• Sonuç bulunamadı

B. Edebiyatımızda Kuş:

10. Kuş-Kuşluk Vakti:

Kuşluk bir zaman dilimidir. Sabah ile öğle arasındaki zamanın ortasını -saat on gibi- belirtir. Türkiye Türklerinin düşüncesinde kuşluk; küçük ve büyük kuşluk diye ikiye ayrılmıştır. Küçük kuşluğa halk arasında ince ve genç kuşluk isimleri de verilir. Bu bölüm sabah ile kuşluk arasını, büyük kuşluk ise ikinci bölümü yani küçük kuşluktan sonraki zamanı ifade eder. Celvetiye Tarikatı’na mensup olanların nafile olarak, güneşin bir iki mızrak boyu yükselmesinden sonra kıldıkları işrak namazının arkasından altı rekâtlık “ kuşluk namazı ” kıldıkları bilinir. Osmanlı Sarayı’nda yenilen iki öğün yemeğin ilkinin adı “ kuşluk taamı ”dır. Bu yemek saray mensuplarına verilmek üzere erkenden çıkarılırdı. Rumeli halkı arasında öğle

yemeğine “ kuşluk ” denilmiştir216. Bu zaman diliminin belli bir türü ilgilendiren “ kuşluk ”

216

72 ismiyle adlandırılması kuşların yem ve su ihtiyacının giderildiği vakit olmalıdır. Karacaoğlan, aşağıdaki dörtlüğünde sevgilinin aşığı her sabah kuşluk tavına davet ettiği görülür. Dörtlükten anlaşılacağı üzere yukarıda da bahsedildiği gibi bir zaman diliminde yemek için toplanma söz konusudur. Sevgili, aşığa ancak kuşluk tavında görünmektedir:

Çıkabilsem Eyyubların dağına, Cânım kurbân olsun göğsün ağına, “ Her sabah, her sabah kuşluk tavına, Gel de murâdını al! ” dedi bir kız.

Karacaoğlan, s.182, Koş., 264/5.

11. Kuş-Mekân:

Türkiye, doğal güzellikleri ve kuş türlerinin çokluğu ile yeryüzünün cennet bölgelerinden birisidir. Kuşların kimi dağda, kimi deniz kenarında, kimi yeşilliklerde, kimi kayalıklarda, kimi havada, kimi de çerden çöpten yaptıkları yuvada yaşarlar. Đncelenen şiir örneklerinde kuş mekânı olarak; âlem, avlık, barkan, çöl, dağ, deniz, felek, gökyüzü, göl, gülbahçesi, kayalık, yeşillik ve yuva gibi yerler anılır. Fehîm, bir beytinde kuşların mekânı olarak felekleri gösterir. Şair, felekleri kuşların daha kanatsız iken bulundukları yer olarak hayal eder. Bu hayalini desteklemek için âşığın âhını şekil ve hareket yönüyle feleklere uçan kuşa benzetir. Âşık, gönlü boş olduğu zaman yani gönlünde sevgili olmadığı zaman kanatsız bir kuş gibidir. Ne acayip bir durumdur ki âşığın bu durumdaki gönlü bile kuş gibi feleklere yükselmektedir. Şiirde doğuştan âşık olarak doğmak durumu söz konusu edilir:

Bül‘l-acebdür beyzâ-i dilde dahı bî-bâl iken Murg-ı âh-ı âşık-ı bî-dil felek-pervâz olur

Fehîm-i Kadîm, s.424, G., 89/6.

Karacaoğlan, şiirlerinde kuşla ilgili mekânlardan çok daha fazla bahseder. Şâir, dağ, yayla, yuva, avlak, salak, kaya, deniz, göl, bahçe ve gökyüzünü kuşların mekânı olarak sayar. Kuşlarla ilgili mekânların başında hiç kuşkusuz gökyüzü gelir. Kuşların en önemli özelliklerinden biri olan uçmaları onları çoğu zaman bu mekânın sakinleri yapar. Kuşlar gökyüzünde kimi zaman dağınık halde, kimi zaman toplu halde, kimi zaman ise tek başlarına uçan bir halde bulunurlar. Fehîm de ah kuşunun gökyüzüne uçması, Karacaoğlan’da yerini gönül kuşuna bırakır:

Gönül kuşu kalktı, uçtu havaya, Đn gönül dedim de indiremedim, Aşıp, aşıp gider karlı dağlara,

Dön gönül, dedim de döndüremedim.

