• Sonuç bulunamadı

C. Anka Đle Đlgili Genel Özellikler:

Anka, Türk şiirinde erişilemeyecek yükseklikte süzülüp uçması, hiç yere konmaması, insanların gözüne görülmemesi, Kafdağında yaşaması, bütün kuşlardan büyük olması yani kuşların sultanı olması, ele geçirilemeyişi ve renkli tüyleri gibi özellikleriyle teşbih ve

mecazlara konu olur58. Anka kuşu ile ilgili şiir örneklerine çoğunlukla Âşık Ömer’de rastlanır.

Fehîm’de bir yerde rastlanırken Karacaoğlan’ın şiirlerinde anka kuşuna rastlanmadı.

1. Anka-Kuşların Sultanı:

Anka, Đslâm mitolojisinde kuşların padişahı olarak anılır59. Anka kuşu ismi olup cismi

olmaması, vücudu renkli tüylerle süslü olması, kendisinde otuz kuştan bir renk ve alamet olması ve Kafdağında yaşaması dolayısıyla kuşların sultanı sayılır. Daha öncede değinildiği gibi anka büyük bir kuştur. Öyle ki uçtuğu zaman havayı karartabilir, gök gürültüsü intibaı

uyandırabilir. Đran mitolojisine göre bu kuş, otuz kuş büyüklüğündedir60. Đnanışa göre anka,

kuşlara ve diğer hayvanlara hâkimiyetiyle bilinen Hz. Süleyman`a biat etmiş ve onun divanına

devam etmiştir. Bunun dışında kimselere görünmemiştir61. Âşık Ömer, aşağıdaki dörtlüğünde

anka hakkında yukarıda belirtilen rivayet ve halk inanışlarına yer vermiştir: Mürg-i kebir iki Kafdağınca var

Hümâ kuşu bulut içre bîşümâr Süleyman’dan biât almış yolu var Sultân-ı murgândır simurg-ı ‘anka

Âşık Ömer, s.6 , D., 1/18.

2. Anka-Kutluluk/Güç:

Araplar, ankanın tüyünü ele geçirenin ölümsüz olacağına inanırlar. Anka, Đran mitolojisine göre ise ölümsüzlük suyu olan ab-ı hayatı içmiştir. Anka, ulaşılmaz olması, avlanamayışı ve ele geçirilememesi ona güç ve kutluluk yükler. Ankanın çok geniş bilgi ve hünere sahip olması ve kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaptığı inanışı ona yüklenen misyonun göstergesidir. Ankanın bunca şöhretine rağmen Kafdağında tek başına yaşadığının düşünülmesi onun kanaatkârlığına yorulur. Anka, kimseye muhtaç olmadan yaşadığı için kanaati temsil eder. Kaf bir kanaat dağı olduğu için onun zirvesinde, ancak anka gibi varlığın bütün kaydından kurtulabilenler yaşayabilir. Dünya nimetlerine ve onlara değer verenlere uzak durmak isteyen âşık ve gönül, kanaat Kaf`ının ankasının semeresine sahip olursa bu âlem kendisini görünür olur ve cihan varlıklarını hatırından çıkarır. Âşık Ömer aşağıdaki şiirinde aşığın çılgın gönlüne hitaben “ anka kuşu, hangi aşığa baş tacı olursa bu âlemin her şeyi ona görünür ve bu hal üzerine o kişi, bütün dünya malından kurtulur. ” demektedir:

56 Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, TDK Yay., C.1, Ank., 1971, s.381.

57

Amil Çelebioğlu, Yusuf Ziya Özcan, Türk Bilmeceler Hazinesi,Ülker Yay., Đst., 1979, s.146.

58 Kübra Eskigün, a.g.t., s.42.

59 H. Dilek Batislam, a.g.m., s.196.

60 Büyük Larousse, “ Anka ” mad., C.17, s.10532.

61

14 Bu anka denilen ey dil-i şeydâ

Her kangı uşşâka olursa sertâc Bu âlem eyler ki kendine peydâ Olur, cihân varı hâtırdan ihrâc

Âşık Ömer, s.30, D., 25/1.

