• Sonuç bulunamadı

Kur’an’da Garîb Lafızların Olup Olmaması Tartışması

A. GARÎBÜ’L-KUR’ÂN

1. Kur’an’da Garîb Lafızların Olup Olmaması Tartışması

Âlimler arasında Kur’an’da Arapça dışındaki dillerden geçen sözcüklerin bulunup bulunmadığı hep tartışılmıştır. Kurtubî de bu konuyu mukaddimede “Kur’an’da Arapça Dışında Kelimelerin Olup Olmadığı Konusu” başlığında müstakil olarak işlemiştir. Âlimler, iki hususta yani Kur’an’da Arapların üslubuna uygun olmayan söz dizisinin olmadığı ve İsrail, Cibril, İmran, Nuh ve Lut gibi Arapça

579 “Biz, kendilerine açıklamalarda bulunması için her peygamberi yalnız kendi toplumunun diliyle

gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu gösterir. O’nun her şeye gücü yeter ve her işinde hikmet vardır/ ْﻦَﻣ يِﺪْﻬَﻳَو ُءﺎَﺸَﻳ ْﻦَﻣ ُﻪﱠﻠﻟا ﱡﻞِﻀُﻴَﻓ ْﻢُﻬَﻟ َﻦﱢﻴَﺒُﻴِﻟ ِﻪِﻣْﻮَﻗ ِنﺎَﺴِﻠِﺑ ﺎﱠﻟِإ ٍلﻮُﺳَر ْﻦِﻣ ﺎَﻨْﻠَﺳْرَأ ﺎَﻣَو

ُﻢﻴِﻜَﺤْﻟا ُﺰﻳِﺰَﻌَﻟا َﻮُهَو ُءﺎَﺸَﻳ” (İbrahim 14/4); “Biz onu, düşünüp anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an

olarak indirdik/َنﻮُﻠِﻘْﻌَﺗ ْﻢُﻜﱠﻠَﻌَﻟ ﺎًّﻴِﺑَﺮَﻋ ﺎًﻧﺁْﺮُﻗ ُﻩﺎَﻨْﻟَﺰْﻧَأ ﺎﱠﻧِإ” (Yusuf 12/2).

580 Buhârî, Menâkıb, 3.

581 Muhammed b. Yusuf Ebû Hayyan, Tuhfetü’l-Erîb bimâ fi’l-Kur’âni mine’l-Ğarîb, Matbatü’l-

İhlas, yrs., 1345, s. 3; Müsâid b. Süleyman et-Tayyar, et-Tefsîru’l-Lüğaviyyu li’l-Kur’âni’l-

Kerîm, Dâru İbnü’l-Cevzî, Riyad, 2000, s. 328; İsmail Cerrahoğlu, “Garîbü’l-Kur’ân”, DİA,

İstanbul, 1996, XIII, 379; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 151; Demirci, Tefsir Usûlü ve Tarihi, s. 213; Hâlis Albayrak, Tefsir Usûlü, Şûle Yayınları, İstanbul, 1998, s. 160.

582 Kurtubî, I, 32. 583 Kurtubî, I, 34-35.

110 olmayan özel isimlerin Kur’an’da bulunduğu mevzularında ittifak halindedirler. Fakat böyle tek özel lafızların dışında cins isimlerin yer alıp almadığı konusunda âlimler iki grupta toplanmıştır:

a. Bâkıllânî, Taberî, Ebû Ubeyde gibi âlimler, Kur’an apaçık Arapça olduğu için onda Arapça olmayan kelimelerin bulunmadığı ama Arapçalaşmış lafızların olabileceği görüşündedirler. Diğer dillere nisbet edilen Kur’an’daki bazı kelimeler, aslında Arapların, Farsların, Habeşlilerin ve diğerlerinin ortak olarak kullandığı ifadelerdir584. Ebû Ubeyde bu iddiaları daha da ileri götürmüş ve şöyle demiştir: Arapça’da az bilinen bu kelimeleri, Araplar daha önce kendi aralarında kullanmış da olabilirler. Eğer bu kelimeleri, önce Araplar kullanmış iseler, onlar Arapların lafzı olmuş demektir. Çünkü bu kelimelerin manaları, ancak kendi kabul ettikleri şekildedir. Ayrıca diğer milletler, bazı kelimelerde Araplara uymuş da olabilirler585. Kur’an’da diğer dillere ait olduğu söylenen bu kelimeler, aslında Arap vezinlerine de uymaktadır. Çünkü Bâkıllânî, Arapların kullandıkları vezinlerin asıllarını araştırmış ve bu kelimelerin Arapça’daki kalıplara uygun olduklarını tesbit etmiştir. Eğer Araplar, bu kelimeleri karşılıklı konuşmalarında kullanmamış ve onları bilmiyor olsalardı, Allah’ın onlara bilmedikleri bir şekilde hitap etmesine imkan olmazdı. O zaman da Kur’an apaçık bir Arapça olmazdı, Allah Rasülü de (s.a.v.) kendi kavmine kendi dilleriyle hitap eden bir kimse olmazdı586.