Karacaoğlan, s.113, Koş., 165/1.

Âşık Ömer ise kuş mekânı olarak âlem, gül bahçesi, yuva ve gökyüzü gibi yerleri sayar. Şair bir dörtlüğünde açıkça ifade etmese de sevgili-kuş benzetmesini kurarak kuşun havalarda uçtuğunu söyler:

Yüreğimin tığını ele aldıkça Sineme şerhalar açar ağladır Seydadur cığyara taze geldikçe Kati havalardan uçar ağladır

73 Fehîm-i Kadîm ve Âşık Ömer’in şiirlerinde benzetmeye dayalı kuş mekânlarından bahsedilir. Fehîm, sevgilinin yüzünü, aşığın sinesini, minnet çölünü ve kader meydanını kuş mekânı olarak ifade eder. Fehîm, bir beytinde kendini aşığın bakış kuşu olarak tanıtmasına rağmen kanadının yokluğundan ve utanma korkusundan sevgilinin yanak bahçesine uçamaz:

Pervâz idmem bağ-ı rûha bîm-i hayâdan Murg-ı nazar-ı âşıkam ammâ ki perüm yok

Fehîm-i Kadîm, s.928, G., 164/2.

Âşık Ömer ise vuslat ve feyiz dağını, aşığın vücudunu ve sevgilini yanağını kuş mekânına benzetir. Aşığın gönül kuşu, sevgilinin yanağının yakıcılığı gönül kuşunu coşturur, yanak üzerindeki benleri ise gönül kuşunu mecnun eder:

Murg-i dil kondu bu gün bir rûhleri âl üstüne Sen neden çoştun dedin rûhleri âl üstüne Karşıma çıkan benim bir saçı Leylâ idi kim Beni Mecnûn eyledi benleri fülfâl üstüne

Âşık Ömer, s.173, Murab, 323/1.

12. Kuş-Renk:

Ülkemiz, zengin bir kuş türüne sahiptir. Bu kuşlar bulundukları bölgelere renk katarlar. Kuşların her biri bünyesinde bulundurduğu rengiyle yaşadığı ortamı süslemektedir. Yani kuşlar renkleriyle çiçek ve ağaçları süsledikleri gibi şiirimizi de süslerler. Âşık Ömer, aşağıdaki dörtlüğünde ağaç ve çiçeklerin kuşlar ile süslendiğini söyler:

Đzdiyâd-ı ömür içün yâr ile ülfet bekleriz Nevbahâra muntazırız ayş ü işret bekleriz Cümle eşcâr-ı şükûfe zeyn olur murgân ile Biz dahi murgân ile bir kûh-ı vuslat bekleriz

Âşık Ömer, s.363, Murab., 593/1 .

13. Kuş-Ses ( ötüşü ):

Kuşlarda ses çok gelişmiştir. Her türün çeşitli sesleri ve çoğunlukla belirli bir şarkısı vardır. Bu sesler kuş türlerinin çıkardığı sese göre çığlık, çığrışmak, ötmek gibi kelimelerle ifade edilir. Kuşların doğadaki ötüşleri şairler için önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Bu ötüşleri, bazıları inleme, bazıları, zikretme, bazıları şarkı söyleme, bazıları ağlama ve bazıları

ise kendi aralarında konuşma olarak yorumlar. Fehîm, bir beytinde boynunda çan217 çalan

doğanın sesi ile kuşun inleyişini bir tutmaktadır: Ne nâle kemterin murg-ı sadâsı

Olur hem-pençe-i şehbâz-ı nâkûs

Fehîm-i Kadîm, s.486, G., 137/3.

Âşık Ömer’in bir dörtlüğünde gönül kuşu, sevgilinin bahçesinde ayrılık derdiyle inlemektedir:

217

74 Gönül murgu gülşeninde zâr etti

Sinemde dağ-ı hicrânın yer etti Efendim hasretin câna kâr etti Đnsaf eyle gel barışalım sevdiğim

Âşık Ömer, s.54, Koş., 83/3.

Âşık Ömer, bir başka dörtlüğünde kuşların ötüşünü Allah’ı tesbih ve zikretmek olarak yorumlar:

Cümle eşya hal diliyle zikir ü tesbihin okur Güller açılmış seherde cem‘ olup bülbül şakır Gökte uçan kuş dahi tehlîl ile tesbih okur

Can gözüyle nazar eyle bak mübârek Cum’a gün Âşık Ömer, s.306, Murab., 512/3.

