• Sonuç bulunamadı

Türk şiiri beslendiği kaynak açısından zengin bir şiirdir. Özellikle Dîvân şiiri mazmun, imaj ve sembollerin sıklıkla kullanıldığı bir şiirdir. Bu yüzden de Dîvân şiirinde mitolojik hayvanlar sıklıkla kullanılır. Halk şiirinin imaj ve motifleri ise daha yüzeysel ve halka göredir. Bunun için Halk şiirinde kullanılacak olacak mitolojik hayvanın halka mal olması önemlidir. Edebiyat eserlerinde şair ve yazarların hayal gücünü geliştiren ve akıl almaz olayları anlatan zengin içerikli mitolojik öğeler, roman, hikâye vb. edebi türler, özellikle de şiir için

vazgeçilmez bir malzemedir13. Mitolojik unsurlar bizim edebiyatımızda da çeşitli türdeki

eserlerde en çok yararlanılan öğeler arasındadır14.

Efsanelerden hikâyelere, hikâyelerden şiire, şiirden tasavvufi eserlere kadar her çeşit edebiyat eserinde bazı mitolojik hayvanlar, çeşitli sembol ve timsallerle, düşünce ve inanışları ifade etmiştir. Bunlardan Anka, ön Asya efsanelerinden geçen ve Arapların Anka, Đranlıların

10 Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Đst., 1978, s.1-2.

11

Bahaaddin Ögel, Türk Mitolojisi, C.1, s.6, 19.

12 H. Dilek Batislam, “ Dîvân Şiirinin Mitolojik Kuşları ”, Türk Kültürü Đncelemeleri Dergisi, S.7, Đst., 2002, s.186.

13 Erdoğan Alkan, “ Şiir ve Mitoloji ”, Varlık Dergisi, S.10, Đst., Nisan, 1992, s.17-20

14

8 Simürg veya Sireng adını taktıkları kuştur. Đslam’dan sonra Türk edebiyatına girerek bu

adların yanında ikisinin birleşimi olan “ Zümrüdüanka ” ismini kazanır15. Anka

edebiyatımızda yaşadığı yer olan Kaf dağı, renkli tüyleri, yere konmaması, görünmezliği, kanadı, mekânının tam olarak bilinmemesi, yuvası, avlanamaması, küllerinden yeniden ortaya çıkması, cennet kuşu olması, yeşil rengi gibi özellikleri dolayısıyla telmih, teşbih ve mecazlarla anlatılır16.

Ejderha ise bir masal hayvanı olarak Türklerde özellikle erken dönemlerde bereket,

refah, güç ve kuvvet simgesi olmuş, Türk mitoloji sanatında büyük yer tutmuştur. Ön Asya kültürüyle ilişkiye geçildikten sonra ejderhanın bu anlamları zayıflamış ve kötülüğün simgesi olmuştur. Uygur devrinde olumlu bir simge olmaya devam eden ejderin Orta Çağ Türk metinlerinde çeşitli alegorik anlamları ifade etmek üzere kullanıldığı görülür. Hükümdarla ilgili olarak ele alınıyorsa, iktidarın; din, tasavvuf gibi konularla ilgili olarak zikrediliyorsa

dünyayı ve insanı yolundan saptıran tuzakları vb. ifade eder17. Hüma kuşuna gelince Türk

edebiyatında erişilemeyecek yüksekliğinin sembolüdür. Đslam’da tanrının mekânsız olduğunu göstermek için Hüma kuşu örnek verilmiştir. Aynı zamanda edebiyatımızda güzelliğin

sembolü olduğundan kızların adı, sıfatı ve vasfı olmuştur18. Hüma, yüksekten uçması, elde

edilmeyişi, tuzağa düşmemesi, gölgesinin şans getirmesi, kemikle beslenmesi diğer kuşlardan üstün olması gibi özellikleri açısından zengin bir hayal ve benzetme dünyası içinde edebiyatımızda karşımıza çıkar. Hüma, Anka’yla kıyaslandığında Dîvân şiirinde daha çok

karşımıza çıkmakla, özellikle, XVI. asırdan itibaren bu sıklık artmaktadır19.

Kaknüs kuşu, Orta-doğu Đslâm kültüründe adı geçen masal kuşudur. Sesinin güzelliği, çok süslü olması, küllerinden doğması gibi özellikleri dolayısıyla edebiyatımızda yerini alır. Ateş içinde doğup ateş içinde yaşayan Semender ise Türk ve Đran edebiyatında çok

zikredilir20. Semenderin ateşte doğup yaşaması edebiyatımızda çeşitli benzetmeleri de

beraberinde getirir. Âşık, gönül ve can aşk ateşi içinde yandığından bir semenderdir.

