• Sonuç bulunamadı

IV. Çalışmayla İlgili Kaynakların Tanıtımı

1. BÖLÜM

2.2. EMÂLİ’NİN KAYNAKLARI

2.2.6. Eserde Yer Alan Önemli Şahsiyetler

2.2.6.7. Kâsım er-Ressî (ö. 246/860)

Eserde nakillerinden ziyade görüşleri ile önemli bir yer tutan isimlerden biri de Kâsım b. İbrâhîm er-Ressî’dir. Emâlî’de Kâsım er-Ressî ˃ Muhammed b. Mansûr

senediyle muhtelif mesâile ilişkin çok sayıda görüş aktarımı yapılmıştır. Hususan Muhammed b. Mansûr (ö. 290/903) tarafından نع ميهاربإ نب مساق تلأس kalıbıyla cevap talep edilen hususlar eserde geniş yer tutmuştur.496 Öte yandan Muhammed b.

Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903) de لوقي ميهاربإ نب مساق تعمس kalıbıyla ondan görüş aktarmıştır.497

Eserde nadiren de olsa Kâsım er-Ressî’nin Ehl-i Beyt imâmlarından hadis veya kavil aktaran bir nâkil olarak da karşımıza çıkmaktadır. Emâlî’de Kâsım er-Ressî’ye önemli bir payın ayrıldığı görülmektedir. Bu husus onun Zeydî geleneğin oluşum sürecindeki katkılarının açık bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Zira Kâsım er-Ressî, Zeyd b. Ali’nin başlattığı siyasî hareketi ilmî kişiliğiyle itikadî bir manzume haline getirmiş önemli bir karakterdir.

Zeydî hareketin imamları taklit etmeyi tecvîz etmeyen anlayışı, geleneğin Zeyd ile sınırlı kalmasının önüne geçmiş ve III/IX. asır itibariyle Kâsım er-Ressî ile birlikte bu gelenek kurumsallaşma sürecinde önemli bir aşama kaydetmiştir. Zeydî imâm tarihi içerisinde onun ilmî faaliyetleri ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.

Hareketin ikinci mimarı olarak gösterilen Kâsım’ın, Emâlî’de görüşlerine sıklıkla müracaat edilen önemli bir figür olduğu görülmektedir.

2.2.6.8. Abdullâh b. Mûsâ (ö. 247/861)

Abdullah b. Mûsâ eserde tıpkı Kâsım er-Ressî gibi görüş ve uygulamalarına sıklıkla atıfta bulunulan bir kimsedir. O, Ehl-i Beyt hadis ve fıkıh birikiminin önemli varislerinden biri olup, Emâlî’de de kavil ve fikirleri iktibas edilen önemli bir isimdir. Ahmed b. İsa’nın muasırlarından olan Abdullah b. Mûsâ, Ehl-i Beyt silsilesi içerisinde ilmî kişiliği ile temayüz etmiştir.

Muhammed b. Mansûr, tıpkı Ahmed b. İsa ve Kâsım er-Ressî gibi Abdullah’tan da hadis ve görüş nakletmiştir. نب اللَّدبع ناك ،ىسوم مب اللَّدبع تلأس ىسوم نب اللَّدبع تيأر ،ىسوم نب اللَّدبع تعمس،ىسوم gibi kalıplarla Muhammed b. Mansûr, ondan elde ettiği rivâyet ve görüşleri de esere dahil etmiş, çeşitli meselelerde kendisine atıfta bulunmuştur.

496 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 40, 69, 71, 74, 75, 77, 86, 171, 173, 197, 215, 238, 240, 264 vd.

497 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 53, 92, 128, 129, 142, 147, 151, 155, 157, 159, 161, 172, 178 vd.

