hiçbir müzakere cereyan etmiyordu.147

Buradan anlaşılacağı üzere, halk kitleleri, ilhaklara karşı tepkisini ticarî mallara karşı boykot şeklinde gösterirken, Hükûmet, nasıl bir adım atması gerektiğine henüz karar verememiştir.148

Devletçe bir müddet gösterilen bu kararsızlığın ardından Sadrazamın konağında149

toplanılmış, ardından nazırların gelmesiyle müzakereler başlamıştır.

146 Akşin, a.g.e., s. 138; İttihatçıların ünlü isimlerinden Talat Paşa anılarında, Bulgaristan’ın, 1908 yılında, İstanbul’daki maslahatgüzarı Bay Eşşof’un bir ziyarete davet edilmediği (İstanbul’da büyükelçilere verilen bir davettir.) bahanesini ileri sürerek Doğu Rumeli’yi Bulgaristan’a ilhak ve krallığı ilan ederken, Avusturya’nın da ortada hiçbir sebep olmaksızın Bosna-Hersek’i İlhak ettiğini söylemektedir. Bkz. Mehmed Tal’at Paşa, Talât Paşa’nın Anıları, (Haz. Alpay Kabacalı), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007, s. 19.

147

Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, 4. Baskı, Ankara: TTK Yayınları, 1987, s. 10-11.

148 Süleyman Kani İrtem anılarında, İlhak ilanının ertesi günü Talat Bey’in, İstanbul’da Cavid Bey’in evinde bazı arkadaşlarla bu meselede kendi taraflarından neler yapılabileceğini konuştuklarını, Cavid Bey’in Avusturya’ya harp ilan edemeyeceklerini, Düyun-u Umumiye’den otuz yıldır Bosna-Hersek adına kendilerine düşen borcu alabilmelerinin bile bir muvaffakiyet olacağını söylediğini belirtmektedir. Bunun üzerine toplantıda bulunan tüccardan Kazım ve Ziya Balcı’nın söz alarak bu borcu almak adına Avusturya mallarına boykot yapmayı teklif ettiğini, bu konuda izahat alan Talat Bey’in bunu uygun gördüğünü, Ardından Kazım ve Ziya Balcı’nın bunu uygulamak adına hükûmetin yardımına ihtiyaç duyduklarını söylemesi üzerine Talat Bey’in onlara, Cemiyet’in yardımcı olacağını ifade ettiğini ve sonunda yine tüccardan Kemal Ömer ve Kibar Sarım Beylerin İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hamallar üzerinde mutemedi olan Ferit Bey ile birlikte boykotun nasıl düzenlenip yürüteceklerini müzakere ettiklerini belirtmiştir. Ayrıca, tam o sıralarda bu olaylardan habersiz olarak Hüseyin Cahit Bey’in “Avusturya Malı Almayınız” başlıklı yazısının da iyi bir tesadüf olarak Tanin’de yazıldığını ve etkilerinin bu yönde taşradaki gazetelerde de görülmesiyle boykotun başladığını ifade etmiştir. Bu anlatımda da görüldüğü gibi tüccarın Talat ve Cavid Bey üzerinden hükûmetten destek istemesine karşılık onlar Cemiyetin destek vereceğini belirtmişlerdir. Hükûmette herhangi bir Cemiyet üyesinin bulunmaması da bunda etkili olmuş olabilir. Ancak yine de bütün bu olaylar, hükûmetin henüz önemli bir adımı atamadığını göstermektedir. Bkz. İrtem, Meşrutiyet

Doğarken 1908 Jön-Türk İhtilâli, s. 300-301.