b. Diğer bazı imamlar ise, Kur’an’da Arapça olmayan lafızların olabileceği düşüncesindedirler. Çünkü bu kelimeler oldukça az olduğu için Kur’an’ı apaçık bir Arapça olmaktan, Allah Rasülü’nü de (s.a.v) kendi kavminin diliyle konuşan bir kimse olmaktan çıkarmaz587. Örneğin, “

ةﺎَﻜْﺸِﻣ

” kelimesi588, “Kandilin konulduğu duvar oyuğu” demektir “…Aslandan kaçan”589 ayetindeki “

ةَرَﻮْﺴَﻗ

” kelimeleri gibi. Bütün bunlar Habeşçe’dir. “

قﺎﱠﺴَﻏ

”590, Türkçe’de “soğuk ve kötü kokan”

584 Kurtubî, I, 77. 585 Kurtubî, I, 78. 586 Kurtubî, I, 78. 587 Kurtubî, I, 77.

588 “Allah göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır. O’nun nurunun örneği, içerisinde lamba bulunan bir

kandillik gibidir…/…ٌحﺎَﺒْﺼِﻣ ﺎَﻬﻴِﻓ ٍةﺎَﻜْﺸِﻤَآ ِﻩِرﻮُﻧ ُﻞَﺜَﻣ ِضْرَﺄْﻟاَو ِتاَﻮَﻤﱠﺴﻟا ُرﻮُﻧ ُﻪﱠﻠﻟا” (Nur 24/35).

589ٍةَرَﻮْﺴَﻗ ﻦِﻣ ْتﱠﺮَﻓ” (Müddessir 74/51).

111 anlamındadır. “

سﺎَﻄْﺴِﻗ

”591 Rumca’da mizan, terazi demektir592. İbn Atıyye ise, bu kelimelerin aslının Arapça olmadığını, fakat Arapların kullanmasıyla Arapçalaştıkları için artık Arapça birer kelime olduğunu söylemiştir. Çünkü Kureyşlilerin (Müsafir b. Ebû Amr’ın Şam’a, Ömer b. Hattab’ın Yemen’e, Amr b. Âs’ın Habeşistan’a, Umare b. Velid’in Hîre tarafına) yaptığı ticarî yolculuklarla, Kur’an’ın indiği dille konuşan Arab-ı âribenin593 diline diğer dillerden kelimeler karışmıştır. İşte bütün bunlar aracılığıyla Arapça’ya, Arapça olmayan birtakım kelimeler girmiştir. Bunların bir kısmının harfleri azaltılarak değiştirilmiş, Arapça olmayan kelimelerin ağır söylenişleri kolaylaştırılmış ve Araplar bu kelimeleri şiirlerinde, konuşmalarında kullanmaya başlamış, nihayet bu kelimeler, sahih Arapça kelime gibi olmuş ve bunlarla birtakım hususlar açıklanmıştır. İşte bu noktada Kur’an, bu gibi kelimeleri kullanmıştır594. İbn Atıyye, Taberî’nin benzer kelimelerin iki dilde de ortak olarak bulunabilen lafızlar olabileceği düşüncesini ise, bu kelimelerden birisi asıl, diğerinin de çoğunlukla o kelimenin türemesi şeklinde olduğu için uzak bir ihtimal olarak görmektedir. İbn Atıyye, “Yine de biz, diller arasında az da olsa bir uyumun olabileceğini göz ardı etmiyoruz” diyerek açık bir kapı da bırakmıştır595.

