• Sonuç bulunamadı

Bülbüllerin bu rivâyet ve hikâyelerden başka rüyalara da konu olduğu bilinmektedir. Rüya tabirlerine göre rüyada bülbül görmek hayra yorulur. Rüyada bülbül görmek zenginliğe işarettir315. Ayrıca sevgi, aşk ve huzura delalet eder316.

B. Edebiyatımızda Bülbül:

Dünya folklor ve edebiyatında raslanan bülbül motifi, Doğuda, özellikle Türk ve Fars edebiyatlarında büyük yer tutar. Bülbül, Doğu edebiyatında, bıkmak bilmeyen, cefa ve mihnete katlanmaktan çekinmeyen âşığın sembolü olur. Bu alegorik edebiyatta gül, bülbülün sevgilisini temsil eder; diken ise âşığa eziyet eden kötülük sembolü rakip veya vuslat

yolundaki engeli sembolize eder317.

Bülbüllerin değişik özellikleri edebiyatımızda mani, ninni, bilmece, şiir vb. türlerde sıkça konu edilir. Bülbüllerin nağmelerinin fasih ve çok çeşitli olduğundan, her ötüşün bir başka musiki terennümü şeklinde tezahür ettiğinden ve -ele aldığımız şairlerde de görüleceği üzere - üslup ve eda farkıyla binbir çeşit nağme yapabildiklerinden bahsedilir. Edebiyatımızın değişmez motifi olan gül-bülbül ikilisi, klişeleşmiş halde âşık ve sevgiliyi temsil eder. Şâirler, şiirlerinde bülbülün âh ü efgânla durumunu vefasız güle haykırdığını söylerler. Yani bülbül için gülün teraneci-perdâzı, güzel bahçesinin hoş âvâzlısı sıfatlarını kullanırlar. Bülbülün gece-gündüz ötmesi, bülbülün güle karşı olan içten ve samimi aşkının göstergesi olarak düşünülür.

Şiirimizde bülbüle sesinin güzelliği dolayısıyla verilen isimler çeşitlidir. Edebiyatımızda bülbülle ilgili teşhis ve teşbih yoluyla birçok ismin bülbül yerine kullanıldığı bilinmektedir. Meselâ, Acemler bülbüle “ hezâr destân ” namını verirler. Bu tabir ona sesinin

ruhları çekici, kalpleri heyecana boğucu, ağlayan bir gonca âşığı olması dolayısıyla verilir318.”

313 Cemal Kurnaz, “ Bülbül ”, DĐA, C.6, s.485.

314

Reşad Ekrem Koçu, Đstanbul Ansiklopedisi, C.6, Đst., 1963, s.3164-65-66.

315 Kemâleddin Demîrî, a.g.e., s.84.

316 Enver Bolayır, Modern Rüya Tâbirleri, Bolayır Yay., Đst., 1971, s.100.

317 Türk Ansiklopedisi, a.g.mad., s.19.

318

110 Edebiyatımızda bülbül-gül ilişkisi, 13. yüzyıldan başlayarak gerek Dîvân, gerekse Halk edebiyatında çokça işlenmiştir. Bülbülün Halk edebiyatında mâni, koşma, ninni, hikâye, masal, efsâne vs. edebi ürünlerde, Dîvân edebiyatında ise Gül ü Bülbül, Bülbülnâme,

Bülbüliyye gibi müstakil eserlerle319 beraber beyitlere serpiştirilmiş halde konu edildiği

görülmektedir. Bülbülün edebiyatımızda diğer kuşlara nazaran fazlaca ele alındığı şimdiye kadar yapılan çalışmaların ortak görüşüdür. Araştırmacılar, bülbül motifine iki edebiyat açısından baktıklarında ortak görüş olarak şöyle bir tespitte bulunurlar: Dîvân şairi, şiirinde bülbülü bir mazmun olarak ele alıp, onu kendi özelliklerine göre belirli kurallar çerçevesinde klişe olarak işler. Yine araştırmacılar, bülbülün her bir özelliğine verilmiş isimler ve bu isimlerin tasavvur noktalarının hemen hemen bütün Klasik şairlerce aynı olduğunu ve onun temsiliyeti dışına pek fazla çıkılmadığını söylerler. Onlara göre bülbülün bu edebiyatta mazmun olarak ele alınması onu dar bir sahaya hapsetmez sadece onun kullanımını kurallaştırır. Halk şiirinde ise Dîvân şiirine göre bu kuralların ve kalıbların dışına çıkıldığı görülür. Halk şiiri bülbül motifini daha serbest işler. Bülbülle ilgili benzetme ve sıfatlarda farklılıklar göze çarpar. Bülbül çoğu zaman mazmun olmaktan çıkar ve şairlerin

muhayyilesinde canlı şekilde vücuda gelir320.

