• Sonuç bulunamadı

Kadının İtaatsizliği (Nüşuz)

Ailenin Yönetimi

2. Kadının İtaatsizliği (Nüşuz)

Kavvamiyet ayetinin devamında seçkin ve saliha kadınların alçak gönüllülüğü ve sırdaşlığından söz edilmiş ve ardından erkeklere, baş-kaldıran ve itaatsizlik eden eşlerine karşı öğüt verme, yatakta yalnız bı-rakma ve dövmeden oluşan üçlü çözüm yoluna başvurmaları için mü-saade edilmiştir.21

Bu hüküm de bazı açılardan aileyi yönetme meselesi ile ilgilidir ki bunu irdelerken iki soruyu gündeme getirerek bu sorulara cevap ver-meye çalışacağız.

İlk soru: Bu ayette kadının kocasına itaat etme veya başkaldırması için hangi sınırlar belirlenmiştir?

19 Dünye’l-mer’e, s.90.

20 Hekim, minhacu’s-Salihin, c.2, s.307.

21 “Salih kadınlar, itaatkârdırlar ve Allah’ın (onların haklarını) korumasına karşılık gizlide (kocaları bulunmadığı zaman onların hak ve sırlarını) korurlar. Serkeşliğinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, (eğer tesir etmezse) yatakta onları yalnız bırakın, (eğer bununla da düzelmezlerse) onları vurun (dövün). Size itaat ederlerse, onlara karşı bir yol (bahane) aramayın.” nisâ, 34.

Bu ayet kadının kocasına itaat etmesi konusunda birkaç işaret içe-riyor. “Kanitat” sözcüğü, Arapçada itaat veya alçak gönüllülükle birlikte itaat etmenin devamı anlamına gelen “kunut” sözcüğünün türevidir ki, bir-çok tefsirde kadınların kocalarına itaat etmeleri şeklinde tefsir edilmiştir.22 Yine aynı tefsirlerin bazılarında ve diğer bazı tefsirlerde, Allah’a itaat etme açıklaması da eklenmiştir. Ayetin ilk manaya delalet ettiğini kabul ede-cek olursak, ayetin bu bölümü kadının kocasına itaat etmesinin elzem olduğuna gerekçe gösterilmez; çünkü bunun farz olduğuna yönelik bir belirti söz konusu değildir.

Kadının itaatsizliği ve başkaldırması anlamına gelen “nüşuz” söz-cüğü, kadının kocasına itaat etme meselesine işaret eden ayetteki ikinci işarettir. Bu sözcük için beyan edilen çeşitli anlamlara karşın itaatsizlik ve başkaldırma kavramına delalet ettiği görecede inkâr edilemez ve bu konu, ayetteki üçüncü işaretin karinesi olarak, yani itaat etmeyen kadın-ların hükmünden sonra açıkça “Eğer size itaat ederlerse ...” şeklinde bu-yurduğu yerde açıklık kazanır. zira bu şartlı cümlenin anlamı, önceki hükmün konusunun itaat etmeyi terk eden kadınlar olduğunu gösteri-yor. Ancak önemli olan şu ki, fıkhî açıdan kadının kocasına mutlak su-rette itaat etmesinin gerekli olduğu söylenemez. Dolayısıyla ya birçok fa-kih ve müfessir gibi bu ayette itaat etme veya itaatsizlik çemberini (özel olarak cinsel tatmin ve evden çıkış izni gibi)23 özel durumlarla sınırlan-dırmalıyız (ki, bu özel durumlarda kadının kocasına itaat etmesinin farz olduğu başka delillere göre ispat edilmiştir) ya da bu ayette itaat etme veya itaatsizlik kapsamının, farz olan görevlerin ötesinde olduğunu ve müstehap amelleri de kapsadığını kabul etmeliyiz.24

Her hâlükârda kadının kocasına itaat etmesinin farz olduğunun sı-nırları konusunda bu ayete ek olarak başka delillere de başvurmak ge-rekmektedir.

22 Tusî, et-Tibyan, c.3, s.189; Tabatabaî, el-mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.4, s.344; Taberî, camiu’l-Beyan, c.5, s.85 ve Kurtubî, Tefsiru’l-Kurtubî, c.5, s.170.

23 necafî, cevahiru’l-Kelam, c.31, s.200.

