• Sonuç bulunamadı

1.3. Toplumsal Yapı

1.3.1. Karadağ Kimliği

1.3.1.3. Gelenek ve Görenek

1.3.1.3.1. Kan Davası (Krvena Osveta)

Karadağ’daki kan davalarını inceleyen araştırmacılar, kan davasının görünen sebeplerinin çok önemsiz olduğunu ifade etmişlerdir. Bir sözlü hakaret, beddua veya bir koyunun başka birisinin merasından geçmesi gibi hususlar79

kan davasını başlatabilmiştir. Genel inanışa göre, öldürülen kişinin ruhunun intikam alınana kadar rahat etmeyeceği kabul gördüğünden, kolayca başlayan kan davası aynı şekilde nihayetlenememiştir80

.

Karadağ’daki kan davası, Balkanların diğer bölgelerindeki uygulamalardan farklılık göstermektedir. Şöyle ki; her durumda kan davası farklı kabileler arasında olmaktadır. Çünkü Karadağ kültürel mantığına göre, kabile içindeki misillemenin kişinin şeref ve onuruna herhangi bir olumlu etkisi bulunmamaktadır81

.

Çatışma ancak verilen zayiat miktarının eşitlenmesi halinde kendiliğinden, ateşkes anlaşması ile geçici olarak veya arabulucular tarafından belirlenen kan parasının ödenmesi ile son bulmaktadır.

Kan parası şu şekilde ödenmektedir82: Mağdur tarafın kan parasını kabul

etmesinden sonra, cinayet işleyen kişinin aşiretinden 12 kişilik bayan grubu kurbanın ailesine giderek af diler ve sağlanan barışın sembolü olarak ilk kaparoyu teslim ederler. Müteakiben yargılama yapacak 24 kişilik bir heyet, kurbanın ailesi tarafından seçilerek, yargılamanın yeri ve zamanı bildirilir. Yargılama süresince cinayet işleyen aile tekrar özür diler ve karar vermeden önce “kan dansı” icra edilir. Burada ağır bir biçimde dans

78 Todorova Maria, Balkanları Tahayyül Etmek, Çev, Dilek Şendil, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, 2.Baskı, s.242-247. 79 FO 424/26 Nu: 496, Ek: 2. 80 Frilley, a.g.e. s.226. 81Boehm a.g.e.s.218. 82 Frilley, a.g.e. s.228-232.

ederek bir çember oluşturulur, sonra prangalı şekilde katil bu çemberin ortasına getirilir. Suçlu bu esnada üç kez yüksek sesle af diler. Af edilmesini istemeyen kurbanın en yakın akrabalarından birisi tarafından mahkeme heyetinden katilin sınır dışı edilmesi talep edilir. Mahkeme heyeti tarafından talep kabul edilir ve yerde ellerinin ve dizlerinin üzerinde duran katile bir tekme savrulur. Tekme değer değmez katil, acınası bir sesle yeniden bağırır “Tanrı adına affedin”. Bu acıklı haykırış sonucunda dans durur ve kurbanın ailesinin ileri geleni tarafından katil yerden kaldırılarak sıkıca kucaklanır ve öpülür. Daha sonra kalabalığa dönen ileri gelen, şunları söyler: “…Amansız düşmanım olarak gördüğüm bu adam bugünden itibaren, yalnızca benim için değil, siz maktulün tüm ailesi için de bir dost, bir kardeş olacaktır…”.

Tören sona erdikten sonra, mahkeme heyeti tarafından kan parası belirlenir. Bu miktar 50 ile 54 altın arasında değişmektedir. Kefaretin bir kısmı kiliseye, bir kısmı yargılama işlemlerinin masraflarına, son bölümü ise kurbanın ailesine gitmektedir. Kimi zaman bu kefaret bir boğa ya da birkaç keçi gibi çok daha küçük bir miktar olabilmektedir.

Tören, masraflarını katilin karşıladığı, olabildiğince büyük ve şarkıların söylendiği neşeli bir yemekle son bulur.

Alınan canların sayısına göre taraflardan birinin diğerine göre üstünlüğü çok fazla ya da taraflar hazır değil ise barış için girişimde bulunulmaması uygun hal tarzı olmaktadır83

.

