• Sonuç bulunamadı

IV. Çalışmayla İlgili Kaynakların Tanıtımı

1. BÖLÜM

2.1. EMÂLİ’NİN MAHİYETİ

2.1.2. Ahmed b. İsâ’nın Emâlî Adlı Eseri

2.1.2.7. Günümüze İntikâli

Emâlî’nin 1981 tarihli dört ciltlik baskısının girişinde, eserin günümüze intikaline ilişkin birtakım isim ve yöntemlerden söz edilmiştir. Buna göre eser, münâvele ve kıraat usülleri ile nakledilmek suretiyle günümüze kadar ulaşmıştır.

Muhakkik Yusuf b. Muhammed el-Müeyyed, eserin tamamının Ömer b. İbrâhîm ve Muhammed b. Ahmed tarafından Ebu’l-Ferec Muhammed’e arz edildiğini bildirmektedir. Bununla beraber, Ca’fer b. Ahmed de aynı yöntemi kullanarak eseri, Ebû Ali el-Hasan’a 571/1176’da arz etmiştir. Aynı şekilde Hanzale b. el-Hasan da 599/1203 tarihinde hocası Ca’fer b. Ahmed’e eserin kıraatini gerçekleştirmiştir.

İmrân, kendisine hocası Hamîd b. Ahmed el-Kuraşî’nin münâvele yöntemiyle temlik ettiği eseri Hanzale b. el-Hasan’a arz etmiştir. Diğer taraftan Muhammed b.

Muhammed el-Hârisî, eseri 555/1160 tarihinde Muhammed b. Ahmed el-Ma’addî’ye arz yöntemi ile sunmuş ve rivayet onayı almış ve akabinde de ilgili eserin nakli için 567/1172’de Hasan b. Abdillâh’a münâvele usûlü ile yetki vermiştir.

Eserin intikâline ilişkin şemada da görüleceği gibi, rivayet hakkı elde eden râvîlerin tahammül biçimine uygun olarak “ahberanî ve ahberanâ” sîgalarını kullanmışlardır. Bu nakil lafızları, rivâyet malzemesinin elde ediliş biçimi hakkında bir kanaat oluşturmasının yanı sıra ilgili merviyyâtın sağlıklı değerlendirilmesi bakımından önemli bir ölçüdür. Nitekim Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin,

“haddesenî ve haddesenâ” kalıplarına daha fazla başvurmasının temel nedeni budur.

Zira o, eserde yer alan rivayet ve kavillerin büyük bir kısmını bizzat Ahmed b. İsâ ve oğullarından ahzetmiştir. Bununla beraber naklettiği birtakım merviyyatı da dönemin siyâsî ve sosyal koşullarından ötürü mülâkât imkânı bulamadığı Ahmed b. İsâ’dan farklı usüllerle elde etmiştir. Buna göre eserin günümüze intikal süreci şu şekilde özetlenebilir:

(Haddesenâ) Muhammed b. Mansûr b. Yezîd

(An) Ali b. Mâtî (Ebu’l-Huseyn Ali Abdirrahmân b. İsâ b. Mâtî)

(An) Muhammed b. el-Huseyn el-Bezzâz (İbn Sabbâğ)

(Ahberanâ) Ebu’l-Ferec Muhammed b. Muhammed b. el-Hâris

(Ahberanâ) Ömer b. İbrâhîm b. Hamza el-‘Alevî – Muhammed b. Ahmed b. el-‘Attâr

(Ahberanâ) Ebû Ali el-Hasan b. Ali b. Mülâ’ib el-Esedî

Ebu’l-Fadl Ca’fer b. Ahmed b. Abdisselâm b. Ebî Yahyâ

Afîfü’d-Dîn Hanzale b. el-Hasan b. Ahmed b. Şa’bân

(Ahberanî) Muhyiddîn Hamîd b. Ahmed el-Kuraşî

↓ (Kâle) İmrân

(Ahberanâ) Ebu’l-Hasan Ali b. Abdirrahmân b. İsâ b. Mâtî el-Kâtib

(An) Ebû Tâlib Muhammed b. es-Sabbâğ

(Ahberanâ) Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ahmed ‘Allân el-Ma’addî