24 Hekimbaşı, “Aye-i nüşuz ve zerb-i zen Ez nigah-i Diger”, Pejuheşhaî Kur’ânî, say.27-28, s.121.

İkinci soru: itaatsizlik eden kadının kocası tarafından dövülmesi ne anlama gelir ve nasıl izah edilir?25

Bu sorunun cevabında fakihler ve müfessirler arasında meşhur olan şu görüş şu şekilde açıklanır: Kadını dövmek, fizikî ceza olarak dayak atma babından ve münkerden men etme amacı ile uygulanır ve hiç kuş-kusuz eziyet verici ve çirkin bir şekilde uygulanmaması gerekir. Yani ka-dını meşakkate düşürecek kadar sert olmamalı, yaralanmasına ve zarar görmesine sebebiyet vermemeli ve yine sırf kadını ıslah etme amaçlı olup, intikam almak gibi amaçlar ile bu amel gerçekleştirilmemelidir.26 Buna göre başta etkili olma suretiyle, nehy-i münkerin şartlarına uyulmalıdır ve sonuç gereği eğer koca, eşini dövmenin davranışında hiçbir etkisi ol-mayacağını biliyorsa, onu dövmesi şer’en caiz değildir ve yasal yollara, yani ya karı ve kocanın yakınlarından iki hâkim belirleme yoluna veya kadıya başvurmalıdır.27

Bu konuda belirtilenlerin dışında dövme hususunda başka bir gö-rüşten daha söz edilmiştir o da şu şekilde açıklanır: Dövmekten mak-sat, kadının duygularını etkilemek üzere bir nevi psikolojik ceza, nefret ve yüz çevirmenin simgesi olarak kabul edilir ve bu manayı doğrulamak üzere dövmeyi, misvak ağacı ile dövmeye yorumlayan bir rivayete dik-kat çekilir.28 zira bu rivayetten çıkarılan delil şudur: Vurmak, bedensel olarak rahatsız edici şekilde olmamalıdır ve bu yüzden böyle bir dövmeyi bedensel ceza şeklinde telakki edemeyiz.29

ikinci görüşte göze çarpan eleştiri ise, ayetin bu görüşe dayanak oluş-turmasında sözü edilen rivayetin dayandığı belgenin zayıf olması ayetin bu manadaki geçerliliğini olumsuz etkilemektedir. Bütün bunların dışında rivayetin anlamının nakledilmesi bilgisi elimize ulaştığından ve metnin orjinalinin elimizde olmamasıdolayısıyla rivayetin içindeki cümleler ay-nen bilinmemektedir. Bu yüzden, rivayetin dövmek için özel bir yöntem

25 Kadının kocası tarafından dövülmesi konusunda genel olarak bk. Sekizinci ek.

26 necefî, cevahiru’l-Kelam, c.31, s.206-207.

27 caferî, Tercume ve Tefsir-i nehcü’l-Belaga, c.11, s.280.

28 Tabersî, mecmau’l-Beyan, c.3, s.80.

29 Sadr, “Tenbih-i Bedeni-i zen”, Peşujeşha-i Kur’ânî, say.27-28, s.93 ve Hekimbaşı,

“Aye-i nuşuz ve zerb-i zen Ez nigah-i Diger”, Pejuheşhaî Kur’ânî, s.124.

belirlemeye nazır olmaması ve misvak ağacı ile dövmeyi sadece ahlakî bir tavsiye olarak gündeme getirmiş olması ihtimali çok daha yüksektir.

Bunun karşısında ikinci görüşü doğrulayan da bir nokta vardır: Ayette üçlü yöntemleri kullanmak, itaatsizliğin kendisine değil, itaatsizliğin en-dişesine endekslenmiştir ve bu da dövmenin cezalandırma yönü olma-ması gerektiğini gösterir. zira itaatsizlik fiili vuku bulmadan ve sırf itaat-sizlik edeceği endişesi yüzünden kadın, cezalandırılmayı hak etmez. Bu yüzden ilk görüşü savunanlar zorunlu olarak ayetin görece anlamının ak-sine hareket etmiş ve örneğin itaatsizlik endişesini itaatsizliğin vuku bu-lacağının bilinci şeklinde yorumlamıştır.

