• Sonuç bulunamadı

Karadağ, doğanın cimriliği ve insanlarının tabiatı nedeniyle kendisini kıt kanaat geçindirebilen bir ekonomiye sahiptir. Ülkenin ekonomisi; ziraata elverişli kısıtlı alanlarda yapılan tarıma, göçebeliğe dayalı hayvancılığa ve genelde Müslümanların yaşadığı bölgelere yapılan yağma ve talana bağlı olmuştur231

.

Tarım üretimi, halkın normalin altında olan tüketim düzeyini dahi güçlükle yerine getirebilmekte, ülkenin kayalık ve geçirgen toprak yapısı nedeniyle oluşan kuraklık durumuna göre ise büyük dalgalanmalar göstermekteydi232. Sınırlı tarım

üretiminin ana kalemini, ilk kez 1780-1786 yıllarında Rusya’nın yardımıyla ekilmeye başlanılan patates ve mısır oluşturmakta233, bunlara ilave olarak bulunabildiğinde süt

ürünleri, Karadağlıların geleneksel besinini teşkil etmektedir.

Genelde günde iki öğün yemek yenmektedir. Bir öğün sabah ya da öğlen yenen mısır unundan yapılmış bir somun ekmekten, akşamları da ekmeğe ilave olarak çorbadan oluşmaktadır. Tahılın kıtlaştığı, hatta hiç olmadığı zor zamanlarda, fırınlanmış ya da haşlanmış tek bir patatesle bütün gün idare edilmek zorunda kalınmıştır. Ortodoks inancı gereği 40 gün oruç tutmak gerekirken, Karadağlıların nerdeyse her gün oruç tuttukları ifade edilmiştir 234

.

Et, taze veya kurutulmuş olarak tüketilmekte, ama et yiyebilen pek az aile bulunmaktaydı. Ülkenin çok az bölümü üzüm bağı ve erik yetiştirmeye elverişli olduğundan, alkollü içecekler ithal edilmekte ve dolayısıyla çok pahalıydı235

.

Balkan ülkeleri ortalamasına göre kişi başına sahip olunan ortalama toprak büyüklüğü oldukça küçük olmasına rağmen(1.02 hektar tarla, 0.98 hektar çayır, 0.15 hektar bağlık arazi), canlı hayvan varlığı, nispeten durumu dengelemiştir236

. Hayvancılıkta, yaylalardan azami ölçüde istifade ederek yemden tasarruf edilmesi maksadıyla, mevsimlik göç uygulanmaktaydı. Yazın sürülerle yaylalara çıkılıp, kışın ise daha ılıman bölgelerdeki otlaklık alanlara iniliyordu237. Özellikle Brda’nın büyük

bölümünü kapsayan ormanlık ve çayırlık arazi, bu bölgede önemli ölçüde kaliteli süt,

231

Ergirili, a. g. e. Varak: 4a, 7b. 232 Palairet, a.g.e. s..168.

233 Frilley, a.g.e. s..120. Denton, a.g.e. s. 41- 42. 234 Verloop, a.g.e. s.27

235

Palairet, a.g.e. s.166- 167, Verloop, a.g.e. s.24- 27.

236 Aile başına 21 koyun, 10 keçi, 3.8 büyükbaş hayvan, yarım domuz ve 1.7 arı kovanı düşmektedir. Palairet, a.g.e. s.164.

tereyağı, peynir gibi süt ürünlerinin üretilmesine olanak sağlamış ve ihtiyaç fazlası olanlar pazarlarda satışa sunulmuştur238

.

Karadağ, endüstri ve sanayiden yoksun olduğu için, mevsimsel olumsuzlukların hayvancılık üzerine olan etkileri nedeniyle sık sık kıtlıkla karşılaşmıştır. Bunun üstesinden gelmek için sık sık baskın ve yağmalar düzenlenmiş, talana dayalı kazanç, zaman içinde ekonomi için de önemli kalemlerden birisi olmuştur239

.

Tüm alınan tedbirlere rağmen kaynak yetersizliği nedeniyle Karadağlılar başta İstanbul olmak üzere, Rusya, Sırbistan, Avusturya ve ABD gibi diğer ülkelere göç etmişler, buralarda çalışarak kazandıklarını ülkelerine göndererek kalanların yaşamlarını kolaylaştırmaya çalışmışlardır. 1856 yılında 452 işçi, 1858’de 241, 1869’da 442 ve 1874 yıllarında 239 işçi resmi olarak İstanbul’a gönderilmiştir. Buna ilave, gayri resmi olarak yaklaşık 7500 civarında göçmen işçinin İstanbul’da, koruma görevlisi, uşak, bahçıvan ve seyis gibi görevlerde çalıştığı bilinmektedir240

.