2.2.6.9. Muhammed b. Mansûr el-Murâdî (ö. 290/903)

Emâlî’nin câmii Muhammed b. Mansûr (ö. 290/903), Ahmed b. İsâ’nın en faal talebesidir. Eserde Murâdî’nin Ahmed b. İsâ tarîki dışındaki kanallardan gelen nakillere bakıldığında Hafsâ bnt. Ömer (ö. 45/665), Hz. Aişe (ö. 58/678), Ümmü Seleme (ö. 62/681), Abdullâh b. Ömer (ö. 73/692), Sâlim b. Abdillâh b. Ömer (ö.

106/725) vb. gibi kimselerden çok sayıda rivayet bulunduğu görülmektedir. Bu durum hocası Ahmed b. İsâ’nın aksine, Murâdî’nin Ehl-i Beyt’e mensup olmayan kimselerin senedinde yer aldığı hadisleri esere dahil etmede mutedil olduğu söylenebilir. Emâlî üzerindeki tasarruflarından onun, hocası Ahmed b. İsâ’nın hadis tahammulünde Cârûdî anlayışın hâkim yaklaşımına mesafeli olduğu anlaşılmaktadır.

Eserde Murâdî’nin, başta hocası Ahmed b. İsâ olmak üzere Ehl-i Beyt ulemasının yanı sıra dönemin önde gelen Sünnî muhaddis ve fakihlerinden de çok sayıda aktarımda bulunması, onun Betrî çizgiye daha yakın olduğunu göstermektedir.

Nitekim Cârûdî anlayışın aksine Betriyye,498 siyâsî-fikrî aidiyetlerin ötesinde daha geniş ölçekte Müslüman topluluğu nezdinde mütedâvel olan rivayet malzemesini kabul etmekte idi.

İstisnaları olmakla beraber, bâb başlıkları altına yerleştirilen ilk rivayetler, Murâdî’nin hocası Ahmed b. İsâ kanalıyla naklettiği hadis ve görüşlerden oluşmaktadır. Sonrasında bahse konu meseleye ilişkin destekleyici nitelikteki hadis ve kaviller ise, Murâdî’nin Ahmed b. İsâ dışındaki hocalarından aktardığı rivayetlerden oluşmaktadır. Ayrıca eserde yer yer hadis ve kavil nakli yapmaksızın Murâdî, doğrudan meseleye ilişkin kendi görüşlerini zikretmiştir.

Murâdî görüşlerini serdederken ... يف دمحم لاقkalıbını kullanmış ve genellikle mesele hakkındaki bireysel değerlendirmelerini konu başlıklarının sonuna bırakmıştır. Bununla birlikte yer yer موق لاق دق ve ءاملعلا ضعب لاق gibi kalıplar kullanarak mensubu olduğu Ehl-i Beyt câmiasının görüşlerini de aktarmayı ihmal etmemiştir.

Aynı zamanda eserde, Murâdî’nin doğrudan doğruya kendi görüşünü ileri sürdüğü meseleler de yer almaktadır.499 Eserde nadiren de olsa Murâdî’nin, يبنلا نع انغلب, ينغلب ديز نع gibi kalıplar kullanarak vasıtasız bir şekilde Hz. Peygamber’den (sav) ve Zeyd b. Ali’den nakilde bulunduğu görülmektedir.500

498 Madelung, “Ahmad b. Isa”, ss. 48-49.

499 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 313, 335, 341, 343, 345, 348, 359, 370, 379, 391, 394, 396, 406 vd.

500 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 402, 403, 421 vd.

2.2.6.10. Diğer Şahsiyetler

Muhammed b. Bekr (ö. 171/788) ve Huseyn b. Ulvân (ö. 210(826), görüş ve ictihadlarına dayanılan kimseler olmaktan çok Ehl-i Beyt kökenli bilgi ve haberlerin rivâyetinde önemli bir aracı konumundadırlar. Bu itibarla Zeyd b. Ali’nin (ö.

122/740) Müsned’i ve Yahyâ b. el-Huseyn’in (ö. 298/911) Ahkâm’ında olduğu gibi Emâlî’de de mezkur isimlerden herhangi bir kavil ve ictihad aktarımı yapılmamıştır.

