• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1. HADĠSLERĠN SÖYLEYENĠ AÇISINDAN TASNĠFĠ

Hadisler söyleyeni açısından dört kısım halinde tasnif edilmiĢtir. Bunlar, “kudsi hadis”, “merfu hadis”, mevkuf hadis” ve “maktu hadis” Ģeklinde sıralanmıĢtır. Biz de burada, sözün kaynağını belirten bu hadis çeĢitlerine kısaca değineceğiz.

1. 1. Kudsi Hadis:

Sözlükte “temiz olmak; bir Ģeyi mukaddes kılmak, tenzih etmek” anlamlarına gelen “kudsî” kelimesi “kuds ( )” kökünden ism-i mensub olup “her türlü noksanlıktan uzak yüce bir varlığa ait olan Ģey” demektir.94

Kudsî hadis (el-hadîsu‟l-kudsî), “Allah tarafından vahiy, ilham, rüya gibi değiĢik bilgi edinme yolları ile anlamı Hz. Peygamber‟e bildirilen, onun tarafından kendi ifade ve üslûbu ile Allah‟a nisbet edilerek rivayet edilen, Kur‟an‟la herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi i‟câz vasfı da olmayan hadis” anlamında kullanılır.95

Kudsî Hadîs, sened ve metninin durumuna göre sahîh, hasen, zayıf veya mevzû‟ olabilir. Bu hadise, “el-hadîsu‟l-ilâhî” ve “el-hadîsu‟r-rabbânî” de denir.96

“Kudsî Hadîs” ifadesi bir terim olarak VI. (XII.) yüzyıldan itibaren bu konuda yazılmaya baĢlanan derleme çalıĢmalarından sonra ortaya çıkmıĢtır.97

Bu tür hadislerin kudsî olarak nitelendirilmesi mânanın Allah‟a aidiyeti, hadis denilmesi de Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiĢ olması sebebiyledir.98 Kudsî hadislerin Allah‟a nisbet edilmesi onların sabit ve sahih olduğu anlamına gelmemektedir. Kudsi kelimesi sadece sözün kaynağını göstermekte, metnin kabul veya

94 Ġbn Manzur, a.g.e., V, 3549-3550; Zebîdî, Murtazâ, Tâcu‟l-Arûs min Cevâhiri‟l-Kâmûs, I-XL, thk.

Mahmûd Muhammed et-Tanâhî, Matbaatu Hükûmetü‟l-Kuveyt, Kuveyt, 1976/1396, XVI, 354-359.

95 Yılmaz, Hayati, “Kudsî Hadîs”, DĠA, Ankara, 2002, XXVI, 318-320. 96 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, Hadisevi, Ġstanbul, 2006, 116. 97 Yılmaz, a.g.m., DĠA, XXVI, 319.

23 reddi açısından bir hüküm ifade etmemektedir.99

Zira kudsi hadis de olsa sahih hadisin Ģartlarını taĢımayan bir rivayet sahih kabul edilemez.

Kudsî hadisler genelde Allah‟ın yüceliği, rahmetinin geniĢliği, ihsanının bolluğu, bazı ibadetlerin fazileti ve güzel ahlâk gibi konulara dair olup “kale Rasûlullah fi mâ yervî an rabbihî azze ve celle”, “ani‟n-nebiyyi fî mâ yervîhi an rabbihî” ya da “kâle‟llâhü teâlâ fî mâ ravâhü anhü Rasûlullah” gibi ifadelerle rivayet edilmiĢtir.100

Kudsî hadisler, bütün hadislerin derlendiği tasnif döneminde diğer hadisler arasında dağınık bir Ģekilde yer alırken ilk defa nebevî hadislerle aralarındaki farklara iĢaret edildiği VI. (XII.) yüzyıldan itibaren müstakil çalıĢmalarda derlenmeye baĢlanmıĢtır. Bu konudaki eserleri derleme niteliğinde olanlar, sınırlı sayıda hadisi toplamak amacıyla kaleme alınanlar ve bir kudsî hadisi Ģerh etmek için yapılan çalıĢmalar olarak üç grupta ele almak mümkündür.101

Kudsî hadislerin itikadî ve hukukî konularda delil olup olmayacağına dair hüküm haber-i vahidin bu konudaki durumu ile aynıdır. Bir hadis çeĢidi olarak kudsî hadislerin sahih olabilmesi için nebevi hadislerde aranan Ģartları taĢıması zorunlu olduğu gibi nebevi olanlar hakkında söylenenler kudsî hadisler için de geçerli olmaktadır.102

