• Sonuç bulunamadı

D. Fetvanýn, Devrin Özelliklerini Göstermesi Bakýmýndan Deðeri

III. EBUSSUUD EFENDÝ

Osmanlý Padiþahlarý:

1. Osman Gâzî (1299-1324): Selçuklu Devletinin, Söðüt uçbeyi iken, devletin yýkýlmasý üzerine, diðer on kadar beylik ile birlikte is-tiklâl ilâný ve bazý Bizans kalelerinin fethi.

2. Orhan Gâzî(1324-1360): Bursa'nýn, Marmara kýyýlarýnýn, Karasi

Beyliðinin ve Rumeli'de Gelibolu ve civârýnýn fethi... Devlet teþkîlâtý kurulmuþ, para basýlmýþ, ilk muntazam askerî teþkîlât ve kanunlar ya-pýlmýþtýr.

3. Birinci Murad Hudâvendigâr (1360-1389): Ankara'nýn, Edir-ne'nin, Filibe ve Balkanlara kadar Bulgaristan'ýn zabtý. "Sýrp Sýndý-ðý"nda ilk Haçlý ordusu ile savaþ (1363). Yine Haçlýlarla "Kosova"

muhârebesi (1389), zafer ve Sultan'ýn þehâdeti... Yeniçeri ve Acemi ocaklarý kurulmuþ, Ýstanbul ilk defa muhâsara olunmuþtur.

4. Birinci Bâyezid, Yýldýrým (1389-1402): Sýrbistan ile Eflâk'in ve Malatya'ya kadar Anadolu'nun zabtý. "Niðbolu"da Haçlýlarla savaþ (1396)... Timur'la yapýlan "Ankara" savaþýnýn kaybedilmesi (1402), Bâyezid'in esareti ve vefâtý (1403).

– Fetret Devri (1402-1413): Yýdýrým'ýn þehzâdeleri taht kavgasýna tutuþtular. Süleyman Çelebi (1402-1410)arkasýndan Musa Çelebi (1410-1413)Rumeli'de ve Ýsa Çelebi (1402-1404) Balýkesir'de saltanat sürdü-ler. Bu arada Süleyman Çelebi Macarlarla savaþtý ve Musa Çelebi Ýs-tanbul'u muhâsara etti... Nihayet Mehmed Çelebi hepsini maðlûp ede-rek tahta geçti.

5. Birinci Mehmed, Çelebi (1413-1421): Fetret devrinde kaybedil-miþ olan topraklar tekrar alýndý. Þeyh Bedreddin gâilesi halledilip, Ve-nediklilerle küçük bir deniz savaþý yapýldý.

6. Ýkinci Murad (1421-1444, 1446-1451): Ýstanbul muhâsara olundu.

Anadolu'daki beylikler kaldýrýlarak birlik saðlandý. Macaristan'ýn fethi baþladý. Haçlýlarla "Varna" (1444)ve "Ýkinci Kosova" (1448) muharebe-leri kazanýldý.

7. Ýkinci Mehmed, Fâtih (1444-1446, 1451-1481): Kýzýlýrmak'tan Tu-na'ya kadarki sahayý kaplayan devletin topraklarý arasýnda kalan Ýstan-bul feth olundu (1453). Zamanýnda 14 devlet ve 200 þehir fetih ve zabt olundu. Akkoyunlu hükümdarý Uzun Hasan'la "Otlukbeli" (1473) sa-vaþý yapýldý... Yeni ihtiyaçlara göre kanunlar konuldu.

8. Ýkinci Bâyezid, Velî (1481-1512): Cem Sultan gâilesi ile uðraþýl-dý. Muharebeler devam etmekle beraber mühim zafer ve fetihler olma-dý. Nisbeten sâkin bir devre geçti. Anadolu'da, Þah Ýsmail'in teþvik et-tiði Þiî propaganda ve isyanlarý büyüdü... Bâyezid, yeniçerilerin yardým ettiði oðlu Selim tarafýndan tahttan indirildi.

9. Birinci Selim, Yavuz (1512-1520): Doðuda, Þah Ýsmâil Safevî'nin baþýnda bulunduðu Þiî Ýran ile "Çaldýran"da (1514)savaþýldý. Anado-lu'da fitne, fesat ve isyan çýkaran Þiîler imha edildi. Mýsýr'a hâkim Kö-lemenler'le "Merc-i Dâbýk" (1516)ve "Ridâniye" (1517)savaþlarý yapýl-dý... Netice olarak: Doðu Anadolu, Mýsýr, Sûriye, Filistin, Hicaz ile

"Hilâfet hakký" Osmanlýlara geçti.