Bunun yerine bu isimlerin, başta Zeyd b. Ali, Muhammed el-Bâkır (ö. 114/733) ve Ca’fer es-Sâdık (ö. 148/765) olmak üzere Ehl-i Beyt merkezli düşünce yapısını temsil eden birçok muhaddis ve fakîhten önemli ölçüde nakilde bulunduklarını söylemek daha isabetli olacaktır.

2.2.7. Kullandığı Rivâyet Lafızları

Ahmed b. İsâ’nın (ö. 247/861) hadis aldığı hocalarından ne kadar rivâyet naklettiği önemli olduğu gibi, bu rivâyetlerin onlardan hangi yollarla tahammül edildiği de önemlidir. Öyle ki bir eserde yer alan rivâyetlerin elde edilme keyfiyeti, birçok değişkenle beraber, eserdeki rivâyet malzemesinin değerine işaret eden bir unsurdur. Hadis elde etme yolları olarak ifade edilebilecek bu yöntemler, önem derecesine göre semâ, kıraat, icâzet, munâvele, kitâbet, i’lâm, vasıyyet ve vicâde şeklinde sıralanmaktadır.501

Bir hadisi birtakım usullere uygun şekilde elde etmeye ‘tahammül’, onu bir kitap veya hafızadan usûlüne uygun biçimde nakletmeye ise ‘edâ’ denilir. Hadislerin ahz ve tahammülünde izlenen yöntemin bir göstergesi olan edâ lafızları, ilgili merviyyâtın naklinde istimal edilmesi gereken birtakım özel terimlerin adıdır. Bir râvînin naklettiği hadisi, hocasından nasıl bir yöntemle tahammül ettiğini belirtmesi gerekmektedir.502 Nitekim bir haberin güvenilir olup olmamasında onu nakleden kimsenin dirayeti ve kişiliği gibi hususlar etkili olduğu kadar, nakilde başvurduğu edâ sîgaları da belirleyici olmaktadır.

Hadis rivayetinde istimal edilen semi’tu, haddesenâ, ahberanâ, enbeenâ, nebbeenâ, vecedtü, zekera lenâ, ketebe lenâ, kâle, ‘an vb. gibi edâ sîgaları, ilgili

501 Çakan, Hadis Usûlü, s. 51.

502 Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, s. 77.

merviyyâtın kritiğinde önemli bir kontrol mekanizması olduğu kabul edilmektedir.503 Rivâyet lafızları içerisinde, senedin ittisaline ve semâ metoduna delalet etmesi bakımından en üstününün semi’tu, haddesenî/haddesenâ ve ahberanî/ahberanâ kalıpları olduğu, enbeenâ ve nebbeenâ gibi lafızların istimalinin sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.504

Emâlî’de istimal edilen rivâyet lafızları incelendiğinde, en çok kullanılan sîganın haddesenî/haddesenâ olduğu görülmektedir. Bununla birlikte sırasıyla ‘an, ahberanî/ahberanâ, semi’tu ve kâle sîgaları da eserde sıklıkla kullanılmıştır. Ayrıca Emâlî’de fıkhî pratikler açısından Ahmed b. İsâ, Kâsım er-Ressî, Abdullah b. Mûsâ gibi Ehl-i Beyt nezdinde önemli isimlerin uygulamaları zikredilmiştir. Söz konusu fıkhî uygulama ve teâmüller, Muhammed b. Mansûr tarafından “Raeytü Ahmed b.