Sanayileşme adına kimi girişimlerde bulunulmuş olsa da Karadağlıların sanayiye karşı olan ilgisizliğinin üstesinden gelebilmek kolay olmamıştır. Küçüklüğünden itibaren gereğinden fazla bir özgüven ve tembellik aşılanan Karadağlı, ülke sınırlarının dışında, yorulmaz bir işçiye veya bir hamala dönüşmekte, bununla beraber aldığı küçük ücreti biriktirerek bir gün gururlu işsizliğine geri dönmenin hayallerini kurmaktadır241

. Her aile kendi ihtiyaçları için besinleri üretmenin yanı sıra kendi elbiselerini kendileri yapıp, kendi kendilerine yeterli olmaya çalışmıştır. Dolayısıyla ticaret adına çok fazla faaliyetten bahsedilmesi söz konusu olmamaktadır. Üretim fazlası kurutulmuş balık ve et, yün, deri gibi ürünler Kotor ve Podgoriçe’deki pazarlarda satılıp, karşılığında az miktarda olmak kaydıyla ispirto, kahve, tuz, silah ve barut gibi malzemeler alınmıştır242

.

Osmanlı egemenliğinin ilk yıllarından itibaren aşiretlerden düzenli olarak vergi alındığını ifade etmek güçtür. İşkodra ve Hersek’teki yöneticilerin çabası oranında vergi toplanabilmiş, ancak bu uğurda harcanan emeğin karşılığı alınamamıştır. Dolayısıyla zaman içinde dağlık alanlardaki aşiretlerden vergi toplanılmaması alışkanlık haline gelmiştir.

238 Frilley, a.g.e. s.114. Denton, a.g.e. s.42- 44. Wyon, a.g.e. s.66- 67.

239 Jelavich, a.g.e. s.93. British and Foreign Review C.XI, 1840 a.g.e. s.110. Towle, a.g.e. s 7. 240

Palairet a.g.e.s.174- 175. Tevfik Ahmet, a.g.e. s.3. Denton, a.g.e. s.81. FO 424/ 26, Nu: 496. 241Frilley, a.g.e. s.117- 118. Quataert, Donald, The Ottoman Empire 1700–1922, (Osmanlı

İmparatorluğu 1700-1922), Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s.183. 242 Krasinski, a.g e. s.7-9. FO 424/ 26, Nu:127. Reclus, a.g.e. s.2-3.

Karadağ’da vergi toplanması ve bunu kurumsallaştırılması adına ilk adım I. Danilo tarafından 1796 yılında çıkarılan ilk yazılı anayasa ile olmuştur. Anayasa’nın 20. maddesine göre, her yıl milli fona katkı sağlamak ve hükümetin, ordunun ve adalet sisteminin masraflarını karşılamak üzere 60 para (bir buçuk dolar) tutarında bir vergi, her evden tahsil edilecektir. Bu vergi tutarı her bir nahiyenin liderlerine ve yaşlılarına elden teslim edilecek ve onlar tarafından belirtilen günde Çetine Manastırı’na bırakılacaktır.

Ancak, vergi vermemeye alışkın aşiretlerden vergi toplanması gerçekleşmemiştir. 1837 yılında II. Peter, tekrar vergi toplanması için girişimde bulunmuş ancak bu da aşiretlerin şiddetli direnişleri nedeniyle sınırlı ölçüde başarılı olmuştur. II. Danilo zamanında yayınlanan yeni anayasa gereği vergi toplanılmasına bir kez daha çaba gösterilmiş ancak, şiddetli yaptırımlar neticesinde vergi toplanması gerçekleşmiştir. Bu süreç içinde aşiretler Osmanlı tarafında olduklarını ifade ederek Karadağ’a vergi vermeme yolunu seçmişler, Osmanlı idaresince vergi toplanılması söz konusu olduğunda ise Karadağ’a ait oldukları gerekçesi ile vergi vermemeye çalışmışlardır243

.

