• Sonuç bulunamadı

1. Âm ve Hâssın Anlam Alanı

Âm kelimesi, genel olmak, içine almak gibi anlamlara gelen

ّﻢﻋ

(amme) fiilinden türemiştir897. Terim olarak ise, herhangi bir sınırlama olmaksızın kendisine uygun olanların hepsini kapsayan lafza âm denir898. Hâs kelimesi ise, tek kalmak, tahsis etmek gibi manalara gelen

ّﺺﺧ

(hassa) fiilinden gelmiştir899. Tek bir manaya veya sınırlı sayıdaki fertlere delalet eden lafza ise hâs denir900. Bu iki terim Kur’an İlimleri, Fıkıh ve Kelam için önemli birer kavramdır. Kur’an İlimleri ile ilgilenenler, konunun kavramsal boyutu üzerinde dururken; Fıkıh Usulü alanında ise işin pratik yönüne bakılmıştır901.

Başında kül (her) ve cemî (bütün) kelimeleri veya cins ifade eden lâm-ı ta’rif bulunan lafızlar, cins isimleri, izâfetle mârife olan tekiller, sorular, ism-i mevsuller, şart isimleri, olumsuz cümledeki belirsiz (nekre) kelimeler ve benzerleri Arapça’da umumilik ifade eder902.

Kur’an evrensel bir kitap olduğu için onun ayetlerinin her zaman ve zeminde muhatapları olacaktır. Bu sebeple onun bazı ayetlerinin inişi sırasında yaşanan münferit sebepleri dikkate alarak, bu ayetleri belli bir zamana hasretmek doğru olmaz. Bunun için sebebin hususi oluşu, lafzın umumi oluşana engel teşkil etmez903. Kurtubî ise, tefsiri esnasında “sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine engel değildir” düsturunu hep göz önünde bulundurmuş904; böylece Kur’an’ın evrenselliğine katkıda bulunmuştur.

Hitabın hususiliğinin anlamın umumi olmasına engel olup olmadığı ise, âlimler arasında ihtilaflı bir konu olmuştur. Örneğin, “Ey Peygamber/

ﻰﺒﻨﻟا ﺎﻬﻳأ ﺎﻳ

897 Halil b. Ahmed, V, 94; İbn Manzûr, XII, 423; Zebîdî, XXXIII, 143.

898 Serahsî, I, 125; Âmidî, II, 217; Suyûtî, İtkân, I, 631; Subhî Salih, s. 304; Mennâü’l-Kattân, s. 226;

Özel, s. 33.

899 Halil b. Ahmed, IV, 134; İbn Manzûr, VII, 24; Zebîdî, XVII, 554.

900 Serahsî, I, 124; Âmidî, II, 217; Ferhat Koca, “Has”, DİA, İstanbul, 1997, XVI, 264; Özel, s. 83. 901 Çakıcı, s. 79.

902 Âmidî, II, 226; Suyûtî, İtkân, I, 631-632; Subhî Salih, s. 304-305; Mennâü’l-Kattân, s. 228-229;

Ali Bardakoğlu, “Âm”, DİA, İstanbul, 1989, II, 552; Fahrettin Atar, Fıkıh Usûlü, İFAV Yay., İstanbul, 1998, s. 188-189. Bazı örnekler için bakınız: Enbiya 98/2 (Kurtubî, VI, 243) ve Sebe’ 13/4 (Kurtubî, VII, 548).

903 Fahreddîn er-Râzî, III, 125; Bardakoğlu, II, 553. 904 Kurtubî, IV, 582; X, 225.

159 hitabının ümmeti, “Ey insanlar/

سﺎﻨﻟا ﺎﻬﻳأ ﺎﻳ

” hitabının Hz. Peygamber’i (s.a.v.), “Ey kitap ehli/

بﺎﺘﻜﻟا ﻞهأ ﺎﻳ

” hitabının mü’minleri, “Ey mü’minler/

اﻮﻨﻣﺁ ﻦﻳﺬﻟا ﺎﻬﻳأ ﺎﻳ

” hitabının da ehl-i kitabı kapsayıp kapsamadığı konusunda görüş ayrılığı vardır905. Müfessirimiz ise, hitabın özellikle Hz. Peygamber’e (s.a.v.), kastedilenin ise ümmetinin olduğu yerlere de zaman zaman işaret ederek906, hitabın hususiliğinin, hükmün umumiliğine engel olmayacağı düşüncesinde olduğunu göstermiştir.

