• Sonuç bulunamadı

2.4. Tedarik Zinciri Yönetiminde Alıcı-Tedarikçi İlişkileri

2.4.1. Geleneksel Alıcı-Tedarikçi İlişkileri

Dünyada (Japonya hariç) 1980’lerin ortasına kadar (Morris ve Imrie 1992) ve Türkiye’de 1990’ların ortalarına kadar baskın olan alıcı-tedarikçi ilişkileri geleneksel (rekabetçi) model üzerine odaklanmıştır. Bu model özellikle otomotiv sektöründe yararlanılan ve Batıda çok yaygın olan bir modeldir (Güleş, 1997:1).

Geleneksel model, seri üretimin getirdiği anlayışı yansıtmakta olup, bu modelde satın alınan mal ve hizmetin fiyatının minimize edilmesi en temel amaçtır (Shapiro, 1985:5). Modelin temel varsayımı tedarikçilerin fiyat dışında birbirinden herhangi bir farkı olmadığıdır. Ancak bu tür bir ilişkide fiyat çok önemli bir unsur olmakla birlikte, tedarikçilerin sipariş kazanması tek başına yeterli olmamaktadır. Alıcıların düşük fiyat yanında hizmet, kalite, zamanında teslimat ve üretimde esneklik gibi talepleri de olmaktadır. Bu yüzden geleneksel modelde alıcı belirli bir mal ya da hizmeti çok sayıda tedarikçiden almaktadır. Bunun yanında tedarikçileri kontrol altında tutabilmek için alıcılar her bir tedarikçiye belirli miktarda iş vermektedir. Bu yüzden geleneksel modelde bir tedarikçinin sipariş kazanması diğer tedarikçinin siparişi kaybetmesi anlamına gelmektedir (Morris ve Imrie, 1992:7). Bu bağlamda geleneksel modelin satın alma stratejisinin aşağıdaki unsurlara dayandığı söylenebilir (Güleş, 1997:2; Güleş, 1999:49 ve Esin 1997:2–4 ):

• Alıcı belirli bir mal ya da hizmeti çok sayıda tedarikçiden aldığından tedarikçi seçimi genellikle ihaleye ve pazarlığa dayalıdır. Bu şekilde alıcı tedarikçileri fiyat ve fiyat dışı unsurlar konusunda birbirleri ile rekabet ettirebilmekte ve tedarik sürecinde sürekliliği sağlayabilmektedir. Fiyat odaklı görüşmelerde hâkim olan görüş “kazanma-kaybetme” şeklindedir. Fiyat, en önemli karar etmenidir. Bu şekildeki bir yapılanmada alıcılar, çıkarlarını korumak için sürekli daha ucuza girdi sağlayacak tedarikçileri araştırmaktadırlar.

• Alıcılar tedarikçileri kontrol altında tutabilmek için, tedarikçilere belirli miktarlarda iş verdiğinden karşılıklı yarar ve ortak amaçlar söz konusu değildir. Dolayısıyla taraflar sürekli olarak birbirlerinden daha fazla kazanmanın yollarını aramaktadırlar.

• Alıcı işletmelerin tedarikçilerle yaptığı sözleşmeler genellikle kısa vadelidir. Uzun süreli ilişkilere çok az sayıda rastlansa bile bu ilişkiler genellikle kısa süreli bağlantılardan oluşan ilişkilerin devamı niteliğindedir.

• Tedarikçilerin ürün tasarımı konusunda herhangi bir yetkisi yoktur; olması da istenmez. Dolayısıyla taraflar arasında bilgi paylaşımı da söz konusu değildir.

• Taraflar arasında iletişim azdır ve resmi bir iletişim yaklaşımı hâkimdir. Ürünün teknolojisi, finansman kaynakları, üretim programı ve üretimin projeksiyonu gibi konularda bilgi alışverişi alışkanlığı yoktur. Yüksek teknolojiler dışında, yan sanayilerin tasarımı ve araştırma ve geliştirme etkinliği söz konusu değildir.

• Karşılıklı güven, risk paylaşımı ve teknolojik destek azdır. Dizayn ve tasarım aktivitelerinde çok az doğrudan görüşme ve katılım söz konusudur.