1. ANKA:

Arapçada anka, Farsçada simurg adı verilen bu kuşa Türkçede bu iki ismin

birleşmesinden oluşan “ zümrüdü anka ” ismi verilir21. Ayrıca bu kuşa, Türkçede simurg,

devlet kuşu, hüma ve simurg u anka gibi isimler de verilir. Ankanın eşanlamlısı olan “ simurg ” sözcüğü, Sanskritçede “ yırtıcı ” anlamına gelen “ saena ” sözcüğüne, Farsçada kuş anlamına gelen “ murg ” sözcüğünün eklemesiyle oluşmuştur. Simurg, “ otuz kuş ” anlamına gelip “ şah-ı murgan ” diye de adlandırılır. Ziya Şükün, murg’a otuz renkli anlamında “

si-reng ” dendiğini de belirtir22. Bir başka rivayete göre Anka sözcüğü Đbranice “ arak ”

kelimesinden türemiştir. Ancak isim olarak gerdanlık, uzun boylu dev anlamına gelir. Bu

sözcüğe fiil olarak bakıldığında ise “ boğmak, gerdanlık takmak ” anlamlarına gelir23. Anka

15 Halil Ersoylu, “ Türk Dünyası’nın Düşünce, Dil ve Edebiyatındaki Bazı Kuşlar ”, Türk Dünyası Araştırmaları

Dergisi, Nisan, 1981, S.11, s.114-15.

16 H. Dilek Batislam, a.g.m., s.200-1.

17

Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinde Hayvanlar, Kabalcı Yay., s.132-33.

18 Halil Ersoylu, a.g.m., s.114.

19 H. Dilek Batislam, a.g.m., s.193.

20 Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve Đzahı, Hzl: Cemâl Kurnaz, Türk Diyanet Vakfı

Yay., Ank., 1992, s.396.

21 H. Dilek Batislam, a.g.m., s.197.

22 L. Sami Akalın, Türk Folklorunda Kuşlar, Kültür Bakanlığı Yay., Ank., 1993, s.130, 136; Ahmet Talat Onay,

a.g.e., s.40.

23

9

kuşuna semender, phoenix, tuğrul gibi isimler de verildiği rivayet edilir24. Ankaya tasavvuf

edebiyatında “ yutucu, yok edici ” şeklinde yorumlanan mağrip ( uzaklaşan, gözden kaybolan ) sıfatı takılır. Onun çok yükseklerden uçup göze görünmeyişi ile ilgili bu inanış da bundan

kaynaklanmaktadır25. Bunlardan başka halk arasında ankaya “ Zümrüdüanka ” ismi de verilir.

Bir rivayete göre bunun sebebi ankanın yaşadığı yer olan Kaf dağının yeşil zümrütten olduğudur26.

Anka, ismi olup cismi olmayan bir kuşmuş. Yüzü insan yüzüne benzermiş. Rengârenk tüylere sahipmiş. Ankanın vücudunda otuz kuşun renk alameti varmış. Anka, insan ve hayvanlardan kaptığını parçalarmış. Bu kuşun boynunda bir beyaz halkası varmış. Boynu çok

uzun olduğu için bu kuşa anka denilmiş27. Anka’nın Kafdağında yaşadığı var sayılır. Bu

kuşun asla yere konmadığı, daima yükseklerden uçtuğu söylenir. Ona “ mağrib ” denilmesi avlarını kapıp uzaklara kaçtığı içinmiş. Bir başka rivayette, Anka’nın “ gerdanlık ” anlamından yola çıkarak boynundaki halka halindeki beyaz tüylerden bu ismi aldığı sanılmaktadır. Anka, gözle görülemeyecek kadar yükseklerde uçması, onun yerini Kafdağının tepesi yapar. Anka’nın ölümü yaklaştığı zaman, güneş onun yuvasını yakar o da tekrar bir yuva yapar ve içine girermiş. Bir daha dışarı çıkmaz, orada ölür, kalırmış. Ankanın kemikleri içinde bir solucan bulur, ondan yeniden bir anka kuşu türermiş. Anka kuşu iki başlı kuş olarak

da gösterilir. Bir başı kuş, bir başı insan başı gibidir. Đnsan gibi konuşur28. Anka, kırmızı ve

altın renkli, uzun tüylü, güzel sesli ve erkektir29. Bir Mısır efsanesinde Anka, kartal

büyüklüğünde bir kuş olup boynu uzun, tüyleri altın gibi sarı, kuyruğu beyazla karışık, pembe renkli ve güzel gözlüdür. Anka ile Anadolu Selçuklu sanatında benzi çift bağlı kartal tasvirlerinin boynunda bir halka bulunması nedeniyle bu iki kuşu birleştirildiği ve çift başlı

kartalın Anka sayıldığı söylenir30.

