• Sonuç bulunamadı

C. Bülbülle Đlgili Genel Özellikler:

6. Bülbül-Gül:

Yazın geldiğini neden bileyim, Bülbül dikendedir, güller daldadır, Eyyüb’ün teninde iki kurt kalmış, Biri sar’ibişim, biri baldadır.

Karacaoğlan, s.338, D., 463/1.

Gül, sevgili; diken de âşığın ona ulaşmasını engelleyen rakibdir, rakibin hançeridir. Aşk hadisesi, her iki şiir anlayışında da ( Dîvân-Halk ) “ âşık-rakib-sevgili ” üçlüsü etrafında düşünülür. Nitekim yukarıda farklı şiir anlayışlarına ait örneklerde bu müşterek husus görülür.

5. Bülbül-Gözlerinin Kırmızı Olması:

Bülbül niyâz için yaratılmış gibidir. Bülbülün güle olan meyli düşünüldüğünde ötüşü güle aşkını ilan etmek olarak yorumlanır. Bülbülün bu ötüşünün içinde gözyaşı da vardır. Garip bülbülün elem ve acısıyla bu yaşlar kan olarak akar. Fehîm, bir gazelinde gül ve gözyaşı arasında renk bakımından benzetme yaparak bülbülün göz rengine işaret etmektedir. Bülbülün ötüşü gün boyu aralaklarla sürmesine rağmen onun ötüşü sabah vakitlerinde çoğalır. Bülbül gece boyunca gariptir. Sabahın oluşunu dört gözle bekler. Bülbül için gece ile gündüz arasındaki zaman gurbet olarak ifade edilmiştir:

Fehîmâ ‘andelib-i gülşen-i şâm-ı garîbâna Gül-i subh-ı vatan hûn-ı sirişk-i gurbet olmışdur Fehîm-i Kadîm, s.410, G., 77/10.

“ Ey Fehim! Garipler akşamının gülbahçesi bülbülüne, vatan sabahının gülü, gurbet gözyaşının kanı olmuştur.”

6. Bülbül-Gül:

Gül, şiirimizde en çok sözü edilen çiçektir. Renk bakımından çok güzel olan gül, çiçeklerin en makbulü en hoş kokanı ve birçok çeşidiyle şiirimizde en çok işlenir. Bu işleniş esnasında bülbül, gülden ayrı düşünülemez. Çünkü şairlerin tahayyülünde bülbül âşık; gül sevgili olmuştur. Şairin muhayyilesine göre bülbül, gülün daha güzel ve kırmızı olması için ona kanını tereddüt etmeden vermiştir. Yine şairlerce, bülbülün güllerin açtığı günlerde daha

117

canlı ötmesini bu ikilinin arasında var olduğunu hayal ettikleri aşka yorarlar338. Bu

özellikleriyle bizzat kendi ismini verdiği gülistân, gülzâr, gülşen gibi mekânların vazgeçilmez unsurudur.

Gül yetiştirmenin çok zahmetli bir iş olması onun nazına yorulur. Açılması ise seher vaktinde sabâ yelinin esmesiyle mümkündür. Gülün açılmasıyla da artık devr-i gül başlamıştır. Çünkü baharın bir adı da gül mevsimidir. Baharın müjdeleyicisi olduğundan neşe ve sevinç kaynağı olduğu gibi eğlence meclisinin de kurulma zamanını gösterir. Bütün bitkiler de olduğu gibi gül de susuzluğa dayanamaz.. Gülün şiirimize yansıyan bir başka özelliği ise ömrünün kısa olmasıdır. Onun için sonbahar yeli felakettir. Onun perişan olmasına neden olur. Dini-Tasavvûfî edebiyatımızda gül Allah’ın ve Hz. Peygamberin remzidir. Onun

yolunda gidenler bülbül olan âşıklardır339. Şiirimizde gül, o kadar çok ele alınır ki adeta

şiirimiz gül kokar, gül açar.