(Ahberanâ) Muhammed b. Muhammed b. Hasan b. Alevî el-Hârisî

Hasan b. Abdillâh b. Muhammed b. Yahyâ el-Hasenî

(Ahberanâ) Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Yahyâ b. Nâsır b. Hasan b. el-Muhtâr en-Nâsır b. el-Hâdî İlel-Hakk Yahyâ b. el-Huseyn

2.2. EMÂLÎ’NİN KAYNAKLARI

Bu bölümde Emâlî adlı esere ve Ahmed b. İsâ’ya kaynak teşkil eden müktesebât ve ulemâya yer verilecektir. Söz konusu kaynak eser ve kişiler tanıtılarak Emâlî’nin oluşumuna katkıları ile müellifi Ahmed b. İsâ üzerindeki etkileri incelenecektir. Aynı zamanda zikredilecek kaynak eser ve kaynak kişiler üzerinden Emâlî’nin vucuda gelmesinde rol oynayan Ehl-i Beyt harici tarik ve râvîlerin izi sürülecektir.

2.2.1. Tarikleri

Emâlî adlı eser, fıkıh konularına göre tasnif edilmiş olup Ehl-i Beyt imâm ve râvîlerinden gelen hadislerden oluşmaktadır. Hadislerin yanı sıra eserde yer yer Ehl-i Beyt imâmlarının kavil ve ictihadları da yer almaktadır. Ancak çağdaşı olduğu Sünnî

musanniflerin eserleri ile mukayese edildiğinde Ahmed b. İsâ’nın bu eseri, kaynakları bakımından nispeten daha dar bir çevre ile sınırlıdır. Bu sınırlılık, Ahmed b. İsâ’nın eserini, sadece Ehl-i Beyt kanalıyla kendisine kadar ulaşan bir râvî grubundan aldığı hadislerden oluşturma amacından neşet etmektedir.

Burada müellifin hadis ahz ve tahammülü bakımından önemli bir zaman dilimi ve son derece münbit bir coğrafyada yaşadığı göz önüne alındığında onun imlâ ettirdiği hadisleri neden sadece Ehl-i Beyt dairesi ile sınırlı tuttuğu sorusu gündeme gelebilir. Nitekim onun başta oğulları Ali, Muhammed ve talebesi el-Murâdî’ye olmak üzere dikte ettirdiği rivayet seçkisi içerisinde Sünnî râvilerce nakledilen hadisler yer almamaktadır.

Zeydiyye tarihi araştırmacısı Madelung’a göre Ahmed b. İsâ’nın Sünnî muhaddis ve râvî kitlesi ile etkileşim içerisinde olmamasının nedeni, onun Zeydiyye içerisinde görüşlerini benimsediği Cârûdî ekole mensup olmasıdır. Bu yüzden babasının aksine o, sadece Ehl-i Beyt kaynaklı hadisleri hüccet kabul etmek suretiyle daha katı bir (Zeydî-Cârûdî) bakış açısını temsil etmiştir. Babası İsa b. Zeyd ise ılımlı (Zeydî-Betriyye) çizgiye paralel olarak daha geniş ölçekte Müslüman topluluğu tarafından nakledilen hadisleri kabul etmekteydi.458

Biz, Ahmed b. İsâ’nın Ehl-i Beyt harici herhangi bir kimseden hadis rivâyet etmemesini, onun Cârûdî görüşlere yakınlık duymasının tabii bir neticesi olarak yorumlamayı tutarlı bir değerlendirme olarak kabul etmekle birlikte, dönemin sosyal ve siyâsî koşullarını göz ardı etmesi bakımından çelişki arz eden bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Ahmed b. İsâ’nın içinde bulunduğu durum ile siyâsî idarenin tahkim ettiği koşullar, onun ve Ehl-i Beyt menşeli diğer âlimlerin ilmî faaliyet alanını sınırlandırmıştır. Abbâsî iktidarının Ali ahfadına yönelik takip ettiği katı politika, Ahmed b. İsâ gibi birçok ulemânın ilmî bakımdan etkileşim sahasının daralmasına sebep olmuştur.