Kur’an İlimleri’nin her biri müstakil bir alanı kapsasa da hepsi birbiriyle ilişkilidir. Müellifimiz de, Kur’an İlimleri’ni birbirinden kesin sınırlarla ayırmamış, tefsirinde onları hep birbirine destekler şekilde kullanmıştır. Fakat onları, birbirinden ayıran yönleri de yeri geldikçe belirtmiştir. Umum ile mücmelin farkını da şu şekilde belirtmiştir: “Alışveriş ayeti907, Kur’an’ın umum ifade eden ayetlerindendir. Buradaki

لا

(elif-lam) takısı, daha önce herhangi bir alışveriş bahsi geçmediği için ahd değil cins ifade eder. Bu ayette alışverişin umum ifade ettiği ortaya çıkınca faiz, ticareti yasaklanan diğer şeyler (içki, leş, hamile hayvanın karnındaki yavru gibi), sünnet ve ümmetin icması ile yasaklığı sabit olan şeylerle bu ayet tahsis edilmiştir. Fakihlerin çoğunluğunun görüşü budur. Bazı fakihler de şu görüşü savunmuşlardır: Bu ayet, alışverişten helal ve haram kılınan kısmı açıklayan Kur’an’ın mücmel ayetlerindendir. Bundan dolayı her ne kadar alışverişin mübahlığına, ayrıntılı değil özet bir şekilde de delalet etse; Hz. Peygamber’den (s.a.v.) açıklayıcı bir ifade gelmediği sürece, alışverişin helal ya da haram kılınmasında bu ifadenin kullanılması mümkün değildir. İşte bu, umum ile mücmelin farkıdır. Umum ifade, herhangi bir delille tahsis edilmediği sürece gerek genelde gerekse özelde tüm satışların mübah olduğuna işaret eder. Mücmel ifade ise, beraberinde herhangi bir şekilde açıklanana kadar özelde alışverişlerin mübah olduğuna işaret etmez. Ancak birinci görüş daha doğrudur (

ﺢﺻأ لوﻷا

)”908.

Kurtubî daha önce de anlattığımız gibi nesh ile tahsisin farkını ise şöyle belirtmiştir: “Umumî bir hükmün tahsis edilmesi, nesh gibi zannedilse de öyle değildir. Çünkü tahsis eden hüküm, umumu içermez. Eğer umumun birşeyi kapsadığı

905 Suyûtî, İtkân, I, 639-640; Mennâü’l-Kattân, s. 235-236. 906 Kurtubî, X, 296; X, 344.

907 “…Allah, alışverişi helal, faizi haram kıldı…/…ﺎَﺑﱢﺮﻟا َمﱠﺮَﺣَو َﻊْﻴَﺒْﻟا ُﻪﱠﻠﻟا ﱠﻞَﺣَأَو…” (Bakara 2/275). 908 Kurtubî, II, 306.

160 sabit olur sonra o şey umumun dışına çıkartılırsa bu tahsis değil nesh olur. Mütekaddim âlimler, tahsise mecazen nesh de demişlerdir”909.