Gül-bülbül aşkı şiirimizde en çok işlenen konulardandır. Çünkü şairlerimizin malzeme

olarak aradıkları unsurların bu ikili arasında mevcut olduğu düşünülür. Yüzlerce karine vasıtasıyla birçok beyte konu edilmiş olan gül-bülbül aşkı bitip tükenmeyen hayallerle doludur. Bülbülün güllerin açtığı mevsimde daha hararetli ve canlı ötmesi onun gülle olan münasebetine yorulur. Muhayyel bir aşkın vücuda geldiği düşünülür. Aralarında mecazî olarak var olduğu düşünülen ilişkiden hareketle bülbül, âşığa; gül, maşuğa benzetmelik olur. Âşığın bütün özellikleri, teşhis yoluyla bülbüle izafe edilmiştir. Bülbül gülün daha güzel ve renkli olması için ona kanını vermiş, gül de hile ile onun kanını içmiş ya da allık olarak yüzüne sürmüştür. Şiirde, bu gibi hayallerle kurulan münasebet neticesinde bülbülün güle olan meyli söz konusu edilir.

Bülbülün devamlı gül ile zikredilmesi bu ikiliyi ayrılmaz kılmıştır. Nitekim şâirlerin gül gördükleri yerde bülbül hayalini kurmaları bundan ileri gelmektedir. Gül-bülbül motiflerinin her birinde farklı özellikler vardır. Bülbülün hisli, ilgili, yanan, yaralanan, ağlayan, inleyen ve devamlı sevgilinin güzelliklerini anlatan özelliğine karşı; gül, hissiz, acımasız, yaralayıcı, kan dökücü ve ilgisizdir. Şairlerin hemen hepsinde olduğu gibi Fehîm’in şiirlerinde de bülbül güle meyillidir. Bülbül aşk ateşiyle içini yakar; nevruzla sarhoş olur; aşkıyla mahçup olur, coşar ve çıldırır. Bülbül güle öylesine bağlıdır ki onun gonca hali de açılmış hali de onun mest olup feryat etmesine sebep olur:

Bülbül-i şîfte-hâle gül ü gonca birdir Vüs‘at-ı sîne-i dil teng nedür bilmez hîç

Fehîm-i Kadîm, s.344, G., 31/2.

“ Gönül sinesinin genişliği, sıkıntı nedir hiç bilmediği için, tutkun bir halde bulunan bülbüle gül de gonca da aynıdır. ”

Fehîm’de olduğu gibi Âşık Ömer de bülbül-gül aşkından bahseder. Şiirinde bülbül, gülün güzelliğinin kölesi olur. Ona olan aşkını içinde saklar, onun aşkıyla yerinde duramaz. Bülbül, bu haliyle devamlı niyaz eder, inler ve sonunda gülün hasretiyle yanar, durur. Yine yukarıdaki şiirde görüldüğü üzere bülbül için gonca da gül de birdir. Benzer ifade Âşık Ömer’ de görülür:

338 Cemal Kurnaz, a.g.mad., DĐA, C.6, s.485.

339

118 Mecnûn’un nazarı sahrâda çölde

Bülbülün arzusu goncada, gülde Ümidim lütfundur cân ü gönülden Şevk u muhabbetim ziyâd eyleyem

Âşık Ömer, s.62, Koş., 104/2.

Karacaoğlan’nın şiirinde ise bülbül, güle kendini verdiğinden garip durumuna düşmüştür. Bülbülün bahçe üzerinde uçması, gülşende feryat etmesi güle meyline yorulur. Şairlerimize göre bülbül, gülün ve goncanın delisi olmuştur. Onun bu kaderi ta ezelden çizilmiştir. Onun, gülzarda sıkıntısı da eğlencesi de gül olmuştur. O çoğu zaman has bahçede gül ile oynayan âşıktır. Şair, bir şiirinde diğer iki şair gibi bülbülün gonca ve güle olan aşkından bahseder:

Bülbül âşık olmuş şu gonca güle, O gülün yanında engeli bile, Sabahtan karışmış ili il ile, Eğri başlı güzeli var bu çölün.

Karacaoğlan, s.72, Koş., 106/1.

Bülbülün genellikle gülbahçesinde bulunması, yeşillikte ve çiçekler arasında dolaşması dışında o, daha çok güller arasında ve gül dalında görülür. Bülbül, aşkını burada terennüm ettiği için sarhoş olur. Çünkü burada güle en yakın haldedir. Onun güzelliği karşısında bülbül kendinden geçmektedir. Fehim’ de bu durum aşağıdaki betyitte ifadesini bulmaktadır:

Bülbül nice bir bîhûde mestî serv-i gülde Var hûşe gibi gûşe-güzîn tâk-nişîn ol

Fehîm-i Kadîm, s.556, G., 190/4.

