• Sonuç bulunamadı

C. Bülbülle Đlgili Genel Özellikler:

9. Bülbül-Mûsikî/Ötüşü:

Bülbül sesinin güzelliğiyle bilinen, ötüşü armoni ve repertuar açısından zengin ve yine

sesinin güzelliği yönüyle şiirimizde eşsiz kabul edilen bir kuştur. Ötüşüyle ağlayıp, inleyen, devamlı sevgilinin güzelliklerini anlatan ve ona aşk sözleri sarfeden âşığın timsali olur. Şâirlere göre bülbül, bazen gülün hasretiyle, bazen aşkına karşılık bulamadığı için, bazen önemsenmediği için bazen de gülün kendisine meylinden dolayı duyduğu sevinçten öter. Şâirler bu hayâllerle bülbülü çeşitli kalıpların içerisine sokarlar. Bülbülün ötüşünün yanıklığı dolayısıyla onun çoğu zaman hüzün ve ıstırap dolu olduğuna kanaat getirilir. O,

edebiyatımızda devamlı niyaz halinde ötüp, vîrân olmuş âşığı temsil eder343. Sıkça,

bülbüllerin gülşende toplu halde ötüşmelerine şahit olunur. Bu duruma Âşık Ömer’ de rastlanmakla beraber, Karacaoğlan’ da daha çok görülür. Âşık Ömer’ in bir şiirinde gülbahçesi bülbüllerin seher vakti topluca ötüşmelerine sahne olur. Bu ötüş zikir ve tesbihe yorulur:

Cümle eşyâ hâl diliyle zikr ü tesbîhin okur Güller açılmış seherde cem’ olup bülbül şakır Gökte uçan kuş dahi tehlîl ile tesbîh okur

Can gözüyle nazar eyle bak mübârek cum’â gün Âşık Ömer, s.306, Murab., 512/3.

Karacaoğlan’nın şiirlerinde “ bülbül ötüşü ” tabirine sıkça rastlanmaktadır. Onun şiirinde yavru bülbül, bahçede ve kafeste garip garip öter. Bülbül, kış olunca ötmez olur. Şair, aşağıdaki dörtlüğünde yavru bülbülün annesinden ayrı kaldığı için garip garip öttüğünü söyler:

Yavru bülbül garib garib öticek, Gül yerine şimdi sünbül biticek, Yârim ile seher yerde yatıcak,

Çemen ver, hey güzel Allah’ım çemen ver! Karacaoğlan, s.164, Koş., 240/3.

Bülbülün gül dalında karar eylemesi, orada bülbülün yakınında olması şiirimizde ifadesini bulmaktadır. Bülbülün daha çok güller arasında ve gül dalında görülmesi bilindik bir durumdur. Bülbülün gül dalları arasında bulunmasını onun gerek tehlikelerden korunmak gerekse beslenmesi dolayısıyla olduğu bilinmektedir. Bülbülün gül dalında bulunması ve burada ötmesi ise şairlerimizce, bülbülün aşkını terennüm eden sarhoş bir âşık olarak tasavvur edilmesine sebep olur. Đncelediğimiz şiir örneklerinde bu duruma daha çok Âşık Ömer’ de ve Karacaoğlan’ da rastlanmaktadır. Mesela Âşık Ömer bir dörtlüğünde bülbülü gül dalında öterken ele alır:

Bahçede açılan güller Dalında öten bülbüller Bizi zemmeyleyen diller Çürür ammâ neden sonra

Âşık Ömer, s.413, Semâî, 634/2.

Karacaoğlan’da da aynı ifadeyi aşağıdaki koşmasında bulmak mümkündür. Şair,

bülbülün gül dalında şakıyıp ötmesini beklemektedir:

343

124 Bahçamıza üç gül diktim, biterse,

Şakıyup dalında bülbül öterse, Benim vâdem senden evvel yeterse, Mezârıma çift taş dikin kırmızı.

Karacaoğlan, s.62, Koş., 92/3.