Bu Ģartlar dikkate alındığında kudsî hadisler arasında sahih olanlardan çok daha fazla mevzu rivayetlerin varlığından söz edilmiĢtir. Büyük çoğunluğu tasavvufî mahiyette olan bu tür hadislerin, Allah‟a nisbet edilmesi dolayısıyla kudsî hadisler müslümanlar üzerinde etkili olmuĢ, bu da bazı kimseleri hadis uydurmaya sevk etmiĢtir. Sahih kudsî hadislerle birlikte derlenmiĢ olan bu tür hadisler kudsî hadislerin sayısının kabarık görünmesine sebep teĢkil etmiĢtir.103

Sahih kudsi hadislerin sayısının azlığı göz önünde bulundurulursa kudsi hadislerin birçoğunu Allah‟a izafe ederken, mevzu rivayet olma endiĢesiyle, ihtiyatlı davranmak gerekir.

1. 2. Merfu Hadis:

“Merfu” kelimesi, lügatte “yükseltmek”, “kaldırmak”, “taĢımak ve nakletmek” gibi anlamlara gelen “ra-fe-a ( )” fiilinden ism-i mef‟ûl olarak; “nakledilmiĢ”,

99 Yılmaz, a.g.m., DĠA, XXVI, 319.

100 Kâsımî, a.g.e., 65; Ebu Zehv, Muhammed, el-Hadîs ve‟l-Muhaddisûn (Hadîs ve Hadisçiler), çev.

Selman BaĢaran-M. Ali Sönmez, 2007, Ġstanbul, 37-38; Yardım, Ali, Hadis I-II, Damla Yay., Ġstanbul, 2000, 47.

101 Yılmaz, a.g.m., DĠA, XXVI, 319. 102 Ebu Zehv, a.g.e., 38.

24 “yükseltilmiĢ” anlamlarına gelir.104

Hadis ıstılahında ise, Hz. Peygamber‟e izafe edilen söz, fiil ve takrîre verilen isimdir. Onu Hz. Peygamber‟e izâfe edenin bir sahabi, bir tâbiî veya onlardan sonra gelen biri olması arasında fark bulunmadığı gibi, senedinin muttasıl olup olmaması arasında da fark yoktur.105

“Ra-fe-a ( )” fiili ilk üç asırda mutlak olarak kullanıldığında, sadece merfu hadise değil mevkuf ve maktu hadise de iĢaret ederken, ikinci ve üçüncü asırlarda merfu hadisi ifade etmek için daha çok

müsned tabiri kullanılmıĢtır.106

Merfu hadis, bir sahabinin “Rasûlullah‟tan iĢittim, Ģöyle buyurdu” yahut “Rasûlullah‟ın Ģöyle yaptığını gördüm” veya “Ģöyle yapıldı, buna itiraz etmedi” diyerek rivayet ettiği her hadistir. Sahabiye ulaĢan bu isnadın munkatı‟, mu‟dal, muallak olması hadisi merfu olmaktan çıkarmamakta hatta bu hadis bir tâbiînin, Ģeyhi olan sahabiyi zikretmeden doğrudan Hz. Peygamber‟e isnadla rivayet ettiği mürsel bir hadis de olsa yine merfu kabul edilmektedir.107 Merfu hadis, sened ve metnin özelliklerine göre, sahih, hasen, zayıf ve mevzû‟ olabilmektedir.108

Bir hadis Rasûlullah‟a açıkça veya dolaylı Ģekilde nisbet edilebilir. Bir sahabiden “yerfauhû/yerfau‟l-hadîse: onu/hadisi yükseltiyor”; “yeblüguhû/yeblügu bi‟l- hadisi: onu/hadisi ulaĢtırıyor”; “yenmîhi/yenmi‟l-hadîse: onu/hadisi nisbet ediyor”; “yüsnidühû: onu isnat ediyor”; “ye‟Ģüruhû: onu naklediyor”; “rafaahû: onu yükseltti”; “ravâhu: onu rivayet etti”; “merfuan: merfu olarak”; “rivâyeten: rivayet olarak” diye nakledilen hadisler açık merfu sayılmakta fakat ifadeleri söyleyen râvî tabiînden ise rivayet mürsel olmaktadır.109

Merfu kelimesi açıkça veya dolaylı bir Ģekilde mürsel karĢılığında kullanıldığında ise “muttasıl merfu” kastedilmektedir.110

Ebû Dâvûd‟un, “Bu hadisi merfu olarak sadece Îsâ rivayet etti. Hâlbuki o diğer rivayetlerde mürsel olarak

104 Ġbn Manzur, a.g.e., III, 1690-1691; Zebîdî, a.g.e., XXI, 105-106. 105

Ġbn Salah, a.g.e., 50; Irâkî, ġerhu‟t-Tabsira ve‟t-Tezkira, I, 181; Ġbn Hacer, Nüzhetü‟n-Nazar, 131; Suyûtî, a.g.e., 146; Kâsımî, a.g.e., 123.

