• Sonuç bulunamadı

IV. Çalışmayla İlgili Kaynakların Tanıtımı

1. BÖLÜM

2.1. EMÂLİ’NİN MAHİYETİ

2.1.2. Ahmed b. İsâ’nın Emâlî Adlı Eseri

2.1.2.2. Önemi

2.1.2.2.2. Ahkâm

İmam Hâdî (ö. 298/911), Zeydî imâmlar tarihi içerisinde müstesna bir yer tutmaktadır. Öyle ki İmam Zeyd ile birlikte ortaya çıkan siyasî hareketin itikâdî sınırları ana hatları ile çizilmiş ve Şia’nın imâmet yorumu benimsenmeyerek farklı bir siyasî-itikadî perspektif ortaya konulmuştur. İmam Zeyd’in Şiî akımın temel kabullerinin aksine yeni birtakım görüşler ileri sürmesi, bugün Zeydiyye olarak isimlendirilen oluşumun ilk kırılma noktasını oluşturur. Zeydî gelenekte ikinci kırılma noktası ise kendisiyle birlikte mezhebin fıkhî çerçevesinin çizildiği ve teşekkül aşamasını tamamladığı İmam Hâdî dönemidir.

Coğrâfî sabiteye sahip olmayan Zeydî oluşum, Hâdî İlelhak (ö. 298/911) ile birlikte aynı zamanda yerleşik siyasî bir yapılanma imkânı elde etmiştir. İmam Hâdî’nin Medine’den Yemen’e kadar uzanan ilmî ve siyasî yolculuğu, kendisine biat eden zümrelerin müşterek kabulü olan “Ehl-i Beyt sempatisi” üzerinden yeniden

tanımlanarak Yemen merkezli bir devlet tesisi ile sonuçlanmıştır. Söz konusu yerleşik siyasî tecrübe Zeydî geleneği iki açıdan etkilemiştir:

İlki “er-rızâ min âli Muhammed” parolasıyla iktidarı hedefleyen Ali evladının Zeyd b. Ali ile başlattığı kıyâm politikasının yaklaşık bir buçuk asır boyunca başarısız olmasıdır. Bu durum Hâdî İlelhak ile sona ermiş ve Zeydî anlayış, siyâsî bir başarı elde ederek coğrafî sâbiteye erişmiştir. Buna bağlı olarak ikincisi de geleneğin ana hatlarının ortaya çıkarılması suretiyle fikrî arka planı ve kültürel zeminiyle mezhebin özgün bir hüviyet kazanmış olmasıdır. Nitekim İmam Hâdî, eserlerinde Şiî-İmâmî ve Rafızî gruplara dönük tenkitler ileri sürmekte ve kelamî tartışmalarda çizgisini ortaya koyarak Zeydî muhayyilenin özgün bir itikâdî yapıya sahip olduğuna gönderme yapmaktadır. Öyle ki ahkâma dair temel konuları ele alıp raiyyetinde bulunan Zeydî tebaaya, amel konusunda pratik bir metin sunma maksadıyla telif ettiğini belirttiği354 eserine mezhebin akidevî esaslarını özetleyerek başlaması, onun kendi dönemindeki aktüel tartışmalara kayıtsız kalmadığını göstermektedir. Zira İmam Hâdî’nin Kitâbu’l-Ahkâm adlı eseri, helâl ve haram merkezli fıkhî bir çerçeve çizme gayesine yönelik bir telif olsa da kendi dönemi içerisinde sürdürülen kelamî tartışmalara da çeşitli cevaplar içermektedir. Nitekim o, mevcut tartışmalara cevaplar sadedinde eserin girişinde mezhebin itikâdî meselelere bakış açısını hülâsa etme ihtiyacı hissetmiştir.355

