• Sonuç bulunamadı

ESNAF ODAKLI ETKİLEŞİMLERDEKİ ÖRNEKLERLE HUZURSUZLUK HALLERİ: SOSYAL

4. BULGULAR VE YORUM

4.2. ESNAF İLİŞKİLERİNDE ETKİLEŞİM RİTÜELLERİNİN MAHİYETİ

4.2.8. ESNAF ODAKLI ETKİLEŞİMLERDEKİ ÖRNEKLERLE HUZURSUZLUK HALLERİ: SOSYAL

HUZURSUZLUK HALLERİ: SOSYAL ÖRGÜTLENMEDE MAHÇUBİYET

Günlük yaşamdaki sıradan ilişkiler aracılığıyla birey, sayısız toplumsal etkileşime dahil

olmaktadır; alışveriş yaparken, tedavi olurken, iş yerinde çalışırken, seyahat ederken… Kimi zaman kısa vadeli veya sonradan oluşma ihtimali olmayan etkileşimler birey açısından önemsiz görülse de makro alanlardaki etkileşimleri sürekli olabilecek insanlar arasındaki etkileşimler ve bu etkileşimlerde oluşabilecek aksama halleri, sosyal örgütlenme açısından önem arz etmektedir.

Toplumsal etkileşimlerin rayında gitmesi birey açısından bir huzur oluştururken; etkileşimin sekteye uğraması hem birey hem toplum açısından oluşabilecek bir huzursuzluğun nedeni konumundadır. Etkileşimler esnasındaki huzursuzluk hallerinin dışa vurumu farklılık gösterirken; araştırmamız açısından bu huzursuzluğun ifadesi mahcubiyet olarak ele alınmaktadır. Buradaki mahcubiyet hali; kişilerin çeşitli sebeplerden ötürü duydukları rahatsızlıklardan ziyade, yanında başka insanların var olduğunun farkında oldukları ve diğer insanların da onların görünen yüzünün farkında olup bu hissedilen yüzlerine göre yargılama yapacağı izlenimiyle ilgilidir. Etkileşim içindeki bireyin kendisini rahat hissetmesiyle etkileşim sırasında bocalaması ters yönde ilerlerken; birinin azalması diğerinin artmasına sebep olacaktır. Ayrıca biri azaldığı takdirde diğerinin özellikleri gün yüzüne çıkacaktır. Karşılaşmaların devamlılığı açısından sorun oluşturan bu bocalama halleri her kültürde farklı olurken; karşılaşmanın devam etmesi için bocalamanın önüne geçebilecek birçok karşılaşmayı kurtarma yöntemi bulunmaktadır.

Birer yüz yüze etkileşim ürünü olan karşılaşmalarımızdaki “mahcubiyet, karşılanmamış beklentilerimizle alakalıdır” (Goffman,2016:199). Burada önemli olan mesele; mahcup olunacak bir hadise yaşanmışsa buna kim sebep olmuştur, bir davranış kime göre mahcup edicidir ve bu mahcubiyet kimler tarafından hissedilmektedir? Bunlar teşhis edildikten sonra bilinmesi gereken husus ise yaşanan mahcubiyetin bazı durumlarda sadece mahcupluğu yaratan bireyi değil iletişim içinde olduğu bir grubu da etkileyebileceğidir. Bu mahcubiyet hali; bozulma, huzursuzluk gibi manaları barındırırken; sonuçları yoğun tahribatlar içerebilmektedir.

“… Yazıklar olsun ki bu çocuğu ben doğurdum; kendimden utanıyorum. Babasının başını

el alemin içinde öne eğdirdiği yetmiyormuş gibi yanına çalışmaya gittiği amcasını da dosta düşmana karşı rezil etti. Dükkanını soyduğu adamın ayaklarına kapanmıştık şikayetçi olmasın

diye. Adam insaflı olmasaydı şimdi hapiste sürünüyordu. Keşke engel olmasaydık da gidip içerde yatsaydı. Şimdi de eroine başlamış. Doktor olan abimden yardım istedim: “Tedavi için ikna et, yanına gelsin.” dedim. Bana verdiği cevap: “Ben insanların gözünde aklı başında, başarılı bir doktorum. O çocuğu bana bulaştırmayın.” oldu. Bu pisliğin yüzünden tüm sülale, çarşıda, pazarda insanların yüzüne bakamaz oldu.” (Alan Notu: Ev Hanımı3,

Temmuz-2018).