Eğer ikinci görüşü özetlemek istersek şu şekilde diyebiliriz: islam dini kocaya, eşine karşı zora başvurmasına izin verdiği eleştirisine çö-züm getirmek için gerçekte soruyu silmiş ve dövme sözcüğünden, zora başvurmaktan farklı bir mana çıkarmıştır diyebiliriz. Ancak biraz önce de ifade edildiği üzere, bu tefsir güvenilir değildir. Fakat kocanın suçlu eşine karşı zora başvurma hakkını tanıyan ilk görüşe göre, yöneltilen eleştirinin cevabı şöyle olabilir: Kadın itaatsizlik ve evliliğin farz görev-lerini terk etmekle aslında yüce Allah’ın emirgörev-lerini çiğnemiş ve böylece kendisini yasal cezaya ve başkaları tarafından münkerden men edilmeye maruz bırakmıştır. Aynı zamanda ailenin özel alanının korunmasına ve ailevi sırların ifşa edilmemesine vurgu yapan islam dini mümkün mer-tebe ailevi anlaşmazlıkların mahkemeye taşınmasına ve herkesin bilme-sine mani olmaya çalışmıştır. Bu yüzden ve sırf nehy-i münker babında veya yasal cezayı uygulayan kişi olarak kocanın eşini dövmesine izin ver-miştir. üstelik kadının dövülmesi, etki ihtimali ve bedensel olarak zarar görmemesi gibi birkaç şarta bağlanmış, yine ailevi özel yaşamın korun-masına vurgu yaparken, işi yasaların müdahalesine kapatacak kadar iler-letmemiş ve kocanın eşine yönelik caiz olmayan her türlü şiddet uygula-masına yasal müdahale imkânına müsaade etmiştir.

Buradan anlaşıldığı gibi, kocanın eşini dövmesi, tüm şartlar yeterli olduğu takdirde, ortaya çıkan anlaşmazlığı en aza indirerek en az za-rarla bertaraf etmektir. Bunun dışında kadın için nikâh sırasında şart be-lirleme yöntemine başvurma yolu da açıktır. örneğin, kadın nikâh

sıra-sında kocasının onu dövemeyeceği şartını koyabilir ve bunun için belli bir ceza da belirleyebilir.30

Ancak neden islam’ın kadınla erkeğin itaatsizliği ve uyuşmazlığı için ayrı ayrı hükümler belirlediği ve kadına, kocasını dövme hakkı tanıma-dığı meselesine gelecek olursak: Görünen o ki bu durum, ilerleyen ko-nularda da değineceğimiz kocanın boşanma hakkı ile ilgilidir. Bu yüzden kocanın eşine farz olan yakınlaşmayı (özel olarak cinsel yakınlaşma du-rumu) terk etmesi veya nafakayı ödememesi gibi bazı durumlarda, koca iki seçenekle karşı karşıya bırakılır ki, bunlardan biri boşanmadır ve böy-lece kocanın görevini ifa etmesi için zorunluluk zemini ortadan kalkar.

Ama kocanın eşi ile geçimsizlik göstermesi ve boşanmadan kaçınması gibi durumlarda şer’i kurallara istinat ederek ve nehy-i münker şartlarına uy-mak sureti ile kocayı dövmenin caiz olduğunu ispat etmek mümkündür.

Ancak kadın ve erkek arasındaki fiziksel ve ruhsal farklılıklar nedeniyle bu hükmü uygulama işi kadına bırakılmamıştır.31

Bu izahattan hareketle, itaatsizlikle ilgili hükümleri baba erkilcilik ve kocanın evde liderliği gibi terimlerin çağrıştırdığı manalar doğrultu-sunda yorumlayamayız.

3. Erkeklerin Kadınlara Göre Üstünlük Dereceleri Bakara Suresi’nin 228. ayetinde, karı kocanın karşılıklı haklarına işaret edildikten sonra, erkeklerin kadınlara göre üstün olduğunu be-yan edilmiştir.32 Bu ayetin görece meali, birçok müfessirin de algıladığı üzere, karı kocanın haklarının eşitliği kaidesine bir istisna olarak erkek-lerin, niteliği ve niceliğine işaret etmeksizin bir nevi üstünlüğünün is-patıdır. Gerçi müfessirler üstünlük derecesini erkeklerin kavvamiyet ve

30 Yukarıdaki dipnotlardan birinde vücub-i tehyiri veya üç çözümden yararlanmanın caizliği ile ilgili geçen açıklama ile bu eleştiri, münkerden sakındırma ilkesine göre şeriate aykırı bir şart olması sebebiyle giderilmektedir. Çünkü Şari vurmayı farz kılmamıştır; bu nedenle onu terk etme şartı şeriate aykırı değildir.

31 mutahharî, “Yaddaşthaî Şehid mutahharî, c.5, s.144 ve Butî, “el-mer’etu Beyne Tağiyani’n-nizam el-Ğarbî ve letaif-i eş-Şerayi el-rabbanî”, s.115-116.