Bülbül motifi, Türk edebiyatına doğrudan doğruya Fars edebiyatından geçmez. Bülbül hakkında Dîvân-ı Lügât’it-Türk’te, Kutadgu Bilig’te ve muhtelif Türk Halk edebiyatlarında bilgiler mevcuttur. Anadolu Halk edebiyatında bülbülü daha, XIV. yüzyılda Yunus’un şiirlerinde lirik bir söyleyişle işlenir. Daha sonra gelen diğer Halk şâirlerinde ise bu durum devam etmekle beraber, değişik üslup ve hayallerle gelişir. Böylelikle bülbül, mani, türkü,

koşma, destan vb. birçok nazım türünde geniş yer tutar321.

Dîvân ve Halk şâirleri bülbül kelimesini redif yaparak onu daha geniş bir şekilde terennüm etmişlerdir. Edebiyatımızda bülbül redifli şiirlere daha çok XVII. yüzyıldan sonra rastlanılmaktadır. Şeyhülislam Yahya, Sabit, Neşatî, Osman Şems bunlardan bazılarıdır. Yeni Türk edebiyatında ise özellikle Recaizâde Ekrem, bülbül redifli şiirler kaleme almıştır. Bu şiirlere birçok nazire yazılmıştır. Daha sonra yazılan birçok bülbül mevzulu şiirler içinde

Mehmet Akif’inki dinî-içtimaî bir hassasiyetle dolu, muvaffak bir şiirdir322. XVII. yüzyılda

Fehîm, bülbül hakkında alegoriye kaçmayan bülbül redifli bir gazel yazmıştır323. Yine bu

asrın geçiş dönemi şairi Âşık Ömer de bülbül redifli bir gazel ve koşma kaleme almıştır324.

Edebiyatımızda gerek bülbülnâme gerek gül ü bülbül ve gerekse bülbüliyye isimleriyle ele alınan eserlere bakıldığında şairler ve yazarların asırlardır bülbülle gül arasında ( mecazî olarak ) hayal ettikleri bir aşk hikâyesini şiirleri ve hikâyeleri için bitip tükenmeyen bir menba’ olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Eserlerini ele aldığımız Fehîm-i Kadîm, Âşık Ömer ve Karacaoğlan’da da bu durum böyledir. Tasavvurların ana kaynağı bellidir. Bülbül âşığa, gül sevgiliye benzetilir. Âşığı sembolize eden bülbülün güle olan aşkı gerçek bir olaydan hayali bir olaya yorulur. Çünkü bülbül diğer kuşlardan farklı olarak gece gündüz

319 Mevlâna adına kayıtlı Bülbülnâme, yazarı belli olmayan ancak Attar’ın eserinin genişletilmiş mensur çevirisi ( Hikâye-i Bülbülnâme ), Rifa’i’nin Bülbülnâme’si, Vâhidî’nin Bülbülnâme’si, Fazli’nin Gül ü Bülbül’ü, Bekayi’nin Gül ü Bülbül’ü, Gazi Giray’ın Gül ü Bülbül’ü, Ömer Fuâdi Efendi’nin Bülbüliyye’si, Mehmet Efendi’nin Bülbülnâme’si, Hayâtî’nin Bülbülnâmesi, Đlmi’nin Bülbüliye’si, Abdurahim Utizimeni’nin Gül ü Bülbül’ü, Agah Osman Paşa’nın Bülbülnâme’si ve Yenişehirli Avnî’nin Bülbülnâme’si.

320 Mehmet Kaplan, “ a.g.mad., ”, s.832.

321

Mehmet Kaplan, “ a.mad.,”, s.832.

322 Türk Ansiklopedisi, a.g.mad., s.19.

323 Tahir Üzgör, Fehîm-i Kadîm, G. CXCII, s.558, 560.

324 Sadettin Nuzhet Ergun, Âşık Ömer’in Hayatı ve Şiirleri, Semih Lütfi Matbaası ve Kitap Evi, G.,193, s.100, Koş., 70, s.49.