Geleneksel modelde tedarikçilerin mamul tasarımı üzerinde bir etkisi olmadığından, tedarikçilere sipariş verilirken mamulün fiziksel özellikleri ve nasıl üretileceğine ilişkin tasarım spesifikasyonları ayrıntılı bir şekilde alıcı tarafından tedarikçiye bildirilmektedir (Shapiro, 1985:6–7). Taraflar arsında bir sorunun ortaya çıkması durumunda ise ticari ilişki genellikle sözleşme sonunda ve hatta bazı durumlarda hemen sona erdirilebilmektedir (Güleş, 1999:2–4). Buraya kadar anlatılanlar Şekil 2.4’de yer alan kademeli bir tedarik yapısının oluşmasına yol açmıştır.

Şekil 2.4. Geleneksel Tedarik Zinciri Yapısı

Kaynak: Robinson, 1989:7.

Geleneksel (rekabetçi) model uygulamalarının 1980’lerden sonra değişmeye başladığı görülmektedir. Alıcı işletmelerin fiyata dayalı rekabet ve en ucuza verene yönelme politikaları sonucunda, tedarikçilerin çoğu bu baskının maddi ve manevi yükünü kaldıramamaktadır. Bu süreçte zaman içinde tedarikçilerin ürün teslimatı uygulamalarının, plansız ve programsız biçimde, sadece talimat esasına dönüştüğü ifade edilmektedir. Son zamanlardaki gelişmeler dikkate alındığında ise, bu geleneksel yaklaşımdan “tam zamanında” uygulamasına doğru bir arayış olduğu da söylenebilir. Bütün bunların yanında son yirmi yılda yaşanan hızlı değişimler dikkate alındığında, müşterinin etkili bir değişim aracı olmaya başladığı da söylenebilir. Bu bağlamda müşterinin kalite bilincinin artmasının, yan sanayilerden kalite güvencesi istenmesi eğilimini ortaya çıkarmaktadır (Küyük, 1998:11). Rekabetin şiddetlenmesi, teknolojik gelişmeler (mamul ve üretim), ürün yaşam seyrinde ortaya çıkan kısalmalar alıcı-tedarikçi ilişkilerinde uygulanmakta olan geleneksel modelin yetersiz kalmasına yol açmış ve işletmeleri Japon Usulü Alıcı-Tedarikçi ilişkisi adı da verilen “İşbirliği

Kullanıcılar Orijinal Gereç Üreticileri Birinci Düzey Tedarikçiler İkinci Düzey Tedarikçiler *Ürün Dizaynı *Parçaların Dizaynı *Parça stoklarının tutulması *Parçaların birleştirilmesi *Kalite güvencesi *Kabul muayenesi *Parçaların üretimi *Parçaların stoklanması *Kabul muayenesi

modelini” uygulamaya itmiştir. Bu bağlamda geleneksel modelden işbirliği modeline geçişe zemin hazırlayan başlıca nedenler şu şekilde özetlenebilir (Güleş, 1997:3).

• Özellikle Japon işletmelerinden gelen rekabet baskısı karşısında başarısız olan ve pazar paylarının önemli bir miktarını Japon üreticilere kaptıran batılı işletmeler (özellikle de otomotiv işletmeleri) rakiplerini incelemeye almışlardır. Bu süreçte Japonların üstünlüğünün büyük ölçüde Yalın Üretim adı verilen bir üretim sisteminden kaynaklandı tespit edilmiştir. Yalın üretimin önemli unsurlarında birisi ise alıcı- tedarikçi ilişkilerinde geleneksel modelden çok farklı olan ve taraflar arasındaki karşılıklı güven ve işbirliğine dayanan Japon Usulü Alıcı- Tedarikçi İlişkisi'dir (Yeni Model).

• Tam Zamanında Üretim ve Toplam Kalite Yönetimi gibi yeni üretim yönetimi tekniklerinin uygulamaya konması ve bu uygulamaların kazandığı başarılar.

• Müşteri ihtiyaç, beklenti ve isteklerinde meydana gelen değişmelerin fiyat dışındaki unsurlara (kalite, esneklik, hız, çeşit vb.) verilen önemi artırması.

• Fiyat konusunda baskı altında tutulan ve ne zaman alıcı tarafında siparişinin kesinleşeceğinden emin olamayan tedarikçilerin alıcıların ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojilere yatırım yapmaması veya yapamaması.

Buraya kadar yapılan açıklamalar ışığında; rekabet baskısının artması, ürün ve üretim teknolojisinde yaşanan hızlı gelişmelerin ve ürün yaşam seyrinde ortaya çıkan kısalmaların alıcı-tedarikçi ilişkilerinde uygulanmakta olan geleneksel modelin yetersiz kalmasına yol açtığı ve işletmeleri Japon Usulü Alıcı-Tedarikçi ilişkisi adı da verilen İşbirliği Modelini uygulamaya ittiği söylenebilir.