Karşılaşmalarda soruna yol açabilecek bir başka durum da mahcubiyet hallerinin karşılaşma boyunca sürmesidir. Böyle durumlarda karşılaşmadaki utanç verici hadiseden ziyade bazı insanlar sürekli olarak rahatsızlık ve huzursuzluk yaratabilecek bir durumdan bahsederek; bir veya birden fazla bireyi bu rahatsızlıktan doğan bir gerginliğe boğmaktadırlar. “… Dükkândan gidene kadar tir tir titredim. Tam ihaleyi alacağız; babam geçen seneki

iflası anlatıp duruyor. Göz ediyorum, sesimi yükseltiyorum anlamıyor da. Sıkıntıdan adamların karşısında esnemekten, döktüğüm terden adamlar anlamıştır her şeyi. İki güne size geri döneriz demişlerdi, bir hafta oldu. Kesin vazgeçtiler.” (Alan Notu: Ayakkabıcı2,

Eylül-2018).

Yaşadığımız kültürel atmosferde, etkileşimlerde memnuniyeti sağlamak önemli bir konuyken memnuniyetsizlik ve iletişimlerin bozulması etkileşimler açısından olumsuz bir yerdedir. Bir bozulmadan kaynaklı olarak oluşan huzursuzluk ve düzenli giden bir şeyin sekteye uğraması; iletişimde iletilmesi gereken mesajların karşıya düzgünce aktarılmamasına sebep olmaktadır. İletişimler esnasında yaşanılan olumsuzluklar, mevcut etkileşimi bozan kişiye; değersiz, ahlaki suçlu, düşük statülü gibi sıfatlar yüklemektedir. Kişiler bu tür sıfatlarla nitelenmemek için yaşadığı toplum içerisinde sürekli olarak mahcup olabilecek durumlardan kaçmakta veya uygun bir vakarla, bunu dışa vurmamak için, bir kabiliyet sergilemektedirler. Eğer bir savunma gerçekleştiremezse, uygun bir vakar üretemezse veya yanındaki diğer insanlar kendisini mahcup olabilecek olaydan uzaklaştıramazsa; birey, toplumca dışlanacak veya diğerlerinin gözünde düşük bir konuma yerleşecektir.

“… O ayakkabıyı yere fırlattıkça ben dilimi ısırdım durdum. Dilimi ısırmasam ağzımdan

4.2.8.1. Toplumsal Bir Huzursuzluk Hali Olarak Mahcubiyetin Nedenleri

Daha önce de değinildiği ve Goffman’ın (2016) da belirttiği gibi toplumda yaşayan bireylerin yaşadığı mahcubiyetler; bireylerin yaşanan etkileşimler esnasında sürekli olarak bir beklenti içinde olmasından dolayı kaynaklanmaktadır. Toplum, içinde yaşayan bireylere bir kimlik imgesi yüklerken; bunun gereği olan benliğini de muhafaza etmesini ve toplumun ondan beklediği gereklilikleri yerine getirmesini dikte etmektedir. Birey de toplumsal hayata dahil olmak için hep benliğini koruma mücadelesi içinde olmuştur. Toplumun beklentilerini yerine getirerek ilişkilerin yolunda gitmesini sağlamış ve o da kimliğinin leke almaması adına bir beklenti arayışına girmiştir. İki taraf için, beklentilerin yerine gelmemesinin ötesinde; beklentinin karşılanamaması düşüncesi belli bir huzursuzluğa yol açmaktadır.

İki taraflı bir değer konumunu alan bu beklentiler; toplumu bir arada tutma göreviyle ahlaki bir çerçeveye oturtturulmuştur. Bu yüzden herhangi bir beklentiyi karşılamayan veya herhangi bir kuralı ihlal eden ne kadar suçluysa; bu duruma müdahale etmeyen, olumsuzluğun düzeltilmesine katkı sağlamayan diğerleri de o kadar suçludur. Ahlaki olarak iyi veya kötü olarak yerleştirilen sıfatlar; bireylerin kimliklerine yapıştırdıkları yorumlarla sınırlı olmaktadır.

“… Asıl suç hepimizde… Burada müşteri olmadığında ya da bir araya toplandığımızda deli gibi içerdi. Biz de sesimizi çıkarmazdık: “Alem yapıyor, gençtir.” deyip gülüp geçerdik. Şimdi durumu o kadar ağır ki doktor sol bacağını kesecekmiş. Yanına gittim: “Kafama sıkacağım abi, tek bacakla nasıl çıkarım insan içine. Bu sandalyeye bağlı yaşayacağıma, ölürüm daha iyi.” dedi. İçim cız etti; ama iş işten geçti. Zamanında kulağını çekseydik böyle olmazdı.” (Alan Notu: Erkek Kuaförü1, Haziran-2018).