Karacaoğlan, aşağıdaki şiirinde kuşların ötüşünü hüzünlendirme olarak ifade eder. Yavru kuşların acıklı ötmelerini ve bu ötüşün insanlara kattığı duygu işler:

Öter, yavrı kuşlar, öter, Derd üstüne dertler katar, Gelir bir engel el atar, Biten işler gerilenir.

Karacaoğlan, s.303, Semâî, 429/3.

Karacaoğlan’ın bir başka şiirinde kuşların sesleri birbirine karışır. Bir doğa manzarası çizilen bu şiirde, kuşların daldan dala gezdiği, gezerken de hal diliyle ötüşdüğü görülür:

Kuşlar çığrışıp daldan dala ötüşüyor, Fesleğen yaylası yeşil salında, Yeşil ardıç, reyhân, sümbül kokuşur, Fesleğen yayla sağında solunda.

Karacaoğlan, s.159, Koş., 233/1.

14. Kuş-Tuzak:

Avcılar bazı kuşları yakalamak maksadıyla tuzak kurarlar. Birçok tuzak çeşidi vardır. Bunlardan birisi kuşu ayağından yakalamak için kıl ip ve benzeri bağlayıcı eşyalar kullanmaktır. Bir diğeri ise hazırlanan tuzaklar geçiş bölgelerine serilir ve etrafına taneler serpilir. Sonra kuşun bu hileye düşmesi beklenir. Đleride bahsedileceği gibi çoğu zaman da

kendi cinsinden bir kuşun ötmesi sağlayarak hileli bölgeye kuş çekilir218. Fehîm, bir beytinde

gönül-avcı benzetmesini kurarak gam dumanın kuşunu tuzağa düşürmeye çalıştığını söyler. Beyitte duman ile kuş arasında renk ve hareket yönüyle bir ilgi kurulur. Gönül, gam dumanın kuşunu avlamak için yüz parçaya ayrılmış sinesini yem olarak kuşa sunar. Bu hayalde hareket noktası taneleri avlamaya gelen kuşların tuzağa düşürülmesidir. Bin parçaya ayrılmış sine ile tane arasında küçüklük ve çokluk ilgisi vardır:

Turfa sayyâd-ı fazâ-yı deşt-i mihnetdür gönül Dâm-ı murg-ı dûd-ı gam bu sîne-i sad çâkdür

Fehîm-i Kadîm, s.438, G., 99/4.

218

75 Âşık Ömer de aşağıdaki dörtlüğünde kuşun tuzağa düşmesini çeşitli benzetmelerle işler. Şair, aşığın gönlünü, avlanmaları yönüyle kuşa benzetir. Bu defa gönül kuşunu avlayan taneler değil, sevgilinin ahu gözleridir. Bu gözlere yakalanan gönül, sevgilinin saçının telleri ile de kaçamaz hale getirilmiştir. Sevgilisinin saçı, kıl ipten yapılmış bir tuzağa benzer. Ona yakalanan gönül kuşunun azat olması mümkün değildir:

Ateş-i aşk ile zâlim yaktı nâr etti beni Gitti akl u ihtiyârım bîkarâr etti beni Bir bakışta çeşm-i âhûsu şikâr etti beni

Dâm-ı zülfünde ne mümkün murg-i dil azâd ola Âşık Ömer, s.156, Murab., 298/2.

Âşık Ömer’de azadı mümkün olmayan kuş, Karacaoğlan’ın bir şiirinde özgürlüğüne kavuşur. Bu durum kuşun kendi başına tuzaktan kurtuluşu değil, övülenin adaletiyle gerçekleşmiş bir olaydır. Şair, kuş ile duman arasında hareket ve renk yönüyle bir ilgi kurar:

Koy verdim kuşu da gitti dumana, Ötesini sorarsan âhir zamane, Bilmem akıllı mı bilmem dîvâne, Boğum boğum kınalanmış sürmeli.

Karacaoğlan, s.364, Tür., 492/1.

