• Sonuç bulunamadı

IV. Çalışmayla İlgili Kaynakların Tanıtımı

1. BÖLÜM

2.2. EMÂLİ’NİN KAYNAKLARI

2.2.7. Kullandığı Rivâyet Lafızları

Ahmed b. İsâ’nın (ö. 247/861) hadis aldığı hocalarından ne kadar rivâyet naklettiği önemli olduğu gibi, bu rivâyetlerin onlardan hangi yollarla tahammül edildiği de önemlidir. Öyle ki bir eserde yer alan rivâyetlerin elde edilme keyfiyeti, birçok değişkenle beraber, eserdeki rivâyet malzemesinin değerine işaret eden bir unsurdur. Hadis elde etme yolları olarak ifade edilebilecek bu yöntemler, önem derecesine göre semâ, kıraat, icâzet, munâvele, kitâbet, i’lâm, vasıyyet ve vicâde şeklinde sıralanmaktadır.501

Bir hadisi birtakım usullere uygun şekilde elde etmeye ‘tahammül’, onu bir kitap veya hafızadan usûlüne uygun biçimde nakletmeye ise ‘edâ’ denilir. Hadislerin ahz ve tahammülünde izlenen yöntemin bir göstergesi olan edâ lafızları, ilgili merviyyâtın naklinde istimal edilmesi gereken birtakım özel terimlerin adıdır. Bir râvînin naklettiği hadisi, hocasından nasıl bir yöntemle tahammül ettiğini belirtmesi gerekmektedir.502 Nitekim bir haberin güvenilir olup olmamasında onu nakleden kimsenin dirayeti ve kişiliği gibi hususlar etkili olduğu kadar, nakilde başvurduğu edâ sîgaları da belirleyici olmaktadır.

Hadis rivayetinde istimal edilen semi’tu, haddesenâ, ahberanâ, enbeenâ, nebbeenâ, vecedtü, zekera lenâ, ketebe lenâ, kâle, ‘an vb. gibi edâ sîgaları, ilgili

501 Çakan, Hadis Usûlü, s. 51.

502 Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, s. 77.

merviyyâtın kritiğinde önemli bir kontrol mekanizması olduğu kabul edilmektedir.503 Rivâyet lafızları içerisinde, senedin ittisaline ve semâ metoduna delalet etmesi bakımından en üstününün semi’tu, haddesenî/haddesenâ ve ahberanî/ahberanâ kalıpları olduğu, enbeenâ ve nebbeenâ gibi lafızların istimalinin sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.504

Emâlî’de istimal edilen rivâyet lafızları incelendiğinde, en çok kullanılan sîganın haddesenî/haddesenâ olduğu görülmektedir. Bununla birlikte sırasıyla ‘an, ahberanî/ahberanâ, semi’tu ve kâle sîgaları da eserde sıklıkla kullanılmıştır. Ayrıca Emâlî’de fıkhî pratikler açısından Ahmed b. İsâ, Kâsım er-Ressî, Abdullah b. Mûsâ gibi Ehl-i Beyt nezdinde önemli isimlerin uygulamaları zikredilmiştir. Söz konusu fıkhî uygulama ve teâmüller, Muhammed b. Mansûr tarafından “Raeytü Ahmed b.

İsâ”, “Kâne Abdullah b. Mûsâ”, “Seeltü Kâsım b. İbrahim”, “Küntü usallî halfe Abdullah b. Mûsâ” vb. gibi lafızlarla aktarılmıştır.

a. Haddesenî/Haddesenâ

Haddesenî ve haddesenâ edâ sîgasının II/VIII. asrın ortalarından itibaren semâ yöntemine tahsis edilmeye başlandığı ve bu hususun yerleşik bir kanaat olarak kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Senetteki ricâlin ittisaline işaret etmesi bakımından hadisçiler tarafından önemsenen bu kalıbın semâ metoduna delalet ettiği konusunda ittifak edilmiştir.505 Bu lafızlar, hadis rivayetinde en çok istimal edilen lafızlar olarak temâyüz etmiştir. Emâlî’de de rivayetlerin büyük bir bölümünün haddesenî ve haddesenâ kalıpları ile aktarıldığı görülmektedir. Eserde söz konusu lafızlarla aktarılan rivâyetlere şu misaller verilebilir:

504 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ‘Ilmi’r-Rivâye, ss. 283-284; Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, II, ss. 5-7.

