• Sonuç bulunamadı

2. GÜNLÜK YAŞAMDAKİ SIRADAN İLİŞKİLERDE ETKİLEŞİM RİTÜELLERİNE

2.1. Gündelik Hayat Sosyolojisi

Gündelik yaşam sosyolojisi ele alınırken, ana akım sosyoloji bilimin nesneli

aramasından ve sosyolojinin de bir bilim olduğu bilinciyle, gündelik yaşamı önceden tanımlanmış bilimsel kategoriler olarak açıklamaktan öteye geçememiştir. Sosyoloğun görevi; bilim adamının görevinin doğayı kontrol etmesinde olduğu gibi, günlük yaşamı kontrol etmek olmalıydı. Bu sosyoloji açısından zor bir durumdu. Çünkü bilimsellik ve düzen odaklı bir incelemede günlük yaşamı araştırmak çok zor olacaktı. Bundan dolayı sosyoloji, uzun bir süre gündelik hayat alanına sırtını dönmüştür.

Kalekin- Fishman gibi sosyologlar (Esgin, 2018) klasik sosyologların gündelik hayat konusuna bakışını, oturdukları odada gezen fili fark etmeyen insanların durumuna benzetmişlerdir. Odanın arkasında kocaman bir fil olduğunu ve insanların bunu görmezden gelerek normal bir şekilde yaşamlarını sürdürdüklerini dile getirmişlerdir. İşte klasik gelenek ve ana akım sosyolojisi de bu örnekteki gibi gerçekliğin bütün açıklığına rağmen onu göz ardı etmişlerdir. Bu durum yalnızca sosyolojide değil felsefe açısından da ilk çağlardan beri gerçeklik tasavvurunun bir sonucu olmuştur. Felsefe değişmeyen, kalıcı, genel geçer bilginin peşindedir. Dolayısıyla değişebilen, gelip geçen, rastlantısal ve bireysel olan şeyler onun konusu olamaz (Özlem, 1996:10). Bu doğrultuda adına bilim diyebileceğimiz herhangi bir etkinliğin olmazsa olmazı, bizi kuram, yasa inşa edebilecek olgulara sahip olmaktır. Bundan dolayı düzensizliği, rastlantısalı, bireysel olanı içeren olaylar bilimin konusu olamaz (Esgin,2018:17).

Gardiner’in (2016:17) yorumuyla sosyolojide günlük yaşama mesafeli yaklaşımın asıl sorumlusu yapısal işlevselcilik olarak anılan sistem yaklaşımıdır. Bu sistem penceresinden bakan Durkheim, Parsons ve Ortodoks Marksizm ve söz konusu yaklaşım için bireyler var olan toplumsal roller ve davranış normlarını pasif bir biçimde içselleştirirler ve sürekli olarak toplumsal yapıları ve kurumları farkında olmadan otomatikleşmiş bir biçimde yeniden üretecek gibi hareket ederler. Bu bireyi pasifleştirmiş ve edilgin bir nesne durumuna getirmiştir.

Sistem yaklaşımındaki memnuniyetsizlik, toplumsal yapıların işleyişinde ne tür işlevi olduğuna dair açıklamalar konusunda farkındalık oluşturmuştur. Bunun sonucunda Wilhelm Dilthey, Heinrich Ricker, Max Weber gibi yorumsamacı geleneğin temsilcileri ile Georg Herbert Mead gibi Amerikalı pragmatistler, yapıların, sistemlerin ya da kurumların nasıl işlediğinin betimlenmesinin yeterli olmadığını, bakılması gereken asıl unsurun yapı içindeki bireylerin eylemlerinin anlamı olduğu şeklindeki iddialarla ön plana çıkmaktadırlar. Onlara göre, insanların kendilerini ve dünyalarını anlamak adına, düşünümsel bir biçimde kullandıkları sembolik ve öznelerarası anlamlar bir kenara itilmemelidir (Garnider,2016:18).

Gündelik yaşam tüm insan eylemlerinin kapsandığı bir zemin oluşturmaktadır. Gündelik yaşam çatışmayı da farklılığı da bir arada kapsayıp onları ortak bir paydada birleştirir. Tüm bunlar insanı insan yapan ilişkilerin toplamı ve insan olduğumuzun bir kanıtıdır. Bu zemindeki hiç kimsenin önemsemediği, her zaman kısmi ve eksik ele alınan, arkadaşlık, iletişim kurma ihtiyacı, sevgi gibi belirli davranışlara karşı gündelik yaşam; bu davranışların toplumsal olan her şeyi harekete geçirdiği ilişkiler olduğunu benimsemiştir.

Bundan dolayı gündelik hayat bütün günlük faaliyetlerle ilişkilendirilmelidir, çünkü burada bütün toplumsal ilişkilerimiz üretilmiş ve yeniden üretilmiştir (Esgin,2018:19-20).

2.1.1. Gündelik Hayat Sosyolojisinde Tarihsel Süreç

Gündelik yaşam sosyolojisine olan yönelim ve gelişimini sağlayan analiz örnekleri öncelikle klasik geleneğe hoşnutsuzluk duyan ve 1920’li ve 1930’lu yıllarda gelişen sosyal davranışçılık ve fenomenoloji gibi iki akımla gerçekleşir. Chago Üniversitesi’nde George Herbert Mead sonucu sembolik etkileşimciliğe dönüşebilecek olan işlevsel bir sosyal davranışçılık modeli yaratmıştır. Sembolik etkileşimciler, çevreyle etkileşimin insanı öncelikle pragmatik bir aktör kıldığını savunurlar. Almanya’da Edmunt Husserl ve Alfred Scuhutz fenomenolojik bakış açısını oluştursalar da sosyal davranışçılıktan farklı olmakla birlikte aralarındaki ilişkiler de oldukça sınırlıydı. Scuhutz’un Amerika’ya gelişi, Blumer’in, Mead’in temellerini attığı sosyal davranışçılığı, sembolik etkileşimcilik şeklinde kodlaması ve sonunda bu sürece Erving Goffman’ın da katılması etkisi giderek büyüyecek bir teorik zeminin oluşmasını sağladı (Esgin,2018:20).