10. Birinci Süleyman, Kânûnî (1520-1566): Batýda, doðuda ve de-nizlerde savaþýlýp fetihler yapýldý. Batýda: Macaristan'ýn ve birçok kale-lerin zabtýný netîce veren Mohaç savaþý (1526), Viyana muhasarasý (1529), Alman (1533 ve 1541)seferleri ile Avrupa içerlerine kadar uza-nan akýnlar yapýldý... Doðu'da: Tecâvüzlerde buluuza-nan Ýran'lýlara karþý Irâkayn (1533-35), "1548-49" ve Nahcivan (1553-55) seferleri açýldý.

(Kitabýmýzda bulunan, 479-489. fetvalar, bu savaþlar sebebiyle sorul-muþtur.) Denizden ise Yemen, Aden, Hindistan'da Diu kalesi, Cezâyir ve Trablusgarb zabt olundu. "Preveze zaferi" (1538)ile neticelenen de-niz savaþlarý sonunda Akdede-niz "Türk gölü" hâline getirildi... Ýdârî sa-hada yaptýklarý ile "Kânûnî", lâkâbýný alan Sultan, Orhan Gâzî ve Fâ-tih devrinde yapýlan kanun ve nizamlarý yeniden hazýrlatmýþ, idârî tak-sîmâtý düzenlemiþtir.

11. Ýkinci Selim, Sarý (1566-1574): Ýsyan eden Yemen tekrar (1567-71)alýndý. Tunus (1574) ve Kýbrýs(1570-71)feth olundu. Ýne-bahtý (1571)deniz savaþýnda donanma büyük bir maðlubiyete uðra-dý... Sultan, devlet idaresini daha ziyâde dirâyetli sadrâzamý Sokul-lu Mehmed Paþa'ya býrakmýþtý.

B. Ebussuud Efendi Devrine Kadarki Þeyhülislâmlar:

1. Mehmed Þemseddîn el-Fenârî (1424), Ýkinci Murad devri.

2. Fahreddîn el-Acemî (1436), Ýkinci Murad ve Fâtih devirleri.

3. Molla Hüsrev Mehmed (1460), Fâtih devri.

4. Molla Gürânî Ahmed Þemseddîn (1460), Fâtih ve Ýkinci Bâye-zid devirleri.

5. Molla Abdülkerîm (1488), Ýkinci Bâyezid devri.

6. Çelebi Alâeddîn el-Arabî (1495), Ýkinci Bâyezid devri.

7. Efdal-zâde Hamîd Molla (1496), Ýkinci Bâyezid devri.

8. Zenbilli Alâeddîn Ali el-Cemâlî (1503), Ýkinci Bâyezid, Yavuz ve Kânûnî devirleri.

9. Kemâlpaþa-zâde (Ýbni Kemâl) Ahmed Þemseddîn (1525), Kânûnî devri.

10. Sa'dullah Sa'dî (1534), Kânûnî devri.

11. Çivi-zâde Muhyiddîn (1539), Kânûnî devri.

12. Abdulkàdir Çelebi el-Hamîdî (1542), Kânûnî devri.

13. Fenârî-zâde Muhyiddîn, (1542), Kânûnî devri.

14. Ebussuud Efendi (1545-1574), Kânûnî ve Ýkinci Selim devirleri.

C. Ebussuud Efendi'nin Hayatý ve Þahsiyeti:

Þeyhülislâm Ebussuud Mehmed el-Ýmâdî 17 Safer 898'de (30 Ara-lýk 1490) doðdu. Doðum yeri hakkýnda Ýskilib'in Ýmâd köyü veya Ýstan-bul civarýndaki Müderris köyü olduðuna dair rivayetler vardýr.

Babasý, "Þeyh Yavsî"' diye anýlan, Bayrâmî þeyhlerinden Muhyid-din Mehmed Yavsî el-Ýskilibî'dir. O tarihte Amasya sancaðýna (þimdi Çorum'a) baðlý olan Ýskilib'in Ýmâd (Direklibel) köyündendir. Bâye-zid-i Velî'nin teveccühünü kazanmýþ ve onun tahta cülûsundan sonra, kendisi için yaptýrdýðý (Ýstanbul Yavuz Selim civarýndaki) tekkeye (Sivâsî tekkesi) þeyh olmuþtur. Padiþaha olan yakýnlýðý sebebiyle

"Hünkâr Þeyhi" diye de anýlmaktadýr.