Bülbülün ötüşünü anlatann bir başka ifade “ gülün medhini okumak ” tabiridir. Bülbülün gece gündüz dal üstünde ötmesi “ gülün güzelliğini âleme faş etmek ” düşüncesiyle ifade edilir. Aşağıdaki her üç şiirde de ifade açısından bir benzerlik söz konusudur. Fehîm, bülbülün gül karşısındaki suskunluğunu onun peltek olmasına yorar. Yani şair, bülbül, peltek olmasaydı gülün methini okumaktan geri kalmayacağını söyler:

Hudâ itsün mu’ammer nev-gül-i bâğın ne nev-gül kim Okurdı medhini bülbül zebânı olmasa ebkem

Fehîm-i Kadîm, s.300, Kıt, 13/4.

Bülbülün medhin okusun rûz u şeb dal üstüne Ah efendim . . . yaraşur âl üstüne

Giderek seyreyledim sen hubların sultânını Kırmızı güller takınsın şâhbaz dal üstüne

Âşık Ömer, s.172, Murab., 322/1. Dinle sevdiğceğim, medhin eyleyim,

Açılmış bahârda gülün, sevdiceğim, Şirin’in aşkına söylen sözünü, Şeydâ bülbül gibi dilin sevdiğim.

Karacaoğlan, s.85, Koş., 125/1.

Bülbülün güle karşı devamlı ötüşü, sabırsız tavır ve pervasız yakarış olarak tahayyül edilir. Bülbülün sabahlara kadar uyumayıp nağme yapması gonca halindeki gülün açılmasını beklemesine yorulur. Fehîm ve Âşık Ömer’de bu durum görülmektedir. Özellikle Âşık Ömer, şiirinde âşık-bülbül benzetmesi içerisinde bunu sıkça ifade etmektedir:

Rûz u şeb bülbül gibi nâlân eden sensin beni Gülsitân-ı hüsnüne hayrân eden sensin beni Âşık-ı bîçâreye hiç yoğ imiş rahmın senin Gice gündüz ağladup giryân eden sensin beni Âşık Ömer, s.182, Murab., 337/1. Cemâl-i şâhid-i gül nâz ider mihr ü mehe şimdi Sürûd-ı şükr-i nevrûzı şeb ü rûz eylesün bülbül Fehîm-i Kadîm, s.558, G., 192/2.

“ Gülün güzel yüzü, şimdi Güneşe ve Aya naz eder, bülbül, gece gündüz nevruza şükür şarkıları söylesin. ”

Seher vakitleri bülbüller için bir başka anlam ifade eder. Bu vakitte bülbüller daha çok terennüm eder. Bülbülün seher vaktinde coşkunluğuna sebep olarak bu zaman diliminde gülün yüzündeki peçeyi açarak güzelliğini ortaya koyması olarak düşünülür. Şairlerin şiirlerinde bülbülle ilgili ifadeleri çeşitlidir. Onlara göre bülbül ötüşüyle gülün güzelliğini

125 gülbahçesi sakinlerine beyan eder. Bülbül, başındaki aşk ateşiyle açılan gülün vasıflarını anlatır. Baharla birlikte gülzâra gelen bülbül, güle karşı konulmaz bir aşk duyduğundan sırrını saklayamaz, sonunda derdini dayanamayarak âleme açıklar. Bülbül için her seherde başka bir güzellik başka bir hal olduğu söylenir. Kimsenin görmediği bu hal ve güzellikleri bülbül ortaya çıkarır. Fehîm’ in aşağıdaki beytinden anlaşılacağı üzere bülbül, seher vaktinde ezan okuyan bir müezzindir:

Gülşen-nişîn-i gûş-ı beyânun mü’ezzinim

Bülbülden ey gelür bana âvaze-i gurâb Fehîm-i Kadîm, s.178, K., 13/16.

Seher vakti bülbülün ötmeye, bestelerini söylemeye başladığı vakit olduğu ifade edilir. Âşık Ömer, bir murabbaında, âşığın sabahlara kadar ağlayıp inlemesiyle bülbülün seher vakti ötüşü arasında ilgi kurarak bülbülle âşık arasında bir benzetme yapar:

Düşürüp aşk ateşine sinemi nâr eyledin Her seher bülbül gibi işim gücüm zâr eyledin Bilmiş ol serde değildir aklım ey kaşı kemân Çün bizi terkeyledin bilsem kimi yâr eyledin Âşık Ömer, s.266, Murab., 456/1.