149 Bu bunalımlar o dönem Ramazan ayına rastladığından Meclis tatildeydi. Bu sebeple olaylar resmi olarak görüşülemedi. Toplantı yeri olarak konağın işaret edilmesi bundandır. Bkz. Feroz Ahmad, İttihat ve

43

Toplantıda Sadrazam Kamil Paşa Sırbistan, Romanya ve Yunanistan’a ittifak teklif ettiklerini; Sırbistan’ın olumlu cevap verirken, Romanya’nın Avusturya ile yakınlığından dolayı buna yanaşmadığını, Yunanistan’ın ise dolaylı cevaplar verdiğini ifade etmiştir. Harbiye Nazırı’na da askerin bu durumda harbe hazır olup olmadığını soran Sadrazamın olumsuz cevap alması üzerine tek çare siyaset yoluyla meseleleri çözmek olarak görülmüş ve sefaretlere yazılmak üzere Dâhiliye Nazırı Hakkı Bey bir protestoname hazırlamıştır.150

Bu şekilde Avusturya ile Bulgaristan’ın niyetlerini belli etmelerinin ve icraata

geçmelerinin hemen akabinde İstanbul ve diğer şehirlerde kitlesel yürüyüşler yapıldı. Binlerce insanın katıldığı bu eylemlerde kalabalıklar şehirleri bir uçtan bir uca kat ediyor, resmî dairelerden konsolosluklara kadar başvuracakları tüm mercilere taleplerini sıralıyorlardı. Meydanlarda toplanan kalabalıklar sembolik bir biçimde bütün dillerde konuşmalar yapıyor ve farklı bayraklar altında yürüyorlardı.151 Osmanlı Devleti bu iki devletin hareketlerini tanımamış ve protesto etmiş, ancak bir savaş ilan etmeyi de göze alamamıştı. Bu durumda 1908 yılının baş aktörü durumuna gelmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ise daha çok genç Meşrutiyet rejiminin inşası ile ilgilenmekteydi. Bu yeni uluslararası kriz sebebiyle ve kaybedilecek topraklar uğruna yeni kazandıkları “hürriyeti” riske atmak niyetinde değillerdi. Buna yönelik olarak yukarıda ilk yansımalarını verdiğimiz halk hareketlerini örgütlemeye başlayan Cemiyet, Osmanlıların gündemine yeni bir protesto şeklini getirmiş oldu: Boykot.

1908 Avusturya Boykotu; ortaya çıkan tepki, gösteri ve eylemleri daha pozitif bir kanala sevk etmek ve Meşrutiyet karşıtı bir hal almalarını önlemek, Avusturya ve Bulgaristan’ı diplomatik olarak kenara sıkıştırmak ve Osmanlı kamuoyunu mobilize etmek için gündeme gelmişti. Bunun ortaya çıkarılmasında ve yaygınlaştırılmasında iki kurum önemli rol oynamıştı. Bunlar: II. Meşrutiyet’in ilanından sonra politik ve toplumsal yaşamdaki önemleri artmış olan basın ve cemiyetlerdi. Özellikle gazete ve diğer süreli yayınlar sayesinde politik konular kamusal meselelere dönüşmüştür.152

Avusturya ve Bulgaristan’a karşı, ama özellikle Avusturya’ya karşı, boykotun başlamasında Tanin gazetesinin rolü önemlidir. İttihatçılara yakınlığıyla tanınmış olan Tanin gazetesi, 26 Eylül 1324 (9 Ekim 1908) tarihinde Avusturya mallarının alınmamasına yönelik bir çağrıda bulundu. Hüseyin Cahid (Yalçın), gazetesinden halka şöyle seslendi:

150

Türkgeldi, a.g.e., s. 11-12.

151 Y. Doğan Çetinkaya, “1908 Devrimi’nde Kamusal Alan ve Kitle Siyasetinde Dönüşüm”, İstanbul

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 38, (2008), s. 136.

152 Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu Bir Toplumsal Hareketin Analizi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004, s. 14-19.