Mead’i takip eden ekol temsilcileri daha çok sistem perspektifine duydukları hoşnutsuzluktan bunun sonucunda da salt bir yapının işleyişinin betimlenmesinin sosyolojik analiz için yeterli olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre sistem perspektifine karşı olmak; bireyin sistemi kullanma biçimine, belirli bir toplumsal işleyişe göre nasıl bir tavır geliştirdiğine bakmayı; ayrıca bunu yaparken bireysel düzeydeki bu yaratıcı davranışlara yönelik yorumsamacı bir anlayışa sahip olmayı gerektirmekteydi. Bunun neticesinde insanların kendilerini ve dünyalarını anlamak için düşünümsel olarak devreye soktukları sembolik ve öznelerarası anlamların bilimsel olarak yok sayamayacakları bir sosyoloji anlayışı doğdu (Gardiner,2016:18).

Bu anlayış doğrultusunda Blumer, etkileşici bakış açışıyla, sübjektif anlamlar ve bireysel dayanaklar aracılığıyla kendi dünyalarını yönlendiren aktörlere vurgu yaparak Mead’ in rasyonel gönüllü aktör, dönüşümsellik ve rol alma gibi kavramlarını geliştirmektedir (Adler’den aktaran Esgin ve Çeğin, 2018:21). Schutz için ise gündelik hayat, kurulu ve öznelerarası olan bir alanda etkileşim halinde olan insanlar için temel gerçeklik olacaktır (Kilminster,2008:285).

Tüm bu gelişmeler yanında Goffman gündelik hayatı analiz nesnesi olarak incelerken, geliştirdiği dramaturjik yaklaşımla ayrıcalıklı bir konum kazanmaktadır. Özellikle

Durkheim, Burke, Blumer’in çalışmalarından etkilenen Goffman, geliştirdiği yaklaşım ışığında hazırladığı Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu (2009) çalışmasıyla; sosyal düzene dair bilgileri etkileşimde bulacağımızı savunmuş ve kurulan yeni sosyal gerçeklik alanı içinde etkileşim halinde olan bireyin analizine odaklanmıştır. Çalışmasında öz benlik olarak ele aldığı roller ve mikro-sosyal normlar olarak belirlediği normlardan bahsetmektedir. Goffman aktörleri (eyleyen, fail, davranışından sorumlu bireyler) başkalarının izlenimlerinden dolayı kendi davranışlarını yönetirken kasıtlı ve çıkarlarına uygun olarak rollerini sergileyen failler olarak nitelendirmektedir. Ayrıca eseriyle, günlük hayattaki ritüellerimizin etkileşim aracılığıyla bireyin iç benliğini nasıl şekillendirdiğini ve toplumun öz denetimini nasıl sağladığını gözler önüne sermektedir.

1970’li yıllarla birlikte Simmel gibi birçok teorisyen de gündelik yaşam meselelerine değinmeye başlamıştır. Simmel (2009;2012) sosyolojisinin rolünün toplumsal etkileşim biçimlerini açıklamak ve anlamak olduğunu buna paralel orak da görevinin de insanların birlikte olma durumlarını ortaya çıkran kurumları bulma ve tanımlama olduğunu ileri sürmektedir. Sosyolojisinin temel amacını, sosyal etkileşim biçimlerini araştırarak farklı zaman ve farklı mekanlarda bulunan farklı toplumların oluşturduğu aynı ilişki biçimlerini keşfedip; bunun sonucunda sosyolojik yasalar ortaya koymaya dayandırmaktadır.

Gündelik yaşam sosyolojisiyle ilgili bu yaklaşımların yanında asıl önemli tespitleri Fransız sosyologlar oluşturmuştur. Henri Lefebvre’nin Gündelik Hayatın Eleştirisi (2010) ve

Modern Dünyada Gündelik Hayat (2007) eserleri gündelik yaşam sosyolojisine kaynaklık

edecek derin analizler içermektedir. Marksist etkilenimlerle oluşturduğu eserlerinde günlük yaşamda gizli bir güç kaynağı olduğunu ve biz bunu farkında olmadan içinde yaşadığımızı dile getirmektedir. Bir metafor kurgusuyla gündelik yaşamı verimli bir toprağa benzetmektedir (Garnider, 2016:14). Eğer içindeki zenginlikleri bulup, fark edip buna paralel olarak da içindeki gizemi çözersek günlük yaşamı ifşasının önemini kavrayacağımızı öne sürmektedir.

Fransız sosyologlardan bir diğer önemli isim de Michel De Certeau’dur. Özellikle

Gündelik Hayatın Keşfi (2008-2009) adlı iki ciltlik eseriyle Marksist teoriyi merkezine alarak

gündelik yaşam hakkında analizler yapmaktadır. Bunun yanında Michel Faucault beden ve

iktidar ilişkilerini gündelik yaşam eksenli incelemiş; Pierre Bourdieu ise habitus, alan, sermaye ilişkileri doğrultusunda oluşturduğu yapı- fail odaklı sosyal inşacı teorilerini günlük

2.2. KLASİK SOSYOLOJİ VE MARKSİST PERSPEKTİFTE GÜNDELİK