• Sonuç bulunamadı

Ahlakî Gelişme 54

Dördüncü Bölüm

2. Manevi Seyir

2.4. Ahlakî Gelişme 54

insanın manevi kemal ve saadetinin esas anahtarı, ahlaki faziletlere sahip olmasıdır. iman ve salih amel, insanların kurtuluşunun esas kıs-tas olarak tanımlansa da, bireyin sadece ahlak zemininde imanı gelişir

51 Ehlibeyt imamlarının geçmiş peygamberlerden üstünlüğü konusunda bk. el-müfid, Evailu’l-mekalat, s.70-71 ve 177-178.

52 Birinci sefer: Halkın Hakk’a (yaratılmışların Yaratana) seferidir, kesretten vahdete harekettir. ikinci sefer: Hak’tan Hakk’a seferdir; vahdet deryasında, Allah’ın isim ve sıfatlarını müşahede seferidir. üçüncü sefer: Hak’tan halka ve yaratılmışlara seferdir, vahdetten eser ve fiillerin kesretine harekettir. Dördüncü sefer: Hakk’ın eşliğinde halktan halka seferdir, yaratılmışlardan yaratılmışlara doğru harekettir, Allah Teâla ile kesretten kesrete harekettir. bk. cevadî Amulî, zen Der Aile-i celal ve cemal (celal ve cemal Aynasında Kadın), s.230.

53 age. s.231.

54 maksat ahlakî sıfat ve davranışların gelişmesidir, carol Gilligan gibi psikologların bahsettiği ahlakî hükümlerin gelişmesi değil.

ve ameli de salih amel sıfatına bürünür. Dolayısıyla eğer dinî metinlerde kadınların, ahlaki faziletlerin gelişmesi açısından erkeklerden daha dü-şük bir düzeyde olduğuna dair delillere rastlayacak olursak, bundan ka-dınların manevî sülûk alanında erkeklerle rekabet edebilecek güçten yok-sun oldukları sonucuna varabiliriz.

Şimdi burada bu konuya delil olarak gündeme gelebilecek bazı riva-yetleri gözden geçirmek istiyoruz.

- Senedi sağlam olan ve Hz. Peygamber’den (s.a.a) nakledilen bir ri-vayette şöyle beyan edilir:

“Kadının misali, eğri bir ağaç misalidir; eğer kendi hâline bırakırsan, sana yarar sağlar ve eğer onu düzeltmeye kalkışırsan kırılır.”55

Aynı rivayet başka bir senedde daha detaylı bir şekilde beyan edil-miştir. Söz konusu senede göre, yüce Allah bu cümleyi, eşi Sara’nın sert ahlakı yüzünden Hak Teâla nezdinde şikâyette bulunan Hz. ibrahim’e (a.s) buyurmuştur.56

Bazıları bu rivayete bakarak kadınların bir nevi ahlakî açıdan eğri büğrü sayıldığını, onları ıslahı mümkün olmayan, ahlak ve davranışla-rını düzeltme çabası yenilgiye mahkûm olan mahlûklar olarak tanıtıldı-ğını sanabilir.

Ancak bu algı birkaç açıdan yanlıştır. öncelikle bu rivayet, seçkin ve fazilet sahibi kadınlardan söz eden Kur’ân-ı Kerim ayetlerine ve riva-yetlere aykırıdır ve bu yüzden rivayeti genel bir kural olarak tüm kadın-lar için kullanamayız. Ayrıca rivayette gündeme gelen özellik, erkekler için de geçerli olabilir ve bu yüzden bu rivayet, kadın ile erkek arasında zatî bir farklılığın delili olarak istinat edilemez.

ikincisi, rivayetin anlamına iyice odaklandığımızda, rivayette mutlak olarak ahlaki eğrilik ve büğrülüğün vurgulanmadığı görülecektir; zira eğ-rilik kadının sıfatı değil, kadının benzetildiği ağacın özelliğidir ve eğeğ-rilik, ağaçlar için bir kusur sayılmadığından, rivayetten kadının kişilik özellik-lerinin (kolaylıkla) değişmeyeceği anlaşılır. Yani bu özellikler eğriliği ifade

55 Vesailu’ş-Şia, c.14, mukaddimatu’n-nikâh bablarından 90. bab. s.123.

56 age, s.124, h.4.

etsin veya etmesin, erkeğin kendi zihniyeti ve zevkine göre söz konusu özellikleri değiştirmeye çalışmaması gerekir, çünkü bu durumda hayatı, hem kendisine ve hem eşine zehir edebilir. Ayrıca unutmamak gerekir ki bu konu, yani kadınla erkek arasındaki kişilik farklılığı, günümüzde aile meseleleri uzmanları ve yine psikoloji ve sosyoloji bilginleri tarafın-dan vurgulanmakta ve birçok istişare eksenli tavsiyeler ve çözüm yolları da buna göre üretilmektedir.57

Dahası; söz konusu rivayette, kadınlarda bu tür bir özelliğin ortaya çıkışının biyolojik etkenlerden kaynaklandığına dair bir işarete rastlan-mıyor. Bu yüzden bu özelliğin kadınlarda ortaya çıkış kaynağını, talim ve terbiye ve çevrenin etkisi şeklinde değerlendirebiliriz.

