• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Kimliklerin İnşası ve Birlikte Yaşamaya Yönelik Yeni Arayışlar

2.2.1. Kimlik nedir?

Esasında, kimlik sorunu, tüm sosyal bilimlerdeki en karmaşık ve tartışmalı sorunlardan birisidir. Zira, kimlik olgusu çok boyutludur ve her boyutuyla da farklı bir disiplinin ilgilenmesini gerektirir. Bunlar arasında antropolojiden sosyolojiye, psikolojiden tarihe ve hukuka kadar pek çoğunu saymak mümkündür.

Günümüz dünyasının en sık tartışılan kavramlarından biri olan kimlik terimi

uzun bir tarihçesi olmasına rağmen, 21.Yüzyıla kadar popüler bir terim olarak kullanılmamıştı. İngilizce’deki karşılığı identity, Fransızca’daki karşılığı ise identite olan kimlik, kısaca aynılığı/benzerliği ve sürekliliği içeren Latince idem kökünden gelen bir kavramdır.

İngilizce’deki ‘identity’ sözcüğünün zihinde uyandırdığı kavram, Türkçe’deki özdeşlik sözcüğünün zihinde uyandırdığı kavrama daha yakın gibidir. Zira, kimlik sözcüğü tekil bir bütünlüğün varlığını çağrıştırırken, özdeşlik sözcüğü birbirinin aynı, aslında aynı olan iki bütünlüğün varlığını çağrıştırmaktadır. Bu iki bütünlükten biri ya da diğeri bir birey, somut bir nesne veya soyut bir kavram olabilir. Önemli olan, bu iki entitenin (bütünlüğün) en az tek bir özellikleri itibari ile tam olarak aynı olmalarıdır (Çelebi, 1997:74). Kısaca, kimlik bir tanımlamadır ve tanıma konu olan şeyin ve şüphesiz özellikle insanın veya insan topluluğunun başkalarıyla olan aynılıklarını ya da benzerliklerini ifade eder. İnsanın kendisini, kendi gözünde ve diğerlerinin aynasında nasıl gördüğünü dile getirir; bireyin kendisini toplumsal bir çevrede tanımlamasını ve konumlandırmasını içerir (Vatandaş, 2004:16). Konuya birey açısından bakıldığında, birey kendini fiziki bir özelliği dolayımıyla (derisinin rengi veya cinsiyeti), etnik kökeni, milliyeti, dini, mesleği, ailesi, yaşam tarzı dolayımıyla vb. diğer bir bireyle ya da bireylerle, grupla, kategori ile hangi özelliğinden (özelliklerinden) dolayı özdeş göreceği ya da görmeyeceği bazen bireyin iradesine bazen özdeşlemek istediği ya da özdeşleşmeyi istemediği birey (veya bireylerin) iradesine, bazen bireyin dışındaki yapısal koşullara, bazen de üçüncü kişilerin atıflarına, etiketlemelerine bağlı olarak değişir (Türkdoğan, 1997:75).

Bireylerin kendilerini tanımlamada ‘ben kimim?’ sorusu önemli bir rol oynar. Toplum içinde yaşamanın bir sonucu olarak, insanlar yaşadıkları topluluğa ve gruba aitlik hissi geliştirmede bir kimlik kullanmak zorundadır (Yalçın, 2004:79). Nitekim, kişinin sahip olduğu çeşitli kimliklerden bahsedebiliriz. Salazar (akt.Altuntaş, 2002:6) bir insanın içine girebildiği kimliklerin sayısının 150 olduğunu belirtir: kadın-erkek gibi cinsel kimlik, meslek kimliği, dini kimlik, etnik kimlik, üstlenilen roller gereği sahip olunan kimlikler –anne-baba, öğrenci-öğretmen, karı-koca kimliği vb.-, tutulan futbol takımı kimliği, üye olunan dernek kimliği, vakıf kimliği, partili kimliği vb.

Kimlik kelimesinin dini, öğrenci ya da bilimsel kimlik gibi farklı anlamlarda kullanılması (Miller; J.Bonnie, 1993:366-369) bireyin toplum içinde çeşitli yönleriyle ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Buna göre her tür sosyal özellik bir başka kimliğe işarettir. Böylece bir sosyal nitelik vurgulanmaktadır. Dini, seküler, bilimsel, dilsel, siyasi, milli, ulusal vs. kimlik gibi. Dini kimlik inançla, dilsel kimlik lisanla, siyasi kimlik ise politik görüşler, tutum ve davranışlarla ilgili nitelikleri ifade etmektedir (Birkök, 1994:75). Güvenç (1993:4-5) ise kimlik ile ilgili şu sınıflamayı yapmaktadır: 1. Bireysel Kimlikler 2. Kişisel Kimlikler 3. Ulusal–Kültürel Kimlikler. Bunların hepsi bir tür kimliktir ve birbirine benzemekle birlikte, birbirlerinden farklı işlevleri vardır. Şüphesiz, insanın bunlardan başka taşımak zorunda olmadığı başka kimlikleri de vardır.