Zeyd b. Ali’nin Müsned’inde olduğu gibi Ahkâm’da da yer alan ictihad ve görüşlerin referans kaynağı olarak Hz. Ali’yi görmekteyiz. Eserde Hz. Ali; fazileti ve ilmî kişiliğinin yanı sıra özelde Zeydî geleneğin ve temelde tüm Şiî fraksiyonların benimsediği bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Ehl-i Beyt merkezli rivâyet silsilesinin başı ve müctehid kimliği ile eserde kendisine referansla görüşlerin aktarıldığı isimlerin başında gelmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’e (sav) yakınlığı, ilmî seviyesi, siyâsî rütbesi ve tüm Ehl-i Beyt mensupları için imâm konumunda yer alması da onun, Ahkâm’daki görüşlerin odak noktası haline gelmesini temin eden unsurlar arasında gösterilebilir. Nitekim Hz. Ali kanalıyla aktarılan rivayetlerin hüccet olmasının yanı sıra ilgili meselede Hz. Ali’den gelen bir hadisin bulunmaması

354 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, ss. 17, 21-22.

355 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, ss. 22-38.

durumunda bile doğrudan onun kavillerine müracaat edilmesi, Hz. Ali’nin ilmî ve siyasî kişiliğinin esere yansıdığını göstermektedir.356

Eserde Hz. Ali’den nakledilen hadisler başta olmak üzere, onun yorum ve ictihadlarının bağlayıcı olduğu görülmektedir. İmâm Hâdî’nin aynı mesele etrafında muhtelif hüküm ve görüşler arasından Hz. Ali’nin ictihadını öncelediği söylenebilir.

İctihadın bağlayıcılığı bakımından Hz. Ali’nin tercih edilme nedeni ise Rasulullah’a (sav) yakınlığı sebebiyle hükümlerinin kaynağında Hz. Peygamber’in (sav) davranış kalıplarının yer alması olabilir. Diğer taraftan İmam Hâdî, bazı meselelerde Hz.

Ali’nin yorum ve ictihâdlarına muhalif tutum da benimsemiştir. Bunun nedenlerinin başında ise Hz. Ali kanalıyla aktarılan hadislerin sıhhat problemi barındırması gelmektedir. Böyle durumlarda İmam Hâdî, nakli önceleyen metoduna mukabil söz konusu rivâyet ve uygulamaların hüccet olamayacağını ileri sürerek kendi tercih ve ictihadını zikretmiştir.

Hz. Ali’nin hemen akabinde mezhebin kurucu lideri Zeyd b. Ali, Hâdî’nin fıkıh mecmuasında yer alan görüşlerin kaynağında yer alan isimdir. Ancak İmâm Zeyd, eserdeki görüş ve ictihadların kendisine atfedildiği muteber bir bilgi kaynağı olmaktan ziyade Hz. Ali kanalıyla aktarılan hadis ve kavillerin senedinde yer alan râvî konumundadır. İmam Hâdî’nin doğrudan Hz. Ali’den nakilde bulunmak yerine zikrettiği rivâyet ve kavillerin senedine Zeyd b. Ali’yi dâhil etme yöntemi, onun Zeydî gelenekte sembol bir karakter olmasıyla ilgili olabilir.357

Eserde isnâdın göz ardı edilmesi ve fıkhî yorum ve görüşlerin ön planda olması, eserin telif metodu ve İmam Hâdî’nin ilmî kişiliği ile açıklanabilir. Çünkü İmâm Hâdî telif amacının, ahkâma dair hususlarda Zeydî tebâsının başvurabileceği bir kaynak ortaya koymak olduğunu belirtmiştir. Bu bakımdan istimal ettiği hadislerin senedini ihmal etmesi, telif metoduna muvafık bir durumdur. Öte yandan

356 Zira Hz. Ali’nin kavillerinin delil olarak kabul edilmesinden önce Ca’fer-i Sâdık, Muhammed Bâkır, Zeynelabidîn ve Zeyd b. Ali gibi Ehl-i Beyt nazarında ön planda olan isimlerden rivayette bulunmayı tercih etmek yerine böyle bir yöntem takip etmesi Hz. Ali’nin ilmî payesinin eserinin değerini artırdığı şeklinde de yorumlanabilir.