İsâ”, “Kâne Abdullah b. Mûsâ”, “Seeltü Kâsım b. İbrahim”, “Küntü usallî halfe Abdullah b. Mûsâ” vb. gibi lafızlarla aktarılmıştır.

a. Haddesenî/Haddesenâ

Haddesenî ve haddesenâ edâ sîgasının II/VIII. asrın ortalarından itibaren semâ yöntemine tahsis edilmeye başlandığı ve bu hususun yerleşik bir kanaat olarak kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Senetteki ricâlin ittisaline işaret etmesi bakımından hadisçiler tarafından önemsenen bu kalıbın semâ metoduna delalet ettiği konusunda ittifak edilmiştir.505 Bu lafızlar, hadis rivayetinde en çok istimal edilen lafızlar olarak temâyüz etmiştir. Emâlî’de de rivayetlerin büyük bir bölümünün haddesenî ve haddesenâ kalıpları ile aktarıldığı görülmektedir. Eserde söz konusu lafızlarla aktarılan rivâyetlere şu misaller verilebilir:

504 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ‘Ilmi’r-Rivâye, ss. 283-284; Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, II, ss. 5-7.

505 Yücel, Hadis Usûlü, s. 83.

506 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, ss. 42-43. Krş. Buhârî, Savm, 27; Müslim, Taharet, 42; İbn Mâce, Taharet, 7; Tirmizî, Taharet, 18, 20; Ebû Davud, Taharet, 24; Dârimî, Taharet, 61; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 43, 272, XII, 293, XIII, 244; XV, 97, 339; XVI, 361 vd; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 115, III, 51-52; Beyhakî, es-Sunen, I, 169; II, 578; Darakutnî, es-Sunen, I, 231-233, 578; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, II, 64, V, 243-244, XI, 87; XII, 375, 435, XIII, 129, 130; XIV, 266, 267; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, IX, 165; İbn Hıbbân, es-Sahîh, III, 106, VI, 337.

[

Senedinde ‘an fülân, ‘an fülân şeklinde bir lafızla nakledilen hadisler, oluşum şekline atıfla muan‘an adını alır.511 Hadis naklinde tahdîs ve ihbâr gibi özel sîgalarla rivâyet etme teknikleri yaygınlaşmadan önce I/VII. asırdan itibaren an‘aneli rivâyet şekillerine sıklıkla rastlanır. Bu sîgayı kullanarak hadis naklinde tedlîse başvuran râvîler ortaya çıkmadan evvel an‘anenin semâya delalet eden bir edâ sîgası olduğu anlaşılmaktadır. Müdellis râvîlerin an‘ane kalıplarına sığınarak tedlîs yapmaları sonucu, ‘an lafzının semâ ifade edip etmediği ve an‘aneli senedlerin muttasıl olup olmadığı hususunda ihtilaflar çıkmıştır. Özetle bu konudaki genel kanaat, râvînin şeyhiyle mu‘âsır/mülâkî olması, güvenilir (sika) olması, tedlîse başvurmaması şartıyla an‘aneli rivâyetin semâ ifade ettiği ve isnadının da muttasıl olduğu yönündedir.512

Emâlî’de an‘aneli rivâyetleri önemli bir yekûn tuttuğu görülmektedir.

Özellikle sened zincirinde Ehl-i Beyt’e mensup isimlerin yer aldığı rivâyetlerde an‘ane sîgasına sıkça rastlanmaktadır. Ehl-i Beyt silsilesini takip eden ve

6 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 49. Krş. Nesâî, Taharet, 69; Tirmizî, Taharet, 21; Ebû Davud, Taharet, 50; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 523, II, 463, VII, 37-38, XXXI, 115- 116, 323; Tayâlisî, Müsned, II, 424; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 32; Beyhakî, es-Sunen, I, 80, 82.

508 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 341; Abdurrezzâk, el-Musannef, II, 376, Beyhakî, es-Sunen, I, 226, 228, II, 357; Darakutnî, es-Sunen, I, 302, 304-305, 308, 312-315, 318, 322.

509 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 106. Krş. İbn Mâce, Taharet, 138; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, X, 231.

510 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 026.

511 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, ss. 24-26, 190.

