• Sonuç bulunamadı

Baykuşla ilgili olarak incelediğimiz şiirlerde Fehîm-i Kadîm’in baykuş karşılığı olarak

“ bum ve cuğd ” kelimelerini; Âşık Ömer ve Karacaoğlan’ın ise Türkçe karşılığı olan “ baykuş ” kelimesini kullandığı görülür. Âşık Ömer, bir yerde baykuş yerine baykuşun bir türü olan Đshak kuşunu kullanmıştır.

1. Baykuş-Harâbe, Sefillik:

Baykuşun daha çok tenha yerlerde bulunması, oralarda ötmesi ve insan içine çıkmaması ile ilgili halk arasında şöyle bir inanış mevcuttur: Bir gün, bir adam baykuşa niçin virane yerlerde öttüğünü sorar. Baykuş da: “ -Ben akılsız insanların yüzünden bu haldeyim.” deyince, adam: “ -Böyle insanlar var mı?” der. Baykuş, “ -Gel sana göstereyim. ” diye cevap verir. Adamı bir köy alanına götüren baykuş, orta yerde oynayan bir adamı gösterir. Oynayan adamın sırtında elbisesi olmadığı halde, elinde bir tabancası vardır. Baykuş: “ -Bu adamın çocuğu açlıktan ölüyordu. Ama o onlara ekmek alacağı yerde eline bir tabanca almış. Đşte ben

böyle akılsızlar yüzünden bu haldeyim.” demiş281. Âşık Ömer aşağıdaki dörtlüğünde bu

rivayeti işler. Baykuşun yaşamak için insanların olmadığı viraneleri seçmesi yine insan yüzündendir:

Bülbül bu fenâda geçmez gülden Baykuş uzlet etmiş halkın elinden Çakır ile balabanın elinden

Balıkçın eylemiş yurdunu deryâ

Âşık Ömer, s.6, D., 1/23.

277 Büyük Larousse, “ Baykuş ” mad., C.3, s.1418.

278

Kilisli Rıfat Bilge, Mâniler, Hzl: Yard. Doç. Dr. Ata Çatıkkaş, MEB Yay., Đst., 1996, s.93.

279 Đlhan Başgöz, Türk Bilmeceleri I, KB Yay., Ank., 1993, s.91.

280 E.Kemal Eyüboğlu, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler, Doğan Kardeş Matbaacılık, Đst., 1973, s.251.

281

99 Sefil sözcüğü, bayağı ve yoksul kişiler için veya yıpranmış eski harap yerler için kullanılan bir tabirdir. Baykuş da harabelerde yaşadığı için ona sefil sıfatı verilmiştir. Karacaoğlan, bir dörtlüğünde bu durumu ifade eder:

Koyuverin gitsin sefîl baykuşu, Durmuyor, akıyor gözümün yaşı, Kadir, kıymat bilmez imiş her kişi, Kadirli kıymatlı il‘e gidelim.

Karacaoğlan, s.114, Koş., 166/2.

2. Baykuş-Mekân/Yuva:

Baykuşun meyli viraneye ve harabeyedir. Dolayısıyla baykuş, ıssız yerleri çok sever.

Baykuşun bilinen bu özellikleri şiirimize sık sık konu olur. Ele alınan şiir örneklerine bakıldığında her üç şairin de baykuş mekânıyla ilgili hususu benzer şekillerde işlediği görülür. Baykuşun yaşadığı yerlerin harabeler ve buralara benzeyen mekânlar olması şairlerimizin farklı hayaller kurmalarına sebep olmuştur. Fehîm, şiirlerinde baykuşun bulunduğu yerleri taht-ı Rûm, câh-ı duzah, bûm-ı Rûm, harabe-zâr, cuğ-ı vîrâne ve harâb-ı Mısır olarak ifade eder. Fehîm, aşağıdaki beytinde baykuş yuvasını dünyanın en zengin yerleriyle boy ölçüştürür. Aslında baykuş yuvasının Efrasiyab’ın ülkesiyle rekabet edebilmesi, onun içinde gizli olan büyük hazineler sebebiyledir. Buralarda saklı olduğu düşünülen hazine dolayısıyla burası, dünyanın bütün mamur yerlerinden daha zengindir:

Hârâb-ı kişver-i fakram ki lâne-i cuğdı Revâdur eylese mülk-i Ferâsiyâb ile bahs Fehîm-i Kadîm, s.338, G., 26/3.