Kimlik konusunda literatürde pek çok tanım yapılmış bile olsa henüz üzerinde uzlaşılan bir tanıma rastlamak zordur. Dolayısıyla, farklı bağlamlarda farklı anlamlar kazanabilen kimliğe dair yapılmış çok fazla tanım bulunmaktadır ve tanımlamaların sonu gelmiş de değildir. Bu tanımlardan bazıları şunlardır;

Alex Mucchielli’ye (1994:5) göre, kimlik, bir özneyi tanımlamak için gerekli olan unsurların tümünü ve buna ek olarak aidiyetle ilgili içsel bir duyguyu ifade eder. Bu kimlik duygusu, yaşam sırasında inşa edilen birlik, bağlantı, aidiyet, değer, özerklik ve güven gibi bir dizi farklı duyguların toplamından oluşur. Smith’e (2005:323-324) göre ise, ‘kimlik’, ya bireysel ya da kolektif olarak kendilerinin ne olduğunu düşünen insanların kim olduğunu ve bunun kültürel olarak nasıl kurulduğunu ifade eder.

Kimliğin insan hayatını anlamlandırması yönüne vurgu yapan Castells (2006:13), kimliği, insanların anlam ve tecrübe kaynağı olarak görür. Castells, toplumsal aktörlere atıfla kimlikten bahsederken, anlamın başka anlam kaynaklarına kıyasla öncelik verilen bir kültürel özellik ya da birbiriyle ilgili bir dizi kültürel özellik temelinde inşa edildiğine vurgu yapar. Benzer bir vurgu yapan Taylor’a (2005:48) göre de, kimlik, kim olduğumuz, nereden geldiğimiz anlamına gelir. Böyle olduğu için de zevklerimize ve arzularımıza, kanılarımıza ve umutlarımıza anlam kazandıran artı alanı sağlar.

Kayan (2007:9) da kimliğin değerlerle, dolayısıyla anlamla ilişkisini

konumlandırmasıdır. Hangi değerler dünyasına ait olduğunu göstermesidir. Yine insanın kendisini koruması ve tanıtması da kimlik üzerinden gerçekleşir. Kimlik sorunu çözülmediği zaman insanın kaybolma ve var oluşunu sürdürememe riski ortaya çıkmaktadır.

Kimlik tanımında diyalektik bir ilişkiye vurgu yapan Calhoun’a (1994:9-10) göre, ismi olmayan insanlar, benlik ve öteki, biz ve onlar arasında birtakım ayrımların yapılmadığı diller ya da kültürleri bilmiyoruz...kendimize ait bilgiler her ne kadar çoğunlukla bir keşifmiş gibi görülse de özünde her zaman inşa edilmiştir. Diğerlerinin bizi tanımlama yollarından ve tanımlarından da asla bağımsız değildir.

İnsan benliğine vurgu yaparak kimliği tanımlayan Connolly’e (1995:92) göre, benim kimliğim seçtiğim, istediğim ya da rıza gösterdiğim şeylerden çok ne olduğum ve nasıl tanındığımdır. Seçme, isteme ve rıza gösterme yoğun benlikten doğarlar. Bu yoğunluk olmadan, bu edimler olmaz; bu edimlerin benim olduğu ancak bu yoğunluk sayesinde anlaşılır. Aynı şekilde, bizim kimliğimiz de olduğumuz şey ve yola çıktığımız temeldir. Kimliği, bireyselliğe ve benlik duygusuna yönelik atıflar çerçevesinde tanımlayan Dobry’e (1986:159) göre, kimlik, insanın bireyselliğine, kendi benlik duygusuna, kendisi hakkındaki duygu ve fikirlerine atıf yapılarak kullanılmasıdır. Bireylerin karşılıklı etkileşimlerinin oluşturduğu kimlik yapıları da süreklilik gösteren bir biçimlenme sürecidir.

Kimliği bir anlatı ve temsil çerçevesinde açıklamaya çalışan Hall’a (1998:72) göre, kimlik, daima kısmen bir anlatı, kısmen bir tür temsildir. Kimlik, dışarıda biçimlenen ve sonra bizim hakkında öyküler anlattığımız bir şey değildir. Kişinin kendi benliğinde öykülenen bir şeydir. Kimlik, daima müdahaleyi kaldırmak için duyguların süregelen kavrayışına ve çeşitliliği sağlamak için ruh, kendi ve cisim kavramlarına başvurmasının gerçek dışı hayaline atfedilir.

