• Sonuç bulunamadı

IV. Çalışmayla İlgili Kaynakların Tanıtımı

1. BÖLÜM

2.2. EMÂLİ’NİN KAYNAKLARI

3.1.1. Emâlî’nin Tasnîf Sistemini Etkileyen Âmiller

Hadis tarihinde III./IX. asır, tasnîf faaliyetinin yoğun yaşandığı bir döneme tekabül eder. Aynı zamanda bu dönemde, İslâm kültür ve medeniyeti ilmî, fikrî, sosyal ve siyâsî vb. birçok sahada önemli değişim ve dönüşüm hareketine şahitlik etmiştir. Ortaya çıkan ilmî ve fikrî oluşumlar, siyasal iktidarın tahkim ettiği politik koşullar, İslam coğrafyasının genişlemesi, itikâdî ve amelî alanlarda temâyüz eden çeşitli fırka ve mezhepler, yabancı kültürlerle etkileşim, halku’l-Kur’ân ve mihne gibi tartışmalı söylemler, devlet ile ‘ulemâ arasındaki münasebet ve hadîs, kelâm, fıkıh, tefsîr vb. ilimlerin teşekkülü gibi süreç içerisinde gelişen pek çok olgu üçüncü hicret asrını ciddî oranda etkilemiş durumdadır.

Söz konusu hadiseler, sâir ilim dallarıyla birlikte hadîs ilminin gelişim seyrini de yakından etkilemiş ve bu durum da tabiî olarak telif edilen materyallere yansımıştır. Bu bağlamda hadîs kültür tarihi içerisinde yer alan şahıs ve eserleri, ait olduğu zaman dilimi ve coğrafyanın şartlarına göre değerlendirmek gerekmektedir.

Özellikle süreç içerisinde ortaya çıkan hadis edebiyatı ürünleri de kendi döneminin siyâsî, fikrî, sosyal, ekonomik ve kültürel şartları içerisinde mütalaa edilmelidir.

Şimdi Emâlî adlı eserin tasnîf düzenine etki eden faktörler kısaca ele alınacaktır.

3.1.1.1. Fıkhî Konuları Hadislerle Ortaya Koyma Düşüncesi

Tasnîf sistemini incelemeye çalıştığımız Emâlî adlı eser, şekil ve muhteva açısından sünen türü bir özellik arz etmektedir. Diğer taraftan Ahmed b. İsâ’nın (ö.

247/861) yaşadığı zaman dilimi, hadis tasnîf hareketinin en olgun dönemine denk

düşmektedir. Dolayısıyla hicrî II. asrın başlarında görülmeye başlayan sünen tarzı eser düzeni, III./IX. asrın ortalarına doğru gelindiğinde kendine has kuralları olan yerleşik bir tasnîf hareketine dönüşmüştür. Gerek şekli gerekse içeriği bakımından konu merkezli hadis edebiyatı ürünleri içerisinde yer alan sünenler, kendine özgü tertip usûlüyle temayüz etmiştir.

Emâlî adlı eserin ortaya çıktığı evre, tasnîf faaliyetleri içerisinde sünen türünün oldukça ma’rûf ve meşhûr olduğu bir zaman dilimine tekabül etmektedir.

Buradan hareketle, sünen edebiyatının tasnîf sistemini etkileyen sâiklerin Ahmed b.

İsâ’nın Emâlî adlı eserinin sistemi, tertip ve tasnîf düzeni üzerinde de etkili olduğu söylenebilir.

Sünen literatürünün tasnîf düzenine etki eden faktörlerin başında ise, fıkha dair konuların rivayetlerle ortaya konulması düşüncesi gelmektedir. Zira bu eserlerde musannifler, ahkâm ile alakalı rivayetleri muhtelif konu başlıkları altında bir bir araya getirmeyi hedeflemişlerdir. Bu nedenle sünen adı verilen hadis eserleri, hadîs fıkhının kaynağı durumundadırlar.547

İstisnâları olmakla birlikte sünen türünün omurgası, ağırlıklı olarak hukûkî konulardan müteşekkil olup itikâda dair hadisler bu türün kapsama alanı içinde yer almazlar.548 Bu bakımdan sünenler, fıkhî konular esas alınarak rivayet malzemesinin sınıflandırılmasına elverişli bir tasnîf yöntemi olduğundan sıklıkla tercih edilmiştir.