111 terennüm eder. Bülbül sevdalara düşmüş aşk hevesiyle canını yakıp eritmiş âşık olarak düşünülmektedir. Yine bütün mihnet ve dertleri çeken âşık olur. Devr-i gül gelince bülbülün rikkat ve muhabbet yanıklarıyla durmadan inlediği şiirlerde ifadesini bulmaktadır. Onun bu inlemesini üç şairimiz muhayyilesinde “ âh u efgân, ah u figân, âh u fezâ, ah u zâr, ağaz, avâz, bağırmak, destânetmek, dillenmek, gece gündüz inlemek, feryat, figân, medh, nağme, nâle, nevâ, ötme, ötüşme, şakıma, tahkik, terennüm, ün ve zâr ” olarak yorumlanır. Çeşit çeşit nağmeye sahip olduğu bilinen bülbülün bu ötüşleri yine şairlerimizce andelîb-i hoş nevâ, bülbül-i destân-zen-i efsun, bülbül-i hoş-elhân, murg-ı hoş-nevâ, murg-ı hoş elhân gibi terkiplerle ifade edildiği görülmektedir. Yine bülbülün güzel ötüşünün yanında onun güle karşı var olduğu düşünülen meylinden bahsedilir. Bülbüle şairlerimizce aşûfte, aciz, bîsavt, cân, cüdâ, dil, figâne, garip, gûyâ, küstah, nevâkaş, pervâne, şeydâ, şifte, susmuş, şuh, şurîde, vîrâne, yâd, ye’s gibi sıfatlar verilerek onu güzeli ve güzelliği övmede üstat yaparlar.

Kısacası, bülbül güzel ve yanık ötüşüyle; çemende ve gülşende kurduğu yuvasıyla; güle olan meyliyle; bu uğurda çektiği düşünülen ıstıraplarla ve çeşitli özellikleriyle adı edebiyatımızda en sık anılan kuş olmuştur.

XIV. yüzyıldan başlayarak Dîvân, Âşık ve Halk şiirinde kullanıldığı görülen bülbül motifinine birçok atasözümüzde rastlanır. “ Bülbülün çektiği dili belasıdır.” atasözü, bülbülün güzel sesinden ötürü kafese konulduğu ve bu yüzden özgürlüğünü yitirdiğini ifade eder. Kişi bülbül gibi yapmamalı bundan ibret almalıdır. Düşünülmeden söylenen sözler, yersiz konuşmalar insanın başını derde sokar. “ Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş ” atasözü ile “ Bülbüle altın kafes zindan ” atasözü ise onun gül bahçesinin ve hürriyetin has-retiyle yandığını anlatır ve hürriyeti sembolize eder. Yani, insan vatanı dışında ne denli iyi

yaşama ortamı bulursa bulsun yine de yurdunu arar, yurdunun özlemini çeker325. Hasreti

çekilen sevgilinin adı geçtiğinde duyulan hüzün için “ Bülbüle gül demişler feryâd ile

ağlamış326. ” Bunlardan başka bülbülle ilgili atasözlerimiz şunlardır: “ Bülbül sustu, soldu gül;

şimden sonra ister ağla, ister gül.”, “ Bülbül ağlar, gül güler.”, “ Bülbül ile karga bir kafeste

olmaz.”, “ Bülbülün yerini karga tutmuş ”327 ve “ Bülbülle konuşan güllüğe; karga ile konuşan

küllüğe328 ”.

Bülbülün gün içerisinde çeşitli hallerde bulunduğu daha önce belirtilmişti. Nitekim onun bu hali ötüşünden anlaşılıyordu. Ahmet Talat’a göre bülbülün kızgın hali onu saz sesine ve ışığa yöneltirmiş. Bülbülün bu yönelme esnasında bazen ışık saçan fenere çarptığı, bazen saz kolunu ağaç dalı sanıp konduğu vakîdir der. Yine saz çalmakta hünerli olanlara “ sazına

bülbül kondurmuş ” sözü şayi bir durumdur329. Birçok nesneye izafe edilen bülbül güzel

sesiyle anılır. Onun yirmi dört çeşit name yaptığı bazı şairlerce bu rakamın binleri bulduğu ifade edilmektedir. Bülbül sesinin dünyada en güzel üç sesden birisi olduğu kanaati onun bu yönünü vurgular. Edebiyatımızda teşbih yollu bülbüllü deyimler de çoktur. Tatlısesle konuşmak, bilhassa hânendelerin tatlı sesi için “ bülbül gibi şakımak ” yahud “ bülbül gibi okumak ”. Bir suçu, hiçbir şey gizlemeden bütün teferruatı ile anlatma manasında “ bülbül gibi söyletmek ” ve “ bülbül kesilmek ”; şaşırıp bir şey söyleyememek manasında “ dut yemiş

bülbüle dönmek ” deyimleri kullanılır330.