Oysa o, Kûfe, Bağdat, Medine, Basra gibi fıkıh ve hadis ilmi açısından oldukça münbit ilim merkezlerinde bulunmuştur. II/VIII. ve III/IX. asrın hararetli tartışmaları arasında uzun bir ömür sürmüştür. Ancak içinde bulunduğu coğrafya ve zaman dilimi, tüm siyâsî-itikâdî oluşumlar için olduğu gibi Zeydiyye açısından da oldukça hareketli idi. Dahası henüz teşekkül sürecini yaşayan Zeydî gelenek, söz

458 Madelung, “Ahmad b. Isa”, ss. 48-49.

konusu siyâsî ve sosyal şartlar altında özgün bir kimlik arayışı içerisinde idi. Bununla beraber benimsedikleri imâmet yorumu ile Şiî zümreler içerisinde farklı bir politika seçen Zeydî gelenek, İmâm Zeyd’in başlattığı siyâsî mücadeleyi isyan hareketleri ile sürdürmüştür.

Zeyd b. Ali’den sonra Yahya b. Zeyd (ö. 125/743), Muhammed b. Abdillâh (ö. 145/762), İbrâhîm b. Abdillâh (ö. 145/762), Huseyn b. Ali (ö. 169/785) gibi geleneğin öncü isimleri Abbâsî hilâfetine yönelik isyan hareketleri ile gündeme gelmişlerdir. Dolayısıyla Ahmed b. İsâ’nın da Zeydiyye nezdinde önemli bir şahsiyet olması, Abbâsî yönetimini bu hususta tedbir almaya sevketmiştir. Bundan ötürü Ahmed b. İsâ’nın mahfî kalması ve döneminin önde gelen uleması ile etkileşim içerisine girememesi tabiî bir durum olarak görülmelidir.

Ahmed b. İsâ’nın nesep karizmasının Kûfe toplumunun olası isyan talepleri ile istismar edilmesine engel olmak isteyen Abbasî idaresi, onu ve kardeşi Zeyd’i Medine bölgesine göndermiş; ancak yürüttüğü muhalif yapılanma önlenememiştir.

Nitekim Ahmed b. İsâ (ö. 247/861) Harun Reşîd döneminin ortalarında 185/801’de Abadân bölgesinde bir ayaklanma başlatmıştır. Basra civarında kendisine biat edilmiş ve Abbasî idaresinden memnun olmayan çeşitli çevreler onun etrafında teşekkül etmeye başlamışlardır. Ancak biat edenlerin bir kısmının ona ihanet etmesi neticesinde isyan hareketi başarısızlığa uğramıştır.459Bağdat’a götürülerek hapsedilen Ahmed b. İsâ, bu süreçte yalnız bırakıldığını anlamış ve firar etmiştir. Bundan sonraki süreçte hayatının sonuna kadar Basra ve civar bölgelerde Abbasî takibinden saklanarak yaşamıştır.

Bütün bu gelişmeler, onun siyasî otorite tarafından vefatına kadar kontrol altında tutulmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Ahmed b. İsâ (ö. 247/861), her ne kadar rivâyet kültürü ve ilmî etkileşim bakımından önemli bir zaman dilimi ve ayrıcalıklı ilim merkezlerinde yaşamış olsa da devlet politikası haline getirilen siyasî baskılar sebebiyle ilim meclislerinden mücerret bir hayat geçirmek zorunda kalmıştır. Bu süre zarfında başta oğulları Ali, Muhammed ve talebesi el-Murâdî (ö.