15. Kuş-Tüy:

Kuşun tüyleri son derece hafif ve yumuşaktır. Bu tüyler hem kuşların dış etkenlerden korunmalarına hem de uçmalarına yardımcı olur. Bu tüylerin yumuşaklığına ve hafifliğine binaen kuş tüyleri günlük hayatımızda birçok alanda kullanıla gelmiştir. Kuş tüyünün özellikle yastık içine konulması bir zenginlik ve ihtişamın göstergesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde dahi kuş tüyünden yastıklar yapılmakta ve zenginlik işareti sayılmaktadır. Bir rivayete göre Hz. Süleyman’ın karısı, kuş tüyünden bir yastık istemişti. Bunun için de Süleyman Peygamber, kuşların tüylerini dökmelerini ifade eden bir ferman yayınlamıştır. Bu hadiseden hareketle Karacaoğlan, aşağıdaki şiirinde zenginlik ve beylik işareti olarak küheylan at, eyerinin üstünde kaplan, altında ise öşek postu, uyku vakti geldiğinde ise kuş tüyünden yastık, yumuşak döşek ve keçeler istemektedir:

Bir küheylan at ver, istemem eşek, Üstü kaplan postu, tek olsun öşek, Kuş tüyünden yastık, yumuşak döşek, Keçeler içinde yatmak isterim.

Karacaoğlan, s.331, D., 406/3.

16. Kuş-Uçmak:

Kuşların vücut yapısı uçmaya elverişli bir şekilde yaratılmıştır. Kemik içleri, kuşa hafiflik kazandıracak şekilde hava ile doludur. Kanatlar, kuvvetli bir kas sistemi ile göğüs kısmına bağlıdır. Bu kanatlar, aşağı ve yukarı doğru hareketlerle uçmayı kolaylaştırır. Kanatların uç kısımları ise yönün kontrolünü ve dengeyi sağlar. Kuyruk ise fren ve dümen görevi görür. Kuşlar, kanat tüylerinin ve kaslarının müşterek hareketiyle uçarlar. Kanatlarında bulunan uzun tüyler sayesinde çok yükseklere çıkabilirler. Fehîm, aşağıdaki şiirinde sevgilinin oka benzeyen kirpiğinin, gönül hareminin en yüksek yerinde kanat açıp uçtuğunu ifade eder. Bu beyitte kirpik ile kuş arasında şekil ve renk yönüyle bir ilgi kurulur. Şair, kuşların gökyüzünün en yükseğinde kanat açıp uçmaları gerçeğini çeşitli tasavvurlarla anlatır.

76 Sevgilinin oka benzeyen kirpiklerinin her biri, âşığın gönlünün en yükseğinde uçar. Bu ifadeden âşığın gönlü ile gökyüzü arasında renk ve şekil itibariyle bir benzerlik kurulabilir. Gökyüzünün yuvarlaklığı, akşam ve sabah vakitleri kızıla bürünmesi ve yüzeyinde kuşların uçması bu hayale zemin hazırlar:

Ta’ir-i nâvek-i müjgânı Fehîm ol mâhun Evc-gâh-ı harem-i sînede pervâz eyler

Fehîm-i Kadîm, s.382, G., 658/5.

Âşık Ömer de Fehîm gibi gönül kuş benzetmesini kurar ve onu uçurur. Burada kuş gönüldür. O, sevgiliye gitmek için kanat açar ve uçar:

Murg-i dil pervâz urur azm-i miyânın kim bilür Bir hümâ-yı lâmekândır ya mekânın kim bilür Ta’ir-i kudsîdir ol kim râhını mestûr eder Beççesin kim görmüş anın âşiyânın kim bilür

Âşık Ömer, s.346, Murab., 568/1.

Karacaoğlan’da bir dörtlüğünde kuşların yükseklerde dönerek uçtuğundan bahseder: Eteğinde kervân işler,

Yükseğinde döner kuşlar, Kürk giydirir at bağışlar, Yemen beğler sende m’olur?

Karacaoğlan, s.249, Var., 355/1.

Yavruların kanatları tazedir. Hemen uçamazlar. Uçabilmeleri için tecrübenin yanında belirli olgunluğa ve güce ulaşmaları gerekir. Karacaoğlan, aşağıdaki şiirinde kuşların uçma yetisini kazanabilme çağından bahseder. Yavru kuşun kanatlanma ve uçma zamanının gelişine dikkat çeker:

Beyaz geymiş alta, üste de mavi, Yavrı kanatlanmış, uçmanın çağı, Ancak şahan alır böyle bir avı, Sürmeli gelinin derd’ aldı beni

Karacaoğlan, s.347, Tür., 469/1.