Müfessirin, mukaddimedeki sadece nakil tarzındaki bu tartışmalardan hangi görüşte olduğunu anlayabilmek çok mümkün değildir. Fakat Fussilet 41/44. ayetinin596 tefsirini yaparkenki “…Kur’an’da çeşitli dillerden kelimeler de indirilmiştir. “

ﻞﻴﱢﺠِﺳ

”597 bunlardan birisidir. Bu kelime Farsça’dır ve aslı “

ِﻞﻴآ ﻦﺳ

591 “Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam olarak yapınız. Doğru teraziyle tartınız. Bu sizin için daha

iyidir ve sonuç itibariyle daha güzeldir/ ُﻦَﺴْﺣَأَو ٌﺮْﻴَﺧ َﻚِﻟَذ ِﻢﻴِﻘَﺘْﺴُﻤْﻟا ِسﺎَﻄْﺴِﻘْﻟﺎِﺑ اﻮُﻧِزَو ْﻢُﺘْﻠِآ اَذِإ َﻞْﻴَﻜْﻟا اﻮُﻓْوَأَو

ﺎًﻠﻳِوْﺄَﺗ” (İsra 17/35).

592 Kurtubî, I, 77.

593 Saf Arap ırkı ve Arapların iki büyük kolundan birincisidir. Bakınız: Cevâd Ali, II, 5. 594 Kurtubî, I, 77.

595 Kurtubî, I, 78.

596 “Eğer Biz bu Kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle: “Ayetleri açıklansaydı ya?

Yabancı dilde bir Kur’an ve Arap bir muhatap olur mu?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve şifadır”. İnanmayanların kulaklarında sanki ağırlık vardır ve o Kur’an, onlara kapalıdır. Onlar sanki kendilerine uzak bir yerden seslenilenler gibidir/ اﻮُﻟﺎَﻘَﻟ ﺎًﻴِﻤَﺠْﻋَأ ﺎًﻧﺁْﺮُﻗ ُﻩﺎَﻨْﻠَﻌَﺟ ْﻮَﻟَو

ِﺬﱠﻠِﻟ َﻮُه ْﻞُﻗ ﱞﻲِﺑَﺮَﻋَو ﱞﻲِﻤَﺠْﻋَأَأ ُﻪُﺗﺎَﻳﺁ ْﺖَﻠﱢﺼُﻓ ﺎَﻟْﻮَﻟ ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ َﻮُهَو ٌﺮْﻗَو ْﻢِﻬِﻧاَذﺁ ﻲِﻓ َنﻮُﻨِﻣْﺆُﻳ ﺎَﻟ َﻦﻳِﺬﱠﻟاَو ٌءﺎَﻔِﺷَو ىًﺪُه اﻮُﻨَﻣﺁ َﻦﻳ

ٍﺪﻴِﻌَﺑ ٍنﺎَﻜَﻣ ْﻦِﻣ َنْوَدﺎَﻨُﻳ َﻚِﺌَﻟوُأ ﻰًﻤَﻋ” (Fussilet 41/44).

112 olup, taş ve çamur demektir. “

سْوَدْﺮِﻓ

”598 kelimesi de Rumca’dır…”599 ifadesinden ve yeri geldikçe verdiği örneklerden onun Kur’an’da Arapça dışındaki dillerden kelimelerin varlığını kabul ettiğini anlıyoruz. Kurtubî’nin bu tercihi yerinde bir tespittir. Çünkü dil, yaşayan bir varlıktır. Diller yaşadıkça insanlar aracılığıyla diğer diller ile iletişime girerler ve kelime alışverişinde bulunurlar. Bir dil, gramer ve anlam olarak değişmediği, başka dillerden kelime alımlarını çok ileriye götürmediği sürece aslını korur. Arapça’ya da farklı dillerden gelen lafızlar olabilir ve bunlar Arap diliyle indirilen Kur’an’a da yansıyabilir. Fakat az sayıdaki bu kelimeler, Kur’an’ı apaçık bir Arapça olmaktan, Allah Rasülü’nü de (s.a.v) kendi kavminin diliyle konuşan bir kimse olmaktan çıkarmaz.