505 Yücel, Hadis Usûlü, s. 83.

506 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, ss. 42-43. Krş. Buhârî, Savm, 27; Müslim, Taharet, 42; İbn Mâce, Taharet, 7; Tirmizî, Taharet, 18, 20; Ebû Davud, Taharet, 24; Dârimî, Taharet, 61; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 43, 272, XII, 293, XIII, 244; XV, 97, 339; XVI, 361 vd; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 115, III, 51-52; Beyhakî, es-Sunen, I, 169; II, 578; Darakutnî, es-Sunen, I, 231-233, 578; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, II, 64, V, 243-244, XI, 87; XII, 375, 435, XIII, 129, 130; XIV, 266, 267; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, IX, 165; İbn Hıbbân, es-Sahîh, III, 106, VI, 337.

[

Senedinde ‘an fülân, ‘an fülân şeklinde bir lafızla nakledilen hadisler, oluşum şekline atıfla muan‘an adını alır.511 Hadis naklinde tahdîs ve ihbâr gibi özel sîgalarla rivâyet etme teknikleri yaygınlaşmadan önce I/VII. asırdan itibaren an‘aneli rivâyet şekillerine sıklıkla rastlanır. Bu sîgayı kullanarak hadis naklinde tedlîse başvuran râvîler ortaya çıkmadan evvel an‘anenin semâya delalet eden bir edâ sîgası olduğu anlaşılmaktadır. Müdellis râvîlerin an‘ane kalıplarına sığınarak tedlîs yapmaları sonucu, ‘an lafzının semâ ifade edip etmediği ve an‘aneli senedlerin muttasıl olup olmadığı hususunda ihtilaflar çıkmıştır. Özetle bu konudaki genel kanaat, râvînin şeyhiyle mu‘âsır/mülâkî olması, güvenilir (sika) olması, tedlîse başvurmaması şartıyla an‘aneli rivâyetin semâ ifade ettiği ve isnadının da muttasıl olduğu yönündedir.512

Emâlî’de an‘aneli rivâyetleri önemli bir yekûn tuttuğu görülmektedir.

Özellikle sened zincirinde Ehl-i Beyt’e mensup isimlerin yer aldığı rivâyetlerde an‘ane sîgasına sıkça rastlanmaktadır. Ehl-i Beyt silsilesini takip eden ve

6 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 49. Krş. Nesâî, Taharet, 69; Tirmizî, Taharet, 21; Ebû Davud, Taharet, 50; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 523, II, 463, VII, 37-38, XXXI, 115- 116, 323; Tayâlisî, Müsned, II, 424; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 32; Beyhakî, es-Sunen, I, 80, 82.

508 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 341; Abdurrezzâk, el-Musannef, II, 376, Beyhakî, es-Sunen, I, 226, 228, II, 357; Darakutnî, es-Sunen, I, 302, 304-305, 308, 312-315, 318, 322.

509 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 106. Krş. İbn Mâce, Taharet, 138; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, X, 231.

510 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 026.

511 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, ss. 24-26, 190.

512 Tedlîs ile edâ sîgaları arasındaki ilişki için bkz. Mustafa Tanrıverdi, Müdelles Hadîs ve Tedlîs Yapan Râvîler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, IÜ SBE, Iğdır, 2013, ss. 36-38.

ebnâ ‘ani’l-abâ şeklinde ifade edilen513 evlatların babalarından ve dedelerinden gerçekleştirdiği rivâyetlere Zeydî hadis geleneğinde sıklıkla rastlanmaktadır. Eserde söz konusu sîga ile nakledilen rivâyetlere şu misaller verilebilir:

[

Semi’tu sîgası, edâ lafızlarının en üstünü olup bu sîga ile nakilde bulunmak, yaygın görüşe göre, en güvenilir rivâyet yöntemidir. Çünkü lafız, talebenin nakilde bulunduğu hoca ile görüştüğüne delalet etmesinin yanı sıra hocanın talebesine okuduğu rivayetlerin kritiğine imkan veren bir yönteme de işaret etmektedir. Öyle ki semi’tu lafzı, hem talebenin hem şeyhin hadis alışverişinde son derece faal oldukları bir yöntem olan semâ metoduna atıfta bulunmaktadır.517 Emâlî’deki rivâyetlerin de bir kısmının semi’tu lafzı ile aktarıldığı görülmektedir. Eserde söz konusu sîga ile

517 Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, ss. 65-67.

518 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 200.

[

Bu lafızlar da hadis rivâyetinde sıklıkla kullanılan eda sîgalarından biridir.

Rivâyetin naklinde bu sîganın kullanılması, teknik anlamda söz konusu haberin kıraat yoluyla alındığına işaret etmektedir.521 II/VIII. yüzyılın ortalarından itibaren söz konusu sîganın kıraat yöntemiyle alınan rivâyetlerin naklinde kullanılması hususunda birtakım görüşler serdedilmiş olsa da uygulamada ahberanî ve ahberanâ lafızların kıraat dışındaki tahammül yöntemleri ile de ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda bir rivâyetin hangi usûl ile ahzedildiğini göstermek için istimal edilen edâ sîgalarının muayyen yöntemlere tahsisinde sarih bir mutabakat bulunmadığından ahberanî ve ahberanâ lafızları da birbirinden farklı hadis alma metotları ile birlikte anılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla sözü edilen rivâyet kalıbının semâ ve kıraat başta olmak üzere icazet ve munavele gibi muhtelif yöntemlerin hemen her birine gönderme yaptığı üzerinde durulmuştur.522

[

521 Râmehurmûzî, el-Muhaddisü’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâ’î, s. 425.

522 Yücel, Hadis Usûlü, s. 83.

523 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 453.