Bazıları bu algılamanın rivayetin sonunda yer alan tabirle çelişki arz ettiğini söyleyebilir, çünkü rivayetin sonunda “Eğer onu düzeltmeye kal-kışırsan, kırılır” söyleminden maksadın herhangi bir öğretinin ve eğiti-min etkili olmadığı yönündedir, oysa söz konusu algılamaya göre talim ve terbiyenin etkili olması gerekmektedir.

Ancak bu eleştiriyi de reddetmek mümkün; zira talim ve terbiye ve çevrenin etkisinden doğan kişilik özellikleri, özellikle yetişkin insan-larda, bazen biyolojik özellikle rekabet edebilecek derecede sabit ve de-ğişmez hale gelir.

- Bir başka muteber rivayette şu şekilde ifade edilir:

“iyi ve seçkin kadın, bulunması çok nadir bulunan tek ayağı beyaz bir karga gibidir.”58

Bu rivayet, aslında seçkin kadınların ender bulunduğuna işaret et-mekte ve kadınla erkeği kıyaslayarak, seçkin erkek sayısının daha fazla olduğu gibi bir sonucu doğrulamamaktadır. Bunun dışında, rivayetin seç-kin kadınların neden ender bulunduğuna dair herhangi bir açıklaması olmadığından, konu hakkında kesin biyolojik etkenlerin sebep olduğu sonucuna varmamız da mümkün değildir. Bununla birlikte bu konuda sosyal ve talim ve terbiye ile ilgili etkenlerin söz konusu olma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.

57 örnek olarak bk. John Gray, merdan-i mirrih, zenan-i Venüsî.

58 Vesailu’ş-Şia, c.14, mukaddimatu’n-nikâh bablarından 9. bab, c.14, s.22-23.

- Bundan önce anlattığımız rivayete göre, kemale eren bunca erkeğe karşı sadece dört kadın bu dereceye ermiştir.59 Gerçi bu rivayet açıkça kadınlarla erkekler arasında manevi sülûk alanında nicelik bakımından fark bulunduğunu beyan etmekte, ama yine de bu farklılığın kökü biyo-lojik etkenlere mi, yoksa uzmanların ihtimal verdiği gibi, talim ve terbiye ve çevre etkenlerine mi dayandığına değinmemektedir.60 üstelik bu riva-yet ve bir önceki rivariva-yette seçkin ve kemale eren kadın sayısının seyrek olduğu varsayıldığından, bu meselede “zorunluluk” ihtimali geçersizdir;

yani kadınların eksikliğini cebrî ve kaçınılmaz sayamayız.

O zaman bu rivayetler ve benzer rivayetler61 kadınların erkeklerle ahlaki açından rekabet etme gücünden yoksun olduğuna dair birer de-lil değildir ve eğer bunları bu konuda birer dede-lil olarak kabul ederek ri-vayetlerde kadınlarda biyolojik etkenlerden kaynaklanan bir nevi ahlaki zafiyet varsayıldığını iddia edecek olsak bile, yine de evvela, söz konusu iddiayı kabul etmek, söz konusu eksikliğin cebrî kanunlara mahkûm ol-duğunun sonucunu çıkaramayız. üstelik, bir ihtimal olarak şunları söy-lemek mümkündür: Bu seyr ve sülûk zorluğu, yolun kısaltılması ve he-defin yakınlaştırılması ile telafi edilmiştir.

Bu tartışmanın cinsiyet alanının çok çok ötesinde tartışılabilir oldu-ğunu da belirtmek gerekir. Çünkü dinî metinlerden hareketle, insanla-rın cinsiyetlerin ötesinde ahlaki gelişme ve maneviyat elde etme yolunda farklı ruhî kapasitelere sahip olduğu gözlemlenmektedir. Kimileri ahlaki faziletleri elde etmek için yüksek kapasitelere sahiptir ve ahlaki sülûk aşamalarını çok hızla katedebilir. Ancak kimileri için de bu yolu katet-mek oldukça zordur ve bu yolda çok yavaş ilerleyebilir. öte yandan bu farklılığın, yüce Allah tarafından gösterilen bir adaletsizlik veya ayrımcı-lık şeklinde algılanmaması gerekir; zira islam açısından ahlaki fiil, “ilahî yükümlülük, insanların yeteneklerine tabidir.”62 kaidesine göre değerlen-dirilir. Bu yüzden farklı derecede irfanî ve ahlaki sülûk sahibi insanların, ilahî kata yakınlıkta ve uhrevî derecelerde eşit olmaları doğaldır.

59 Taberî, camiu’l-Beyan, c.3, s.358.

60 cevadî Amulî, zen Der Aine-i celal ve cemal, s.232.

61 Vesailu’ş-Şia, c.14, mukaddimatu’n-nikâh bablarından 94 ve 96. bablar, s.129-131;

rezî, nehcu’l-Belaga, c.2, s.43.

62 Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle: “Allah, hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla yükümlü kılmaz.” Bakara, 286.