2. Umum Bir İfadeyi Tahsis Etmenin Yolları

Kur’an’daki genel ifadeler, yine Kur’an’daki başka ifadelerle özelleştirilebilir. Bu da muhatabı, kolaycılıktan uzaklaştırıp, onun kabiliyet ve kavrayışını zorlayabilecek ölçüde derin bir muhakemeye sevketmektedir910. Umumi lafızlar, muttasıl veya munfasıl ifadelerle tahsis edilebilir. Muttasıl, umum ile onu tahsis eden lafız arasına fasılanın girmediği durumdur. Kur’an’da muttasıl muhassıs, istisna (

ﻻإ

), sıfat, şart (

اذإ

), gaye (

ﻰﺘﺣ

), bedelü’l-ba’z mine’l-küll olmak üzere beş şekilde bulunur911. Munfasıl ise, umum ile onu tahsis eden ifade arasında onları ayıran herhangi bir şeyin bulunduğu durumudur. Bu durumda umum ayeti, farklı yerdeki bir ayet tahsis edebildiği gibi hadis, icma ve kıyas da tahsis edebilir912.

Kurtubî, umum ifade eden ayetlerin, muttasıl veya munfasıl ifadelerle tahsis edilmesinin örneklerini okuyucuya sunmuştur. Bu örnekleri incelediğimizde tahsise, aynı ayeti913 veya farklı yerlerdeki ayetleri914 delil olarak getirdiği gibi hadis915, kıyas916 veya icmayı917 da delil olarak vermiştir. Yani genel anlamlı ayetleri, delilsiz olarak özelleştirmemiştir. Fakat müellifin, umum ve hususu kullanmakla birlikte, zorunlu olmadıkça genel lafızları özelleştirme yoluna gitmeyerek, ayetlerin kapsamını daraltmadığı da bilinmelidir.

Kurtubî, “Esir aldıklarınız dışında evli kadınlarla evlenmeniz de yasaklanmıştır”918 ayetinde “esir aldıklarınız dışında/

ْﻢُﻜُﻧﺎَﻤْﻳَأ ْﺖَﻜَﻠَﻣ ﺎَﻣ ﺎﱠﻟِإ

”919

909 Kurtubî, I, 483.

910Albayrak, Kur’ân’ın Bütünlüğü Üzerine, s. 102.

911 Suyûtî, İtkân, I, 633-637; Mennâü’l-Kattân, s. 232-233; Özel, s. 83; Gümüş, s. 40-41. 912 Suyûtî, İtkân, I, 636-637; Mennâü’l-Kattân, s. 233-234; Özel, s. 83.

913 Kurtubî, III, 112; IX, 324. 914 Kurtubî, II, 62; V, 581; VI, 580. 915 Kurtubî, III, 519; IV, 424. 916 Kurtubî, VI, 462.

917 Kurtubî, III, 57.

918ْﻢُﻜُﻧﺎَﻤْﻳَأ ْﺖَﻜَﻠَﻣ ﺎَﻣ ﺎﱠﻟِإ ِءﺎَﺴﱢﻨﻟا َﻦِﻣ ُتﺎَﻨَﺼْﺤُﻤْﻟاَو” (Nisa 4/24). 919ْﻢُﻜُﻧﺎَﻤْﻳَأ ْﺖَﻜَﻠَﻣ ﺎَﻣ ﺎﱠﻟِإ” (Nisa 4/24).

161 bölümünün, “evli kadınlarla evlenmeniz/

ِءﺎَﺴﱢﻨﻟا َﻦِﻣ ُتﺎَﻨَﺼْﺤُﻤْﻟاَو

”920 bölümündeki genel ifadeyi tahsis ettiğini söylemektedir921. Burada istisna ile yapılan muttasıl muhassıs vardır.