Ebussuud Efendi'nin annesinin, meþhur matematik ve astronomi âlimi Ali Kuþçu'nun kýzý veya yeðeni olduðu bilinmektedir.

Önce babasýndan, daha sonra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ile Mevlânâ Seyyid Karamânî'den ve rivayete göre Kemâlpaþa-zâde'-den ders gördü. Tahsili yýllarýndan Sultan Ýkinci Bâyezid'in dikkatini celbederek günlük otuz akça "çelebi ulûfesi" ile taltif olunmuþtu. Ho-casý Karamânî'nin kýzý Zeyneb Haným'la evlenmiþtir.

1516'da Ýnegöl Ýshak Paþa medresesine yapýlan ilk tâyininden son-ra sýson-rasýyla: 1520'de Davud Paþa, 1522'de Mahmud Paþa, 1525'de Geb-ze medreselerine tâyin olundu. 1526'da Bursa Sultaniyye pâyesi veril-di. 1527'de Sahn-i Semân medreselerinin "Müftü Medresesi" denilen kýsmýna tâyin olundu. 1533'de Bursa ve ayný yýlýn sonunda Ýstanbul kadýsý yapýldý.

1537 Aðustos'unda Kânunî Sultan Süleyman'ýn Korfu seferi sýra-sýnda Rumeli kazaskerliðine getirildi. Bu sefere ve daha sonraki Kara

Boðdan, Estergon ve Budin seferlerine, padiþahýn yanýnda olarak katýl-dý. Budin'in fethinden sonraki ilk Cuma namazýný kýldýrkatýl-dý.

Sekiz yýl kazaskerlik makamýnda kaldýktan sonra, Fenârî-zâde Muh-yiddîn Efendi'nin yerine 952 Þabaný'nda (Ekim 1545) þeyhülislâm nas-bolundu. Bu makamda 5 Cemâziyelevvel 982 (23 Aðustos 1574) tarihin-deki vefatýna kadar kamerî yýl olarak otuz sene (28 yýl 10 ay) kaldý.

Eserleri: Ebussuud Efendi'nin en meþhur eserleri "Fetvalar"ý ile

"Ýrþâdü'l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kitâbi'l-Kerîm" adýný taþýyan tefsi-ridir. Pek çok yazma nüshalarý bulunan, Ýstanbul, Kahire, Riyad ve Beyrut’ta on beþ defa kadar basýlan eser, ilk olarak 2005 yýlý sonunda Boðaziçi Yayýnevi tarafýndan Türkçe’ye de çevrilerek, müteaddid ciltler halinde çýkarýlmaya baþlanmýþtýr.

Yine tefsire dair birkaç risalesinden baþka, arazi ve vakýf meselele-ri, fetva ve kadýlýk ve þer'î vergi hukuku üzerine kitapçýklarý vardýr. Ka-za ve kader meselesi hakkýnda ve týbba dair birer risalesi ile bir duânâmesi de bulunmaktadýr. Bu eserlerini Türkçe ve Arapça yazmýþ-týr. Yine bu iki dilde þiirleri de vardýr.

Hayrâtý: Ebussuud Efendi'nin muhtelif vakýflarý ve hayýr eserleri mevcuttur. Ýstanbul'da Eyübsultan semtinde zâviye, sýbyan mektebi ve sebil çeþme, Macuncu Odabaþý mahallesinde çeþme ve hamam, Ýski-lib'de babasýnýn türbesi yanýnda câmi, imaret ve mektep, Kýrým'ýn Ke-fe þehrinde câmi, Ýnebahtý'da mescid, Þehremini Ereðli mahallesinde sýbyan mektebi.

Þahsiyeti: Kendisinden bahseden kaynaklar, Ebussuud Efendi'yi, zayýf, uzun boylu, uzunca sakallý, nurlu yüzlü, vakur, heybetli gayet sa-de giyinir, etrafýndakilere güzel davrandýðý halsa-de, telkin ettiði hürmet duygusu sebebiyle, meclisinde kimse aðzýný açamaz, sözleri hürmetle dinlenir, ibadetine düþkün zâhid bir zat olarak târif ediyorlar.