Karacaoğlan, Âşık Ömer’e benzer bir ifadeyle bülbüllerin her seher, her sabah öttüğünü ifade eder:

Hayâl hayâl oldu şu bizim iller, Dostun bahçasında açıldı güller, Her seher, her seher öter bülbüller, Aşkı bu serime kondu, gidiyor.

Karacaoğlan, s.53, Koş., 79/2.

Bülbülün gül ile olan münasebeti onun ötüşünü tarif etme ve vasıflandırma konusunda bize yardımcı olmaktadır. Ele aldığımız üç eserde bülbülün ötüşünü nitelemek üzere âh u zâr, âvâz, bağırmak, destân okumak, dillenmek, feryâd etmek, figân, gûlgûl, ıslık, nağme yapmak, nâle, nevâ, okumak, ötme, ötüşme, sürûd ( şarkı söylemek ), şakıma, tahkîk, terâne-güzîn, terennüm, ün, zâr gibi kelimeler kullanılmıştır. Buradan anlaşılacağı üzere bülbül öten coşan, şakıyan, ağlayan, inleyen ve ıstırap çeken olarak düşünülür. Bülbül, gülün ilgisizliği, eziyeti, vefasızlığı sebebiyle bu durumlara düştüğü söylenmektedir. Âşık Ömer aşağıdaki koşmasında bülbülün âh u efganının aslını sorar. Bülbül, gülbahçesinde gülün yanında olduğu halde ötmektedir:

Der bu Ömer dâim vahdette iken Âşık ma’şûk ile sohbette iken Gülün karşısında vuslatta iken Bülbüle âh u efgânının aslı ne

Âşık Ömer, s.36, Koş., 39/4.

Karacaoğlan’ın bir şiirinde yukarıdakine benzer bir ifadeye rastlanır. Bülbülün işi âh ü zâr olmuşken ona ne diye ötüyorsun demek anlamsızdır:

126 Hazret-i Mevlâ’m, dileğim budur,

Bülbül gibi işin âh ü zâr olsun, Bedduâ eylemem sana sitemkâr, Gül gibi meskenin diken, hâr olsun.

Karacaoğlan, s.119, Koş., 173/1.

Bülbül gül ile olan sevdasını, macerasını destân eyler; gülü görünce söze başlar, onunla dertleşir, sohbet eder. Bülbüle destânzen denmesi onun devamlı ötüşü dolayısıyladır. Fehîm-i Kadîm’ de bülbül, hayıflanma destanını okur:

Külhânda da gülden yine me’yûs değüldür Dil bülbül-i destân-zen-i efsûs değüldür

Fehîm-i Kadîm, s.440, G., 102/1.

“ Gönül, külhanda dahi gülden ümidini kesmiş değildir, zira o, hayıflanma destanını okuyan bülbül değildir. ”

Âşık Ömer ise bülbül-âşık benzetmesi içinde bülbül, daldan dala dolaşmanın, gezip tozmanın destânını söyler:

Bir zamân bu eşk-i çeşmim ben revân etsem gerek Bir zamân bülbül gibi âh u figân etsem gerek Bir zamân hâmûş olup zâr-ı nihân etsem gerek Bir zamân geşt ü güzârdan destân etsem gerek Âşık Ömer, s.190, Murab., 348/1.

Bülbüllerin ötüşleri çeşitli rivayet, hikâye, atasözü, mani gibi sözlü ve yazılı edebiyatımızda dillere destan olmuştur. Gerek destanlarda gerek hikâyelerde ve gerekse şiirimizde bu özelliği sıkça dile getirilir. Dünyadaki üç güzel sesten biri olarak kabul edilmesi, sesinin nağmeler halinde olması ve nağmelerinin fasîh ve aynı zamanda çok çeşitli olduğu, her ötüşün bir başka musiki nağmesini çağrıştırdığı ve -ele aldığımız şairlerde de görüleceği üzere - üslup ve eda farkıyla yirmi dört çeşit nağme yapabildikleri ve bir nağmede bin sihir yaptıkları söylenmektedir. Şairler, bülbülün nağmeler arası geçişini makamlar arası geçiş

olarak telakki ederler344. Bülbül güzel sesiyle anılır. Onun yirmi dört çeşit nameden fazlasını,