İntikam almaya yönelik ihtiyacın yoğun olarak hissedildiği ve bu duygunun tatmin edilmesi büyük bir rahatlama getirdiğinden, Karadağlı için intikam çok tatlıydı. XX. yüzyılın önemli Karadağlı yazarlarından birisi olan Milovan Djilas, kan davası ve sonucunda gerçekleşen intikam arzusunu şu şekilde tasvir etmiştir:

“…İntikam, beşikten itibaren aşiretteki yoldaşlar ile paylaşılan bir yaşam soluğudur. İntikam aşk için ödediğimiz bedeldi ve atalarımız ile aşiretlerimizdeki dostlarımızın bizim için verdiği kurbandı. O, bizim onurumuz ile namımızın korunmasıydı ve bakirelerimizin güvencesiydi. O, başkasından önce bizim haysiyetimizdi.

Her önüne gelenin dökebileceği bir su değildi kanımız. O daha fazlasıydı, meralarımız ve baharlarımızdı, herkesinkinden daha güzel olan, aile bayramlarımız ve doğumlarımızdı.

O gözlerimizdeki ışıktı, yanaklarımızdaki alevdi, şakaklarımızda atmasıydı nabzımızın, o kanımızın aktığını söyleyen kelimelerin boğazımızda düğümlenmiş taşa dönüşmesiydi. O kanımızdaki kutsal görevdi, ölüm saatinde henüz yeni doğanlara iletilen. O yüzyıllar süren erkekçe onur, kahramanlık, hayatta kalma, o bir ananın sütü ve bir kız kardeşin yeminiydi, matemdeki analar, babalar, karalar giymiş çocuklardı, neşenin ve şarkıların sessizliğe ve feryatlara dönüşmesiydi. O, her şeydi, her şey…”84

. Yine aynı yazar, kan davasının kendi ailesi üzerindeki etkisini şu şekilde tanımlamıştır:

“…Benim ailem memleketimdeki ailelere pek benzemese de bir açıdan benzerlik göstermektedir. Şöyle ki; birçok aile ferdim, aynı isim, aynı inanç ve aynı millete mensup olanlar tarafından öldürüldü. Benim babamın büyük babası, benim iki büyük dedem, babam, amcam öldürüldü. Yıllar boyunca bu kan zinciri kırılmadı. Öldürülme korkusu ve kan davalıdan nefret, can düşmanımız olan Türklere duyduğumuz nefretten daha güçlü idi. Bana, gözlerim kanla doğmuşum gibi geliyor. İlk bakışım kan, ilk sözüm kan ve kanda banyo yapmışım…”85.

XX. yüzyılda Yugoslavya’nın en önemli yazarlarından birisinin Kan davasını bu şekilde tanımlaması, aslında belirli toplumsal özelliklerin kolay kolay değişmeyebileceğini bize göstermektedir.

1783 ile 1846 yılları arasında aşiret ve kabileler arasında 71 adet kan davası meydana gelmiştir. Sadece 1831 yılında meydana gelen kan davalarında 56 kişi öldüğü değerlendirildiğinde, uzun yıllar süren kan davalarında önemli ölçüde insan kaybı meydana gelmiş olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır86

.

Toplumdaki ayrışma tetiklediğinden Kan Davası Karadağ’ın merkezileşmesinin önündeki en büyük engellerden birisi olarak görülmüş ve Kan Davalarının ortadan kaldırılması için Vladikalar büyük gayret sarf etmişlerdir87

.

84 Morrison, a.g.e. s.19- 20. 85

Zdenko Zlatar, Njegos's Montenegro; Epic Poetry, Blood Feud and Warfare In A Tribal Zone 1830- 1851, (Njegos’un Karadağ’ı; Kabile Bölgesinde Destansı Şiir, Kan Davası ve Mücadele), Columbia University Press, New York, 2005, s.96.

86 Cuce ve Ozrinici aşiretleri arasındaki kan davasında, Cuce’lerden 35 kişi, Ozrinici’lerden ise 28 kişi ölmüştür. Donjokrajci ve Bajice aşiretleri arasındaki kan davasında 1831’e kadar 54 kişi ölmüştür. 1831 yılında çeşitli gruplar arasındaki kan davasında (Markovljani, Velestovci, Cevljani, Bjelice, Cuce, Ceklici, Njegusi, Zagarjani ve Doljani) sonucunda 56 kişi ölmüştür. Piperi ve Bjelopavlici’ler arasındaki kan davasında 20 kişi ölmüştür, Zdenko, a.g.e. s.77- 88.