Derin ve geniþ ilmi dolayýsýyla, çaðdaþlarý tarafýndan, Ýkinci Ebû Hanîfe, Müfessirlerin Sonuncusu, Ýkinci Muallim (birincisi: Kemâlpa-þa-zâde) vasýflarý ile zikr olunan Ebussuud Efendi, Osmanlý þeyhülis-lâmlarýnýn tefsir ve fýkýh sahalarýnda en âlimlerinden birisi sayýlmak-tadýr. Adýna yazýlmýþ kasidelerden baþka, tarih, tezkire ve terceme-i hâl kitaplarýnda kendisi hakkýnda yazýlanlara bakýlýrsa, zamanýný çok aþan güzel bir þöhret kazandýðý görülmektedir.

Kendisinin çiçek merakýný tesbit eden bir kayýd, þahsî ahlâk ve mizacý hakkýnda bir fikir verebilir: Þehremini Câmii hatibi Ubeydî

Efendi'nin 1110 (1698) yýlýnda kaleme aldýðý çiçekçiler tezkiresi

"Netâyicü'l-Ezhâr"dan Reþad Ekrem Koçu'nun naklettiðine göre, Ebussuud Efendi de "Ýkisi sarý, biri beyaz, üç çeþit zerrin (fulya) yetiþ-tirmiþ, bu çiçekler Sarý Ebussuud, Ebussuud Müþâbihi, Ebussuud Beya-zý isimleriyle tescil edilmiþtir." (*)

Ebussuud Efendi, devrinin en nüfuzlu þahsiyetlerinden biri olmak-la birlikte, günlük siyasete ve makam mevki çekiþmelerine karýþmamýþ, kendisine emanet olunan yüksek makamýn ciddiyetini ve Ýslâmiyet'in izzetini, þan ve þerefini koruyarak, dinin esaslarýnýn hakkýyla tatbik olunmasýna dikkat etmiþtir.

Sultan Süleyman Kânûnî, kendisine karþý büyük bir hürmet ve iti-mad beslemiþ, mühim meselelerde onun re'yine baþ vurmuþtur. Süley-maniye Câmii’nin temelini de Ebussuud Efendi'ye attýran Sultan'ýn, Zigetvar yolunda iken, hasta olan Þeyhülislâm'ýn hatýrýný sormak için yazdýðý ve "Hâlde hâldaþým, sinde sindaþým, tarîk-i Hak'ta yoldaþým Ebussuud Efendi hazretleri..." diye baþlayan mektup, aralarýndaki baðýn kuvvetini göstermektedir.

Buna raðmen, Ebussuud Efendi'nin, Sultan emri olarak çýkarýlan bazý emirnameleri, Ýslâm hukukuna aykýrý olduðu için reddettiði de gö-rülmektedir. Kitabýmýzda bulunan 422. fetva, bunlardan birisidir:

"..nâ-meþru olan nesneye emr-i sultânî olmaz."

Hizmeti: Kânûnî'nin oðlu Sultan Ýkinci Selim'in yanýnda da itibar gören Ebussuud Efendi, bu padiþahýn zamaný ile Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed devirlerinin baþlýca âlimlerinin de hocasý olmuþtur.

Þeyhülislâmlýk müessesesi, Ebussuud Efendi'nin ilmî þahsiyeti, ciddiyeti ve idareciliði ile, onun devrinde mevcut ilim müesseselerinin hepsinin üzerine yükselerek, daha sonra devam edecek olan mevki ve deðerini kazanmýþtýr. Kânûnî'nin arzusu üzerine, ilim tahsili ve müder-rislik usulünü de belirli bir nizam ve kanuna baðlayarak, bu yoldan yüksek þahsiyetler yetiþmesini saðlamýþtýr.(**)

(*) Reþad Ekrem Koçu, Geçmiþten Yapraklar, Büyük Doðu dergisi, no: 4, 8 Ekim 1943 (**) Fýkýh, kadý ve fetva gibi bahislerle, þeyhülislâmlýk ve ilmiye sýnýfý hakkýnda Ömer

Nasûhi Bilmen Efendi’nin "Istýlâhât-ý Fýkhiyye Kàmusu"na ve Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý’nýn "Osmanlý Devletinin Ýlmiye Teþkilâtý" adlý eserine bakýlabilir. Bu sahada yazýlmýþ daha birçok kitap ve makale bulunmaktadýr. Bütün bu kaynaklar ve en son bil-giler, Ahmed Akgündüz’ün Diyanet Vakfý Ansiklopedisi’nin 1994’te çýkan 10. cildine yazdýðý “Ebussuud Efendi” maddesinde (ayrýca bkz. c. 11, s. 559) mevcuttur.

