• Sonuç bulunamadı

C. Doğanla Đlgili Genel Özellikler:

8. Doğan-Yakalanması ve Eğitilmesi:

Ali Rıza Yalgın, “ Doğanla Avcılık ” adlı yazısında doğanın avcılığını şöyle anlatır: Ava çıkılmadan bir gün önce doğan aç bırakılır. Sabahleyin ilk iş olarak başına maskesi yani üsküfü geçirilir. Daha sonra kuş veya piliç budu tüylü tüylü halde köfte büyüklüğüne getirilerek doğana yutturulur. Bu tüylü eti yutan doğan av yerine varmadan kusar. Zaten aç bırakılan kuş kustuktan sonra daha da aç olacağından iyice hırslanır. Av yerine varıldığında keklik veya turaç sürüleri gözlenir. Sürüler görünür görünmez doğanların başlıkları çıkarılır. Avcıların kollarındaki doğanlar, kollardan salınmaları ile birlikte gökyüzü adeta bir savaş sahnesine döner. Bu mücadeleyi kaybedeceğini anlayan keklik veya turac sürüsü zorunlu olarak yere doğru iner ve çalıların arasına gizlenirler. Ancak her doğan kendi sürüsünü takip eder ve av kuşlarının sığındığı çalıların başına konar. Bu durumda hiçbir keklik veya turaç canını sağ kurtaramaz. Doğanların payları verilir ve nihayet sabah başlamış olan av, öğlen vakti son bulur435. Avcılar, doğanı daha yavru iken ortasına yem ( dâne ) konmuş ağ ve pâ-dâm yöntemiyle ( bkz. Avcı, av başlığı ) yakalarlar. Fehîm’ in aşağıdaki şiirinde avcı olan sevgili, bir doğan kuşunu miskten yapılmış bir tuzak ile kendine bağlamıştır:

Beste itmiş kendine bir bâzı müşkîn dâm ile Birbiriyle güft ü güdâ çeşm-i hûn-âşâm ile

Fehîm-i Kadîm, s.274, Trk., IV, 6/2.

Vahşi doğan, yakalandıktan sonra eğitilir. Bu eğitimin amacı onu av için

yetiştirmektir. Yakalanan bu kuşların bakıcılarına “ bâz-dâr ” adı verilir436. Bâz-dârlarca

terbiye edilen doğan kuşu önceleri ayağına künde denilen kayış bağlanırken437 Zamanla kolda

taşınabilirler. Fehîm, aşağıdaki şiirinde bu durumdan bahseder. Vahşi iken insanlardan kaçan doğan, terbiye edildikten sonra insanın elinde taşınacak kadar onunla yakınlaşır:

Üns idi elde iken şânuna ‛âdet evvel Şâhbâzum yoğ idi sende bu vahşet evvel

Fehîm-i Kadîm, s.266, Trk., IV, 3/4.

Daha sonra yakalanan bu yavru doğanlar, özellikle sülün, keklik, güvercin, turaç ve kuyruksallayan avcılığında kullanılmak üzere eğitilirler. Bu eğitimde âşığın gönül kuşunun kullanıldığı da olur. Çünkü sevgili, mevlevî tekkesinde eğitime başlamış ve burada Tebrizi’nin manevî yönünden faydalanarak gönül almanın, gönülleri kendine bağlamanın sanatını öğrenmeye başlamıştır:

Tâ oldı mevlevî o mehüm rûh-ı Şems-i dîn Ta‛lîme dil şîkârın o şehbâza başladı

Fehîm-i Kadîm, s.662, G., 975/3.