3. Anka-Küllerinden Doğması:

Anka, ölümü yaklaştığı zaman, güneş onun yuvasını yakar, o da tekrar yuva yapar, içine girer, bir daha çıkmaz ve orada ölür. Kemikleri içinden bir solucan bulunur ve ondan yeni bir anka kuşu türer. Ya da anka kuşu bahar dalları ile yaptığı yuvasını yakar ve küllerinden bir başka anka kuşu doğar. Fehîm bir beytinde ankanın yumurtasını ve yavrusunun ortaya çıkışı inanışına telmihte bulunur. Ayrıca ankanın çok parlak bir kuş olduğu söylenir. Ona bakan gözler kamaşır. Bu sebeple güneş manasına anka-yı âfitâp terkibi kullanılmıştır. Bu beyitte ankanın hem parlaklığına hem de güneş tarafından yuvasının yakıldığı inanışına vurgu yapılır. Ayrıca güneşin gökyüzünde olduğu düşünülürse ankanın çok yükseklerden uçması hatta yuvasını gökyüzünde yaptığı inanışları mevcuttur. Ankanın burada yanıp tekrar küllerinden yavru çıkması ile güneşin her daim kendini yenilemesi arasında ilgi kurulur. Her iki hususta bir yenilenmeyi hatırlatır. Burada şair, kendisini anka yavrusuna benzeterek hünerinin hala gizli kaldığına dikkat çekmektedir:

Figân ki beççe-i ‘anka-yı âfitâbam lîk Henüz beyzâ-i subh-ı hafâda mestûram

Fehîm-i Kadîm, s, 178, K., 14/3.

“ Güneş ankasının yavrusuyum, fakat henüz gizlilik sabahının yumurtasında saklı kaldığımdan feryat!”

4. Anka-Đnsan-ı Kamil, Kutb:

Simurg, tasavvufta “ insan-ı kâmil ” karşılığında kullanılır62. Simurg, tasavvufî

edebiyatta uluhiyetin timsalidir. Attar’ın Mantıku’t-tayr adlı eserinde bu husus çok iyi işlenmişdir. Bu esere göre binlerce kuş, bir gün kendilerine padişah seçmek için toplanırlar. Ancak, hüthüt kuşu onlara zaten Simurg adlı bir padişahları olduğunu söyler. Kuşlar, Simurg’u bulmak üzere hüthüt kılavuzluğunda yedi vadiyi geçmeleri gerekir. O kadar kuştan ancak otuzu bu çetin yolculuğu tamamlayabilir. Bu otuz kuş padişah olan Simurga

eriştiklerinde anlarlar ki Simurg aslında kendileridir63. Âşık Ömer bir dörtlüğünde bu

hikâyeye telmih yapmaktadır. Şair, kendisini bu yolculukta kılavuz olan hüthüte benzetmektedir. Hüthüt bu yolculukta mürşitlik görevini yerine getirmiştir. Şairin muradı da mürşit olarak ve bu yolda çalışarak Simurg’a ermek yani insanı kâmil seviyesine ulaşmaktır. Şair, hüthüt gibi çabalarının sonunda Simurg’un mekânı olan Kafdağına ulaşır ve artık insan-ı kâmil olduğunu anlayarak Kur’an okur:

Çok şükür maksûdum destime girdi Dilimde irgördüm itmâme virdi Murâdım hüthüdü simurga irdi Kaf’a sa’yeledim Kur’ân okudum

Âşık Ömer, s.58, Koş., 94/3.

62 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “ Anka ” mad., C.1, s.139.

63

15

5. Anka-Mekân ( Kaf ):

Eskilere göre ankanın mekânı Kaf dağıdır. Bu dağ, dünyanın her tarafını çevrelemiş olan ve ardında cinler, şeytanlar, ejderhalar bulunan bir dağdır. Yine eskilerin inanışına göre Kaf dağı yeşil zümrütten yapılmıştır ve gökyüzü rengini ondan almıştır. Kaf dağı dünyanın adeta direği gibidir. O dünyadaki bütün dağların anasıdır. Đran mitolojisinde Kaf dağı Đran`daki Elburz dağı kabul edilir. Anka, Kaf`dan başka Hita, Huten, Kıpçak çöllerinde de

bulunurmuş64. Âşık Ömer, aşağıdaki dörtlüğünde ankanın mekânının Kaf dağı olduğunu

belirtir. Şair, kendisiyle anka arasında benzerlik kurarak anka gibi mekânını Kaf dağı yapmak ister. Çünkü kendi aşkını çok yüce görmektedir. Onun yeryüzünün en üst noktasında olma isteği sevgiye karşı olan aşkının gücünü gösterir:

Bir zaman Mecnûn gibi saldım seni sahralara Bir zaman derd-i derûnum fâş olup dünyalara Bir zaman dîvâne gönlüm meyleder Leylâlara

Bir zaman anka gibi Kaf’ı mekân etsem gerek

Âşık Ömer, s.190, Murab.,348/2.