290/903) olmak üzere az sayıda müntesibi ile kendi ilim meclisinde Ehl-i Beyt silsilesi kanalıyla tevarüs ettiği ilmî mirası muhafaza etmiştir.

459 ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, IX, s. 293.

Tabiatıyla Sünnî muhaddislerle kıyaslandığında hoca-talebe ağı bakımından az sayıda kimse ile etkileşim içerisinde olmuştur. Bu da Zeydî gelenek içerisinde, Ehl-i Beyt haricinde kalan oluşum ve kültür havzası ile son derece sınırlı bir münasebet doğurmuştur. Hususan hadis ahz ve tahammülüne yönelik seyahatleri, oldukça sınırlı düzeyde kalmış ve çoğu zaman döneminin önde gelen muhaddisleri ile mülâkî olma imkânı bulamamıştır. Böylece farklı kültür ve geleneklere mensup muhaddisleri tanıma ve onlardan rivayette bulunma fırsatını elde edememiştir.

Dolayısıyla Ahmed b. İsâ’nın hadis ve görüş nakletmede, Ehl-i Beyt kökenli imam ve râvî grubunu öncelemesi, döneminin ve içinde bulunduğu şartların ortaya çıkardığı zaruri bir durum olarak mütalaa edilmesi daha isabetli olacaktır.

Sonuç olarak Ahmed b. İsâ’nın Ehl-i Beyt temalı bir rivayet kültürü benimsemesini, yaşadığı dönem ve coğrafyanın sosyal, siyasal ve toplumsal hadiseleri ile yakından ilgili olduğunu belirtmeliyiz. Onun Zeydî imam ve râvî grubuna özel önem vermesi ile hadis rivayetinde Ehl-i Beyt silsilesi dışında kalan oluşumlarla ilişkisinin son derece sınırlı oluşunu dönemin siyâsî ve sosyal şartlarından bağımsız olarak benimsediği Cârûdî ekolün katı perspektifi ile izah etmek makul bir yaklaşım arz etmemektedir. Bu nedenle Madelung’un değerlendirmelerinin ihtiyatla karşılanması gerektiğin söylenebilir.

2.2.1.1. Ehl-i Beyt Tarikleri

Emâlî’nin oluşumunda Ahmed b. İsâ kanalıyla aktarılan rivayet veya kavillerde Ehl-i Beyt dışı herhangi bir tarik ya da râvî bulunmamaktadır. Eserde aktarılan tüm rivayet, ictihad ve görüşler Ehl-i Beyt imâm ve ulemasına dayandırılmaktadır. Bu manada Emâlî’de yer alan hadis ve kavillerin büyük bir kısmının benzer bir isnâd şemasına sahip olduğu söylenebilir. Söz konusu rivayetlerin cüzî bir kısmı, farklı senedlerle nakledilmesine mukâbil, râvî grubu yine Ehl-i Beyt ulemâsından oluşmaktadır.460 Buna göre eserde istimal edilen en yaygın sened şemaları şu şekildedir:

Hz. Ali (ö. 40/661) ˃ Hz. Hüseyin (ö. 61/680) ˃ Zeynelâbidîn (ö. 94/712) ˃ Zeyd b. Ali (ö. 122/740) ˃ Amr b. Hâlid el-Vâsıtî (ö. 150/767) ˃ Huseyn b. Ulvân (ö.

460 İsnâd şeması için ekler bölümüne bkz. Ek-2.

210/826) ˃ Ahmed b. İsâ b. Zeyd (ö. 247/861) ˃ Muhammed b. Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903) ˃ Ali b. Ahmed b. İsâ ˃ Muhammed b. Ahmed b. İsâ.