“ O ay gibi güzel mevlevî olduğundan beri, Şemseddîn-i Tebrîzi’nin ruhu, o doğan kuşuna gönül avlamayı öğretmeye başladı. ”

Karacaoğlan’da doğan eğitimini ve onunla ava çıkılması hususunu bir dörtlüğünde dile getirir. Acemi doğana avcılığı öğretmek için onu kuşa atıp sonra geri çekmek gibi bir eğitimdem geçirdiğini söyler. Yani kuş oynatır. Ayrıca şair, doğan kuşunun avcılığa alışkınlığına ve avcılık gücüne vurgu yapar. Sevgili-doğan benzemesi içerisinde doğanın elinden Azrail’den başka hiçbir şeyin kurtulamayacağını ifade eder:

435 Ali Rıza Yalgın, “ Doğanla Avcılık ”, Ülkü Halk Evleri Mecmuası, C.3, S.27, Ank., 1949, s.31.

436 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yay., C.1, Đst, 1977, s.368.

437

156 Karac’ oğlan der ki: Girdi düşüme,

Tor balaban oynardım kuşuma, Alışkın tüfekle dağlar başına, Azrâîlden özge kula aman mı?

Karacaoğlan, s.130, Koş., 190/3.

Avcılar, doğanı sağ ellerinde veya kollarında tutarlar. Doğanın pençesi çok kuvvetli olduğu için ellerine deriden eldiven takarlar. Karacaoğlan, bir koşmasında kendisinin de doğanla ava çıktığını, sağ yanında yavru doğanlar götürdüğünü söyler:

Karac ‛oğlan der ki: Çöktüm, oturdum, Sağ yanımda yavru bâzlar götürdüm, Gidip Đstanbul’dan fermân getirdim, Herkesin sevdiği verilsin deyi.

Karacaoğlan, s.186, Koş., 271/4.

Âşık Ömer, bir murabbaında gönül avlayan sevgilinin pazısında, doğan kuşunu götürdüğünü söyler. Böylece sevgili en büyük avcı olur.

Sende hatmetti kemâl-i kudretini Lâyezâl Sûretin nakşına bir vechîle olmaz kîl ü kâl Ey şikâr-ı dil senin bâzûnda bâz-ı i’ tidâl Evgâh-ı câh-ı rîf’ at cilvegâhındır senin

Âşık Ömer, s.280, Murab., 474/2.

Doğanla yapılan av esnasında doğanın avcılığa alıştırılması sırasında ayağına kayış bağlanır. Bu kayış yöntemiyle doğan, ava alıştırılana kadar kaçması önlenir:

Râm kıl bir şâhbâzı kim melâ’ik sayd ede Muttasıl teshîr-sâz-ı her-perî olmak nedür Fehîm-i Kadîm, s.426, G., 91/2.

“ Melekleri avlayan bir doğanı kendine bağla, devamlı olarak, her peri gibi güzelin ele geçiricisi olmak neye? ”

Doğan avcılığa tam alışmadan ip ayağından açılırsa doğan geri dönmeyebilir. Doğan eğitim sonucu avcıyla avı öğrenir. Avcılığa tam alıştırılmadan doğanla avlanmak av kuşununun elden kaçmasına sebep olabilir. Karacaoğlan ve Âşık Ömer aşağıdaki şiirlerinde bu durma işaret etmektedir:

N ‛ettim, hey ağalar, ağı m‛içirdim? Yapılmış yuvadan yavru m‛uçurdum? Avlanırken ben bâzımı kaçırdım, Ün ettim, ünüme getiremedim.

Karacaoğlan, s.149, Koş., 217/2. Devlet hümâsın tutayım der iken

Uçurdum kolumdan bâz elden gitti Cehd idüp ardından yeteyim derken Hazır turna ile kaz elden gitti

157 Saray ve çevresindeki sosyetede av için beslenen kuşlara büyük önem vermiştir. Doğanla avcılık hüner işidir. Doğanla avlanmakta hünerli olanlar kalpak giyerler. Ehlileştirilmiş bir doğan kuşuyla ava çıkmak sultanların, beylerin, koç yiğitlerin ve usta binicilerin bir âdetidir. Karacaoğlan, aşağıdaki şiirinde, beylerin Çukurova’da doğanla avlandıkları belirtir:

Yandı, Çukurova yandı, Eli bâzlı beğler indi, Tutu uçtu, kumru kondu, Akçadeniz gölün gördüm.