106 Yücel, Ahmet, Hadis Istılahlarının DoğuĢu ve GeliĢimi, Ġfav Yay., Ġstanbul, 1996, 156. 107 Ġbn Salah,a.g.e., 50; Ġbn Hacer, Nüzhetü‟n-Nazar, 131; Suyûtî, a.g.e., 146.

108

Aydınlı, a.g.e., 183.

109 Aydınlı, Abdullah, “Mevkuf”, DĠA, Ankara, 2004, XXIX, 437-438.

110 Sehâvî, Ebü‟l-Hayr ġemseddin Muhammed b. Abdurrahman, Fethu‟l-Muğîs bi ġerhi Elfiyeti‟l-Hadîs,

I-V, thk. Abdulkerim b. Abdullah b. Abdurrahman el-Hudayr, Muhammed b. Abdullah, Mektebetu Dari‟l-Minhac, Riyad, 1426, I, 179; San‟ânî, a.g.e., I, 256.

25

bulunmaktadır” sözü ile Tirmizî‟nin, “Bu hadisi merfu olarak sadece Îsâ b. Yûnus‟un rivayetinden biliyoruz” sözünde kelime bu mânaya gelmektedir.111

Hadis kitaplarında zaman zaman bir sözün bir yerde Hz. Peygamber‟e, baĢka bir yerde bir sahabiye nisbet edildiği görülebilmektedir. Bunun bir sebebi sahabilerin çok defa Rasûl-i Ekrem‟in hadislerini iktibas ederek kendi sözleri gibi kullanmalarıdır. Sonraki dönemlerde de bir kısım söz ve fiiller yanlıĢlıkla veya bilerek Rasûlullah‟a nisbet edilmiĢtir. Bu tür nisbetleri yanlıĢlıkla ve çokça yapanlara “raffâ‟”, bilerek yapanlara “vazzâ‟” denilmiĢtir.112

Raffa‟ olan raviler ilelu‟l hadis ilminin önemli bir konusu iken vazza‟ olan ravilerin rivayetleri mevzu, kendileri “kezzâb” kabul edilmiĢtir.

1. 3. Mevkuf Hadis:

Mevkuf hadis kavramı daha sonra detaylıca anlatılacağından burada konuya değinilmemiĢtir.

1. 4. Maktu Hadis:

Sözlükte “kesmek” anlamındaki “kat‟ ( )” kökünden ism-i mef‟ûl olan “maktu” kelimesi, “kesilmiĢ, kesik” demektir.113

Terim olarak; tâbiîn yahut tebeu‟t-tâbiînden birinin söz veya fiil ya da isnadı onlara kadar varmakla birlikte daha ileri gidemeyen hadis”114

mânasında kullanılmaktadır. Böylece sahâbeden sonra gelen neslin söz ve fiillerinin de bir hadis çeĢidi olarak kabul edildiği görülmektedir.115

Maktu terimini ilk defa, hadis terimlerinin henüz yerleĢmediği II. (VIII.) yüzyılda Ġmam ġâfiî, Taberanî, Ebu Bekir el-Humeydî ve Darekutnî “münkatı‟” yani “isnadı muttasıl olmayan hadis” anlamında kullanmıĢtır.116

Bilindiği kadarıyla maktu tabirini “tabiînin sözü” manasında ilk kullanan âlim, Hatîb el-Bağdâdî‟dir. El-Câmi‟ li

Ahlâki‟r-Râvî ve Âdâbi‟s-Sâmi‟ adlı eserinde bazı tabiîlerin sözlerini naklettikten sonra;

“bu maktu hadislerdendir” diyerek maktunun terim anlamına iĢaret etmiĢ ve maktu hadisleri “isnadı tâbiînde kalan rivayetler” diye tarif etmiĢtir. Ġbn Salâh da bu tarifi

111 Sehâvî, Fethu‟l-Muğîs, I, 179-180. 112

Aydınlı, a.g.m., DĠA, XXIX, 437-438.

