• Sonuç bulunamadı

B. Edebiyatımızda Kuş:

4. Kuş-Güçsüzlük/Zayıflık:

Kuşlar, zayıf yaratıklardır. Özellikle av kuşları güçsüzlükleri dolayısıyla avcı kuşların yemi olurlar. Av kuşları, avcı kuşlar kadar insanların da tehlikesi altında yaşarlar. Onların bu durumu hem etlerinin lezizliği hem de savunmalarının güçsüzlüğü dolayısıyladır. Fehîm, bir beytinde âşığı, zayıf bir kuşa benzetir. Zayıf bir kuş, avcı kuşun karşısında nasıl savunmasızsa âşık da sevgili karşısında böyle savunmasızdır. Eğer sevgilinin gözü doğanı aşığın varlığından haberi olursa bu zayıf kuşça beden av olmaktan kurtulamaz:

Sayd itmeğe cânı yeter âsâr-ı tegafül Bir murg-ı za‘îfi iki şâhbâza tuyurma.

Fehîm-i Kadîm, s.634, G., 251/3 .

“ Canı avlamak için bilmezlikten gelme kâfidir, sakın bir zayıf kuşun varlığından iki doğan gibi olan o gözlerini haberdar etme.”

Âşık Ömer aşağıdaki şiirinde Fehîm de olduğu gibi âşığı zayıflık yönüyle kuşa benzetir. Ancak Fehîm de âşık, avlanmaktan korkarken, Âşık Ömer de aşığın av olma isteği vardır. Âşık, kuşça canını Hz. Yusuf’un uğruna kurban eder:

Hüsnile dillerde ismi oldu destân Yûsuf’un Kuşça cânım eyledim uğruna kurban Yûsuf’un Ehl-i dildir remzile âşıkların nabzın tutar

Olmamak mümkin midir hükmüne fermân Yusûf’un Âşık Ömer, s.298, Murab., 502/1 .

5. Kuş-Haberleşme:

Haberleşme ve mektuplaşma hususunda eskiden birçok vasıtalar kullanılmıştır. Güvercinler, hüthüt kuşları; tatar ve ulak denilen postacılar bunlardan en önemlileridir. Hüthüt kuşunun, Hz. Süleyman ve Sebâ Melikesi kıssasında adı geçer. Vazifesi habercidir. Türklerin

eski devirlerden itibaren güvercinle uzak yerlere mektup gönderdikleri bilinmektedir213. “

Mektup nakletmeye alıştırılmış posta hizmetini ifade eden güvercine tâtârî denilir.”

Güvercinler yalnız resmî muhaberede değil, aşk muhaberelerinde de kullanılmıştır214. Fehîm

aşağıdaki şiirinde kuşla haberleşme ve mektuplaşma olayını konu edinir. Postacı kuşun taşıdığı mektupta ya önemli bir haber ya da âşığın sevgiliye olan ilan-ı aşkı yer alır. Hal böyle olunca mektubun değeri artmış, postacı kuşun da sorumluğu katlanmıştır. Böyle değerli bir mektubu yerine ulaştırmak için mücadele edilecek hava şartları, açlık, susuzluk gibi engellerin yanında mektubun içindeki önemli sözlerin harareti de çok önemlidir. Nitekim şair, aşağıdaki şiirinde bu önemli görevi Güneş kuşuna verir. Yani aşığın postacısının güneş kuşu olduğunu söyler. Âşığın postacı kuşu Güneş, taşıdığı mektuptaki aşkın yakıcılığından dolayı alev alev yanmaya başlamıştır. Şaire göre Güneş kuşunun baştan ayağa kadar alev haline gelmesine şaşmamak gerekir. Çünkü o, aşığın sevgiliye giden postacısıdır. Bu şiirde güneş ile kuş arasında hareket, renk, kişiler için önemli olmaları dolaysıyla bir ilgi kurulmuştur. Güneşin

213 Geniş bilgi için bakz. Güvecin mad.

214

69 alev topu haline gelmesi şair tarafından ona aşk postacısı sıfatı yüklenerek güzel bir sebebe bağlanmıştır. Bu güzel benzetmeyi şair, abartma sanatıyla süslemiştir:

Murg-ı hurşîd n’ola olsa çerâğâ şu‘le Kûy-ı cânâna gider kâsid-i peygâmumdur.

Fehîm-i Kadîm, s.170, K., 12/4 .