44

Osmanlıların sükûn içerisinde çalışmaya muhtaç oldukları şu sırada adî, murdar bir hırs ile Bosna-Hersek üzerine saldıran Avusturya’nın çürük metalarını almayınız. Osmanlılar hükûmet ve idarelerini adalet ve hakkaniyet esaslarına bina etmek için çalışırlarken dâhili bir kargaşalık, harici bir harp çıkararak istibdadın iadesini temin etmek fikriyle, hakkı, insaniyeti adî ayaklar altına alan Avusturya’nın murdar metalarını almayınız. Evet, Avusturya’dan ne geliyorsa, kumaş, esvab, çorap, mendil, fanila hiçbirine bir Osmanlı parası vermeyiniz. Memleketimizde en çok Avusturya emtiası satılırdı. Bundan sonra satılmasın diyelim.153

Çağrı kısa sürede halk nazarında karşılık bulmaya başladı. İnsanlar Avusturya mallarına karşı bir boykot süreci başlattılar. Bu durum, Avusturya ile olası bir müzakereye oturabilecek Osmanlı Hükûmeti’nin de işine geliyordu. Zira Osmanlılar harp yapamazlardı, ancak Avusturya’nın çıkarlarına biraz olsun darbe vurabilirlerdi. Bu da onları masa başında manevra alanı bakımından daha geniş tutabilirdi. Zaman zaman Avusturya’nın boykotun durdurulması taleplerine, bu işin halk tarafından bir tepki olarak çıktığı ve kendilerinin bir müdahalesi olmadığını söylemeleri buradan kaynaklanıyordu.154 Ardından Tanin’den bir çağrı daha geldi. Bu sefer Osmanlı vatandaşları, Avusturya malı almamaya, vapurlarına binmemeye davet ediliyordu. Bulgarlara da aynı muameleyi yapalım diye de ekleniyordu.155

Tanin gazetesi, malların satın alınıp alınmaması hususunda önemli gördüğü bir noktaya da açıklık getirmiştir. Buna göre; bazı dükkânlarda bulunan Avusturya mallarının ücretleri daha önce ödenmiş olduğu için alınması gerektiği, aksi takdirde zararın Avusturya’ya değil, Osmanlı Devlet ve tüccarına olacağı, bu sebeple tüccarın zarara uğratılmaması, ücretleri ödenmiş olanlardan sonra gelecek malların alınmaması ve Avusturya’dan mal getirilmemesi ifade edilmiştir.156

Boykot olayları sadece İstanbul’da değil ülkenin birçok yerinde meydana geliyordu. Selanik, Manastır, İşkodra, Yafa, Erzurum, Konya, İzmir, Samsun, Kastamonu, Adana, Şam, Beyrut gibi yerler boykotun uygulamalarının görüldüğü şehirlerdi.157

Bu şehirler arasında Trabzon da boykot faaliyetleri açısından önemli bir yere sahipti. İran transit yolu

153 Tanin, 26 Eylül 1324/9 Ekim 1908, No: 70, s. 1.

154 Bu yönde Avusturya Elçisi Pallaviçini ile Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’nın bir konuşması için bkz. İrtem,

Meşrutiyet Doğarken 1908 Jön-Türk İhtilâli, s. 307;313. 155 Tanin, 27 Eylül 1324/10 Ekim 1908, No: 71, s. 4.

156 Tanin, 3 Teşrîn-i Evvel 1324/16 Ekim 1908, No: 77, s. 7; Avusturya’ya yönelik olarak en büyük iktisadi zararın verilebileceği alanlardan biri de “fes” ithalinin önüne geçebilmek ve kendi millî fes fabrikamızı kurabilmekti. Bu amaçla şöyle deniyordu: “Yeni Türklere yeni fesler. Artık Avusturyalıların feslerini, külahlarını başlarımızın üzerinde taşımamıza gerek kalmayacak.” Avusturya menşeli feslerin sokaklarda toplanarak, hatta insanların başlarında alınarak yakılması bu çağrılardan sonra başlamıştır. Bkz. Tanin, 29 Eylül 1324/12 Ekim 1908, No: 73, s. 7.