357 İmâm Hâdî, Zeyd b. Ali ile kendisi arasındaki râvî zincirine senedte yer vermemiştir. Böylece İmâm Hâdî başvurduğu hadis, haber, eser, kavil, görüş, yorum ve ichihadları Hz. Ali merkezli bir rivayet silsilesine dayandırarak sadece eserinin rüchaniyetini sadece Zeydiyye mensupları ile sınırlı tutmak yerine tüm Ehl-i Beyt merkezli oluşumlara şâmil kılmak istemiş olabilir. Bizi böyle bir yoruma sevk eden hususlardan ilki, İmâm Hâdî’nin ilmî kişiliğinin yanı sıra onun Zeydî geleneğin takipçilerini ilk kez coğrafî bir sabiteye kavuşturarak yerleşik bir siyâsi yapılanmayı deruhte etmiş olmasıdır. Buna bağlı olarak ikincisi ise, eserine büyük oranda tüm Şiî zümreler için ilmî ve siyâsî bir aktör olan Hz. Ali’nin nakil ve kavillerine yer vermiş olmasıdır.

Zeydî geleneğin rivâyet naklindeki silsilesinin herkes tarafından biliniyor olması da İmam Hâdî’nin eserine aldığı hadislerin senedlerini zikretmeksizin doğrudan metni öne çıkarması anlamına gelmektedir. Ayrıca eserin telifine Medine’de başlayıp Yemen’de nihayete erdirmesi de bu süre zarfında içerisinde bulunduğu siyasî faaliyetlerin ve dönemin zor sosyal koşullarının, onu böyle bir yola sevk ettiği de söylenebilir.

Yahyâ b. Huseyn (ö. 2987911), … نع لئس هنأ :هيبأ نع يبأ ينثدح kalıbı ile dedesi Kâsım er-Ressî’nin (ö. 246/860) görüşlerine müracaat etmiştir. Ancak Zeydî geleneğin kurumsallaşmasına önemli ölçüde katkı sunan Ressî’nin Ahkâm’a yansıyan kavilleri oldukça sınırlıdır. İmam Hâdî, eserinde büyük bir kısmı et’ime-eşribe-libâs ve cenâiz konularında olmak üzere toplamda Ressî’nin görüşlerine başvurmuştur. Bazı konu başlıklarında ise sadece Hz. Ali’den gelen nakil ve kavillere başvurduğu, buna mukabil ne Zeyd b. Ali’nin (ö. 122/740) ne de Kâsım er-Ressî’nin (ö. 246/860) görüş ve ictihadlarına yer vermediği görülmektedir.

Eserin iç düzenine bakıldığında Yahyâ b. Huseyn’in (ö. 298/911), kitâb-bâb merkezli bir yaklaşım benimsediğini görüyoruz. Ahkâm, 34 kitâb (bölüm başlığı) ve 849 bâbtan (konu başlığı) oluşmaktadır. Ancak eserdeki önemli bir ayrıntı konu başlıklarının çok sayıda bâb başlığı ihtiva ediyor olmasıdır. Yani fürûa dair hemen her meselenin yeni bir bâb başlığı altında mütalaa edildiği görülmektedir. Ana başlık içerisinde ele alınacak meselelerin olabildiğince çok sayıda bâb başlığı altında etüt edilmesini öngören mesâil temalı bu tasnîf yöntemi, eserin telif amacına muvafık bir tercih izlenimi uyandırmaktadır.

