• Sonuç bulunamadı

Ek Süre Verilmesini Gerektirmeyen Durumlar

B) Gecikme Tazminatı ve Kapsamı ile İfaya Ekli Ceza Koşulu Taleb

II) ARSA SAHİBİNİN MÜTEAHHİDİN TEMERRÜDÜNDEN DOĞAN

2- Ek Süre Verilmesini Gerektirmeyen Durumlar

Türk Borçlar Kanunu madde 125’te yer alan seçimlik haklardan yararlanabilmenin ilk koşulu mütemerrit müteahhide son bir ifa imkânının tanınması hususunda bir ek süre verilmiş olmasıydı. Bu sürenin verilmemiş olması demek sözleşmeden dönme ve müspet zararın tazminini talep edememe anlamı taşır. Ancak kanun koyucu bazı hallerde arsa sahibine (alacaklıya) ek süre vermeden de söz konusu seçimlik haklardan yararlanabilme imkânı tanımıştır. Bu bağlamda TBK. m. 124’te hangi hallerde ek süre verilmesine gerek olmadığı hususları ele alınmış ve hüküm kapsamına giren hallerde arsa sahibinin doğrudan doğruya dönme veya müspet zarar tazmini talep edebileceği ifade edilmiştir.

TBK. m. 124’e göre; “Aşağıdaki durumlarda süre verilmesine gerek yoktur:

1. Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa.

2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa.

3. Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa.”

Bu hükümde belirtilen hallerde arsa sahibi, müteahhide herhangi bir ek süre vermeksizin borçlu temerrüdünün doğumu üzerine aynen ifadan vazgeçebilir. Ancak kanunun emredici olmayan bu hükmü karşısında, öncelikle müteahhide ek süre verilmesi de mümkündür587.

Arsa sahibinin ek süre verilmeksizin aynen ifadan vazgeçip diğer seçimlik haklarını kullanabileceği haller, pratik olarak arsa sahibini sadece ek süre verme yükümlülüğünden kurtarmaktadır. Dolayısıyla (mutlak) kesin vadeli işlemler

586

Ayan, S., 218-219; Bu yönde, Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 949.

587

135

dışındaki, ek süre verilmesini gerektirmeyen diğer hallerde, aynen ifadan vazgeçmek isteyen arsa sahibinin bu durumu müteahhide bildirmesi gerekir588. Aksi halde arsa sahibinin hâlâ aynen ifayı istediği kabul olunur589.

Şimdi ek süre tayinini gerektirmeyen bu özel üç hali ayrı ayrı ele alalım.

a) Müteahhidin Davranışlarından Ek Süre Verilmesinin Etkisiz Olacağının Anlaşılması

Türk Borçlar Kanunu’nun 124/b.1 hükmündeki “Borçlunun içinde bulunduğu

durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa”

ifadesine göre, müteahhidin ek süre içinde de inşaatı tamamlamayacağının / tamamlayamayacağının anlaşıldığı hallerde, ek süre verilmesine gerek yoktur590. Özellikle müteahhidin arsa sahibine edimini ifa etmeyeceğini açık ve kesin olarak bildirmesi halinde, ek süre verilmesi pratik bir fayda sağlamayacaktır ve bu durumda ek süre vermeye gerek olmayacaktır591.

588

Ayan, S., 219; Seliçi, Kesin Vade, 106. Aksi görüşteki Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop’a göre, TBK. m. 125’teki seçimlik hakların kullanılabilmesi için arsa sahibinin (alacaklının) aynen ifadan vazgeçtiğini bildirmesine gerek yoktur. Diğer bir ifadeyle, bir ek sürenin tayin edilmediği haller için arsa sahibinin müspet zarar tazmini veya sözleşmeden dönme hakkını kullanabilmesi, kendisinin aynen ifadan vazgeçtiği beyanına bağlı değildir. Zira aksi bir düşünce, artık arsa sahibi (alacaklı) için hiçbir faydası kalmayan ya da kesin vade tarihinde ifa edilmeyen edim, temerrüde düşmüş müteahhit (borçlu) tarafından teklif edildiği takdirde, alacaklı bunu kabul etmek ve kendi karşılıklı edimini yerine getirmek zorunda bırakılmış olacaktır. Halbuki arsa sahibinin (alacaklının) böyle durumlarda kendi karşılıklı edimini yerine getirmekten sakınmaktaki menfaati daha açık ve daha meşrudur. Ancak diğer taraftan, arsa sahibi (alacaklı) tarafından tayin edilen ek süre zarfında borç ifa edilmemiş ise, artık aynen ifayı istemeyen arsa sahibinin (alacaklının) bunu derhal bildirmesi gerekecektir. Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 960.