“ Ey bülbül! Gülün tepesinde bu manasız sarhoşluğunun sebebi ne? Var biraz da başak gibi köşe seçerek gökte otur. ”

Âşık Ömer’ de ise bülbül, bazen güle yaslanmış olarak, bazen gülün üstünde bazense gül dalında bulunur:

Sinem hançerlerin aldın eline Yad bülbüller konmuş senin gülüne Cefâya başladın Ömer kuluna Şimdi göz etmeği kestin Abdullah

Âşık Ömer, s.37, Koş., 41/5.

Karacaoğlan, bülbülün gül dalına konmuş olmasını diğer iki şaire göre daha fazla ele almıştır. Onun şiirinde bülbül, sık sık dala ve güle konar. Bülbül-sevgili benzetmesi içerisinde bülbülün daldan dala dolaştığı söz konusu edilir:

Beni görüp yönün öte dönersin, Bülbül gibi daldan dala konarsın, Sen de benden daha beter yanarsın, Utanıyon, bildirmiyon, ne fayda?

119 Gül, bülbüle daimâ eziyet eder, bundan dolayı bülbüle uyku haram olur. Bülbülün dikene, güle yahut gül budağına konması onun için eziyetin başlangıcı olur. Aslında onun figana mail oluşu fıtratında vardır. Bülbül gülün hasretiyle sabahlara kadar feryat eden bir âşıktır. Kimi şairler bülbülün feryat etmesini onun için ilâhî bir takdir olarak görürler. Bülbül güle olan aşkından ötürü ağlayan, inleyen olarak düşünülür. Gül vefâsızdır. Bülbülün âşkına cevap vermez, ona bin naz eder. Bülbül gülün kaprislerine boyun eğer. Böylelikle içten içe bülbülde bir yanma hasıl olur. Gül bazen öyle hissizdir ki bülbülün feryatlarına kulak asmaz. Gül güzelliğini ortaya koyarak bülbülü öldürmek ister. Bülbül zaten bu güzellik karşısında kendini mahvetmiştir. Bazen de gül, inleyen bülbüle acıyıp bir defaya mahsus olmak üzere kendini ona gösterir. Ancak bu bile âşık için yanmaktır. Garip ve acınacak hale düşer. Fehîm, bir kasidesinde gül-sevgili benzetmesi içerisinde gülün kendi güzelliğini âşığa göstermesiyle binlerce bülbülün öleceğini ifade eder:

‘Arz-ı hüsn etdükçe gül bin bülbüli eyler helâk Gûyiyâ dîdârını ‘uşşâka cânân gösterür

Fehîm-i Kadîm, s.160, K., 10/13.

“ Gül, güzelliğini ortaya koydukça binlerce bülbülü öldürür, sanki sevgili, âşıklara yüzünü gösterir.”

Âşık Ömer ise gülün bülbülü huzursuz kıldığını, bülbülün ömrünü heba ettiğini söyler. Şâir bir koşmasında gülün bülbülü bir dem mutlu kılmadığından söz eder:

Sâye veş zemine salıp sümbülü Çıkardı râzını âşikâre gül

Bir dem şâdetmedin garip bülbülü Gülersin güleli gül’izâre gül

Âşık Ömer, s.49, Koş., 71/1.

Karacaoğlan’ın bir koşmasında gül budağına konan bülbül, gülün kendisine eziyet etmesinden dolayı öyle bir feryat eder ki dağ ateş alır:

Hey ağalar, bir od düştü bağrıma, Bir âh çeksem deryâ, dağı yandırır, Garip bülbül konar gül budağına, Bülbülün feyâdı dağı yandırır.

Karacaoğlan, s.126, Koş., 184/1.

Cemâl Kurnaz, Türküden Gazele adlı eserinde, Türk şiirini gül-i ra’naya benzetir; yarı sarı, yarı kırmızı. Şiirimizin Halk ve Dîvân geleneğinden beslendiği için bu iki rengi aldığını

ifade eder. Ona göre iki şiir bir güldür340. Farklı estetik çizgilere sahip olmakla birlikte, ortak

bir kültür birikimine yaslanan Dîvân ve Halk edebiyatlarımızın müştereklerinden biri de bülbül-gül konusunda kendisini gösterir. Bülbül, gonca güle âşıktır. Onun bulunduğu yerde ve zamanda yanındadır. Bazen dalları arasında bazen dalları üzerinde bulunur. Ondan eziyet görür, feryat figan eder. Bu tip ifadelerin iki edebiyatta da klişe olarak ele alındığı şiir örneklerinde görülmektedir.

340

120