Şu halde İmâm Hâdî’nin Yemen Zeydî Devletinin lideri sıfatıyla, hükmü altındaki tebaanın amel edebileceği tüm fıkıh meselelerini irdeleyen bir mecmua tertip etme maksadının onu böyle bir tebvîb mekanizması oluşturmaya sevk ettiğini söyleyebiliriz.358 İmam Hâdî’nin Ahkâm adlı eserinde yer alan konu başlıkları ve bu başlıkların içerdiği bâb sayısını gösteren tablo şu şekildedir:359

Ahkâm, Yahya b. el-Huseyn

Kitâb Adı Bâb Sayısı

Kitâbu’t-Tahâret 31

Kitâbu’s-Salât 48

358 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, ss. 17, 21-22.

359 Tablonun oluşturulmasında ilgili eserin, Murtazâ el-Mahatvarî (ö. 2015) tahkikli Mektebetu Bedr - Sana’a - 1434/2013 baskısı esas alınmıştır.

Kitâbu’l-Cenâiz 21 dayanak teşkil eden deliller niteliğindedir. Sonrasında serdedilen ayet ve hadislerin açıklaması yapılarak mesâile ilişkin çeşitli çıkarımlar yapılmıştır.360 İstisnaları olmakla beraber361 İmam Yahya b. el-Huseyn’in (ö. 298/911) böyle bir metot izlemesi, ahkâmın kaynağının aslının Kur’an, fürûunun ise sünnet uygulamaları olduğu yönünde bir bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir. Nitekim o,

360 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, ss. 69-70, 150-151, 296-298.

361 Kitâbu’ş-Şuf’a başlığı altında konuya Hz. Ali’nin kavli ile başlanmıştır. Bkz. Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, II, s. 81. Kitâbu’l-Vesâyâ başlığının girişinde de kendi görüşünü zikrederek meseleye başlangıç yapmıştır. Bkz. Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, II, s. 360.

kendisine sorulan bir soru üzerine ümmetin ihtiyaç duyduğu bütün hükümlerin aslının Kitap’ta fer’inin ise Sünnet’te olduğunu belirtmiştir.362

Eserde yer alan hükümler, meselenin başında zikredilen naslardan bizzat İmam Hâdî tarafından istinbat edildiği gibi kimi zaman da kendisine ulaşan kavillere müracaat edilerek elde edilmiştir. Hüküm sıralamasında hiyerarşi gözetilmemiş kimi zaman müstehap görülen hususlar meselenin vacip yönünden önce zikredilmiştir.

Bazen de hüküm doğrudan bâb başlıklarına yansıtılmıştır.363 Eserde yer alan hükümlere delil olarak çoğu zaman ayet, hadis ve sünnet temel kabul edilmiş olup bunun yanı sıra Hz. Ali’ye ait söz ve uygulamalar ve Ehl-i Beyt geleneği ile İmâm Hâdî’nin başvurduğu aklî ve lügavî izahlar esas alınmıştır.

Bâb başlıklarının belirlenmesinde takip edilen yöntemin, eserde yer alan tüm başlıklar için geçerli olmadığını gösteren birtakım kuralsızlıklar da dikkat çekmektedir. Zira eserde, işlenecek meseleyi ana hatları ile özetlemek yerine bazı başlıklar doğrudan hükme dayanak teşkil eden delillerden oluşturulmuştur. Bununla beraber münferit hadiselere çözüm üretme maksadıyla oluşturulmuş olup toplumsal soruna çözüm içeren küllî bir kâide ihtiva etmekten oldukça uzak başlıklar bulunmaktadır.364 Kaldı ki bu durum, eserin telif amacıyla da örtüşmemekte, adeta İmâm Hâdî’nin ilmî vukûfiyetini izhar etme maksadına yönelik bir teşebbüs izlenimi uyandırmaktadır. Bazı bâb başlıkları ise ait olduğu meseleye işaret etmekten öte delil, hüküm hatta o hükmün istinbat edileceği ayet, hadis ve âli resûle ait kaviller içermektedir.365 Bu gibi durumlar, bâb başlıkların gereğinden fazla uzamasına neden olmuştur.366 Ayrıca eserde çok sayıda bâb başlığının sorulardan terkip edildiği görülmektedir. Muhtemelen bu durum, İmâm Hâdî’ye içinde bulunduğu durumun çözümü ile ilgili başvuran kimselerin sorduğu suallerin esere yansıtılmış biçimidir.