589

Bkz. 82.

590

Ayan, S., 219.

591

Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 950; Eren, Genel Hükümler, 1113; Havutçu, Müspet Zarar, 50; Serozan, İfa İfa Engelleri, 230, N. 13; Tandoğan, Mes’uliyet, 497; Reisoğlu, Genel Hükümler, 382-383. Öz’e göre, müteahhidin işi yapmayacağını açıkça ortaya koyması, ifa imkânsızlığı olarak değerlendirilmesi gerektiğinden borçlu temerrüdüne başvurmak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla TBK. m. 124/b.1 hükmünün uygulama bulabilmesi, müteahhidin kesin olarak ifada bulunmayacağının beyan etmemesi ve verilen ek sürenin içinde işin yetiştirilemeyeceğinin anlaşılması gerekir. Öz, İnşaat Sözleşmesi, 161; Bu yönde, Oğuzman/Öz, Cilt-1, 531, dn. 715.

136

Müteahhidin inşaatı terk etmesi592 veya ifa hazırlıkları uzunca bir zaman alacağı halde temerrüt tarihine kadar henüz hiçbir hazırlık faaliyetine girişmemiş ya da çok az bir ölçüde hazırlık yapabilmiş olması durumunda593 da ek süre verilmesinin faydasız olacağı kabul edilmelidir594. Nitekim ifa hazırlıklarına telafisi olmayacak kadar geç başlanılması durumunda süre verilmesine gerek olmayacağı hususu TBK. m. 473/I’de açık bir biçimde hüküm altına alınmış bulunmaktadır595. Buna göre arsa sahibi işin vadeye yetişmeyeceğinin açık olarak anlaşılması halinde vade tarihini beklemeye gerek kalmaksızın sözleşmeden dönebilir. Bu maddenin uygulanması bakımından inşaatın geldiği aşama somut olaya göre değerlendirilmelidir596. Yine müteahhit tarafından sözleşmenin geçersiz sayıldığı veya irade sakatlığı nedeniyle iptal edildiğinin açıklanması hâllerinin de ek süre tanınmasını sonuçsuz bırakacağı kabul edilmelidir597.

Buna karşılık, müteahhit imkânlarında geçici bir darlık olduğunu, ifada bulunacağını, ancak zamana ihtiyacı olduğunu beyan ettiği takdirde, süre verilmesi gerekecektir598.

592

15. HD. 22.11.1984, E. 1984/3198 K. 1984/3612, “…Davalı sözleşmede yazılı işini terk

ettiğinden BK 107 uyarınca borçlunun hal ve vaziyeti itibarıyla mehil tayinine bile lüzum yoktur. Alacaklı böyle hallerde mehil tayinine gerek duymadan, ihtar etmeden bile fesih etmek hakkına haizdir...” (Nakleden Uygur, 501); 15. HD. 29.5.1979, E. 1979/1168 K. 1979/1279

(Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası; Ayrıca bu karar için bkz. YKD. 1980/4, s. 557 ve Ayan, S., 220, dn. 216).

593

15. HD. 9.5.1994, E. 1993/4076 K. 1994/2984, “…Belediyece 26.3.1992 tarihinde ruhsatsız

olduğu saptanan inşaat 26.10.1992 olan keşif tarihi itibariyle henüz yüzde 13 seviyesindedir. Ruhsat alınması için bir çabanın varlığı da sözkonusu değildir. Bu durumda davalıya tanınacak mehil tesirsiz kalacağından ( B.K. 107/1 ) B.K.nun 106/ilk Md'ce ayrıca ihtara gerek kalmaksızın sözleşmeden dönülmesi yerindedir…” (Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası).

594

Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 950; Tandoğan, Mes’uliyet, 497; Eren, Genel Hükümler, 1113; Öz, Eser Sözleşmesinden Dönme, 176 Dayınlarlı, 90-91. Ayrıca müteahhidin (borçlunun) süre uzatım talebinde bulunması halinde de ek süre verilmesinin gereksiz olacağı sonucuna varılabilir. Eren, Genel Hükümler, 1113.