bildiğini bazı şairlerce bu rakamın binleri bulduğu ifade edilmektedir. Bülbül ses gücüyle terennüme başladığı zaman gülbahçesi sakinlerini kendisine hayran bırakır. Bülbülün şiirimizde bir nağmede bin sihir ile çeşitli perdelerde terennüm eylediği söylenir. Fehîm, aşağıdaki iki şiirinde şâir-bülbül benzetmesi yaparak hem bülbülün renkli ve değişik nağmelere sahip olduğunu ve her perdeden ahenkli nağmeler vücuda getirdiğini söyler, hem de bülbülün bin nağme yapması hususunu dile getirir. Ancak bunu dile getirirken şair dert yanmaktadır. Nağme konusunda ehil olmayanların beğenildiğini bunun içinde karga ile arkadaşlık etmek gerektiğini ifade edeek ironi yapmaktadır:

Elvân-negâm ol bâğ-ı tecerrüdde Fehîm Bülbül gibi her perdeden âheng-i sürûd it Fehîm-i Kadîm, s.334, G., 22/5.

344

127 “ Ey Fehim! Her varlıktan kurtulma bahçesinde, renkli değişik nağmelere sahip ol da bülbül gibi her perdeden ahenkli nağmeler ortaya koy. ”

Bülbül gibi bin nağme idersen beğenilmez Makbul ola dirsen yüri hem-hâne-i zağ ol

Fehîm-i Kadîm, s.556, G., 189/2.

“ Eğer bülbül gibi bin nağme etsen beğenilmez, beğenilmesini istersen yürü de karga ile arkadaşlık yap. ”

Bülbülün güzel sesi, şiirimizde âvâz, edâ, hoş elhân, hoş lehçe, hân, hoş-nağme, rengîn-edâ, rengîn-terennüm, sâhib-nefes, şîrîn güftâr, şîrîn-makal gibi sıfatlarla anılır. Bülbül sesinin, herkese arzu ve zevk vermesi, nefes yanıklığıyla gülbahçesinde herkesi kendinden geçirmesi ve onları gözü yaşlı kılması gibi hususlar şiirimize konu olur. Fehîm, aşağıdaki şiirinde bülbülün yakıcı bir sese sahip olduğunu ve bahar gelince bu sesiyle nevrûz nağmelerini terennüm ettiğini, bunun sonucunda da âşıkların kendinden geçip yandığını ifade eder. Burada ayrıca nevrûz ve uşşak kelimeleriyle de mûsikî makamlarına da işaret eder:

Bahâr oldı yine âheng-i nevrûz eylesün bülbül Nevâ-yı germ ile ‘uşşâkı pür-sûz eylesün bülbül

Fehîm-i Kadîm, s.558, G., 192/1.

Âşık Ömer bir beytinde Fehîm’de olduğu gibi mûsikînin bir öğesinden söz eder. Bülbülün ötüşü bir müzik aletinin çalınması olarak düşünülmüştür. Bülbül bu şiirde erganun ( org ) çalmaktadır. Sabaha kadar gülbahçesinde bülbül, sanatını icra etmektedir. Bunun içinde bülbül seher vakti çaldığı bu orga bütün âşıkları beklemektedir. Şair, mûsikî zamanında uyunmaması gerektiğini ifade eder:

Subhudem gülzâr içinde çaldı bülbül erganûn Eyyühe’l-‘uşşâk kamû ennehüm lâtesmâun Âşık Ömer, s.113, G., 227/1.

Âşık Ömer bir başka şiirinde bülbüllerin sesinin gür ve keskin olduğunu her ötüşlerinde güllerin günden güne tazeliğini ve güzelliğini artırdığını ifade eder:

Nâlesi serd olduğuçün ey Ömer bülbüllerin Revnâkı günden güne olur ziyâde güllerin Ayağı toprağım kıymet bilen kâmillerin Başına bilmezlerin ammâ belâ saturuyum

Âşık Ömer, s.253, Murab., 437/5.

Karacaoğlan da ise âşık, sevdiğine halini arz etmek için bülbülün etkileyici ve güzel sesine sahip olmak ister:

Sevdiğim arzımı demek’çin sana, Bülbül söylediği dil gerek bana, Şu bağrım kül oldu hep yana yana, Onu söndürmeğe sel gerek bana.

128