113 Ġbn Manzur, a.g.e., V, 3674- 3675; Zebidî, a.g.e., XXII, 24- 25.

114 Ġbn Salah, a.g.e., 51; Ġbn Hacer, Nüzhetü‟n-Nazar, 131; Kasımî, a.g.e.,130. 115 Efendioğlu, Mehmet, “Maktu”, DĠA, Ankara, 2003, XXVII, 457-458. 116 Suyûtî, a.g.e., 158.

26 benimsemiĢtir.117

Ancak Ġbn Hacer, maktu teriminin metinle, munkatı‟ teriminin ise senedle ilgili bir konu olduğunu söylemektedir.118

Maktu hadis, isnad yönünden muttasıl ve munkatı‟ olabileceği gibi, metnin durumuna ya da senedinde yer alan ravilerin adalet ve zabtına göre sahih, hasen veya zayıf olabilmektedir. Onun sahih olması, Rasûl-i Ekrem‟den alındığının değil kendisine nisbet edilen tâbiînin sözü olması dolayısıyladır. Eğer maktu bir hadiste Hz. Peygamber‟den alındığına iĢaret eden bir ipucu bulunursa mürsel, sahâbîden alındığını gösteren bir husus varsa mevkuf diye nitelendirilmektedir.119

Hadis ve haberleri senedleriyle birlikte nakletme geleneğinin terk edilmeye baĢlandığı V. (XI.) yüzyıldan itibaren maktu haberler etrafında ciddi bir problem doğmuĢ, rivayet konusunda titiz davranmayan bazı kiĢiler maktu haberleri “kâle Hasan el-Basrî, kâle Muhammed b. Sîrîn” diye rivayet etmek yerine bazı sözlerin baĢına “kâle Rasûlullah” ibaresini ilave edip onları Hz. Peygamber‟in sözleri olarak nakletmiĢtir. Hadis diye uydurulan rivayetleri derlemeye çalıĢan mevzûât müellifleri, Hz. Peygamber‟in hadisleri arasında bulamadıkları bu tür sözleri mevzû olarak nitelendirmiĢtir.120

Fakat mevzuat eserleri arasında yer alan bazı hadislerin aslında mevzu olmadığı, merfu, mevkuf ve maktu olarak rivayet edilen hadislerin isnadlarındaki hazfin buna sebep olduğu bazı muhaddisler tarafından tespit edilmiĢtir. Ġkinci bölümde mevkufun kaynakları arasında zikredeceğimiz Ömer Bedr el-Mevsıli‟nin el-Vukuf ale‟l-

Mevkuf adlı eseri bu sebeple yazılmıĢtır.

Âlimlerin genel kanaatine göre maktu hadis, dinî konularda bağlayıcı bir delil sayılmamıĢtır. Ancak sahabe döneminde yaĢayıp fetvalarıyla meĢhur olan Alkame, Mesruk, Kadı ġüreyh, Saîd b. Müseyyeb, Ġbrahim en-Nehaî, Mücahid, ġa‟bî ve Hasan Basrî gibi tâbiîlerle bunların ilminden faydalanıp yetiĢen tebeu‟t-tâbiînin maktu haberlerinin delil olarak kullanılabileceği söylenmiĢtir.

Bazı usul âlimleri, özellikle ayetlerin nüzul sebeplerine iĢaret eden ve sadece Hz. Peygamber‟den nakil yoluyla öğrenilebilecek hadisleri “merfu hükmünde maktu” saymıĢlar ve bunları delil kabul etmenin gerekli olduğunu söylemiĢlerdir.121

Sahabenin

117

Ġbn Salah, a.g.e., 51; Ġbn Hacer, Nüzhetü‟n-Nazar, 145; Efendioğlu, a.g.m., DĠA, XXVII, 457-458.

118 Ġbn Hacer, Nüzhetü‟n-Nazar, 145.

119 Ġbn Salah, a.g.e., 54; Efendioğlu, a.g.m., DĠA, XXVII, 457-458. 120 Efendioğlu, a.g.m., DĠA, XXVII, 458.

27

dolaylı olarak Rasulullah‟tan naklettiği sözleri ve nakil yoluyla öğrenebileceği Ģeyleri hükmen merfu kabul eden usul âlimleri bazı tabiînin sözlerini de buna benzetmiĢtir.

2. MEVKUF HADĠSĠN TANIMI