6. Kuş-Hz. Süleyman:

Allah tarafından Hz. Süleyman’a birçok mucizeler verilmiştir. Bunlardan birisi de kuşlarla ve hayvanlarla konuşması, onların dilinden anlamasıdır. Âşık Ömer bir dörtlüğünde Hz. Süleyman’ın bir zamanlar, hayvanların ve kuşların padişahı olduğunu söyleyerek bu inanışa telmihte bulunur:

Bir zamanlar şah iken vahş u tuyûra Fermânı yürüdü mâr ile mûra Ecel câmın içip girdi kubûra Hükmederdi ins ü cinne Süleymân

Âşık Ömer, s.12, D., 3/21.

Âşık Ömer’deki genel ifade Karacaoğlan’da özele iner. Şair, Hz. Süleyman’ın kuş dilini bildiğine telmihte bulunur:

Nuh’un gemisine bühtân edenler, Yelken açıp el kadrini ne bilir? O Süleymân kuşdilini bilirdi, Her Süleymân dil kadrini ne bilir?

Karacaoğlan, s.169, Koş., 247/1.

7. Kuş-Kafes:

Bazı kuş türleri, sesi, güzelliği, konuşması, avcılığı gibi özellikleri dolayısıyla tuzağa düşürülerek yakalanır. Yakalanan bu kuşlar evlerde, bahçelerde, hayvanat bahçelerinde türlerine uygun kafeslerde beslenir ve muhafaza edilirler. Kafesler, etrafı görecek şekilde alt ve üstü kapalı, bunların yanları ise tellerle çevrilidir. Fehîm’in bir beytinde, avcı olan sevgili, gönül kuşunu yakalayıp kafese kapatır. Sevgili, gönül kuşunun kafesini kirpik okundan ve bakışlarından yapar. Bu beyitte gönül-kuş; kirpik-ok; bakış-kılıç benzetmeleriyle hayâli bir durum tasavvur edilir. Bu benzetmelerde avlanma, şekil, yaralayıcılık gibi özellikler hâkimdir. Şâir, kuşun kafeste tutulması ile gönlün sevgilide kalması arasında benzetme kurarak kuş-kafes ilişkisini açıklar:

Mecrûh idüp murg-ı dili gamze-i dilber Tîr-i müje vü tîg-i nigehden kafes eyler

Fehîm-i Kadîm, s.380, G., 57/6 .

Bazı kuşların yakalanıp, ehlileştirilmesi onları kafes kuşu yapar. Bu kuşlar kafese o kadar alışırki onları azat etseniz onlar yabani hayatlarına geri dönmek istemezler. Fehîm bir beytinde bu duruma dikkat çekerken sevgilinin saçını, gönül kuşunu muhafaza eden kafese; ayva tüylerini ise kuşların yabani ortamlarda bulundukları çimenliğe benzetmiştir:

70 Zülfinde gönül hatt-ı ‘anber-şikeni n’eyler

Murgân-ı kafes-perver seyr-i çemeni n’eyler Fehîm-i Kadîm, s.378, G., 56/1 .

“ Gönül, onun saçında iken anber kıvrımlı ayva tüylerini ne yapsın? Kafeste yetişmiş kuşlar, çemende gezmeyi ister mi? ”

Karacaoğlan ise bir dörtlüğünde beden-kafes ilişkisini kurarak aşığın canını kafeste duran kuşa benzetmiştir. Đnsan bedeninin kemiklerinin tel tel oluşuyla kafes demirlerinin tel tel olması arasında teşbih kurulur. Vade yetince can kuşunun beden kafesini terk etmesi gibi kafes kuşu da ya sahibi tarafından azat edilince ya da ölünce o kafesten kurtulacaktır:

Ağalar, içmesi hoştur, O da züğürtlere güçtür, Cân, kafeste duran kuştur, Elbet uçar, gider bir gün.

Karacaoğlan, s.251, Var., 358/2.

8. Kuş-Kanat:

Kanat kuşların en önemli uzuvlarındandır. Uçmalarını sağlayan bir araçtır. Kuşların kemik içleri, kuşa hafiflik kazandıracak şekilde ilik yerine hava ile doludur. Kanatları kuvvetli bir kas sistemiyle göğüs kemiğine bağlıdır. Kuşlarda büyük v eküçük iki sistem vardır. Büyük kaslar kanatları aşağıya hareket ettirirken küçük kaslar yukarıya doğru olan hareketi sağlar. Kanatların uç kısımları tahrikini ve kontrolünü sağlar. Kuşların uçmaları, yükseklere çıkmaları, kanat açmaları, kol ve kanadın kırılması, en uzun kanatları edebiyatımızda yer

almış ve misal gösterilmiştir215. Fehîm bir beytinde sevgilinin gözlerine dikkat çekerek

onların gücünden bahseder. Şair, sevgilinin şiddetli bakmasını istemez çünkü inlemesinin kesilmesinden ve gönül kuşunun kolsuz kanatsız kalmasından çekinmektedir. Kolu kanadı olmayan gönül kuşu, en önemli uzvunu kaybettiğinden artık sevgiliye doğru uçamayacaktır:

Hışm ile çeşmün zebân-ı nâlemi lâl itmesün Murg-ı dest-âmûz-ı dilden bî-per ü bâl itmesün

Fehîm-i Kadîm, s.626, G., 245/1.