6. Anka-Tasavvuf:

Ankanın ismi var, cismi yok olarak tanımlanması sonucu, tasavvufta vücutta taayyünü olmayan, yalnız zihinde suret bulan hayale teşbih yoluyla anka denilmiştir. Ankanın aslında

vücutsuz, cisimsiz nitelenmesinin sebebi budur65. Anka, ayrıca insanın kendini maddi

varlıktan arıtmada ve kendi benliğini aşağıda gösterdiği ruhsal gücü simgeler66. Anka,

bünyesinde birlik-çokluk gibi iki zıt kavramı bulundurmaktadır. Simurg, otuz kuş olarak ele alınınca çokluğu ifade eder. Oysa varlığın birden çok olması vehmî ve hayalidir. Anka gibi çokluğun da gerçekte adı var kendisi yoktur. Diğer taraftan Simurg, kuşların tek padişahı olması dolayısıyla birliği ve gerçek varlığı yani Allah’ı ifade eder. Aşağıdaki tasavvuf muhtevalı şiir örneğinde anka kuşu, temsil ve benzetme içerisinde yer almıştır. Şiirde geçen tarikat Allah’a ulaşmak için tutulan yoldur. Sufîlere göre dinin dış yüzü olan şeraitten dinin iç yüzü olan hakikate ulaşmak için manevî bir yol vardır. Yolcu bu yolda mevhûm varlığı terk eder ve hakikate erişir67. Anka kuşu, cismini yok ettiği için bu yolda hakikate gitmektedir. Ayrıca “ tarikat ” sözcüğünün ortasındaki “ kaf ” harfide ankanın bulunduğu yeri simgeler. Şiire göre kaf, ankanın bulunduğu mertebeyi hem de yaşadığı yeri simgeler. Ankanın hakikate ulaşmak için az bir yolu kalmıştır:

Şerîat ilmine belî demişler Tarîkat kafında anka demişler Ma’rifette serin mum eylemişler Hakîkat bâbında nişân okurlar

Âşık Ömer, s.70, Koş., 121/3.

7. Anka-Uçmak:

Çeşitli inanış ve efsanelerle ankaya yüklenen erişilmezlik, yücelik ve olağanüstülük gibi özellikler onu hayali bir kuş yapmıştır. Ankanın hep yüksekten uçtuğuna ve yere konmadığına inanılır. Đslam tasavvuf ve edebiyatında ankaya verilen ve bazı kaynaklarda “ yutucu, yok edici ” şeklinde de yorumlanan “ Mugrib, grup eden, uzaklaşan, gözden kaybolan ” sıfatı verilir. Bu sıfat bir anlamda onun gözle görülemeyişi ve çok yüksekten uçtuğu

64 L. Sami Akalın, a.g.e., s. 132, 136; Ahmet Talat Onay, a.g.e., s.40.

65 Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, “ Anka mad.,”, Cem Yay., Đst., 1987, C.1, s.112.

66 Büyük Larousse, a.g.mad., C.2, 630.

67

16

inanışını da ortaya çıkarır68. Âşık Ömer bir dörtlüğünde aşkının büyüklüğünü anlatmak için

belirli tabirlerden yararlanmıştır. Bunlardan birisi ankanın Kafdağında uçuşudur. Şair, aşkının gücünü o kadar abartır ki, sevgilinin anka gibi ulaşılmaz Kafdağına gitmesi onun için sorun oluşturmaz. O halde bile elinden kurtuluşu yoktur. Ayrıca bu şiirden ankanın mekânının Kaf olduğu anlaşılır:

Kafa dek anka gibi uçarsan elimden yok halâs Hem yedi deryâlar geçsen elimden yok halâs Penç ber benç ehl-i aşkın resmidir bu imtisâl Tîğ çeküp kanın dahi saçsan elimden yok halâs

Âşık Ömer, s.348, Murab., 570/1.