Kimlikle farklılık arasında ilişki kuran Connolly (1995:204), kimlikle olan ilişkisini düşünmeden farklılığın düşünülemeyeceğini vurgular. Kişinin kimlikleri çoğalsa da, yani benlik kimliklerin birbiriyle yarıştığı alan haline gelse de kimliğin uzamı dışında farklılıkla yaşamak daha da olanaksız görünmektedir. Kimliksiz bir hayat

biçimi mümkün olsa bile bu pek de arzu edilmeyecek bir şeydir. Öyleyse kimlik, şu ya da bu biçimde insan hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır.

Marshall (1999:407-408), kimlik tartışmalarının sosyolojide hep ön planda olduğunun ve asli tema olarak kimlik arayışı ya da benliğin çözülüşünün işleyişi üzerinde durulduğunun altını çizer. Ona göre, modern sosyolojide berrak bir kimlik kavramı yoktur. Kimlik geniş kapsamda ve esnek biçimde, insanın kendi benlik duygusuna, kendisi hakkındaki duyguları ve fikirlerine atıf yapılarak kullanılmaktadır. Bazen, kimliğimizin, içinde bulunduğumuz ve daha sonra içselleştirdiğimiz, toplumsallaşma süreciyle şekillenmiş olan toplumsal rollere atfedilen beklentilerle oluştuğu varsayılmıştır. Başka bir varsayıma göre ise, biz kimliklerimizi daha etkin biçimde, toplumsallaşma sürecinde veya oynadığımız çeşitli rollerde bize sunulan malzemelerle kurarız.

Kimlik, en temelde insanın varlık yapısı ve kendini algı biçimi ile ilgilidir. Bireyin kimliği denilen şey, en geniş anlamıyla onun tüm özelliklerini kapsar. Hem kişinin kendisini nasıl gördüğü, hem de toplum tarafından nasıl görüldüğü kimlik kavramıyla bağlantılı durumlardır. Kimlik, kişinin yaşamda kendine biçtiği-uygun gördüğü rol veya kendisini algılayış biçimi şeklinde tanımlanabilir. Bu nedenle insan yaşamında gelişimin temel özelliklerinden en önemlisi “kimlik arayışı”dır. Kimlik uzun çabalar sonucu ulaşılabilen öznel bir süreklilik, bütünlük ve tutarlılık duygusudur. Yine ve belki sadece, kişinin “kim olduğu” ile ilgili kendi kendine sorduğu sorunun cevabıdır. Bu soruya verilen cevap; bedensel yapı özellikleri, yaşananlar, cinsiyet, etnisite, yaş, statü, toplumsal konum, meslek gibi insanın hem kendini algılayışı, hem de başkaları tarafından algılanışı çerçevesinde şekillenmektedir (Onat, 2009:3).

“Kiminle yapmalı?” diye sormayan, buna ihtiyaç duymayan biri, kimlikle ilgili derin bir problem yaşıyor demektir. Çünkü, “kim” sorusu, sahibini kimliklere ulaştıran ilk kapıdır. İnsan bu kapıdan girerek tek tek ya da toplu kimliklere ulaşır. Bu kapıyı vurmayanlar, kimlik problemini önemsemeyenlerdir. Onlar bir kimlik ortaya koymadıkları için, ortaya konulmuş başka kimlikleri de merak etmezler. Onları tanımak için ödenecek bedeli çok görürler. Dahası, insanlarla asıl tanışmanın kimlikleriyle tanışmak demeye geldiğini göz ardı ederler (İslamoğlu, 2011:155-156).

Kimlik sahibi olmak, kişilik sahibi olmakla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla kişiliğini kazanamamış olanların kimliklerini kazanmasından da söz edilemez. Kimlik, kişiliğin görüntüsüdür. “Kiminle yapmalı?” diye soran biri, kimlikler içerisinden tercih yapmak istediğini beyan etmiştir. Bu seçmektir. Seçen, seçtiklerini niçin tercih ettiğini, seçmediklerini niçin tercih etmediğini bilmek durumundadır. Bu da insanı doğrudan insan denen meçhulun önüne getirip bırakır (İslamoğlu, 2011:156).

Netice itibariyle, “kimlikler çağı” olarak adlandırılabilecek olan günümüz dünyasında kimlik, evrensel varlıkların bütünü ile ilgilidir. Diğer bir deyişle, kimlik nesnelerin, maddelerin, insanların ve genel anlamların göz önünde bulundurulması anlamına gelir (Jenkins, 2004:4). Kimliğin daha çok ne olduğu ve nasıl tanımlandığı konusunun ele alındığı bu kısımdan sonra kimliğin inşası noktasındaki bazı farklı yaklaşımlara ve açıklamalara bakmak yerinde olacaktır. Zira, günümüzde sahiden de kimlik insan topluluklarını bir araya getiren bir zorunluluk mu yoksa bireylerin kendilerini ifade etmenin daha doğrusu diğerlerinin dolayımında kendilerini ve aynı zamanda diğerlerini inşa etmenin bir aracı mıdır?

Benzer Belgeler