512 Tedlîs ile edâ sîgaları arasındaki ilişki için bkz. Mustafa Tanrıverdi, Müdelles Hadîs ve Tedlîs Yapan Râvîler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, IÜ SBE, Iğdır, 2013, ss. 36-38.

ebnâ ‘ani’l-abâ şeklinde ifade edilen513 evlatların babalarından ve dedelerinden gerçekleştirdiği rivâyetlere Zeydî hadis geleneğinde sıklıkla rastlanmaktadır. Eserde söz konusu sîga ile nakledilen rivâyetlere şu misaller verilebilir:

[

Semi’tu sîgası, edâ lafızlarının en üstünü olup bu sîga ile nakilde bulunmak, yaygın görüşe göre, en güvenilir rivâyet yöntemidir. Çünkü lafız, talebenin nakilde bulunduğu hoca ile görüştüğüne delalet etmesinin yanı sıra hocanın talebesine okuduğu rivayetlerin kritiğine imkan veren bir yönteme de işaret etmektedir. Öyle ki semi’tu lafzı, hem talebenin hem şeyhin hadis alışverişinde son derece faal oldukları bir yöntem olan semâ metoduna atıfta bulunmaktadır.517 Emâlî’deki rivâyetlerin de bir kısmının semi’tu lafzı ile aktarıldığı görülmektedir. Eserde söz konusu sîga ile

517 Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, ss. 65-67.

518 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 200.

[

Bu lafızlar da hadis rivâyetinde sıklıkla kullanılan eda sîgalarından biridir.

Rivâyetin naklinde bu sîganın kullanılması, teknik anlamda söz konusu haberin kıraat yoluyla alındığına işaret etmektedir.521 II/VIII. yüzyılın ortalarından itibaren söz konusu sîganın kıraat yöntemiyle alınan rivâyetlerin naklinde kullanılması hususunda birtakım görüşler serdedilmiş olsa da uygulamada ahberanî ve ahberanâ lafızların kıraat dışındaki tahammül yöntemleri ile de ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda bir rivâyetin hangi usûl ile ahzedildiğini göstermek için istimal edilen edâ sîgalarının muayyen yöntemlere tahsisinde sarih bir mutabakat bulunmadığından ahberanî ve ahberanâ lafızları da birbirinden farklı hadis alma metotları ile birlikte anılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla sözü edilen rivâyet kalıbının semâ ve kıraat başta olmak üzere icazet ve munavele gibi muhtelif yöntemlerin hemen her birine gönderme yaptığı üzerinde durulmuştur.522

[

521 Râmehurmûzî, el-Muhaddisü’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâ’î, s. 425.

522 Yücel, Hadis Usûlü, s. 83.

523 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 453.

524 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 55. Krş. Tirmizî, Taharet, 25; Beyhakî, es-Sunen, I, 105; Ahmed b.

Hanbel, Müsned, XVI, 378; Abdurrezzâk, el-Musannef, I, 37; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, VI, 206.

525 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 226.

،نيملاعلا بر لله يتاممو يايحمو يكسنو يتلاص نإ ،نيكرشملا نم انأ امو ،ُاملسم ًافينح ةداهشلاو بيغلا نيملسملا نم انأو ،ترمأ كلذبو ،هل كيرشلا

526.

e. Diğer Rivâyet Kalıpları

Emâlî’de kullanılan rivâyet kalıplarının sadece bunlarla sınırlı olmadığı görülmektedir. Zira Emâlî, belirli senedlerle aktarılan rivâyetlerin yanı sıra Ehl-i Beyt nezdinde önde gelen birtakım isimlerin fıkhî pratiklerini aktarmayı da esas almaktadır. Bu bağlamda eserin câmii Muhammed b. Mansûr, bazı fıkhî meselelere ilişkin Zeydî geleneğin öncü isimlerinin görüş ve uygulamalarını bir araya getirmiştir. Kendisi, görüştüğü ve yakınlık kurduğu çok sayıda isimden, Zeydî oluşumun fıkhî meselelere ilişkin çeşitli haberlerini aktarmaktadır. Böylece o, Zeydî hareketin fıkhî konulardaki bakış açısını, mülâkî olduğu birtakım isimler üzerinden elde etmeye çalışmış ve bu sayede görüş ve gözleme dayanan bu verileri de ana hatlarıyla Emâlî’ye yansıtmıştır. Bu durumun eserde kullanılan edâ sîgalarını çeşitlendiren önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz.