“ Baykuş yuvası bile, Efrasiyab’ın ülkesi ile rekabet etmeye münasip bir fakr ülkesi harabıyım. ”

Âşık Ömer ve Karacaoğlan da baykuşun yaşadığı yer olarak viraneden bahsederler. Âşık Ömer aynı zamanda baykuşun viranede matem tuttuğunu söyleyerek onun ötüşüne de işaret eder:

Kimisi mey ile mahçub kimi sürmekte demi Baykuşu gör kim çeker vîrânelikte mâtemi Çîn seherde bülbülün feryâdı tumuş âlemi Bâğbân hayrette kalmış gül güler gülşân melîl Âşık Ömer, s.211, Murab., 378/4.

Güzel bell’olur tacından, Hiç yük ağlar mı bacındam? Dünyada densiz ucundan, Sefîl baykuş vîrândadır.

Karacaoğlan, s.242, Var., 246/3.

Fehîm-i Kadîm ve Âşık Ömer’in şiirlerinde baykuşun yaşadığı yerleri belirten mekânlarla ilgili kurulan benzetmeler söz konusudur. Fehîm, baykuş yuvalarıyla; taht-ı Rûm, cehennem kuyusu, Zuhal ( feleğin hazinedârı ) ve Mısır arasında çeşitli şekillerle benzetme kurar. Halk inanışlarına göre ejderler ve baykuşlar birer hazine bekçileridir. Çünkü her ikisinin de bulunduğu yerlerde hazinenin varlığına inanılır. Şair, aşağıdaki beytinde, baykuş

100 yuvasıyla Mısır arasındaki ilgiyi harabe olamaları dolayısıyla kurar ve Mısır’ı içinde hazine saklayan bir harabeye benzetir. Bu inanıştan hareketle burada ejderlerin ve baykuşların bulunmasının doğal olduğunu ifade eder:

Ejderistân olsa lâyık bûmzâr olsa revâ Genc olur peydâ belî künc-i harâb-ı Mısır Fehîm-i Kadîm, s.282, Kıt., 3/11.

“ Mısır’ın harap köşelerinden hazineler ortaya çıksa da Mısır’ın ejderler ülkesi ve baykuşlar yurdu olması uygundur. ” diyen şâir, her ne kadar bir süre Mısır’da rahata kavuşsa da zamanla buradan sıkılmış ve vatan-i aslisine ( Đstanbul’a ) duyduğu özlemi dile getirmeye başlamıştır. Bu hasret ve gurbet sebebiyle içkiye müptela olan Fehîm’in vali ve halk tarafından rahatsız edilmesi nedeniyle, onun nezlinde Mısır artık ejderler ve baykuşlar yuvası olmuştur. Şâir, bir zamanlar Anadolu için sarf ettiği sözleri, Mısır için de etmeye başlamıştır. Aslında şâir, beyitten anlaşıldığı üzere pişman olmuştur. Nitekim bir zaman sonra Mısır

hazinesini Đstanbul’a götüren bir kafileye katılarak asıl vatanına geri dönmüştür282. Baykuş,

fıtratına uygun olarak, yalnızlığı, geceleri ve harabeleri tercih ettiği için, gülbahçesini istemez. Yani mamur yerlere ilgisizdir, oralardan hoşlanmaz. Aşağıdaki dörtlükte de ifade edildiği gibi baykuş, kendi viran köşesini, mamur yer olan gülbahçesine değişmez:

Gülşene baykuş değişmez gûşe-i vîrâneyi Şem‘a yanmaktan döner mi gör garîb pervâneyi Aşk mı hayrân eyleyen sevdâ mı ben dîvâneyi Serde ey Âşık Ömer bu kara yazılar mıdır

Âşık Ömer, s.330, Murab., 545/5.

3. Baykuş-Ötüşü:

Baykuşun bir türü olan Đshak kuşu, geceleri “ hû, hû ” şeklinde, acı acı öter. Onun bu ötüşü, halk arasında zikir olarak tasavvur edilir. Nitekim onun bu özelliği, ona şairler tarafından murg-ı Hak-gu veya Hak kuşu sıfatını kazandırmıştır. Âşık Ömer, aşağıdaki dörtlüğünde Đshak kuşunun ötüşünü Hakk’a yalvarma olarak tasavvur ederek halk arasındaki bu inanışı akla getirir:

Đshak kuşu dâim Hak’kadır ünü Horus nidâ eder ömrünce sonu Laklakla geçiyor leyleğin günü Bin yaşında ihtiyardır akbaba

Âşık Ömer, s.6, D., 1/20.

Şair, bir başka şiirinde baykuşun ağlamaklı, acıklı ötüşünü matem olarak yorumlar. Çünkü o viranelere hapsolmuş bir kuştur:

Kimisi mey ile mahçub kimi sürmekte demi Baykuşu gör kim çeker vîrânelikte mâtemi Çîn seherde bülbülün feryâdı tumuş âlemi Bâğbân hayrette kalmış gül güler gülşân melîl Âşık Ömer, s.211, Murab., 378/4.