157

Örnek olması bakımından İzmir’de yapılan boykot için bkz. Şule Sevinç Kişi, “Avusturya ve Bulgaristan’a Karşı İzmir’de 1908 Boykotu”, Tarih ve Toplum, 152, (1996), s. 4-14; Mehmet Emin Elmacı, “İzmir’de Avusturya Boykotajı”, Tarih ve Toplum, 161, (1997), s. 19-26; Günver Güneş, “Taşradan Meşrutiyet’e Bakış: II. Meşrutiyet Döneminde Aydın Sancağı (1908-1918)”, Cumhuriyet Tarihi

45

üzerinde olması, Kafkaslarla olan ticaretteki önemli konumu, Erzurum ve diğer iç bölgelerle olan ticareti ve limanı Trabzon’u önemli kılıyordu.

Trabzon’da boykota yönelik ilk büyük tepki, Selanik İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumisi’nden Trabzon İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne gelen bir telgraf üzerine başlamıştır. Bu telgrafla Trabzon halkı, Bulgaristan ve Avusturya-Macaristan hükûmeti tarafından Berlin Anlaşması’nın çiğnenmesi suretiyle yapılan hukuksuzluğu, büyük devletler nezdinde şikâyet etmek üzere Hürriyet Meydanı’nda toplanmaya davet edilmiştir. Yapılan çağrı üzerine 9 Ekim 1908 tarihinde Hürriyet Meydanı’nda üç bin kadar İslam ve Hristiyan Osmanlı vatandaşı toplanmış, devletin hukukunu muhafaza hususunda İslam, Rum ve Ermenileri temsilen birer nutuk okunmuş ve ardından Büyük Devletlere hitaben halk tarafından imzalanan protesto telgrafları çekilmiştir. Bütün bunlar hükûmet nezdinde heyecan meydana getirmişse de ahlâka aykırı ve asayişi bozacak hiçbir olay meydana gelmemiştir. Diğer vilayet merkezlerine benzer telgraflar gönderildiği de yine bu telgraflardan anlaşılmaktadır.158

Trabzon’da İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul ve Selanik komitelerinden aldığı bir diğer talimatla 12 Ekim tarihinde, Trabzon Rüsumat Nazırı Mehmed Emin (Yurdakul) başkanlığında Trabzon tüccarlarını ilhak konusunu tartışmaya çağırdı. Hristiyan tüccarlar ve bazı Müslümanlar Avusturya mallarını boykot etmeye, mavnacılar ise Avusturya’nın Lloyd Şirketi’nin yüklerini taşımamaya söz verdiler. 13 Ekim tarihinde Vali Arifî Paşa elinden bir şey gelmediğini ifade etti. O akşam yapılan ikinci toplantıda yerli tüccarlardan boykot komitesi159 kuruldu.160 Her iki olayda Müslümanların yanında Hristiyan vatandaşların da yer almış olması, II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte doğan kardeşlik ve Tanzimat Fermanı’ndan beri gelen Osmanlı kimliği ideallerinin devlet sınırları içerisinde yeşermiş olduğunu göstermektedir. Bu en azından Meşrutiyetin ilk ayları için geçerlidir. Ancak daha sonra meydana gelen olaylar bu yeşermeye başlayan birlikteliği yok edecektir.

158 BOA, Sadaret, Bulgaristan (A. MTZ), Dosya No: 171, Gömlek No: 47, 27 Eylül 1324/10 Ekim 1908.

159 Boykota yönelik önemli gelişmelerden biri de, her vilayette tüccarların kurduğu “boykot komisyonları” oldu. Bu komisyonlar her vilayette boykotu yöneten komitelerle doğrudan ilişki içerisinde bulunuyor ve boykotun kuralları içinde tüccarlara yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Bkz. Erdal Yavuz, “1908 Boykotu”,

ODTÜ Gelişme Dergisi, 1978 Özel Sayısı, Ankara, s. 168.

160 Kudret Emiroğlu, “Trabzon’da Avusturya Boykotu 1908”, Toplumsal Tarih, 8, (1994), s. 17; Donald Quataert, Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908), (Çev. Sabri Tekay), Ankara: Yurt Yayınları, 1987, s. 115.

