• Sonuç bulunamadı

C. Bülbülle Đlgili Genel Özellikler:

8. Bülbül-Mekân/Kafes:

Bülbül-i cân kanat urup âkıbet uçmaktadır Bu cihân bâki değildir hep gelen göçmektedir Gün bu gün sâat bu sâat ömrümüz geçmektedir Zinde iken çâr u nâçar olmağa şübhen mi var

Âşık Ömer, s.325, Murab., 538/3.

Bülbül kanadıyla ilgili bir başka ifadeye Fehîm-i Kadîm’de rastlanmaktadır. Ona göre âşık, güzellik bahçesinde inleyip feryad eden ve kadadı gül yaprağı olan bir bülbüldür. Bu benzetmeyle kanat ile taze gül yaprağı arasında ilgi kurulmuştur:

Gülzâr-ı zâr-ı hüsnün olan şûh bülbülem Gül-berg-i terden olsa revâ bâl ü per bana Fehîm-i Kadîm, s.312, G., 7/2.

“ Senin güzellik gülbahçende inleyip feryad eden şuh bülbülüm, benim kanadım taze gül yaprağından olsa uygundur. ”

Đki şâirimizde klasik bülbül-âşık benzetmesi içerisinde “ bülbül kanadı ”nı işler. Fehîm, âşığın kanadını gül yaprağından düşünür.

8. Bülbül-Mekân/Kafes:

Kuşlar farklı yerlerde yaşarlar. Karga leşi, baykuş viraneyi, bülbül de gülzârı sever. Bağda, bahçede, çiçekler içinde dolaşmakla beraber bülbül daha çok gül dalları ve yapraklan arasında görülür. Bülbülün tahtgâh, mahfil, sâyeban, sâgar, keşkül şekillerinde tasavvur edilen

yuvası da burada bulunur341. Đncelediğimiz şiirlerde bülbül mekânı olarak âşiyân, bağ, bahçe,

çemen, dağ, kaya, gülistân, gülşen, hâne, hâristân, meclis-i hâr, semt, sâhil, sahra, Sakız Ada’sı, sıla, şehristân, yayla ve yollar gibi yerler işlenir.

Gülşen ve gülistân bülbülün genel mekânını ifade eder. Burası şairler tarafından gül ve bülbülün bir araya geldikleri, aşklarının alevlendiği yer olarak yorumlanır. Bu mekân, şiirde çok süslü, mecazlı sahnelerle ele alınır. Güllbahçesi, ney, çeng gibi çalgı aletlerinin nağmeleriyle; menekşe, lale, karanfil, sünbül gibi çiçeklerle; selvi, çınar gibi ağaçlar ve

nesîm, bad-ı sâbâ gibi tabiat varlıklarıyla cünbüşlü, zevk ve safa meclisi olur342. Âşık Ömer,

aşağıdaki şiiriyle gülbahçesinin sakinlerini tanıtır ve gülşeni sevgilinin bulunduğu yere benzeterek bülbüllerin burada karar eylediği söyler:

Sadhezâran gülşen-i kûyinde bülbüller de var

Bâğ-ı hüsnünde açılmış taze sünbüller de var Laleler şebbûy şekayıklar karanfüller de var Hiç karar olmaz temaşâya gül-i hoş buların

Âşık Ömer, s.296, Murab., 498/4.

341 Cemal Kurnaz, a.g.mad., DĐA, C.6, s.486.

342

121 Fehîm ise kendi yaratılışını bülbüle ve sevgilinin güzelliğini gülbahçesine benzeterek bülbül-mekân ilişkisini kurar. Şâir, beytinde kendi tabiatını övmektedir. Đfade gücünü, şakımalarıyla ünlü olan bülbüle benzetir. Âşık Ömer’deki gerçekçi gülbahçesi tasviri Fehîm’ de yerini hayale bırakır:

Fehîmâ sînem içre özge gülşendür hayâl-i hüsn O gülzâr içre tab’um bülbül-i rengîn-terennümdür

Fehîm-i Kadîm, s.444, G., 104/5.

“ Ey Fehim! Güzellik hayali, sinemin içinde bir başka gülbahçesidir ki tabiatım onun içinde çok zengin şakımalara sahip bir bülbüldür.” Karacaoğlan’ın şiirlerinde gülistan, bübülün yuvası, çemen konduğu yer olur. Şairin aşağıdaki koşmasında bülbülün gülistanda yuva yaptığı ifade edilir. Âşık Ömer’deki gerçekçi ifade Karacaoğlan’da da görülür:

Ovalar, ovalar, ingin ovalar, Gözüm yaşı biri birin kovalar, Gülistan içinde bülbül yuvalar, Çalısı çırpısı güldür sılanın.

Karacaoğlan, s.70, Koş., 103/2.