Âşık Ömer, aşağıdaki beytinde ruhla kuş arasında renk, şekil ve hareket ilişkisini kurar. Âşık, ruh kuşunun yüce âlem de karar etmesini isteyen sevgiliye eğer bu beden dünyada iken kanat açmaz ise sevdiğinin isteğinin gerçekleşemeyeceğini söyler. Çünkü tasavvufî inanışa göre dünya ahiretin tarlasıdır. Ne ekersen onu biçersin. Bu inanıştan hareketle ruhun yüce âlemde kanat açabilmesi için bayağı olan dünyada üzerine düşeni yapmalı, kuş olmanın vasıflarını yerine getirmelidir. Kuşun önemli özelliği kanat açmaktır. Sen kanat açma dersen bu ruh kuşu, sevgiliye nasıl ulaşır:

Âlem-i ulvîde dersen murg-i rûh etsin karâr Açmayınca olmaz iş bu cây-ı sûflîden cenâh

Âşık Ömer, s.97, G., 183/3 .

Karacaoğlan ise aşağıdaki dörtlüğünde âşığın karamsar ruh halini anlatır. Âşık ile kuş arasında kurulan ilgi uçmak ve kanat açmaları yönleriyledir. Şair, uçmak, kanat açmak ve

215

71 geçmek kelimeleri ile kuş mazmununu ifade etmektedir. Bu kuş mazmunu, şiirde âşığın bedeninde ifadesini bulur. Ama âşık, bu ifadenin gereğini yerine getirmek istemez:

Hiçbir daha yükseklerden uçmayayım, Uçarsam da kanadımı açmayayım, Muhannetin köprüsünden geçmeyeyim, Coşkun sele uğratmayın yolumu,

Karacaoğlan, s.226, Koş., 328/1 .

9. Kuş-Konma:

Kuşlar havada uzun süre duramayacaklarından konma ihtiyacı hissederler. Ebâbil ve bazı mitolojik kuşlar, bu durumun dışında tutulur. Çünkü ebâbilin çok uzun süre havada durduğu, mitolojik kuşların ise yere konmadığı söylenir. Kuşlar, uçma işleminin ardından dinlenmek, avlanmak, beslenmek ve kuluçkaya yatmak gibi durumlardan ötürü belirledikleri yerlere konarlar. Âşık Ömer, aşağıdaki şiirinde kuşun konması hususunu çeşitli benzetmelerle işlemiştir. Şâir, âşığın canını, kuşa benzetir. Âşığın kuş olan canı, sevgilinin boynundaki benlere konar. Bu konma hususu “ kalma ” kelimesiyle daha güzel ifade edilir. Âşık, sevgilinin gerdanındaki benlere vurulmuştur ve gözünü oradan alamamaktadır. Sonunda âşığın canı, kuş olup oraya konmuştur:

Murg-ı cânım kondu gerdânındaki fülfüllere Mâil olursam ‘aceb mi ol saçı sünbüllere Ârif isen kıl nazar feryâd eden bülbüllere Her biri bir yerde yasdanmış gül-i ter cânibin

Âşık Ömer, s.266, Murab., 455/3 .

Âşık Ömer’in şiirinde can, kuş olurken, Karacaoğlan’da gönül, kuş olur. Karacaoğlan, gönlünü ve canını sevgili yolunca vermek istemektedir. Onun dileği gönlünün sevgilide olması ve orada kalmasıdır. Onun başkalarında gözü yoktur. Âşık, Yaradan’a kuşça canının Azrâil tarafından değil sevgili tarafından alınması hususunda dua etmektedir. Çünkü ona göre sevdiği uğrunda ölmek güzeldir:

Karac’oğlan der ki: Yakılıp yandırma, Şu gönlümü engin göle kandırma, Azrâil gönderip cânım aldırma, Sevdiğime cânım aldır, Yaradan.

Karacaoğlan, s.141, Koş., 207/4.