İmâm Hâdî’nin bu tür başlıklarda verdiği kısa ve özlü hükümler ise o günkü sosyal

362 Hüküm istinbat etmede başkaca karinelere ihtiyaç duymaksızın Kur’an ve sünnet hükümlerini yeterli görmesi önemlidir. Bkz. Hâdî İlel-Hak, Yahyâ b. el-Huseyn b. Kâsım b. İbrâhîm (ö. 298/911), Mecmû’u Resâili’l-İmâm el-Hâdî İlel-Hak el-Kavîm Yahyâ b. el-Huseyn b. el- Kâsım b. İbrâhîm (er-Resâili’l-Usûliyye), thk. Abdullâh b. Muhammed eş-Şâzelî, Müessesetü’l-İmâm Zeyd b. Alî es-Sekâfiyye, Ammân, 1421/2001, ss. 489-490.

363 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, s. 62, 169, 241, 243, II, s. 484, 492.

364 Nitekim Kitâbu’n-Nikâh bahsinde on kadını aynı anda nikâhı altında bulunduran müşrik bir adamın Müslüman olması halinde hangilerini boşayıp hangileri ile evli kalmaya devam edeceğine ilişkin yol haritası öngören başlık için bkz. Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, 346-347. İşaret edilen tablo son derece spesifik ve sıra dışı bir durum olup Müslüman bir sosyal tabanda rastlanamayacak türden nadir bir nazarî vakıadan ibarettir.

365 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, 154, 316, 320, 322, II, s. 37, 396.

366 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, s. 310, 319, 331, 346, II, s. 74, 85, 88, 269, 448.

şartlarda benzer sorunlarla karşılaşan topluluk için bir ‘emsâl karar’ niteliği taşımaktadır.367

Yahyâ b. Huseyn’in (ö. 298/911), Zeydiyye tarihinde ilk kez devlet kurarak Zeydî geleneği yerleşik bir siyâsî figür haline getirmesi kayda değer bir başarıdır.

Bunun yanı sıra Ehl-i Beyt’in ilmî ve kültürel mirasını tevarüs ederek ortaya koymuş olduğu telifler, onun başta fıkıh olmak üzere kelam, hadis ve akaid gibi birçok sahaya dair birikimini de göstermektedir. Dahası sahip olduğu ilmî mirası, tebaası için şer’î bir amel metni telakki edilebilecek muhtevada nazariyattan pratik hayata aktarması, onu Zeydî imamlar tarihinde ayrıcalıklı bir konuma yükseltmiştir. Son olarak Zeyd b. Ali’nin başlattığı çizgiyi hem siyâsî hem ilmî faaliyetleri ile başarıyla muhafaza etmiş olan İmâm Hâdî, Zeydî geleneğe hem siyasi bir devlet tecrübesi hem de kurumsal bir kimlik armağan etmiştir.

Sonuç itibariyle Emâlî, kendisinden önceki ve sonraki eserlerle birlikte Zeydî geleneğin alt yapısını oluşturmaktadır. Hem Zeyd’e nispet edilen Mecmû hem de Yahya’ya ait Ahkâm adlı eserler, Ehl-i Beyt nazarında önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Söz konusu eserlerle birlikte Zeydî oluşumun hadis-fıkıh birikimini yansıtan ve geleneğin III/IX. asırdaki en önemli temsilcilerinden Ahmed b. İsâ’nın Emâlî adlı eseri, mezhebin erken dönemine ilişkin önemli bir kaynak hüviyetine sahiptir. Zira bu eser, Ehl-i Beyt’in fıkıh ve hadis sahasında telif edilen en eski kitapları arasında gösterilmektedir.368 Emâlî, ihtiva ettiği rivâyet seçkisiyle imlâ edildiği dönemde mezhebin hadis-fıkıh perspektifini yansıtması bakımından kıymetlidir. Başta Ahmed b. İsâ olmak üzere Ehl-i Beyt muhaddis ve fakihlerinin rivâyetlerini bir araya getiren bu eser, Zeydiyye’nin hadis-fıkıh literatürünün en erken örneğidir.