46

Boykotun sürdürülmesinde en büyük rolü İttihat ve Terakki Cemiyeti ile özellikle liman işçileri161

oynamışlardır. Limanlara gelen malların taşınması veya yüklenmesi, mavna ve kayıklarla, bu liman işçileri tarafından yapılıyordu. Cemiyetin liman işçileri üzerindeki etkisiyle birlikte, Kasım ve Aralık ayları içerisinde boykot oldukça kuvvetli bir biçimde uygulandı. Öyle ki, Avusturya hükûmeti ticaret anlaşmalarına aykırı bir biçimde Osmanlı hükûmetinin Avusturya ticaretini engellediğini iddia etmiş ve hamalların engellemelerine bir son vermesini istemiştir.162 Avusturya, mallarını karaya çıkarabildiği takdirde satabileceğini düşünmektedir. Osmanlı Hükûmeti de bunların kendi memuru olmadıklarını, gündelik ücret karşılığı çalıştıklarını savunmuştur. Kamuoyunun ve basının büyük desteğini arkasına alan hamallar, Avusturya mallarının Osmanlı’ya girişini engellemede büyük oranda başarılı olmuşlardır. Yaşanan gelişmeler sonucu, Osmanlı kamuoyunda boykot hareketine büyük bir ilgi uyanmış, birçok eşyanın satışı durmuş, Avusturya mağazaları ve diğer hizmetleri veren kuruluşlar büyük zarara uğramışlardır. Liman işçileri bu boykotun en önemli neferleri olmuşlardır.163

Trabzon limanında da işçiler oldukça etkiliydiler. Avusturya Lloyd Şirketi gemilerinin şeker yükünü hiçbir limana çıkaramadığı gibi içerisinde Trabzon’un da yer aldığı Samsun, İnebolu, Ordu vesair limanlara sekiz günden beri Yunan vapurları vasıtasıyla da şekerlerini çıkaramamıştır.164

161 Osmanlı Devleti’nde işçi hareketleri, gelişimi ve özellikleri hakkında geniş bilgi için bkz. Mesut Gülmez, “Tanzimat’tan Sonra İşçi Örgütlenmesi ve Çalışma Koşulları (1839-1919)”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e

Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, s. 792-802; Şehmus Güzel, “Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e İşçi Hareketi ve Grevler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985, s. 803-830; Quataert, a.g.e., s. 86-102

162 “Levant Herald gazetesi diyor ki, Bab-ı Âlî umum gümrük nazırlarına bir tahrirat-ı umumiye irsal ile gümrük hamalları memur demek olduğundan bunları da memurin-i hükûmetten olan memurun-i rüsumiye misüllü icra-i vazifede taallül ve taannüd eylememeleri tavsiye olunmuş ki, bu Avusturya sefirinin Bab-ı Âlî’ye vuku bulan müracaat-ı malumesi imiş. Milletin hakkı olan bu boykot meselesine Avusturya sefiri değil, Bab-ı Âlî bile bir şey söylemek hakkı haiz olmadığından…” Bkz. Feyz, 25 Teşrîn-i Sânî 1324/8 Aralık 1908, No: 35, s. 2.

163 Çetinkaya, a.g.e., s. 190-191. Cemil Topuzlu hatıralarında İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında ittihat ve Terakki Merkez-i Umumisi’nin içerisinde mavnacı ve hamalların da bulunduğu esnaf cemiyetlerini himaye ettiğini anlamış olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Cemil Topuzlu, İstibdat-Meşrutiyet-Cumhuriyet

Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım, 3. Baskı, (Haz. Hüsrev Hatemi ve Aykut Kazancıgil), İstanbul: Arma

Yayınları, 1994, s. 167. Topuzlu’nun bu bahsettiği himayede Avusturya ve sonrasında Yunan boykotunda liman işçisi gruplarının oynadığı etkin rollerin ve cemiyetle aralarında oluşturduğu kuvvetli bir bağın olduğu şüphesizdir. Nitekim Trabzon’da Mütareke ve sonrası Millî Mücadele döneminde önde gelen İttihatçılardan birisinin İskele Kâhyası Yahya olması tesadüf değildir.