595

Eren, Genel Hükümler, 1113; Serozan, İfa İfa Engelleri, 230, N. 13.

596

Ateş, 43.

597

Ayan, S., 220; Şahin, 222; Uygur, 470; Karahasan, İnşaat İmar İhale Hukuku, 492-493; Kartal, İnşaat Sözleşmesi, 92; Bozovalı, 12.

598

Tandoğan, Mes’uliyet, 497; Havutçu, Müspet Zarar, 50; Önen, 62; Dayınlarlı, 92; Şahin, 223.

137

b) Edimin Arsa Sahibi Bakımından Yararsız Hale Gelmesi

Temerrüt neticesinde edimin artık arsa sahibi için yararsız hâle gelmesini, inşaat sözleşmeleri bakımından görmek pek fazla mümkün değildir. Zira inşaat sözleşmelerinin maddi değerleri göz önüne alındığında, ifa için ne kadar süre geçerse geçsin yine de arsa sahibi için inşaatın tamamlanıp teslim edilmesi önemli olacaktır. İnşaatın ekonomik değerini kaybetmesi düşünülemez. Bu nedenle ilgili bu hükmün çok istisnai durumlarda uygulama bulabileceğini söyleyebiliriz.

c) Kesin Vadenin Kararlaştırılmış Olması

Genel anlamda karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ve özel olarak da arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde arsa sahibinin seçimlik haklarını kullanmadan önce müteahhide ek süre vermesini gerektirmeyen durumlardan sonuncusu da sözleşmede teslim tarihi olarak kesin vadenin kararlaştırılmış olmasıdır. Kesin vade ise, borçlanılan edimin belirli bir vadede veya belirli süre içerisinde ifa edilmesinin taraflarca kararlaştırılmış olmasını ifade eder599. Doktrinde de genel olarak, borcun mutlaka belli bir tarihte veya belirli bir tarihe kadar ifa edilmesinin, aksi takdirde aynen ifanın kabul edilmeyeceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde kesin vadenin bulunduğu kabul edilmektedir600. Buna göre, sözleşmede kullanılacak; “mutlaka”, “kesinlikle”, “en son”, “nihayet” bu tarihte ifa edilmek zorunda olduğu gibi ifadeler kesin vadenin kararlaştırılmış olduğu sonucuna götürecektir601. Tarafların bu hususu açık (sarih) bir biçimde kararlaştırmış olmaları zorunlu olmayıp örtülü (zımni) olarak da kararlaştırmaları mümkündür. Ancak bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, ifaya eklenen bir ceza koşulunun bulunması durumunda bunun örtülü olarak vadeye kesin bir mahiyet kazandırıp kazandırmayacağıdır. Bu hususta doktrindeki bir kısım

599

Eren, Genel Hükümler, 1114; Serozan, İfa İfa Engelleri, 230, N. 13; Havutçu, Müspet Zarar, 53; Şahin, 226.

600

Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 952; Oğuzman/Öz, Cilt-14-, 533; Öz, Eser Sözleşmesinden Dönme, 177; Tandoğan, Mes’uliyet, 499; Tunçomağ, Genel Hükümler, 936, vd; Seliçi, Kesin Vade, 92; Dirican, 55; Ayan, S., 221; Yakuppur, 91; Şahin, 226.

601

Tandoğan, Mes’uliyet, 500; Serozan, İfa İfa Engelleri, 231, N. 13; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 953, dn. 24a); Eren, Genel Hükümler, 1114; Tunçomağ, Genel Hükümler, 940; Feyzioğlu, 259; Reisoğlu, Genel Hükümler, 383; Kartal, İnşaat Sözleşmesi, 95; Dayınlarlı, 92-93; Uygur, 470; Ayan, S., 221; Şahin, 227; Yakuppur, 91-91.