325 Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, C.I, TDK Yay., Ank., 1971, s.181.

326 Reşad Ekrem Koçu, Đstanbul Ansiklopedisi, a.g.mad., s.3165.

327

E. Kemal Eyüboğlu, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler, Doğan Matbaacılık, C.1-2, Đst., 1973, 1975.

328 L. Sami Akalın, a.g.e., s.45.

329 Ahmet Talat Onay, a.g.e.,s.147.

330

112 Bülbüle atasözü ve deyimlerden başka bilmece, türkü, ninni ve manilerde de rastlanır. Bilmeceler, Halk edebiyatının kalıplaşmış ifade biçimidir. Aşağıdaki bilmece örneğinde bülbülün isimi anılmadan, nitelikleri verilerek yani ilgili tasavvur oluşturularak muamma çözülür. Burada bizi sonuca götüren tasavvurlar goncaya âşık olan, yuvasını kıl üstünde kuran, bağrını yırtarcasına öten bir hayvan olma özelliğidir:

Âşık olmuş goncasına, Köşkün kurmuş kıl üstüne, Öter bağrını dağlar,

Salıvermiş su üstüne.

( Elazığ )331

Anonim Halk edebiyatımızın mahsulü olan türküler, yıllar yılı insanımızın zevkini, yaşayışını, duygularını, hasretini ve acısını çok güzel yansıtmıştır. Türkülerde duygular anlatılırken tabiat ve onunla ilgili unsurlarından sıkça yararlanılmıştır. Bülbül, tabiat unsurlarından sadece birisidir. Türkülerde acının, özlemin, garipliğin ve hüznün sembolü olarak karşımıza çıkar:

Eğin dağlarında güller bitmiyor, Verin bahçelerde bülbül ötmüyor, Yârimin sevdası senden gitmiyor, Eğin’in ardından akan Fırat’tır, Ağamın bindiği demir kırattır,

Elime geçerse hayli murattır332.

Anadolu insanı kendilerinden bir şey alıp götüren her şeye bir ağıt yakmıştır. Bu geleneğe sahip olan Türk milleti, ölen kişinin ardından, gurbete gidenin ardından ağıt söylediği gibi kaybolan, giden veya ölen hayvanının ardından da ağıt dizmiştir:

Kırlangıç yapar yuvayı, Çamur sıvayı sıvayı, Biri bülbül, biri geyik,

Albır’a yapmış yuvayı333.

Ninnilerde geçen hayvan isimleri ve özellikleri, günlük hayatta tanınan özellikleri ile yerini alır. Aşağıdaki ninni örneğinde bülbülle ilgili hususiyetler lirik bir söyleyişle dile getirilmektedir. Bülbülün kafeste beslenmesi hususu, gül dalında bulunması vs. özellikler, genellikle bebeğin bülbüle benzetilmesi yoluyla ninnilerimize konu olur:

Ninni desem ne seslenir, Bahçelerde sünbül yavrum

Kafeste bülbül beslenir Gül dalında bülbül yavrum

Küçük büyür, deli uslanır Hemen ağlayup durma,

Ninni yavrum ninni Anan yüzün güldür yavum

(Konya) (Bafra)334

331

Amil Çelebioğlu, Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceler Hazinesi, Ülker Yay., Đst., 1979, s.143.

332 Cahit Öztelli, Halk Türküleri / Evlerinin Önü, Đst., 1983, s.87.

333 Adem Yaldız, Hayvanlarla Đlgili Efsaneler, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2002, s.50.

334

113 Anonim olan mâni türünde de birçok hayvan ismi geçer. Manilerde geçen hayvan isimleri daha çok ilk iki mısrada yer alır. Bu da hayvan isimlerinin manilere doldurma olarak girdiğini gösterir. Edebiyatımızda gül sevgiliyi, bülbül âşığı sembolize eder. Bu durum Halk ve Dîvân edebiyatımızda aynı şekilde işlenir. Şu manide gül-bülbül ilişkisi açıkça ifade edilmektedir. Halkın muhayyilesine de yerleşmiş bu ifade tarzına göre bahçe gülsüz, gül bülbülsüz düşünülemez:

Bahçelerde gül gerek, Güllere bülbül gerek, Sencileyin güzele ,

Bencileyin kul gerek335.