Öyle ki Muhammed b. Mansûr, eserde Ahmed b. İsa (ö. 247/861), Kâsım er-Ressî (ö. 246/861), Abdullah b. Mûsâ b. Abdillah (ö. 247/861), Abdullah b. Mûsâ b.

Ca’fer, İdris b. Muhammed b. Yahya, Ubeydullah b. Ali, Abdullah b. Muhammed b.

Yahya gibi Zeydî gelenek nezdinde önde gelen çok sayıda önemli karakterin fıkhî meselelere dair görüş ve uygulamalarını ihtiva eden haberler nakletmektedir. Bu aktarımlarda seeltü, raeytü, hadartü, küntü, kâne, kâle, fe‘ale gibi kalıpların ve türevlerinin kullanıldığı görülmektedir.527

Söz konusu lafızların sıklıkla Muhammed b. Mansûr tarafından belli bir konudaki uygulanamaların naklinde kullanıldığını ve tercih edilen bu kalıpların haddesenî, semi’tu, ahberanâ vb. edâ lafızları gibi yaygın bir kullanım alanına sahip olmadığını ifade edebiliriz. Dolayısıyla Zeydî oluşumun çeşitli meselelere ilişkin fıkhî teâmül ve uygulamalarını ihtiva eden haber ve görüşlerin aktarımında birbirinden farklı lafızların kullanıldığı görülmektedir. Emâlî’deki bu kullanımlara şu örnekler verilebilir:

526 Bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 227.

527 Seeltü lafzının kullanıldığı yerler için bkz. Ahmed b. İsa, Emâlî, I, s. 40, 69, 71, 74, 75, 77, 86, 166, 171, 173, 197, 215, 232, 238 vd. Raeytü lafzı için bkz. I, 50, 70, 233, 237, 263, 289, 453, 456 vd.

Kâle ve türevleri için bkz. I, 80, 152, 186, 296, 318, 395, 441, 541, 582 vd. Kâne için bkz. I, 46, 60, 86, 212, 215, 217, 243, 280, 299, 300, 483 vd. Zükira lafzı için bkz. I, 161, 269, 341, 354, 410, 424, 432, 442, 523 vd.

[

Bunlardan ilki, Ahmed b. İsa’nın kendilerinden hadis ve görüş naklettiği Ehl-i Beyt camiası ile sınırlı imâm ve râvî grubu. Diğeri ise ağırlıklı olarak Muhammed b.

Mansûr’un kendilerinden rivayette bulunduğu Ehl-i Beyt harici fakîh ve

muhaddislerin de için de bulunduğu daha geniş kapsamlı bir râvî grubu. Nitekim eserin câmii el-Murâdî, hocası Ahmed b. İsâ kanalıyla Ehl-i Beyt silsilesinin önde gelen imâm ve râvî grubundan elde ettiği rivayet malzemesinin yanı sıra Sünnî geleneğin iltifat ettiği fakîh ve muhaddislerden gelen rivayet ve görüşlere de Emâlî’de yer vermiştir. Murâdî’nin, Ahmed b. İsa’dan tahammul ettiği rivayetlere Ehl-i Beyt harici ilmî ve kültürel havzalardan ahzettiği malzemeyi de ilavede bulunmuş olması, eserde birbirinden oldukça farklı sened şemalarının ortaya çıkmasını temin etmiştir.