Muhammed Bâkır (ö. 114/733) ˃ Ebu'l-Cârûd Ziyâd b. Münzir el-Hemedânî (ö. 150/767) ˃ Muhammed b. Bekr b. Abdirrâhmân el-Kûfî (ö. 171/788) ˃ Ahmed b. İsâ b. Zeyd (ö. 247/861) ˃ Muhammed b. Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903)

Eserde yer alan hadis ve kavillerin nakledildiği senedler birbirinden çok farklı bir dağılım arz etmemektedir. Tespitlerimize göre Ahmed b. İsâ’nın (ö. 247/861) içinde yer aldığı diğer isnad zincileri ise şunlardır:

(1)

(6)

(14)

İsnad çizelgesi incelendiğinde Ahmed b. İsâ’nın (ö. 247/861), eserinde Muhammed b. Bekr (ö. 171/788), Huseyn b. Zeyd (ö. 190/806), Huseyn b. Ulvân (ö.

210/826), Amr b. Hâlid el-Vâsıtî (ö. 150/767), Hz. Ali (ö. 40/661) ve Ca’fer es-Sâdık (ö. 148/765) gibi Ehl-i Beyt’in önde gelen imâm ve râvîlerinden nakilde bulunulduğu görülmektedir. Ancak kronolojik olarak kendisinin, Hz. Ali, Ca’fer es-Sâdık ve Ebû Hâlid’ten doğrudan rivâyette bulunması mümkün değildir. Bu durum, eserde yer alan rivâyetlerin en azından bir kısmında senetteki ittisalin ihlal edildiğini göstermektedir. Her ne kadar bu tür sened yapılarına daha çok fıkhî görüş ve ictihad aktarımında müracaat edilmiş olduğu görülse de bu durumun eserde, sıhhat kriterlerine aykırı unsurlar taşıyan birtakım isnâdın bulunduğuna işaret etmektedir.

2.2.1.2. Ehl-i Beyt Harici Tarikleri

Emâlî’yi derleyen Muhammed b. Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903), Ahmed b.

İsâ’dan (ö. 247/861) ahzettiği hadisleri bir araya getirmekle beraber, farklı senedlerle elde ettiği rivayetleri de esere ilave etmiştir. Bu manada Emâlî’nin salt Ehl-i Beyt imam ve râvîleri kanalıyla Ahmed b. İsâ’ya kadar ulaşan rivayetleri içermediği söylenebilir. Zira Muhammed b. Mansûr, eserin ilgili bâb başlıkları altında meselelere dair Ehl-i Beyt merkezli imâm ve râvî grubunun dışında kalan birçok farklı râvî grubundan müteşekkil isnadlarla hadis ve görüş rivayet etmiştir. Söz konusu senetler içerisinde, Sünnî hadis külliyatında kendisine önem atfedilen muhaddislerin bulunduğunu da belirtmemiz yerinde olacaktır.461

Emâlî’nin oluşumunda Ahmed b. İsâ kanalıyla aktarılan rivayet veya kavillerde Ehl-i Beyt dışı herhangi bir tarik ya da râvî bulunmamaktadır. Senedinde Ahmed b. İsâ’nın bulunmadığı nakil veya görüşler ise Ehl-i Beyt harici râvilerin de içinde bulunduğu bir senedle nakledilmektedir. İsnâdında Ahmed b. İsâ’nın yer aldığı rivayet ve ictihadlar, eserin yaklaşık dörtte birlik kısmını oluşturmaktadır.

Emâlîde yer alan hadis, eser, görüş ve kavillerin büyük bir yekûnu ise eseri cem eden Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin (ö. 290/903) içinde bulunduğu senedlerle aktarılmaktadır. Muhammed b. Mansûr’un esere ilave ettiği haber ve görüşlerin senedleri incelendiğinde, Ehl-i Beyt merkezli imâm ve râvilerle birlikte bu topluluğun dışında yer alan birçok ismin de isnadlarda yer aldığı görülmektedir. Bu

461 Ayrıntı için tezin “Rivâyetinde Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin Yeri” başlığına bakınız.

bakımdan Ahmed b. İsâ’nın içinde bulunduğu sened zincirleri ile mukayese edildiğinde Muhammed b. Mansûr’un yer aldığı sened ağının Ehl-i Beyt çerçevesinden farklı ve daha geniş bir yelpazeye sahip olduğu görülecektir.