8. Anka-Yavru:

Bir rivayete göre ankanın ölümü yaklaştığında güneş onun yuvasını yakar. Bunun üzerine anka tekrar bir yuva yapar. Bundan sonra bu yuvadan çıkmaz ve orada ölür. Ölen ankanın kemikleri içinde bir solucan bulunur. Bu solucandan yeni bir anka kuşu doğar. Bir başka rivayete göre ise anka kuşu bahar dalları ile yaptığı yuvasını yakar ve küllerinden bir başka anka kuşu doğar. Fehîm aşağıdaki şiirinde ankanın yumurtasını ve yavrusunun ortaya çıkışı inanışına telmihte bulunur. Ankanın burada yanıp tekrar küllerinden yavru çıkması ile güneşin her daim kendini yenilemesi arasında ilgi kurulur:

Figân ki beççe-i ‘anka-yı âfitâbam lîk Henüz beyzâ-i subh-ı hafâda mestûram

Fehîm-i Kadîm, s, 178, K., 14/3.

“ Güneş ankasının yavrusuyum, fakat henüz gizlilik sabahının yumurtasında saklı kaldığımdan feryat!”

D. Anka ile Đlgili Benzetmeye Dayalı Unsurlar: 1. Anka-Âşık/Gönül:

Daha öncede ifade edildiği gibi anka ölümü yaklaşınca kendisini yakar. Sevgilinin ateşi de aşığı, anka kuşunun kendini yakması gibi yakar. Ancak aşığın anka gibi küllerinden

dirilebilmesi için sevgilinin iltifatı gerekmektedir. Rakiplerin sevgilinin başına

üşüşebileceğini düşünmek âşık için ölümdür. Anka kanaat Kafının kuşudur. Ankanın en yaygın özelliği kimseye muhtaç olmaması dolayısıyla kanaati temsil etmesidir. Bundan

kinaye olarak kanaat sahiplerine “ anka-tabiat ”, “ anka-meşrep ” denir69. Âşık da anka tabiatlı

ve kanaatkârdır. Sevgiliden başkasına gönlünü kaptırmaz, gönlü sadece ona meyillidir. Âşık, anka tabiatlı olarak, güce sahip olmasına rağmen bunu kullanmaz, alçak gönüllü davranır:

Şirin olmayınca Ferhâd dağı varup delmedi Gönlümüz anka tabiat gayrıya bend olmadı Çok zamandır intizârım bir selâmın gelmedi

Korkarım rakîpler üşer başına dilberlerin

Âşık Ömer, s.282, Murab., 477/2.

68 Süleyman Uludağ, a.g.mad., s.199.

69

17 Fehim, aşağıdaki şiirinde “ Güneş ankasının yavrusuyum, fakat henüz gizlilik sabahının yumurtasında saklı kaldığımdan feryat! ” diyerek anka ile âşık arasında benzerlik kurar:

Figân ki beççe-i ‘anka-yı âfitâbam lîk Henüz beyzâ-i subh-ı hafâda mestûram

Fehîm-i Kadîm, s, 178, K., 14/3.

2. Anka-Güneş:

Bir rivayete göre Anka çok parlaktır ve ona bakan gözler kamaşır. Bu sebeple “ güneş

” anlamında simurg-ı ateşinper, simurg-ı zerrin adlarıyla da anılır70. Ayrıca bu kuş diğer

kuşları avlamak için güneş gibi garba doğru uçar. Güneşin gidişi ile geri kalanın karanlığa boğulması ile ankanın önünden kaçanları yemesi arkada kalanların yok olması arasında ilgi kurulabilir. Anka ile güneş arasında kurulan bir başka ilgi daha öncede değinildiği gibi ölümü yaklaşan ankanın yuvasını güneş yakar. Fehîm, aşağıdaki beytinde anka ile güneş arasında renk, şekil ve hareket yönüyle benzerlik kurar:

Figân ki beççe-i ‘anka-yı âfitâbam lîk Henüz beyzâ-i subh-ı hafâda mestûram

Fehîm-i Kadîm, s, 178, K., 14/3.

3. Anka-Sevgili:

Gönül ülkesinin padişahı olan sevgili, anka gibi ulaşılmazdır. Devamlı yüksekten uçar. Ankanın Kaf dağında yaşaması; yükseklerden uçması; güçlü olması ve kolay avlanamayışı sebebiyle ulaşılması çok zor durumları belirtmek için kullanılmıştır. Sevgili de adı ve özellikleri herkesçe çok iyi bilindiği halde kendisini görenin olmaması yönüyle ankaya

benzetilir71. Âşık Ömer bir dörtlüğünde sevgiliyi heybeti; süsü ve yükseklerde kendine yer

edinmesi yönleriyle ankaya benzetir. Onun sözü; dişi; kirpiği ve kaşı olağanüstüdür. O giydiği kıyafetle anka gibi yüce görünür:

Dişleri incu dehânı hokka-i kimyâ gibi Kirpiği tîr-i âlemdir kaşları tuğra gibi Heybeti-resmi kıyâfet dem çeker anka gibi Na’resi merdânedir merdânelerle söyleşir Âşık Ömer, s.344, Murab, 565/2.