Bahse konu bu durum, sened yapısında her ne kadar tashîf veya tahrîfe ilişkin somut bir gösterge olmasa da, isnad haritasının analizini zorlaştıran bir husus olduğu görülmektedir. Öyleki isnad zincirinde yer alan bazı isimler, künye ve nisbeleri ile yer almadığı için zikredilen mücerret ismin kime ait olduğu konusunda bir problem teşkil etmektedir.538 Özellikle Ali, Ahmed, Muhammed, Ca’fer, Süfyân, Abdullâh, Abdurrahmân gibi sıkça kullanılan ve ayırt ediciliği oldukça düşük bu isimler, zikredildiği sened zincirinin analizini zorlaştırmakta, gerçekte hangi râvîye gönderme yaptığı tam tespit edilememektedir.

Örneğin senette mücerret olarak ‘an Süfyân ibaresinde Süfyân adlı râvînin Süfyân b. ‘Uyeyne, Süfyân b. Huseyn b. Hasan Vâsıtî, Süfyân b. Vekî’ b. el-Cerrâh, Süfyân es-Sevrî, Süfyân (Ebû Üsâme)’den hangisi olduğu net değildir. Yine senette ‘an Hâlid şeklinde zikredilen râvînin Hâlid b. Alkame el-Hemedânî el-Vâdi’î, Hâlid b. Hayyân, Hâlid b. İsâ el-‘Aklî, Hâlid b. ‘Iyâs, Hâlid b. Ma’dân adlı râvîlerden hangisini temsil ettiği bilinmemektedir. Kuşkusuz bu durumun, senette Hüseyin, Hasan, Muhammed vb. gibi sıklıkla kullanılan isimlerde büyük bir karışıklığa sebep olacağı ortadadır.

Benzer şekilde senette yer alan ‘an Hasan lafzındaki Hasan’ın, Hasan b. Ali Yenbe’î, Hasan b. Ebî Hasan Seyyâr Basrî, Hasan b. Harîs Ebû Ammâr el-Mervezî, Hasan b. Huseyn, Hasan b. Huseyn el-Asğar b. Ali Zeynü’l-âbidîn, Hasan b. Muhammed b. Ferkad el-Esedî, Hasan b. Sa’d b. Ma’îd el-Hâşimî, Hasan b. Sâbit, Hasan b. Sâlih b. Sâlih b. Hayy gibi isimlerden hangisine gönderme yapmakta

538 Bu problemi daha somut olarak ortaya koyabilmek adına eserde, hem Ahmed b. İsa kanalıyla hem de Murâdî’nin hocası dışındaki isimlerden yaptığı nakillerin râvîlerini listeledik. Toplamda 672 râvî elde ettik ve söz konusu isimleri alfabetik olarak yeniden düzenledik. Sonuç olarak ortaya çıkan tabloda çok sayıda aynı isme sahip râvîler olduğu ve bu tür isimlerin künye ve nisbeleri ile beraber istimal edilmediği için senedlerde karışıklığa neden olduğu görülmüştür. Eserde yer alan tüm râvîlerin listesi için bakınız. Ahmed b. İsâ, Emâlî, III, ss. 1665-2048.

olduğu belirsizdir. Tabiatıyla bu durum eserde, tutarlı bir isnad haritası ortaya çıkartılması ve hoca-talebe ilişkileri bakımından sağlıklı bir rivâyet ağının takibini zorlaştırmaktadır.

Aynı zamanda eserin sened yapısında bazı tashîflerin de olduğu görülmektedir. Nadiren de olsa bu hatalar, isnad zincirinde kendilerine yer verilen râvîler ile ilgilidir. Bunlardan en dikkat çekici olanı, el-Muhâribî’nin el-Buhârî ile karıştırılmasıdır. Buna göre eserin 215 numaralı hadisi, Hz. Peygamber (sav) ˃ Enes b. Mâlik ˃ Humeyd et-Tavîl ˃ Müslim b. Sâlim ˃ Buhârî ˃ Abbâd b. Ya’kûb ˃ Muhammed b. Mansûr senediyle sevkedilmiştir. Muhakkik isnatta zikredilen Buhârî’nin, el-Muhâribî olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla söz konusu sened yapısında bir tashîften söz edilebilir. Nitekim eserin başka bölümlerinde Muhâribî’nin zikredilmiş olması ve Buhârî’nin sadece bir rivâyetin senedinde yer alması, bunun tashîften kaynaklı bir durum olduğunu desteklemektedir.539

Sened yapısında yer alan bir diğer tashîf ise Ahmed b. İsa’nın babası İsa b.