Merkezi hükümet kurumlarının kurulması ile gittikçe artan harcamaları karşılamak, elde edilen gelirlerle mümkün olmadığından (ancak %73’ünü karşılamaktadır), Karadağ dış yardımlara muhtaç durumdaydı. Bu kapsamda siyasi gelişmelere bağlı olarak kesintilere uğramasına rağmen Rus Çarı Deli Petro zamanından itibaren verilen 47.000 florin ile Fransa tarafından 1857’den itibaren verilen 50.000 franklık yardım, devlet gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturmuştur244. Ayrıca, zaman

zaman Avusturya’dan 9000 altın aldığı bilinmektedir245

.

Karadağlıların ürettikleri ürünleri Avusturya ve Osmanlı topraklarında kurulan pazarlara246 getirerek sattıkları ve karşılığında ihtiyaç duydukları malzemeleri aldıklarını ifade etmiştik. Ancak özellikle Avusturya devletinin koymuş olduğu ağır gümrük vergileri nedeniyle buradaki pazarları kullanmada sorunlarla karşılaşmışlardır. Avusturya, sınırda karışıklık çıkardıkları gerekçesiyle silah ve barut satışını Karadağlılara yasaklamış iken, Osmanlı Devleti herhangi bir sınırlama getirmemiştir.

243 BOA, İ. HR Dosya Nu: 161, Gömlek Nu:8640 Varak 15. Ubicini, a.g.e. s.187-191. 244 Denton, a.g.e. s.148.

245

FO 424/ 26, Nu: 127.

246 Avusturya’da, Kotor, Risan ve Budva’da, Osmanlı bölgesinde ise Podgoriçe, Eşpozi, Nikşik, Zabyak, Bar ve Ülgün’de pazarlar kurulmaktadır. Margulis, a.g.e. s.119. Gordon, Mr. And Mrs. Jan, The Luck Of Thirteen (On Üçün Şansı), Mcclelland, Goodchild, & Stewart, Ltd., Toronto, 1916, s.2.

Hatta 1867 yılında Karadağ’a 2000 ton tuzu, vergi vermeden İşkodra ve Boyana nehri üzerinden ithal etme hakkı tanımıştır247

.

1835 yılında Karadağ’da iki ana yol bulunmaktaydı. Bunlardan biri Kotor’dan (Avusturya bölgesinde) Njegosi ve Çetine giden yol, diğer ise Njegosi’den Ceklic, Bjelica, Kceva ve Pjesivac üzerinden Naksiç’e (Osmanlı bölgesi) giden yoldu. Ancak bu yollar, son derece dar olduğundan ve kimi zaman kayalıklar ve uçurum kenarından geçtiğinden, atla seyahat edenler dahi atından inip yola yaya devam etmek zorunda kalıyorlardı248. Bu nedenle Karadağ’da XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar at arabası

kullanılmamıştır249. Yetersiz taşımacılık merkezden uzakta yer alan aşiretler ile yetersiz

iletişimin de sebebi olmuş ve bu durum Karadağ’ın siyasi yapısı merkezileşmeye kaydıkça daha büyük bir sorun haline gelmiştir.

Yukarıda verilen bilgilerin ışığında, XIX. Yüzyıla gelindiğinde Karadağ’ı şu şekilde tanımlamak uygun olacaktır:

Karadağ; sert, zor ve üretim kaynakları sınırlı kısır bir coğrafya’da, aşiretler halinde yaşayan ve ilkel toplum adetlerini sürdüren, yaşamak için başta coğrafya olmak üzere her türlü şartla mücadele eden ve mücadeleyi yaşam biçimi haline getiren, mücadelesinde kural ve sınır tanımayan, yarı barbar, birlik ve beraberliği sağlamak ve vahşice uygulamalarını meşrulaştırmak için “Türk Düşmanlığı”nı şiar edinmiş toplumun yaşadığı bölgedir.

Osmanlı Devleti, bu bölgede tam hâkimiyet sağlamanın maliyetine karşılık, getirisinin az olacağı veçhile, Karadağ’da kendine özgü yönetim kurum ve kurallarının gelişmesine ses çıkarmamış ve müdahil olmamıştır.

247 Denton, a.g.e. s.46. Frilley, a.g.e. s.89.

248 Frilley, a.g.e. s.89. Delaure, a.g.e. s.29. Reclus, a.g.e. s.2- 3. Henderson, a.g.e. s.45. 249 Margulis, a.g.e. s.9-12.

2. TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE KARADAĞ VE OSMANLI DEVLETİ İLE MÜCADELESİNİN BAŞLAMASI