2.2.2. Rivâyetinde Oğullarının Yeri

Eserin rivayetinde Ahmed b. İsâ’nın oğullarının önemli bir payı vardır. Ali b.

Ahmed ve Muhammed b. Ahmed doğrudan babaları Ahmed b. İsâ’dan nakilde bulundukları gibi462 kimi zaman da Muhammed b. Mansûr aracılığı ile ondan rivayette bulunmuşlardır. Diğer taraftan oğullarının, içinde Ahmed b. İsa’nın bulunmadığı senedlerde de yer aldığı görülmektedir. Nitekim besmelenin cehrî okunmasına ilişkin bâb başlığı altında Dahhâk b. Müzâhim ˃ Hakîm b. Zuheyr el-Fezârî ˃ Talk ˃ Ali b. Ahmed ˃ el-Murâdî kanalıyla nakilde bulunulmuştur.463 Yine mut’a nikahının bâtıl ve haram olduğu hakkındaki rivâyetler, Zeyd b. Ali ˃ Ebu’l-Cârûd ˃ Muhammed b. Bekr ˃ Muhavvel b. İbrâhîm ˃ Ali b. Ahmed ˃ el-Murâdî senediyle aktarılmıştır.464 Recm bahsine ilişkin bir hadise ise Hz. Peygamber ˃ Ebû Hureyre ˃ Ebu’z-Zübeyr ˃ İbn Cüreyc ˃ Abdullâh b. Mübârek ˃ Ali el-Bezzâr ˃ İbrâhîm ˃ Ali b. Ahmed ˃ el- Murâdî isnadıyla nakledilmiştir.465

Bu durum bize Ali ve Muhammed’in Ehl-i Beyt mensubu râvîlerden hadis ve görüş naklettikleri gibi zaman zaman bu silsile ve geleneğin dışındaki kimselerden de rivayette bulunduklarını göstermektedir. Onların bu tutumu, Ahmed b. İsâ’nın zor sosyal koşullar içerisinde kendileriyle yeterli derecede mülâkî olamamasından kaynaklanmış olabilir. Ancak babalarının aksine Ali ve Muhammed’in Ehl-i Beyt kanalı dışında farklı çevrelerden rivayeti tecvîz etmiş olmaları, Ahmed b. İsâ’nın benimsediği Cârûdî bakış açısına sahip olmadıklarına işaret etmektedir.

Ehl-i Beyt imâm ve râvî silsilesi dışında farklı bir kültür havzasından gelen rivayet ve ictihadın mezhep bünyesine girmesine sıcak bakmayan Cârûdî yaklaşım, Zeydî geleneğin teşekkül aşamasında ana akım damarı oluşturan katı bir bakış açısını temsil etmiştir. Söz konusu fraksiyon, özellikle de Sünnî hadis ve kültür çevresinin düşünce yapısına yönelik ciddi bir tepki ortaya koymuştur. Bu durum geleneğin erken dönemi için siyâsî-itikâdî konular başta olmak üzere özgün bir kimlik

462 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 312, 340, 489, 493, 495, 507, 559, 582, 628, 642 vd.

463 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 254.

464 Ahmed b. İsâ, Emâlî, II, s. 901, 1003.

465 Ahmed b. İsâ, Emâlî, III, s. 1453.

geliştirmek isteyen Zeydî geleneğin kendi içine kapanmasına neden olmuştur.