17. Kuş-Yem ( Tane):

Kuşlar genel itibariyle tanelerle beslenirler. Fehîm aşağıdaki şiirinde “ Ey gönül kuşu! Binlerce yıldız gözüyle feleği avlamayı beklemektesin, yoksa sen bu tuzakta tane mi oldun.” diyerek kuş-tane ( yem ) hususunu işler. Havayilik ve kararsızlık yönüyle aşığın gönlünü kuşa benzeten şair, beyitte “ ava giden avlanır ” gerçeğini işler. Kuş için tane, besin olabileceği gibi aynı zamanda tuzağa düşürülmesi için bir araçtır:

Bin çeşm-i kevakible felek saydına nâzır Bu dâmda ey ta’ir-i dil dâne mi oldun

77 Benzer bir ifade Âşık Ömer’in aşağıdaki şiirinde görülür. Şair, kuş-gönül teşbihi içerisinde, hem kuşun tane ile beslendiği hem de tane ile avlandığı gerçeğini dile getirir. Bilindiği gibi eskiden av kuşlarını yakalamak için insanlar yem kunlanırlarmış:

Âşıkım sen sîm endâmına kurban olduğum Bu da bir başka tema’ı hame kurban olduğum Murg-ı dil bekler görüp bend oldu dâm-ı zülfüne Dâneye meyl etti düştü dâme kurban olduğum

Âşık Ömer, s.246, Murab., 429/1.

18. Kuş-Yuva:

Kuşlar, türlerine göre farklı yuvalar kurarlar. Dokumacı kuşlar ve uzun kuyruklu baştankaralar aşağı doğru asılı duran özenle hazırlanmış yuvalara sahiplerdir. Fakat kumru ve güvercinlerin yuvaları birkaç daldan oluşan bir yerden ibarettir. Bazı türler ise yuvalarını çiçeklerle bezerler, yılan derisi veya yeşil yapraklar atarak süslerler. Flamingolar yumurtalarını sudan uzakta tutabilmek için volkan tipi tepeler inşa ederlerken, guguk kuşları ise yuva kurmazlar çünkü başkalarının yuvalarını kullanırlar. Bazı papağanlar ve tropik ağaçkakanlar sıcak tepelerin yamacına yuvalarını inşa ederler. Birçok muhabbet kuşuysa yuvalarını karıncaların ya da eşekarılarının yakınına kurarlar. Küçük bal emiciler her zaman büyük örümceklerin yanına yuva kurarlar. Avustralya'da yaşayan Rosella papağanının yuvası

her zaman tırtıl ve sinek larvası içerir219. Kuşlar için yuva çer çöpten yapılan küçük bir

sığınaktır. Yuva kuşlar için barınak yumurtlayacakları ve kuluçkaya yatacakları yerdir. Özellikle Mecnun’dan bahsedildiğinde Mecnun’un başı, kuşların yuvası olarak tasvir edilmiştir. Mecnun veya yuvadan bahsedilirken bu hususa telmihlerde bulunur. Fehîm aşağıdaki beytinde “ Yuva, gönül ateşinin hararetinden, Mecnûn’un tepesinde tütsü tohumu gibi raks ederdi.” diyerek hem bu hadiseye telmihte bulunmakta hem de kuş-yuva ilişkisinden bahsetmektedir. Kuş, bu beyitte doğrudan ele alınmamış belirli özellik ve hatırlatmalarla mazmun olarak yerini almıştır:

Ser-i Mecnûn’da tâb-ı sûz-ı dilden Sipend-âsâ iderdi âşiyân raks

Fehîm-i Kadîm, s.500, G., 145/7.

Âşık Ömer, kuş-gönül teşbihi içerisinde kuş yuvasından bahseder. Şaire göre gönül kuşunun yuvası, sevgilinin güzel yüzüdür:

Sana dil vereli ey şûh-ı handân Andelip misâli eylerim efgân Murg-i dil hüsnünde tutmuş âşiyân Sâye-i lütfunda mihmânın olsun

Âşık Ömer, s.69, Koş., 119/4.

Karacaoğlan aşağıdaki şiirinde “ yüceler, yavru, kovalamak, yuvalamak ” gibi kelimelerle dörtlükte kuş mazmununu hatırlatır. Böylelikle kuşun yücelerde yuva kurmasından bahseder:

219

78 Yavrım çıkmış, yücesine yuvalar,

Đnmiş düz ovaya şahan kovalar, Değmeyin sunama, beyler, ağalar, Humar humar bakar, gözleri sarhoş.

Karacaoğlan, s.10, Koş., 90/3.