524 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 55. Krş. Tirmizî, Taharet, 25; Beyhakî, es-Sunen, I, 105; Ahmed b.

Hanbel, Müsned, XVI, 378; Abdurrezzâk, el-Musannef, I, 37; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, VI, 206.

525 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 226.

،نيملاعلا بر لله يتاممو يايحمو يكسنو يتلاص نإ ،نيكرشملا نم انأ امو ،ُاملسم ًافينح ةداهشلاو بيغلا نيملسملا نم انأو ،ترمأ كلذبو ،هل كيرشلا

526.

e. Diğer Rivâyet Kalıpları

Emâlî’de kullanılan rivâyet kalıplarının sadece bunlarla sınırlı olmadığı görülmektedir. Zira Emâlî, belirli senedlerle aktarılan rivâyetlerin yanı sıra Ehl-i Beyt nezdinde önde gelen birtakım isimlerin fıkhî pratiklerini aktarmayı da esas almaktadır. Bu bağlamda eserin câmii Muhammed b. Mansûr, bazı fıkhî meselelere ilişkin Zeydî geleneğin öncü isimlerinin görüş ve uygulamalarını bir araya getirmiştir. Kendisi, görüştüğü ve yakınlık kurduğu çok sayıda isimden, Zeydî oluşumun fıkhî meselelere ilişkin çeşitli haberlerini aktarmaktadır. Böylece o, Zeydî hareketin fıkhî konulardaki bakış açısını, mülâkî olduğu birtakım isimler üzerinden elde etmeye çalışmış ve bu sayede görüş ve gözleme dayanan bu verileri de ana hatlarıyla Emâlî’ye yansıtmıştır. Bu durumun eserde kullanılan edâ sîgalarını çeşitlendiren önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz.

Öyle ki Muhammed b. Mansûr, eserde Ahmed b. İsa (ö. 247/861), Kâsım er-Ressî (ö. 246/861), Abdullah b. Mûsâ b. Abdillah (ö. 247/861), Abdullah b. Mûsâ b.

Ca’fer, İdris b. Muhammed b. Yahya, Ubeydullah b. Ali, Abdullah b. Muhammed b.

Yahya gibi Zeydî gelenek nezdinde önde gelen çok sayıda önemli karakterin fıkhî meselelere dair görüş ve uygulamalarını ihtiva eden haberler nakletmektedir. Bu aktarımlarda seeltü, raeytü, hadartü, küntü, kâne, kâle, fe‘ale gibi kalıpların ve türevlerinin kullanıldığı görülmektedir.527

Söz konusu lafızların sıklıkla Muhammed b. Mansûr tarafından belli bir konudaki uygulanamaların naklinde kullanıldığını ve tercih edilen bu kalıpların haddesenî, semi’tu, ahberanâ vb. edâ lafızları gibi yaygın bir kullanım alanına sahip olmadığını ifade edebiliriz. Dolayısıyla Zeydî oluşumun çeşitli meselelere ilişkin fıkhî teâmül ve uygulamalarını ihtiva eden haber ve görüşlerin aktarımında birbirinden farklı lafızların kullanıldığı görülmektedir. Emâlî’deki bu kullanımlara şu örnekler verilebilir:

526 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 227.

527 Seeltü lafzının kullanıldığı yerler için bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 40, 69, 71, 74, 75, 77, 86, 166, 171, 173, 197, 215, 232, 238 vd. Raeytü lafzı için bkz. I, 50, 70, 233, 237, 263, 289, 453, 456 vd.

Kâle ve türevleri için bkz. I, 80, 152, 186, 296, 318, 395, 441, 541, 582 vd. Kâne için bkz. I, 46, 60, 86, 212, 215, 217, 243, 280, 299, 300, 483 vd. Zükira lafzı için bkz. I, 161, 269, 341, 354, 410, 424, 432, 442, 523 vd.

[

Bunlardan ilki, Ahmed b. İsa’nın kendilerinden hadis ve görüş naklettiği Ehl-i Beyt camiası ile sınırlı imâm ve râvî grubu. Diğeri ise ağırlıklı olarak Muhammed b.

Mansûr’un kendilerinden rivayette bulunduğu Ehl-i Beyt harici fakîh ve