4. Anka-Şair:

Şairler kendisiyle ilgili benzetmelerde anka kuşundan çok yararlanır. Şair, kendisini mana ankası olarak değerlendirir. Kendi sanat gücünü ulaşılamayacak kadar yüksek gösterir. Yeni söyleyişe sahip şiiri anka gibi en uzak yerlere ulaşır. Şair kendisini rakipleriyle karşılaştırarak güzel söze sahip olduklarını savunanların ve fesahat konusunda anka ile yarışıp onu geçtiğini söyleyenlerin zaman ve yer olarak nerede olduğunu sorar:

Kani ol mülk-i belâgat tahtına dârâ geçen Kandedir noldu fesâhat Kafına ‘anka geçen Gel beri ey tâlib-i kân-ı dür-i yektâ geçen Dilde bir deryâdır ol ummân içinde gizli

Âşık Ömer, s.336, Murab, 556/3.

70 Sargon Erdem, a.g.mad., DĐA, C.3, s.198-99.

71

18 Figân ki beççe-i ‘anka-yı âfitâbam lîk

Henüz beyzâ-i subh-ı hafâda mestûram

Fehîm-i Kadîm, s, 178, K., 14/3.

2. BURAK:

Burak, “ parıldamak, şimşek çakmak ” anlamına gelen Arapça berk sözcüğünden

türetilmiş olan hızı ve renginin parlaklığı dolayısıyla bu ismi alan bir hayvandır72.

Burak, Hz. Muhammed’i Miraç’a çıkaran bineğin adıdır73. Miraç gecesinde Hz.

Peygamberi Burak’ın taşıdığı rivayet edilir. Kaynaklar, Burak’ın beyaz renkli ve çok hızlı olduğunu, katırla eşek arası bir yapıya sahip bulunduğunu bildirir. Đsrâ olayını anlatan hadislerin bir kısmı Burak’ın bu vasıflarının dışında uzun kulakları ve uyluklarına bitişik iki kanadın bulunduğu, bu kanatlar vasıtasıyla bir adımda gözünün görebildiği en uzak mesafeyi

alabildiği de kaydedilmektedir74. Bir rivayete göre Burak, cennet hayvanlarının genel adıdır.

Renginin ( beyaz ) güzelliği ve alımlığı, yıldırım gibi süratli hareket etmesi başlıca özelliklerindendir75.

Burak hakkında hadislerin, siyer ve tefsir kitaplarının anlattıkları, şairlerin muhayyilesinde çeşitli unsurlarla süslenmiş biraz da başka kültürlerden öğeler ve tesirler alarak Burak’a şaşırtıcı bir takım vasıflar yüklenmiştir. Burak’ın edebi eserlerde geçen başlıca özellikleri şunlardır: Burak bütün nebilerin bineğidir. Deve, at veya katırdan küçük, merkepten büyüktür. Burak’ın gövdesi ata benzer, boynu deveboynu, yüzü insan yüzü gibi olup hurilerden güzel ve cennet ahularının bile gıpta ettiği bir varlıktır. Burak, kanatlarını süratini artırmak için kullanır; kanatlarını açtığında kanatları cihanı kaplar. Bu bineğin kuyruğu kısadır. Bir adımda 70.000 yılık yol kat eder ve adımını gözün gördüğü yerin en son noktasına atabilir. Bazı şiirlerde deve ayaklı, ceylan tırnaklı ve uçtuğunda çok süratli olduğu söylenir. Burak, şairlerin tasvirlerinde dudağı lal, dişi mercan, kulağı yakut, yelesi miskten, saçı siyah ve etek gibi uzun, gözü parlak, nergis ve süzgün; karnı sarı, göğsü ak renklidir. Ayağı zümrütten, kanatları yakuttan, tırnağı incidendir. Đtaatkâr, sevimli ve yumuşak

huyludur. Kudüs kadar değerlidir76.