Özetle hicrî II. asırda ortaya çıkan ve III. asrın ortalarında yaygınlaşan sünen türü eserler, fıkıh ilminin altyapı ve sistemini kullanarak hadisleri bâblar halinde tasnîf etmiştir. Böylece fıkhî konuları hadislerle ortaya koyan eserler vucut bulmuştur. III./IX. yüzyılın ilk yarısına ait bir metin olarak ortaya çıkan Emâlî’nin de tıpkı sünenlerdeki gibi hadislerin fıkıh konularına göre tasnîf edildiği bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.

547 Özpınar, Hadîs Edebiyatının Oluşumu, s. 199.

548 Buna mukabil Ebû Dâvûd’a (ö. 275/889) ait Sünen’in 34. kitâbının başlığı “Kitâbu’s-Sünne”

şeklindedir. Bu başlık altında, sünenlerin tasnîf metodu ile örtüşmeyen bazı meselelerin yer aldığı görülmektedir. Otuz iki bâbtan oluşan başlık, ümmetin yetmiş üç fırkaya dağılacağını bildiren rivayetler başlayıp cedel ve te’vîle başvurmayı, hevâya yönelmeyi ve Kur’an hakkında münâkaşa etmeyi nehyeden rivayetlerle devam eder. Sahâbenin fazîleti, sünnete sarılmanın lüzûmu, müşriklerin çocuklarının ahiretteki durumu, şefaat, hilâfet, kabir azabı, ba’s, sûr, mîzân, rü’yetullâh, havz, kader, cennet-cehennem gibi itikâdî konular ile Cehmiyye, Hâriciye ve Mürcie gibi fırkaların iddialarını reddeden rivayetlerle sona erer. Ayrıntı için bkz. İlyas Çelebi, “Kitâbu’s-Sünne”, DİA, TDV Yay., İstanbul, 2002, C. XXVI, s. 116.

3.1.1.2. Şiî ve Sünnî Kesim Arasında Uzlaşı Düşüncesi

Eserin tasnîf sistemine tesir eden umûmî sâiklerin yanı sıra özelde, Şiî ve Sünnî câmia arasındaki ihtilafın ortadan kaldırılmasına katkı sağlama düşüncesinin de Emâlî’nin tertîbini etkileyen önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum eserin tasnîfi, muhtevası ve teknik özellikleri üzerinde önemli bir değişiklik meydana getirmiştir. Emâlî, Zeydî geleneğin diğer meşhur eserleri ile mukayese edildiğinde,549 Sünnî kesimin değer atfettiği pek çok fakîh ve muhaddisin rivâyet ve görüşlerini ihtiva etmesi bakımından tebârüz etmektedir.

Özellikle Muhammed b. Mansûr el-Murâdî’nin (ö. 290/903) ilave ve tasarrufları ile birlikte eser, gerek şekil gerek içerik bakımından yeni bir görünüm kazanmıştır. Bu durumda eserin câmii Murâdî’nin katkı ve tasarruflarından önce Emâlî’nin nasıl bir görünüme sahip olduğu sorusu gündeme gelmektedir. Yani eser, Murâdî’nin müdahalelerinden önce Sünnî kesimin görüş ve râvîlerini ihtiva etmemekte miydi? Bu durumu izah etmeye ilişkin şuan elimizdeki en net argüman, eserin müellifi Ahmed b. İsâ (ö. 247/861) ile eserin câmii Muhammed b. Mansûr’un (ö. 290/903) Zeydî gelenek içerisinde birbirlerinden farklı anlayış ve fraksiyonlar içerisinde yer almalarıdır.

Ahmed b. İsâ’nın Ehl-i Beyt tarîk ve râvîlerini merkeze alan, bu silsile dışındaki kültürel havza ile münasebet ve etkileşime mesafeli duran yaklaşımı, Zeydî gelenek içerisinde benimsediği Cârûdî anlayışın önemli bir yansımasından ileri gelmektedir. Burada onun, içinde bulunduğu siyâsî ve sosyal şartların tazyîki sebebiyle, Ehl-i Beyt ilim ve kültür geleneği haricindeki ilmî ortamlardan uzak kaldığı ileri sürülebilir. Bu durumu göz ardı etmemekle beraber, o dönem içerisinde çok sayıda ulemânın siyâsî idare ile iyi ilişkiler içerisinde olmadığı bilinmektedir.