Sosyal etkileşimlerdeki bu kimlik biçme ve buna karşı yorum geliştirme hali; bireylerin birbirlerini kabul etmeleri ve birbirleri hakkındaki bir takım kimlik rollerini bilmelerini gerektirmektedir. Çünkü bireyin kimliği hakkında yapılan bilinçsiz yorumlar da bireyi mahcup bir duruma sokup etkileşimin düzenine gölge düşürebilmektedir. Bunun dışında bireyi mahcubiyete sürükleyen, benliğini gözden düşüren birçok sosyal durum söz konusudur. Bireyin statü kaybı veya bulunduğu konumdan daha aşağı bir statüye terfii, boşanma gibi olaylar bireyde bir mahcubiyet oluştururken; aynı zamanda birey açısından benliğinin değerliliği kanısı; onu, bir insandan borç isterken, bir işte yardım isterken veya bir teklifte bulunurken mahcup bir duruma sokabilmektedir.

“Dolar fırladıkça fiyatlar yükseliyor, bu yükseliş tüm sektörleri çıkmaza soktuğu gibi

ayakkabı sektörünü de olumsuz etkiliyordu. Sezon bitmek üzereyken bile, elimizde kalan onca yazlık ürüne indirim yapıp satmaya korkuyorduk. Zaten indirim yapsak bile kimse alamayacaktı. Geçen yaz sezon sonunda bir ayakkabı markasından bir veya iki numara ayakkabı kalırken; bu yıl neredeyse tüm numaralardan bir seri satılmadı. Güz geliyor ve yeni ürünler almamız gerekiyor. Elde avuçta yok… Patron da kardeşine bu durumu anlatacak güya; ama o her geldiğinde: “Allah’a şükür, işler iyi” deyip geçiştiriyor. O gidince de “Kardeşin bile olsa borç istemek zor iş” diyor.” (Alan Notu: Ayakkabıcı Çalışanı

(Araştırmacı), Eylül-2018).

Kişilere yüklediğimiz ve bununla ilgili yorumlamalarda bulunduğumuz bu bağlamda önemli olan bir başka konu; etkileşimlerdeki bireylerle gerçekleştirdiğimiz fiziksel yakınlıklar, bireylerin birden fazla role sahip olduğu ve yaşanılan bir mahcubiyette mahcup olan kişinin kara bir lekeliymiş gibi dışlandığı durumlardır. Pürüzsüz bir etkileşim açısından bireyler birbirleri hakkındaki psikolojik, fizyolojik yatkınlıklarını bilmeli ve bireyin toplumda bulunduğu rolüne uygun olarak gireceği çeşitli ortamlarda farklı benlik imgelerini sergileyeceğinin bilincine varmalıdır. Bunun yanında birey, rol ayrımını iyi yapıp; yansıttığı benliğini bağlamlara uygun olarak sergilemelidir. Hangi benliğini kime göre sergileyeceğin ayrımını yapmazsa hem rolünün inandırıcılığını yitirebilmekte hem de mahcubiyet yaşayarak huzursuz olabilmektedir.

“… Kim gelirse gelsin, ben buradayken o adam bu masaya gelmesin. Tam oyuna

dalıyoruz, kafasına bir şey yatmadı mı dinleye gör. Kendini oyunda değil de hala cemaatin karşısında vaaz veren hoca sanıyor. Başlıyor ahlak derslerine. Biz kızınca da kızarıp morarıp kalkıp gidiyor. Oyunu mahvettiğine mi yanayım, kalbinin kırılmasına mı?” (Alan Notu: Erkek

Kuaförü1, Ağustos-2018).

Mahcubiyetin etkileşimler açısından önemi ve özel olarak da esnaf atmosferinde yaşanılan mahcubiyetlerin ne tür olaylara sebebiyet verdiği irdelendikten sonra açıklanması gereken konu; rahatsızlık veya huzursuzluk veren bir durumun dahi toplumsal yaşamın bütünlüğünün bir gereği olduğunun bilincine varmamızdır. Bu durumun bilincine varmayı ve bu sosyolojik durumu biyolojik bir temele benzeterek açıklamak da yanlış olmayacaktır. Zira toplumu doğal bir çevre olarak ele aldığımızda; birey, bu toplumsal yaşam içinde tutunmaya ve hayatta kalmaya çalışan bir varlık konumundadır. İçinde yaşadığı çevrede, ondan başka varlıkların da bulunduğunun farkına varıp onları dikkate almalı; bu doğal çevreye adapte olmalı ve gücü yetmediği konularda diğer varlıklardan yardım almak zorundadır. Bu doğal

çevrenin, zıtlıkların ve çatışmaların; aynı zamanda uyumun bir toplamı olduğu bilincinde olmalıdır. İçinde yaşadığı uyumlu bütünün sürekliliği açısından; huzursuzluk, karmaşa, belirsizlik yaratabilecek olumsuzlukların önüne geçmeli; var olan benliğini olabilecek huzursuzluklara hazır etmelidir. Sonuç olarak; bireyin katlanması gereken tüm olumsuz durumlar, sosyal olmaya muhtaç bir varlık olmasından ötürüdür.