Tabiatıyla bu süreçte hadis ve sünnet malzemesinin nasıl elde edilip nasıl işleneceği hususunda da Cârûdî perspektif belirleyici olmuştur. Dolayısıyla bu durum, Ahmed b. İsâ kanalıyla gelen rivayet ve ictihadların büyük ölçüde Ehl-i Beyt merkezli imam ve râvî silsilesinin nakilleri ile sınırlanmasına yol açmıştır. Buna mukabil talebesi Muhammed b. Mansûr ile oğulları Ali ve Muhammed, Ehl-i Beyt kaynaklı görüş ve rivayetlerle beraber söz konusu geleneğin dışında farklı ilmî ve kültürel çevrelere mensup kimselerden de rivayette bulunmuşlardır.

2.2.3. Rivâyetinde Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin Yeri

Muhammed b. Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903), Zeydî akımın hicrî III.

yüzyılda önde gelen temsilcilerinden biridir. Geleneğin III/IX. asır itibarıyla Kûfe’de hâkim otoritelerinden biri olan el-Murâdî, Zeydî görüşlerin sistematik bir yapıya kavuşmasında etkin bir rol oynamıştır.466 Nitekim o, Zeydî hareketin en önemli aktörleri arasında yer alan Kâsım er-Ressî (ö. 246/860) ve Ahmed b. İsâ (ö. 247/861) başta olmak üzere çok sayıda alim ile bir arada bulunma imkanı elde etmiştir. Fikrî sahada mensubu olduğu Zeydî oluşumun düşünce yapısını benimsemiş olsa da yönetim karşıtı fiilî faaliyetlere mesafeli durmayı tercih eden el-Murâdî, akranlarının aksine herhangi bir siyâsî yapılanma içerisine girmemiştir. Bu sayede Abbâsî idaresinin politik yaptırımlarından nispeten uzak kalmıştır.

Kûfe havzasında ilmî dirayetiyle tebârüz eden el-Murâdî, bir buçuk asra yaklaşan uzun bir ömür yaşamıştır. Bu sayede Zeydî öğretiyi özümseme ve eserlerine yansıtma fırsatını elde etmiştir. Diğer taraftan o, geleneğin sadece Yemen kolu ile değil, aynı zamanda Taberistan, Gîlân, Deylemân ve Hazar dolaylarında faaliyet gösteren Zeydî kesimler ile de bir münasebet sağlamıştır. Kitâbu’z-Zikr’de Hasan b.

Ali el-Utrûş’un (ö. 304/917) ondan rivâyette bulunmuş olması ve el-Murâdî’nin (ö.

290/903) de Utrûş’un hocasının hocası konumunda olması bu münasebetidoğrular niteliktedir. Öte yandan el-Murâdî’nin Ehl-i Beyt havzası haricinde birçok farklı ilmî ortamı paylaşması, Ehl-i Beyt imam ve uleması dışında yer alan kimselerle de etkileşim içerisine girdiğini göstermektedir. Bu durumun en önemli göstergesi, hocası Ahmed b. İsâ’dan ahzettiği hadis ve görüşleri topladığı Emâlî adlı esere, Ehl-i

466 Brockelmann, Tarihu’l-Edebi’l-Arabî, III, s. 334; Madelung, “Ahmad b. Isa”, s. 48.

Beyt silsilesi dışında yer alan çok sayıda râvî grubundan tahammül ettiği merviyyâtı da eklemiş olmasıdır.467

Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin (ö. 290/903) eserin rivayetindeki rolüne geçmeden önce bazı tespitlerin ortaya konulması gerekmektedir. Belirlenecek bu tespitler, el-Murâdî’nin esere yaptığı katkı ve etkilerin izini sürmede somut veriler sağlamanın yanı sıra onun eserin rivayetindeki rolünü de anlamamıza yardımcı olacaktır. el-Murâdî’nin Ahmed b. İsâ’dan (ö. 247/861) tahdis ettiği haberler dışında esere bazı ilavelerde bulunduğunu biliyoruz. O, Zeydî geleneği içinden ve dışından dönemin önde gelen muhaddis ve fakîhlerin rivayet ve görüşlerini de eserin ilgili konu başlıkları altına yerleştirmiştir. Ancak hemen belirtilmelidir ki el-Murâdî’nin Emâlî’ye dahil ettiği söz konusu rivayet malzemesi, hocası Ahmed b. İsâ’nın nakil ve ictihadlarını teyit ve itmâm edici husussiyete sahip bir seçkiden ibarettir. Bu noktada el-Murâdî’nin Emâlî adlı esere katkı ve tesir düzeyini tespit edilmesi gerekmektedir.