138

yazaralar602 ceza koşulunun varlığının vadeye kesinlik kazandıracağı düşüncesini taşımışlardır. Yargıtay ise, aksi bir düşünce ile “gecikme halinde cezai şart (ceza

koşulu) öngörülerek kararlaştırılan sürenin aşılabileceğinin yanlarca peşinen kabul edilmiş olduğundan kesin sürenin varlığından söz edilemeyeceği” ni ifade etmiştir603. Kanaatimiz, kesin vadenin varlığı için borcun mutlaka belli bir tarihte veya belirli bir tarihe kadar ifa edilmiş olmasını aradığımızdan Yargıtay’ın görüşünün yerinde olduğudur604.

Ayrıca inşaatın teslimi için kararlaştırılan tarihin kesin vade mi yoksa belirli vade mi olduğunun tespitinin nasıl yapılacağının da incelenmesi gerekir. Zira kesin vadeden farklı olarak belirli vade de vade veya belirli sürenin dolması, müteahhidi kendiliğinden temerrüde düşürmekte ise de, arsa sahibinin (alacaklının) seçimlik haklardan yararlanabilmenin şartını teşkil eden ek süre tayininden kurtarmamaktadır. Oysaki kesin vade de vadenin veya sürenin dolması temerrüdü kendiliğinden meydana getirmekte ve ek süre tayinini gerektirmeksizin seçimlik haklardan faydalanabilmeyi sağlamaktadır605.

Sözleşmede vade bakımından kesin vadenin kararlaştırılmış olduğunun kabulü için, tarafların anlaşarak ifa tarihi veya belli bir ifa süresi belirlemeleri yeterli olmayıp kararlaştırılan vadede gerçekleşmeyen ifanın artık kabul edilmeyeceğinin de açık veya örtülü olarak hüküm altına alınması gerekir606. Başka bir ifadeyle ifanın kabulü ancak sözleşmedeki vade tarihinde mümkün olabilir, aksi takdirde bu tarihten sonra yapılacak ifanın kabul edilmez nitelikte olması gerekir. Bu noktada “inşaatın

602

Tandoğan, Mes’uliyet, 500; Bu yönde, Önen, 66. Aksi görüşte, Öz, Eser Sözleşmesinden Dönme, 178, dn. 123; Öz, İnşaat Sözleşmesi, 162; Oğuzman/Öz, Cilt-1, 533, dn. 723.

603

Bkz. 15. HD. 25.6.1992, E. 1992/1555 K. 1992/3352, (Nakleden Uygur, 495-496).

604

Bu düşüncede, Şahin, 230. Ayan’a göre ise, ceza koşulu kararlaştırılmış olması başlı başına kesin vadenin bulunmadığını ortaya koymamakla birlikte, mutlak kesin vadenin bulunmadığının da kabul edilmesi gerektirir. Çünkü nisbi kesin vadeli hukuki işlemlerde borcun ifa edilebilirliği kendiliğinden ortadan kalkmamakta, alacaklı aynen ifadan vazgeçmedikçe ifa mümkün olarak kalmaktadır. Nisbi kesin vadeli işlemlerin tek etkisi, temerrüt üzerine iş sahibinin ek süre vermeksizin aynen ifadan vazgeçebilmesi olanağına sahip olmasıdır. Yoksa bu alacaklıyı aynen ifadan vazgeçme külfetinden muaf tutmayacaktır. Ayan, S., 222. Nisbi kesin ve mutlak kesin vadeli işlem ayrımı için ayrıca bkz. Serozan, İfa İfa Engelleri, 231, N. 13.

605

Eren, Genel Hükümler, 1114; Havutçu, Müspet Zarar, 56-57; Şahin, 227.

606

Seliçi, Kesin Vade, 92 vd.; Dayınlarlı, 85; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku, 952; Oğuzman/Öz, Cilt-1, 533; Dirican, 55; Yakuppur, 91; Şahin, 228.

139

teslim tarihi 15.5.2015” şeklindeki bir sözleşme hükmünün belirli vadenin aksine

kesin vade olarak kabul edilmesi düşüncesi yerinde olmayacaktır607. Burada sözleşmede kararlaştırılan vadenin kesin vade olup olmadığı güven teorisi kapsamında taraf iradeleri yorumlanmalı ve bu doğrultuda bir karar verilmelidir. Eğer güven teorisine göre yorum yapılarak tarafların karşılıklı olarak göz önüne almaları gereken özel durumları, bu beyanların artık vadeden sonra ifanın istenmeyeceği şeklinde anlaşılmalarını gerektiriyorsa, sözleşmede kesin vade bulunduğunun kabul edilmesi gerekecektir608. Böylelikle vade tarihinden sonraki ifa kabul edilmeyecek ve ek süre verme zorunluluğu da ortadan kalkacaktır.