Bülbüllerin genellikle gülşen, gülzâr, gülistân gibi yerlerde görüldüğü bilinmektedir. Ancak bülbüllerin besin aradıkları, dinlendikleri ve kuluçkaya yattıkları yerler değişmektedir. Yeşil rengi, akarsuyu, çiçek ve kuş unsurlarıyla bağ, bahçe; seyir ve temaşa yeri, saz ve işret merkezi olma özelliğiyle çemen, bülbül için diğer konaklama mekânlarıdır. Fehîm, bir gazelinde bülbülü çektiği hasretten dolayı üzüntü bahçesinin bülbülü olarak nitelendirir:

Bülbül-i bağçe-i ye’s teselli bulmaz

Yazsa tâvus-sıfat ger per ü bâl üstüne gül

Fehîm-i Kadîm, s.564, G., 196/2.

“ Eğer tâvus gibi kanatları üstüne gül resmetse de üzüntü bahçesinin bülbülü yine de avunamaz.”

Karacaoğlan’ın da aşağıdaki şiirinde bülbülün bahçeyi mekân edindiği görülür. Şâir, bu bahçede bülbülün şakıyıp ötmesini bekler:

Bahçamıza üç gül diktim, biterse, Şakıyup dalında bülbül öterse, Benim vâdem senden evvel yeterse, Mezarıma çift taş dikin kırmızı.

Karacaoğlan, s.62, Koş., 92/3.

Âşık Ömer, bir koşmasında bağların süslenmesi, göllerin açılması, bülbüllerin ötmesi, güzellerin seyre çıkması gibi özellikleriyle bahçenin bilinen tasvirini yapar. Şair, bülbülün bu bağda ötüşünü ise garipliğine yorar:

Bağlar tezyin olmuş açılmış güller Figan edüp öter garip bülbüller Seyre çıkmış cümle mehrû güzeller Âşıkların del’olduğu zamandır

122 Bülbülle ilgili mekânlardan biri de kafestir. Bülbülün, ( altın ) kafeste beslenmesi, kafeste ötmesi özelliği ve âşığın bedeniyle kurulan benzetmelikler içinde ele alındığı Karacaoğlan’da görülmektedir. Onun şiirinde sesinin güzelliği dolayısıyla kafeste beslenen bülbülün kafeste yaşamaya rıza göstermediği söylenir. Bülbülün çerden çöpten yuvası çoğu zaman altın kafese tercih edilir. “ Bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım demiş.” atasözünden hareketle bülbülün gülzara yani vatanına özlemi söz konusu edilir:

Kız, senin elinden düştüm ben yasa, Çekildi bülbüller, kalmadı tasa, Dönüp koyamadım altun kafese, Benim yârim, öğrenmeden toy gitti.

Karacaoğlan, s.153, Koş., 224/1.

Şair, bir başka şiirinde “ Altın kafeslerde bülbül beslerim. ” diyerek bülbülün kafes kuşlarından birisi olduğu ve kafeste beslendiği gerçeği dile getirilir:

Karac’oğlan der de: Nerde postalım? Altun kafeslerde bülbül beslerim, Yüküm hep güherdir, alan isterim, Kimin saçıp, kimin dermeğe geldim.

Karacaoğlan, s.212, Koş., 309/4.

Yukarıda bülbülün mekânıyla ilgili bahsettiğimiz yerler iki edebiyatın müşterek yerleriydi. Bu yerlerin dışında, dağ, hane, haristan, kaya, sahil, sahra, Sakızadası, semt, sıla, şehristan, yayla ve yollar gibi mekânlar incelediğimiz şiirlerde bülbülle ilgili diğer mekânlardır. Bilindiği üzere bu mekânlar, Dîvân edebiyatında, Halk edebiyatında ele alındığı kadar söz konusu edilmesi düşünülemez. Çünkü Halk edebiyatı biraz daha taşraya dönük, doğayla iç içe; Dîvân edebiyatı ise daha çok şehir hayatına dönük, merkezi yerlerde gelişmiştir.

Dağlar, yüceliği, birçok çiçekle bezenişi, yücesinde seyran edilişi gibi özellikleriyle konu edilmektedir. Karacaoğlan’ın yaşantısı, Fehîm’ den ve Âşık Ömer’den farklı olarak gelişir. Bu hayat tarzı dolayısıyla şiirine yansır. Karacaoğlan, aşağıdaki şiirinde kendisini bülbüle benzeterek, bülbül gibi feryât ettiğini ve feryâdının dağları yaktığını belirtir. Yollar aşk dolayısıyla dile getirilir. Aşk çetin bir yoldur. Bu çetin yolda âşığın işi ise oldukça zordur. Âşıklar, sevgilinin gelmesi ümidiyle orada bekleşip yol gözlemektedirler. Bu husus bülbül-âşık benzetmesi içerisinde verilir:

Hey ağalar, bir od düştü bağrıma, Bir ah çeksem derya, dağı yandırır, Garip bülbül konar gül budağına, Bülbülün feryadı dağı yandırır.

Karacaoğlan, s.126, Koş., 184/1.

Naz ider âşıklara her dembedem dildâdeler Bekleşür yollarda bülbüller gibi üftâdeler Muntazır rûyin temâşa etmeğe âvareler

Ey şeker leb derde dermânım sabahın hayr ola

123