Karacaoğlan, s.273, Semâi, 387/2.

Fehîm-i Kadîm, bir beytinde doğanla avcılığı usta binici olan sevgilinin yaptığını söyler. Sevgilinin doğana benzeyen iki gözü avcılık konusunda ustadır. Sevgili, bir kuyruksallayan kuşu üzerine iki doğanını salar:

Göz hapsine bırakıldı dil-i zârı sayd içün Bir sa‛ve üzre saldı iki şâhbâz hayf

Fehîm-i Kadîm, s.518, G.,159/6.

9. Doğan-Yavru:

Bir doğan yılda üç ile yedi yumurta yapar. Yirmi bir günde yavru yumurtadan çıkar. Fehîm aşağıdaki şiirinde doğan yavrusunu benzetme içerisinde ele almaktadır. Şair, sevgilinin gözü ile doğan yavrusu arasında benzerlik kurar:

Feyz-i te’sîr-i hayâl-i çeşm-i şûhundan senün Beyzâ-i dîde-i imkân beççe-i şahbâz olur

Fehîm-i Kadîm, s.424, G., 89/2.

D. Doğanla Đlgili Benzetmeye Dayalı Unsurlar: 1. Doğan-Akıl:

Doğan ile akıl arsında tutuculukları yönüyle bir benzerlik kurulur. Akıl belirsiz bir şekilde bilgileri hafızasında tutar. Doğan da şaşırtıcı bir şekilde avlayıcılıktaki hünerini her daim tekrar eder:

Şöyle bir vahşî ne mümkündir anı âdem tuta Pes meğer kim şâhbâz-ı akl ire mübhem tuta Pençe-i şîri kavî ister anı muhkem tuta

Her gezen hayvâna sayd olmaz şikâr-ı ma’rifet Âşık Ömer, s.359, Murab., 587/2.

2. Doğan-Âşık:

Doğan ile âşık arasında kurulan ilgi, sevgilinin sultan oluşu ve dolayısıyla sultanların

doğan kuşu beslemeleriyle ilgilidir. Avcı sevgili olunca onun kolundaki doğan âşık olur. Böylelikle âşık, sevgilinin kolunda bulunacağından ona yakın olur. Bu yüzden doğan olmak âşığın hayali olur. Aşağıdaki beyitte sevgili, miskten yaptığı bir tuzak ile doğana benzeyen aşığı kendine bağlamıştır. Daha önce ifade edildiği gibi doğan kuşu ilk avlanmaya çıktığında

158 kaçmaması için ele bağlanır. Sevgilinin saçı ise doğan kuşunun ayağına bağlanan ipe benzetilmiştir:

Beste itmiş kendine bir bâzı müşkîn dâm ile Birbiriyle güft ü gûda çeşm-i hûn-âşâm ile

Fehîm-i Kadîm, s.274, Trk.V., 6/2.

3. Doğan-Azrâil ( a.s.):

Azrâil, canlıların ruhunu almakla görevli olan ölüm meleğidir. Yani ecel avcısı, ölüm

meleği olan Azrâil ( a.s.)’dır. Doğan ile ecel avcısı arasında kurulan ilgi avcılık yönüyledir. Şair, aşağıdaki şiirinde doğan kuşunun avcı yönüne vurgu yapmak için onu ecel avcısıyla karşılaştırır. Bu durumda bile - avcılık yönüyle - ölüm meleğinin onun yanında ayağı kırık bir halde kalacağını söylerek doğanın avcılıktaki hüneri abartılı bir şekilde anlatılır. Sevgilinin bakışı doğana teşbih edilirse bu durum doğaldır:

Şehbâz-ı nigâhı sağ olsun Sayyâd-ı ecel şikeste-pâdur

Fehîm-i Kadîm, s.232, Trc., I, 9/7.