32 Ayet şöyledir: “Kadınların yükümlülükleri kadar (erkekler üzerinde) hakları da vardır. Ama erkekler, onlara karşı bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah, üstündür ve hikmet sahibidir.”

boşanma hakkı, miras payının fazla olması, mehir, nafaka ve cihadın er-keklere farz olması gibi imtiyazlarla da izah etmeye çalışmıştır.

Bu algılamaya karşı ibn Abbas’a bir başka tefsir isnat edilir. Ayetin maksadı erkekler için itibar ve hukuk açısından bir üstünlük derecesini ispat etmek değildir. Gerçekte istenen ve bildirilen ayet, kadın ve erkeğin haklarının eşit olduğu beyan edildikten sonra erkekleri, kadınların tüm haklarını yerine getirerek ve üzerlerindeki bazı haklarından da vazgeçe-rek fazilet kazanmaya teşvik etmek istemiştir.33 Bazıları bu manayı doğ-rulama bağlamında Kur’ân-ı Kerim’de “derece” sözcüğünün iradî olmayan üstünlükler için kullanılmadığını ve iradî olarak elde edilen üstünlükler için kullanıldığını ve bu yüzden de bu ayetten erkeklerin kadınlara göre üstün olduğu sonucunun çıkarılamayacağını savunmuşlardır.34

Ama bu iddia ve ibn Abbas’a isnat edilen mana ele alındığında eksik-tir. zira “Erkekler, onlara karşı bir derece üstünlüğe sahiptirler.” cüm-lesinin derece elde etmenin müstehap olduğu manasında kullanılması, Arapça muhavere kurallarına ve nisbîyet anlamına aykırıdır ve Kur’ân-ı Kerim’de “derece” sözcüğü ileri sürülen iddianın aksine, iradî olmayan üstünlükler için de kullanılmıştır.35 Bunun dışında ikinci manayı ibn Abbas’a isnat etmenin esası da tartışmaya açıktır. Çünkü bazıları da er-keğin üstünlük derecesinin kriterinin, kadına mehrini ve nafakasını öde-mesinden ibaret olduğu görüşünü ibn Abbas’a isnat etmiştir36 ki, bu du-rumda ibn Abbas’ın görüşü, diğer müfessirlerin görüşü gibi olur.

Her hâlükârda ayetin ilk manasının daha fazla öne çıktığı inkâr edi-lemez. Dahası, erkeklerin üstünlük derecesinin sınırı belirsiz olduğu için

“derece” sözcüğünün burada ne anlama geldiğini tefsir edebilmek, başka ayetlere ve rivayetlere başvurmaksızın mümkün değildir.

Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde kadın ve erkeğin hakları arasında, miras ve şahitlik gibi durumlarda bazı farklılıklar belirtilmiştir. Ama bu farklı-lıklar, erkeklerin kadınlara göre üstünlüğü manasını tefsir etmekte sadece

33 Tusî, et-Tibyan, c.2, s.241; Taberî, camiu’l-Beyan, c.2, s.615-617.

34 Seccadî, “Kevvamiyet-i merd Ber zen Der Hanıvade”, Pejuheşhaî Kur’ânî, say.25-26, s.153.

35 En’âm, 165 ve zuhruf, 32.

36 ibn cevzî, zadu’l-mesir, c.1, s.233.

bir ihtimal düzeyinde bize yardımcı olabilir. Şöyle bir ihtimal de söz ko-nusudur: nisâ Suresi’nin 34. ayetinin karinesi olarak derece kelimesin-den maksadın, erkeğin kavvamiyeti olduğunu görmemiz mümkündür;

ama bu durumda artık bu ayet, ailenin yönetimi konusunda bağımsız bir ayet sayılamaz.

öte yandan rivayetlerin arasında derecenin manasını anlayabilme-mize yardımcı olabilecek herhangi bir muteber delil de yoktur ve ancak erkeğin miras hakkının kadına göre iki kat olmasını erkeklerin derece-sinin sonucu olduğunu ve bu dereceyi yöneticilik mecburiyeti getirme-yen erkeklerin iktisadi sorumluluğu olarak yorumlayan bir rivayet söz konusudur.37 Dolayısıyla erkekler için ispat edilmiş olan derece ve üs-tünlükten, ailenin başkanlığı ve yönetimi tartışmasında belli bir sonuç elde edilemez.