Elhâsýl Ebussuud Efendi, sultâný Kânunî, sadrazamý Sokollu, kap-tan-ý deryâsý Barbaros Hayreddin, ser-mimarý Sinan ve þâiri Bâkî olan ebed-müddet bir cihan devletinin, kendine lâyýk þeyhülislâmý idi.

Rahmetullâhi aleyh.

IV. MECMÛ'A-Ý FETÂVÂ NÜSHALARI A. Asýl Tertip Tarzý:

Kitabýmýzýn tasnifinde, "fetâvâ mecmû'alarý"nýn klâsik tertip tarzý dikkate alýnmamýþtýr. Bu mecmualar, kâdîlere birer mürâcaat kitabý olarak tertip olunduklarýndan içlerindeki fetvalar dinî ve hukûkî bir sý-raya göre toplanmýþlardýr. Meselâ namaza (kitâb-üs salât), nikâha (kitâb-ün nikâh), hýrsýzlýða (kitâb-üs sirka) dair fetvalar ayrý fasýllarda (kitaplar) bulunmaktadýrlar.

Bizim maksadýmýz ise, dînî veya hukûkî bir mes'ele sorulurken, fet-vada beliren içtimâî bir özelliði yakalamak ve bunlardan faydalanarak, o devrin hususiyetlerini tesbite çalýþmaktýr.

Çalýþma sýrasýnda, -Önsöz'de kýsaca belirttiðimiz þekilde- önce fetâvâ mecmû'alarý okunup aradýðýmýz özelliði belirten fetvalar fiþlen-miþ, sonra da ayný özelliðe dair olanlar, muhtelif baþlýklar altýnda tas-nif olunmuþtur.

Fetva kitaplarýnýn, buradaki gibi Türkçe de olsalar, fasýl baþlýklarý müþterek ilmî ýstýlahlarla ve Arapça yazýlmaktadýr. Bir fetva mecmu-asýnda bulunan kýsýmlarýn adlarýný ve sýrasýný belirtmek bakýmýndan, bu tertibi (Ali Emirî Efendi, Þer'iye 80'den alarak) aþaðýya çýkardým:

Kitâb-üt tehârât, kitâb-üs salât, kitâb-üz zekât, kitâb-üs savm, kitâb-ül hac, kitâb-ün nikâh, kitâb-ür rýdâ', kitâb-üt talâk, kitâb-ül itâk, kitâb-ül îmân, kitâb-ül hudûd, kitâb-üs sirkat, kitâb-ül cihâd, kitâb-ül lakît, kitâb-ül lukata, kitâb-ül âbýk, kitâb-ül mefkûd, kitâb-üþ þirket, ül vakf, ül bey', üs sarf, ül kefâlet, kitâb-ül havâle, kitâb-üþ þehâdet, kitâb-kitâb-ül vekâlet, kitâb-üd da'vâ, kitâb-kitâb-ül ikrâr, kitâb-üs sulh, kitâb-ül müdârebe, kitâb-ül âriyet, kitâb-ül vedîa, kitâb-ül hibe, kitâb-ül icârât, kitâb-ül mükâteb, kitâb-ül velâ', kitâb-ül ikrâh, kitâb-ül hýcr, kitâb-ül me'zûn, kitâb-ül gasb, kitâb-üþ þuf'a, kitâb-ül maksime, kitâb-ül müzâraa, kitâb-ül mesâkàt, kitâb-üz

zebâ-yih, kitâb-ül udhiye, kitâb-ül kerâhiyet, kitâbü ihyâ-ül mevât, kitâb-ül eþribe, kitâb-us sayd, kitâb-ur rehin, kitâb-ül cinâyât, kitâb-üd diyât, kitâb-ül vesâyâ, kitâb-ül hünsâ, kitâb-ül mühimmât-liddîn.

B. Kitaba Esas Alýnan Nüshalar:

Bu kitaptaki fetva metinleri, aþaðýda haklarýnda etraflýca izahat verilecek olan iki yazma(*)nüshadan alýnmýþtýr. Bu yazmalar, Ýstanbul kütüphanelerinde bulunan otuz kadar(**) nüsha gözden geçirilerek se-çilmiþtir.

Âdet olduðu üzere nüshalar birer harf (A) ve (B) ile iþaretlenmiþ ve yapraklarýn birinci yüzü (a) ikinci yüzü (b) harfleriyle gösterilmiþtir.

Her fetvanýn sonuna alýndýðý yer kayd olunmuþtur. Meselâ (A. 40 b):

A nüshasýnýn 40. yapraðýnýn arka yüzü demek olup, bu ibâreyi taþýyan, fetva oradan baþlýyor demektir.