164 Tanin, 8 Teşrîn-i Sânî 1324/21 Kasım 1908, No: 111, s. 2; Bu duruma güzel bir örnek, Giresun tüccarlarından Sürmeli Kaptan Yordam’ın son zamanlarda Yunan vapuruyla getirdiği şekerlerin Avusturya malı olduğunun anlaşılması üzerine ahali ve kayıkçılar tarafından ihracına müsaade olunmamasıdır. Bu kişinin Yunan vapurlarıyla, boykot kararı sonrasında, çeşitli hileli yollarla Avusturya’dan mal getirmeye çalışması, yediği ekmeğe ihanet ve şahsi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen birisi olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Hayatlarını kazandıkları beş on kuruşla idare etmek zorunda olan iskele kayıkçılarının da Avusturya menşeli malları taşımamaları büyük bir vatanseverlik olarak görülmüştür. Bkz.

47

Nitekim Trabzon kamuoyunda kayıkçıların boykota riayetleri takdir edilmiş, vatanın hamiyetli evlatları oldukları özellikle vurgulanmıştır.165

Avusturya meydana gelen bu boykot meselesi dolayısıyla istediği oranda satış gerçekleştiremeyince mallarını, Osmanlı limanlarına harp gemilerinin baskısıyla sattırmayı bile düşünmüştür.166

Ancak buna, devletlerarasındaki dengeyi bozmamak adına İngiltere ve hatta Amerika ile Japonya sıcak bakmamıştır. Diğer taraftan Avusturyalı şeker tüccarları, depolarının satılamamış malla dolmasından endişe etmekte olduklarından, maliye nezaretince bu duruma çare bulmasını isteyen bir arzuhal vermişlerdir.167

Çok geçmeden Avusturyalı tüccarların endişe ettikleri durum gerçekleşecek ve özellikle önemli bir liman kenti olan Trieste’de depolar, satılamayan mallarla dolacaktır.

Kasım ayı içerisinde boykotun tüm şiddetiyle sürdüğü görülmektedir. Ancak bu ayın sonlarına doğru gelindiğinde özellikle yerli Hristiyan tüccarların işbirliğine yanaşmadıkları ve Müslüman tüccarların büyük bir bölümünün de boykotu sona erdirmek istedikleri görüldü. Buna rağmen İttihatçılar, emirlerine uyan liman işçilerinin yardımıyla boykotu sürdürdüler.168

Boykotun devam etmesi üzerine, Avusturya ve Bulgar mallarını kullanılmaması ve Avusturya vapurlarına yük alınıp verilmemesi hakkında Avusturya-Macaristan Konsolosu Mösyö Dimoris hükûmetten bilgi istemiştir. Hükûmet tarafından ise konsolosa, bu kararın kişisel hürriyet ve serbest ticaret açısından millî hislerle alınmış bir karar olduğu ve medeni ülkelerde sıkça görüldüğü cevabı verilmiştir.169

Liman işçilerinin boykota devam etmeleri, hem boykotun geleceği açısından hem de Avusturya Hükûmeti’nin siyaseten sıkıştırılabilmesi açısından önemli görülmüştür. Avusturya Dışişleri Bakanı Aehrenthal, 22 Kasım günü sanayici ve tüccarlarla yaptığı toplantının sonrası İstanbul sefirinden, Avusturya mallarına karşı yapılan boykotun engellenmediği takdirde, Osmanlı Devleti ile görüşmelerin sürdürülemeyeceği bilgisini Bâb-ı Âlî’ye iletmesini istemiştir. Gelişmeler üzerine Kamil Paşa hükûmetinin bütün vilayetlerdeki gümrüklere bir genelge göndererek Avusturya mallarının ithâlinde zorluk çıkarılmamasını,