Öyle ki Abbasî yönetimi, yer yer ulemânın yanında yer almış, zaman zaman da benimsediği politikalarla ilim ehlini karşısına almıştır.

Kaldı ki siyâsî yönetim ile ulema arasındaki münasebet, tarihin her döneminde olumsuz bir fotoğraf vermiştir. Şiî-Zeydî geleneğin tarihî vesîkalarının ana teması, mevcut otoritenin baskı ve şiddet politikasının kendilerine hayat hakkı

549 Emâlî’nin geleneğin diğer meşhur eserleri el-Mecmû’ ve el-Ahkâm ile mukayesesi için çalışmanın ikinci bölümünde yer alan “ Eserin Önemi” başlığına bakılabilir.

tanımadığı yönündedir. Bu durum Zeydî geleneğin birçok eserine yansımış durumdadır.550

Bu bakımdan Ahmed b. İsâ’nın salt Abbasî idaresinin kendisi aleyhinde takip ettiği politika sebebiyle eserini baştan sona Ehl-i Beyt tarîk ve râvîlerinden gelen hadis ve görüşlerle tahkim ettiğini söylemek isabetli görünmemektedir. Aleyhteki mezkur sosyal ve siyâsî koşulları da ihmal etmemek gerektiğini; ancak eserin Murâdî’den önceki hali üzerinde Ahmed b. İsâ’nın benimsediği Cârûdî görüşlerin önemli ölçüde etkisinin olduğunu ifade edebiliriz.

Buna mukabil Zeydî oluşum içerisinde Muhammed b. Mansûr’un takip ettiği Betrî çizgi, Ehl-i Beyt imâm ve râvî grubunu önemsemekle birlikte bu gelenek haricinde kalan kesimlerle olan fikrî münasebetlerde daha esnek bir bakış açısını temsil etmektedir. Cârûdî anlayışın aksine Murâdî’nin benimsediği bu müsamahakar yaklaşım, derlediği eserin muhtevasına da yansımıştır.

Öyle ki Murâdî, hocası Ahmed b. İsâ’nın aksine lehinde gelişen siyâsî ve ilmî ortamı değerlendirmiş ve içerisinde yetiştiği Irak kültürel havzasının ilmî mirasını tevarüs etmiştir. Böylece Murâdî’nin ilmî alt yapısı sadece Ehl-i Beyt silsilesinden gelen ilmî mirasla sınırlı kalmamıştır. Onun sadece Ahmed b. İsâ ile değil Kâsım b.

er-Ressî, Hasan b. Yahyâ ve Abdullah b. Mûsâ gibi Zeydî geleneğin öncü isimleri ile mülâkî olma fırsatı bulmuştur. Tabiatıyla onun fikrî sahadaki bu münasebetleri, derlediği eserin muhtevasına da yansımış bulunmaktadır.

Murâdî, Ehl-i Beyt silsilesi dışındaki kanallardan elde ettiği hadis ve görüşleri esere ilave etmek ve kitâb başlıklarına birtakım yeni alt başlıklar eklemek suretiyle Emâlî’ye ilk tertibinden farklı bir görünüm kazandırmıştır. Murâdî’nin tasarrufları ile birlikte eser yeni bir hüviyet kazanmıştır. Bu durum, eserin tasnîf sistemini etkileyen âmiller arasında Şiî ve Sünnî kesimin farklı sened yapılarıyla lafız bakımından olmasa da mana bakımından ortak bir hadis kültürüne sahip olduğuna işaret etmektedir. Zeydî geleneğe ait muteber ve mevsuk ilk hadis eserinin her iki kesimin de rivâyet ve görüşlerini yansıtan bir muhtevaya sahip oluşu, onu aynı zaman diliminde tasnîf edilen diğer eserlerden farklı kılmaktadır.

550 Söz konusu algının İsa b. Zeyd (ö. 169/785-6) özelinde müşahhas bir örneği için bkz. Najam Haider “The Contested Life of ʿĪsā b. Zayd: Notes on the Construction of Zaydī Historical Narratives.” Journal of Near Eastern Studies, S. 72, 2013, ss. 169-178.