Zeyd’ten görüş aktarma intibaı uyandıran 118 numaralı rivayette gerçekleşmiştir.

Buna göre mezkur rivayet, İsa b. Zeyd ˃ Ahmed b. İsâ ˃ Muhammed b. Mansûr isnadıyla nakledilmiştir.540 Ancak هيبأ نع ifadesinin İsa b. Zeyd’e hamledilmesinin isabetli olmayacağını düşünüyoruz. Zira kendisinden hemen bir sonraki rivâyetin sened yapısı incelendiğinde هيبأ نع ifadesinn İsa b. Zeyd’e değil Ahmed b. İsâ’ya gönderme yaptığı anlaşılmaktadır. Öte yandan eserin 1981 baskısına müracaat edildiğinde ilgili rivayette İsa b. Zeyd’in senede dahil edilmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.541 Senedin bu haliyle tashif ürünü olduğu açıktır. Çünkü eser bütüncül şekilde göz önüne alındığında eserde İsa b. Zeyd’ten görüş isticvab edilmemiştir. Bu durumda Ahmed b. İsâ’dan görüş talebinde bulunulmuştur ki soruyu soran da oğlu Ali b. Ahmed b. İsâ’dır. Buna göre rivayet şu şekilde olmalıdır:

هبو hazfedilmiş olmasıdır. Buna göre 413 numaralı hadisin senedi Hz. Peygamber (sav)

˃ Muhammed Bâkır ˃ Ebu’l-Cârûd ˃ Muhammed b. Bekr ˃ Muhammed b. Mansûr şeklinde sevkedilmiştir.542 Oysa eserin 1981 baskısında ilgili hadisin senedinde

539 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 175.

540 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 103.

541 Ahmed b. İsa, Kitâbu’l-‘Ulûm, I, s. 48.

542 Ahmed b. İsâ, Emâlî, I, s. 286.

Muhammed b. Bekr’den aktarım yapan Ahmed b. İsâ’dır.543 Burada onun senetten düşürülmüş olması bir hatadır. Öyle ki eserin diğer bölümlerinde yer alan rivayetlerde böyle bir sened zincirine rastlanmaması da bu durumun bir hata olduğunu desteklemektedir. Buna göre hadis şu şekilde olmalıdır:

هبو

Ahmed b. İsa’nın (ö. 247/861) Kütüb-i Sitte imâmlarıyla doğrudan bir ilişki içersinde olduğu veya onlarla irtibat kurduğuna dair elimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kütüb-i Sitte musannifleri ile çağdaş olmasına rağmen Ahmed b.

İsa’nın içinde bulunduğu siyasî ve sosyal şartlar böyle bir münasebete izin vermemiştir. Kendisi hakkında bilgi ihtiva eden az sayıda kaynak arasında Ahmed b.

İsa’nın, muasırı olduğu ve Sünnî hadis edebiyatında özel bir konuma sahip olan Kütüb-i Sitte’nin musannifleri ile doğrudan ya da dolaylı herhangi bir ilişkisinden söz edilmemiştir.

İlmî alışverişi mümkün kılacak herhangi bir veri bulunmamasına rağmen ricâl bilgisi derleyen bazı Zeydî kaynak eserlerinde Buhârî (ö. 256/870), geleneğin önde gelen birtakım isimleri ile ilişkilendirilmiştir.544 Burada özellikle Buhârî’nin (ö.

256/870) Muhammed b. Mansûr (ö. 290/903) ile 25 yıl boyunca yakın ilişki içinde

256/870) Muhammed b. Mansûr (ö. 290/903) ile 25 yıl boyunca yakın ilişki içinde