Anka veya simurg ya da halk arasında bilindiği şekliyle zümrüdü anka kuşu31 ile ilgili

bilgi ve malzeme birçok kaynakta bazen birbirinin tamamlayıcısı bazen de çok farklı özellikleri ile karşımıza çıkar. Bu benzer ya da faklı bilgi ve malzemeyi özetleyecek olursak: Anka, Kafdağının tepesinde yaşayan, çok iri -öyle ki uçtuğu zaman hava kararır- ve gözleri kamaştıran bir parlaklığa sahip olan, boynunda halka gibi bir şekil olan, yükseklerde uçan, Kafdağının tepesinde yatan ve ejderhaları avlayan bir kuştur. Ankanın tüyleri güzel, boynu uzun ve büyüktür. Anka, minyatürlerde iki başlı kuş olarak da gösterilir. Bir başı kuş, bir başı insan başı gibidir. Đnsan gibi konuşur. Geniş bir bilgiye sahiptir. Kendisine müracaat edenlere akıl hocalığı yapar. Rüstem’in babası Zal’i anka bulup büyütmüştür. Anka’nın ölümü yaklaştığı zaman güneş onun yuvasını yakar o da tekrar yuva yapar, içine girer bir daha çıkmaz orada ölür, orada kalır. Kemikleri içinde bir solucan bulunur. Ondan yeniden bir Anka

24 Orhan Hançerlioğlu, Đslam Đnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Đst., 1984, s.171.

25 Sargon Erdem, Türkiye Diyanet Vakfı Đslâm Ansiklopedisi, “ Anka ” mad., C.3, TDV Yay., Đst., 1993, s.199.

26

Ömür Ceylan, Kuş Cenneti Şiirimiz, Filiz Kitabevi, Đst., 2002, s.35.

27 Ahmet Talat Onay, a.g.e., s.40.

28 Murat Uraz, Türk Mitolojisi, Adam Yay., Đst., 1994, s.151, 159.

29 Orhan Hançerlioğlu, a.g.s., s.758-59.

30

H. Dilek Batislam, a.g.m., s.196-97.

31 Melike Erdem Gündüz, Ahmedi Dîvânı’nın Tahlili, s.217. “ Arap rivayetine göre Anka, esâtirdeki yarısı arslan yarısı insan bir kuştur. Bu da bize Fırtına Tanrısı Ninurta ile Tanrıça Đnanna’ya ait bir sembol olan Đmdigut kuşu ile aynı vasıfta görünüyorsa da bu sembol Sümer-Akad devirlerinden sonra yağmur, fırtına tanrılarının güneş tanrısı ile özdeşleşmeleri sonucunda güneşe sembol olmuş olabilir. Bu yüzden ateşle olan ilgisi dolayısıyla güneşi temsil ettiğini de düşünebiliriz. Bilhassa yokluğu temsil ettiği vakit, güneşin yeryüzünden çekildiği geceye bir işaret bulunmaktadır. Buna paralel olarak Anka, gece ve gündüz, ilkbahar ve kışa da sembol olmakta, dolayısıyla bereket ve yağmur tanrılarıyla ilgili görünmektedir. Belki de bu ilişki dolayısıyla bu kuş, yağmur bulutlarını sembolleştiriyordu. ”

10

kuşu türer32. Anka acayip bir kuştur. Dağ kadar bir yumurta yumurtlamak için uzak yerleri

tercih eder. Kuşların şahıdır. Fili pençesiyle kapıp kaldırır. Geçmiş zamanlarda yerleşim yerine yakın yerlerde çok bulunurdu. Bir gün toplumu rahatsız edince zamanın peygamberi dua etti. Bunun üzerine Tanrı onu insanların içinden alarak Bahri Muhit adalarından birine

attı. Bundan dolayı bu kuşun insanlar arasında ismi var cismi yoktur33. Ön Asya

efsanelerindeki bu kuş, birçok kaynakla birlikte ele alındığı Batı’daki eski Mısır kökenli phoenbc ve Đslâmî çevrelerdeki hümâ/devlet kuşundan tamamen, Hint mitolojisindeki gamda ile Altay mitolojisindeki çift başlı kartaldan ise kısmen farklı özelliklere sahiptir. Anka, Kafdağının tepesinde direkleri abanoz, sandal, öd ağacından yapılmış köşke benzeyen bir yuvada yaşar. Ankanın başı yassıca bir köpek başı gibidir. Cüssesi havayı karartabilecek iriliktedir. Anka ,uçarken sel sesine ve gök gürültüsüne benzer sesler çıkarır. Ayrıca çok parlaktır34.

Anka, kimseye muhtaç olmadan yaşadığına inanıldığı için kültürümüzde kanaati

temsil eder35. Kafdağında yaşadığı için ankay-i kaf, simurg-i kaf şeklinde anılan hayali bir

kuştur36. Anka kelimesinin kökü Avestalarda olan bir mefhumdur. Zamanla değişikliğe

uğramıştır. Anka, Pehlevice bir kelimedir, buradan Arapçaya geçmiştir. Lügatler anka için “ boyu uzun ve Kaf dağında oturur ” manasını verir. Anka kelimesi üç harften oluşur: ayn-nun-kaf ( ق, ن, ع). Bu harfler tersinden okunduğu zaman ayn-nun-kaf-nun-ayn ( ع ن, , ق ) şeklini alır. Böylece tersinden okunan bu harfler kanaatin üç harfini meydana getirmiş olur. Anka ile

kanaat arasındaki ilgi, bağ buradan kurulur. Çünkü kaf ve kanaat anka ile tamamlanır37.