Müfessir, “Allah size yalnız, murdar hayvanı, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Kim zor durumda kalırsa aşırıya kaçmadan yeterli miktarda bunlardan yemesinde hiçbir günah yoktur. Kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir”922 ayetindeki “murdar hayvan/

َﺔَﺘْﻴَﻤْﻟا

” kelimesinin umumî olduğunu belirmiştir. “Bize iki ölü, balık ve çekirge; iki de kan, karaciğer ve dalak helal kılındı”923 hadisinin de umumî ifadeyi tahsis ettiğini söylemiştir924. Müellif aynı ayetteki “kan/

َمﱠﺪﻟا

” genel ifadenin “De ki: “Bana vahyolunanda; murdar olarak ölmüş hayvandan veya akıtılmış kandan yahut pis olan domuz etinden veyahut da günah işlenerek Allah’tan başkası adına boğazlanan hayvandan başka yenilmesi insanlara yasaklanmış hiçbir şey bulamıyorum. Kim zorda kalırsa günaha girmeden ve aşırıya kaçmadan zaruret miktarı bunlardan da yiyebilir”. Rabbin çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir”925 ayetiyle tahsis edildiğini belirtmiştir926. Çünkü burada “kan/

َمﱠﺪﻟا

” lafzının sınırları “akıtılmış kan/

ﺎًﺣﻮُﻔْﺴَﻣ ﺎًﻣَد

” ile sınırlandırılmıştır.

Görüldüğü gibi Kurtubî, ayetteki genel ifadeleri, farklı ayet ve hadis ile sınırlandırmış ve munfasıl muhassısın örneğini bizlere sunmuştur.

920ِءﺎَﺴﱢﻨﻟا َﻦِﻣ ُتﺎَﻨَﺼْﺤُﻤْﻟاَو” (Nisa 4/24). 921 Kurtubî, III, 112.

922 ﱠنِإ ِﻪْﻴَﻠَﻋ َﻢْﺛِإ ﺎَﻠَﻓ ٍدﺎَﻋ ﺎَﻟَو ٍغﺎَﺑ َﺮْﻴَﻏ ﱠﺮُﻄْﺿا ِﻦَﻤَﻓ ِﻪﱠﻠﻟا ِﺮْﻴَﻐِﻟ ِﻪِﺑ ﱠﻞِهُأ ﺎَﻣَو ِﺮﻳِﺰْﻨِﺨْﻟا َﻢْﺤَﻟَو َمﱠﺪﻟاَو َﺔَﺘْﻴَﻤْﻟا ُﻢُﻜْﻴَﻠَﻋ َمﱠﺮَﺣ ﺎَﻤﱠﻧِإ

ٌﻢﻴِﺣَر ٌرﻮُﻔَﻏ َﻪﱠﻠﻟا” (Bakara 2/173).

923 Ahmed b. Hanbel, II, 97; İbn Mâce, Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, es-Sünen, (Thk. Mahmûd

Halil), Mektebetü Ebi’l-Meâtî, yrs., trs., Sayd, 9.

924 Kurtubî, I, 611.

925 ُﻪﱠﻧِﺈَﻓ ٍﺮﻳِﺰْﻨِﺧ َﻢْﺤَﻟ ْوَأ ﺎًﺣﻮُﻔْﺴَﻣ ﺎًﻣَد ْوَأ ًﺔَﺘْﻴَﻣ َنﻮُﻜَﻳ ْنَأ ﺎﱠﻟِإ ُﻪُﻤَﻌْﻄَﻳ ٍﻢِﻋﺎَﻃ ﻰَﻠَﻋ ﺎًﻣﱠﺮَﺤُﻣ ﱠﻲَﻟِإ َﻲِﺣوُأ ﺎَﻤﻴِﻓ ُﺪِﺟَأ ﺎَﻟ ْﻞُﻗ

ِهُأ ﺎًﻘْﺴِﻓ ْوَأ ٌﺲْﺟِر

ٌﻢﻴِﺣَر ٌرﻮُﻔَﻏ َﻚﱠﺑَر ﱠنِﺈَﻓ ٍدﺎَﻋ ﺎَﻟَو ٍغﺎَﺑ َﺮْﻴَﻏ ﱠﺮُﻄْﺿا ِﻦَﻤَﻓ ِﻪِﺑ ِﻪﱠﻠﻟا ِﺮْﻴَﻐِﻟ ﱠﻞ ” (En’am 6/145).

162

III. ÜSLUBA DELALET EDEN KUR’AN İLİMLERİ