Acaba el-Murâdî’nin esere olan tesiri sadece hocası Ahmed b. İsâ’nın hadis ve görüşlerini destekleyici rivayet ve kavillere yer vermesi ile sınırlı mıdır?

Emâlî’nin Ahmed b. İsâ’ya aidiyeti hususunda herhangi bir görüş farklılığı bulunmamaktadır. Ancak hâlihazırda elimizde bulunan Emâlî adlı eserin, tasnîfinin kime ait olduğu konusunda kaynaklarda net bir veri bulunmamaktadır. Eserin câmii el-Murâdî (ö. 290/903), mevcut düzeni Ahmed b. İsâ’nın direktifleri doğrultusunda mı oluşturdu yoksa eserin tertibini bizzat kendisi mi gerçekleştirdi? Her ne kadar Zeydî kaynaklar, eserin Ahmed b. İsa’ya ait olduğunu beyan etmekteyse de bu aidiyetin iç yüzü ve keyfiyeti hakkında detaylı bir malumat bulunmamaktadır. Bu manada eserin 1981 baskısında el-Murâdî’nin rolüne ilişkin bir beyana rastlamadık.

Bu durum, Emâlî’nin bugünkü halinde Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin katkısının ne düzeyde olduğuna ilişkin bir muğlaklık ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan Ra’bü’s-Sad’ dışında eserin herhangi bir şerhi bulunmamakta ve mevcut baskılarının hiçbirinde bu konuya dair bir tafsilat yer almamaktadır. Bununla beraber tespit edebildiğimiz kadarıyla Emâlî, şimdiye kadar bir akadamik araştırmaya da konu edilmemiştir. Ortaya çıkan bu tablo, el-Murâdî’nin Emâlî üzerindeki tesirinin düzeyini tespit etmemizi zorlaştırmaktadır.

İstisnaları olmakla birlikte Murâdî, bâb başlıkları altında meseleye ilişkin hadis ve kavil aktarmada önceliği hocası Ahmed b. İsâ’ya vermiştir. Yani eserdeki

467 Eserde yer alan tüm isimlerin listesi için bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, III, ss. 1665-2048.

hakim tablo, konu başlıkları altında serdedilen rivayet ve görüşlerin sıralanmasında evvel emirde Ahmed b. İsâ kanalıyla aktarılan rivayetlerin yer alması şeklinde kurgulanmıştır. Benzer şekilde konuyla alakalı doğrudan veya dolaylı olarak Ahmed b. İsa’nın görüşünün nakledildiği haberlerin de bâb başlıkları altında öncelenmiş bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Ancak Ahmed b. İsâ harici tarîk ve râvilerden gelen hadis veya görüşlerin bâb başlıkları altına yerleştirilmesinde yada bu malzemenin kendi içinde sıralanmasında nasıl bir yöntem izlendiği hususunda ise

hakim tablo, konu başlıkları altında serdedilen rivayet ve görüşlerin sıralanmasında evvel emirde Ahmed b. İsâ kanalıyla aktarılan rivayetlerin yer alması şeklinde kurgulanmıştır. Benzer şekilde konuyla alakalı doğrudan veya dolaylı olarak Ahmed b. İsa’nın görüşünün nakledildiği haberlerin de bâb başlıkları altında öncelenmiş bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Ancak Ahmed b. İsâ harici tarîk ve râvilerden gelen hadis veya görüşlerin bâb başlıkları altına yerleştirilmesinde yada bu malzemenin kendi içinde sıralanmasında nasıl bir yöntem izlendiği hususunda ise