Emâlî’de yer alan hadisler, muhteva bakımından başta Kütüb-i Sitte olmak üzere Sünnî hadis edebiyatı koleksiyonlarında farklı sened yapılarıyla karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla söz konusu eserin, Ehl-i Beyt mensuplarının yanı sıra Ehl-i Sünnet mensupları için de kıymetli sayılabilecek bir malzeme hüviyetine sahip olduğu görülmektedir. İstimal edilen sened zinciri ve kaynaklar birbirinden farklı olmasına rağmen, Sünnî hadis literatürünün önde gelen eserlerinde mervî bulunan

367 Hâdî İlel-Hak, Kitâbu’l-Ahkâm, I, s. 139, 140, 178, 184, 192, 193, 270, 271, 319, 329, 418, 429, 433, II, s. 136, 178, 200, 240, 344, 436.

368 Müeyyedî, Levâmi’u’l-Envâr, I, s. 333.

hadisler ile Ehl-i Beyt muhaddisleri kanalı ile nakledilen hadisler büyük ölçüde birbiriyle mutabakat halindedir.369

Bu durum hadisler ve sened ricâli üzerinden ayrışma yerine mezkûr rivayet malzemesinin sıhhatine yönelik önemli bir karîne olarak kabul edilmelidir. Zira her iki cenahın da kabulü, sıhhate işaret eden bir göstergedir. Eserin şârihi Ali b. İsmâîl el-Müeyyed (ö. 1390/1970), Emâlî’yi Şiî ve Sünnî ekolün kardeşliğinin bir nümunesi olarak gördüğünü belirtmektedir. Nitekim eserin mukaddimesinde, ُهَلوُسَرَو َ هاللَّ ْاوُعيِطَأَو

ُحيِر َبَهْذَتَو ْاوُلَشْفَتَف ْاوُعَزاَنَت َلاَو

َنيِرِباهصلا َعَم َ هاللَّ هنِإ ْاوُرِبْصاَو ْمُك ayetinin her iki tarafın da benimsemesi gereken bir prensip olduğuna vurgu yapmaktadır.370

Hadis tarihinin ilk dönemlerinden itibaren muhaddisler, fıkhî hüküm ihtiva eden rivayetlere özel önem vermişler ve söz konusu rivayet malzemelerini bir araya getirmeye gayret göstermişlerdir. Hicrî III. asır itibarıyla hukûkî nitelik taşıyan hadislerin derlenmesi, sünen türünün hadis literatürüne girmesini sağlamıştır.

Sünen’ler fıkhî perspektifle tasnif edilen eserlerdir. Yani sünen unvanını taşıyan eserler tahâret, zekât, namaz, oruç vb. gibi ahkâma dair rivayetleri çeşitli fıkhî başlıklar altında bulunduran eserlerdir. Hadisçilerin ahkâm hadislerini ibadât, muamelât ve ukûbât gibi belli başlıklar altında toplama çabaları, her bölgede Sünen tarzı eserlerin çoğalmasını temin etmiştir.371 İçeriğinden de anlaşılacağı üzere sünenlerin amacı, hukûkî mevzulara ışık tutan ahkâm hadislerini toplamaktır. Bu bakımdan Emâlî’nin de konu / bab başlıkları, muhtevâsı, tertibi ve ahkâm içerikli hadisleri itibarıyla Sünen türü bir özellik arz ettiğini söyleyebiliriz. Kanaatimizce birçok araştırmacının, onu Zeydiyye mezhebinin en erken hadis-fıkıh eseri olarak görme nedeni bu olmalıdır.372