Diğer taraftan inşaat sözleşmeleri bakımından vadenin genellikle kesin vade olarak belirlenmediğini söylememiz mümkündür609. Buna karşın, Yargıtay inşaat sözleşmeleri bakımından kanaatini kesin vade olarak yoğunlaştırmış ve Hukuk Genel Kurulu’nun arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dair verdiği bir kararında610, inşaatı 36 ayda bitirmeyi taahhüt eden müteahhidin kesin vade verdiğini ve netice olarak da ek süre verilmesinin gerekmediğini ifade etmiştir. Kanaatimizce Yargıtay’ın bu içtihadını yerinde görmek mümkün olmasa gerek. Sonuçta taraf iradelerinin de bertaraf edilememesi gerekir. Dolayısıyla meseleyi güven teorisi

607

Şahin, 228; Bu konuda aksi yöndeki Yargıtay kararlarına da rastlamak mümkündür. 15. HD. 31.3.2004, E. 2004/1070 K. 2004/1820, “Yanlar arasındaki 21.2.1994 günlü sözleşmenin

20.maddesinde inşaata 21.2.1994 tarihinde başlanacağı, eserin 30.8.1995 tarihinde teslim edileceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmedeki 30.8.1995 olarak belirlenen teslim tarihi tarafların birlikte tayin ettikleri kesin vadedir ( B.K.m.101 /son ) (TBK. m. 124/b.3)…” (Kazancı Bilişim-

İçtihat Bilgi Bankası); 15. HD. 31.3.2004, E. 2003/5268 K. 2004/1816 (Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası; Ayrıca bkz. Dirican, 55, dn. 170; Şahin, 228, dn. 50).

608

Öz, İnşaat Sözleşmesi, 162; Ateş, 44.

609

Yakuppur, 92; Seliçi, müteahhidin Sorumluluğu, 71.

610

HGK. 9.10.1991, E. 1991/15-340 K. 1991/467, “…Borçlar Kanunu‟nun 106.maddesinde

karşılıklı yükümlülükleri içeren sözleşmelerde borcun yerine getirilmemesi (ifada gecikme) halinde alacaklının hakkını nasıl kullanacağı düzenlenmiştir. Alacaklı 106/II‟de öngörülen seçimlik hakkını kullanabilmesi için borcu yerine getirmemekte direnen mütemerrit borçluya mehil vermek zorundadır. (BK 106/I) Ancak 107.maddede yazılı hallerden birinin bulunması halinde (1-Borçlunun hal ve vaziyetinden bu tedbirin tesirsiz olacağı anlaşılırsa 2-Borçlunun temerrüdü neticesi olarak borcun ifası alacaklı için faidesiz kalmışsa 3-Akdin hükümlerine göre borç tayin ve tespit edilen bir zamanda veya muayyen bir mehil içinde ifa edilmek lazım geliyorsa) mehil tayinine gerek yoktur. Davalı yüklenicinin borcunu 36 ay içinde yerine getireceği sözleşmede kabul edildiğine göre BK 106/I maddesi gereğince bir önel (mehil) belirlenmesine gerek yoktur…” (Kazancı Bilişim-İçtihat Bilgi Bankası; Ayrıca bkz.

Dayınlarlı, 93, dn. 128; Şahin, 228-229; Yakuppur, 92); Aynı yönde başka bir karar için bkz. 13. HD. 31.10.1994, E. 1994/8002 K. 1994/9890 (Nakleden Karahasan, İnşaat İmar İhale Hukuku, 482).

140

kapsamında değerlendirip arsa sahibinin sadece aynen ifayı istemek zorunda kalmamakla yetinmeyip aynen ifayı istemeyeceğini taahhüt de ettiği sonucunun çıkması durumunda kesin vadenin varlığı ancak böyle kabul edilebilir611. Ayrıca belirtmek gerekir ki inşaat ruhsatının alınmasından itibaren belli bir süre sonra (mesela 15 ay sonra) inşaatın teslim edileceğinin kararlaştırılması şeklindeki bir durumda yine kesin vadenin varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır612.