282

101 Halk arasında, baykuşun ötüşü, zikrin yanında ölüm ve uğursuzluk da sayılır. Daha öncede değinildiği gibi Araplar, öldürülen birisinin ruhunun baykuş şeklini alarak kabri üzerinde feryat ettiğine, intikam alınınca uçup gittiğine inanır. Karacaoğlan’ın aşağıdaki şiirine bakıldığında bu inanışın bizim kültürümüze de yer aldığı görülür:

Karac’Oğlan der: Naşıma, Çok işler geldi başıma, Mezarımın baş taşına, Baykuş konar, öter bir gün.

Karacaoğlan, s.251, Var., 358/7.

4. Baykuş-Şom Yüzlü Olması:

Baykuş, gerek görünüş itibariyle gerekse halk muhayyilesinde kazandığı olumsuz çağrışımlar sebebiyle şom yüzlü olarak bilinir. Fehîm-i Kadîm, bir şiirinde baykuşun çok bilinen uğursuzluğu yanında yüzünün soğuk bir kuş olduğunu da işler. Hasta âşığın yüzü ile baykuşun yüzü arasında ilgi kurulur. Aşağıdaki beyitte övülenin adaleti baykuşun soğuk yüzünü, güler yüzlü gösterir:

Đstese hükmün eğer mânend-i kebk ü ‘andelîb Bûm-ı handân-rûy u bu bîmârı şâdân gösterür Fehîm-i Kadîm, s.164, K., 10/34.

5. Baykuş-Uğursuz Olması:

Baykuşun ötmesi halk inanışlarına göre ölüm ve uğursuzluk olarak telakki edilir. Baykuşun ölüm ve uğursuzluk sembolü olma hususu her üç şairde de ifadesini bulur. Đlk olarak, Fehîm, bir beytinde kendi durumunu harabe halinde düşünür ve çatısının tepesindeki kuşun, uğursuz Zuhal’in baykuşu olduğunu söyler. Zuhal, Satürn gezegeninin ismidir. Yedinci gökte bulunduğundan diğer gezegenlerden daha yüksekte bulunur. Bundan dolayı Zuhal beyitlerde daha çok yükseklik ve yücelik durumunu belirtmek için söz konusu edilir. Zuhal’in tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Bu yıldız, kutsuz olarak telakki edildiği için ona, büyük uğursuzluk manasına gelen “ nahs-ı ekber ” denilmiştir. Bu yıldızın tesiri altında

olanların gam ve keder içinde olacağı düşünülür283. Bu yıldızın çatısı altındaki burçlarda

doğanlar, ahmak, cahil, pinti, yalancı vs. kötü hulu olurlar. Zuhal siyah renklidir284.

Anlaşılacağı üzere Zuhal yıldızı ile kara baht arasında ilişki söz konusudur. Şair, kendisinin Zuhalin uğursuzluğu altında yaşadığını ifade eder. Bu beyitte uğursuzluk yönüyle baykuş-Zuhal yıldızı birbirine benzer. Şair de bu uğursuzluğun çatısı altında doğduğu için harabe halindedir:

Gerçi rif’atdeyem ammâ ki harâb-âbâdam Cuğd-ı menhûs-ı Zuhal murg-ı ser-i bâmumdur Fehîm-i Kadîm, s.172, K., 12/11.

“ Gerçi yüce bir mevkideyim ama tam bir harabe halindeyim, çatımın tepesindeki kuş, uğursuz Zuhal baykuşudur. ”

Karacaoğlan bir dörtlüğünde sevgiliye beddua etmektedir. Halk arasındaki bir inanışa göre damda baykuş öterse, o evden ölü çıkar. Yani baca üstünde öten baykuş, uğursuzluğa ve

283 Sebahat Deniz, 16. Yüzyıl Bazı Dîvân Şairlerinin Türkçe Dîvânlarında Kozmik Unsurlar,Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Đst., 1992, Doktora Tezi, s.151-52.

284

102 ölüme işaret olarak düşünülür. Şâir de aşağıdaki dörtlükte, ak geline beddua edip onun bacasında baykuşların ötmesini, onun kocasının ölüp evinin viran hale gelmesini Mevlâ’dan istemektedir:

Bacasın üstünde baykuşlar öte, Kapusun önünde çalılar bite,

Ben de kargış vermem, ocağım yana, Daha derdim az, diyesin ak gelin.

Karacaoğlan, s.346, Tür., 468/3.