Yazma nüshalarda, bütün bu fetvalarýn sonunda ekseriya "Ebus-suud el-hakîr" veya sadece "Ebus"Ebus-suud" kaydý bulunmakta ve arada bir bahsi tamamlamak için alýnan, diðer þeyhülislâmlara ait fetvalar da ay-ný þekilde onlarýn imzalarý ile kayd olunmuþ bulunmaktadýr... Fakat metnimize sadece Ebussuud Efendi'ye ait fetvalar alýndýðý için, sonlarý-na isim yazýlmak lüzumlu görülmedi. Sadece, alýnmýþ olan ve diðer iki þeyhülislâma ait bulunan birkaç fetvanýn sonlarýna, ait olduklarý zatla-rýn isimleri kayd olunmuþtur.

(A) Nüshasý:

Fatih Kütüphanesi, Ali Emirî kitaplarý, Þer'iye bölümünde bulu-nan 80 numaralý yazmadýr. Açýk kahverengi, basma þemseli meþin cilt içindedir. Okunaklý güzel bir nesih ile yazýlmýþtýr. Dýþ ölçüsü 134 x 218

(*) Þeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin fetvalarýný toplayan mecmualarýn hepsi yazmadýr. Bu fetvalar þimdiye kadar -gerek eski gerek yeni yazý ile- basýlmamýþtý. Bazý yazýlara örnek olarak alýnan birkaç fetva, neþir sayýlmayacaðýna göre, Ebussuud Efendi fetvalarýnýn ilk neþri, bu kitapla olmaktadýr... Ayrýca umûmî olarak, fetvalar üzerinde ilk etraflý tedkikin de bu çalýþma olduðunu zannediyorum.

(**) Tezimizin takdiminden sonra neþr edilen bir bibliyografyaya göre Ýstanbul kütüphanelerinde, 98 yerde Ebussuud Efendi’nin fetvalarýndan parçalar bulunmaktadýr:

Ýstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyasý, Hazýrlayan: Atsýz, Ýstanbul 1967, Millî Eðitim Basýmevi, 61 sayfa. Ancak bu bibliyografyada da eksikler bulunabilir.

Mesela, bizim esas aldýðýmýz (B) nüshasý ve gördüðümüz birkaç sayfalýk bâzý parçalar bu kitapta yoktur.

mm., yazýnýn eb'âdý (çerçevesiz) 75 x 137 mm. dir. Varak sayýsý 285 olup, asýl metin 277 b'nin sonuna kadardýr. Satýr sayýsý 27-30 arasýnda deðiþmektedir. Kitab, bab ve fetva baþlarý kýrmýzý mürekkepledir. Ese-rin kâðýdýnda "kýz-baþlý kartal" markasý vardýr... Müstensihinin

"Cezâir-ül-Mahrûse" de mütevellî bulunan Mustafa bin Ali el-Hatib ve istinsah tarihinin 1041 (m. 1634) olduðu kayýtlýdýr.

(B) Nüshasý:

Bâyezid Umûmî Kütüphanesi 2757 numarada kayýtlý yazmadýr.

Son zamanlarda yapýlmýþ âdî penbe bir mukavva cilt içindedir. Ayný þahýs tarafýndan yazýldýðý zannedilmekle beraber, bazan baþka eller ka-rýþmýþ hissini verecek kadar bozulan, fakat umûmiyetle okunaklý bir ta'lik ile yazýlmýþtýr. Dýþ ölçüsü: 187 x 300 mm., yazýnýn eb'âdý (çerçe-vesiz) 98 x 215 mm. dir. Varak sayýsý 341 ve satýr sayýsý 23'dür. Kitab, bab ve fetva baþlarý kýrmýzý mürekkepledir. Eserin kâðýdýnda "üç yap-raktan aþaðý uzanan bir sapýn iki tarafýnda lâtin hurufâtý ile A ve S harflerini hâvî" bir marka bulunmaktadýr.

Eserin baþýndaki iki sayfalýk mukaddimede, mecmuayý derleyen zat, kimliðini ve yaptýðý iþi þöyle anlatmaktadýr: "... iþbu efkar-i ibâdul-lah-il Melik-ül Mennân... Çorlulu Sinan bin Ramazan (Süleymaniye-Hacý Mahmud Ef. 1219 nu. yazmada: Sinan bin Ramazan el-Cevherî) eyyâm-i tahsilde âvâre ve ser-gerdan ve bî-kes ü bî-derman, hayret vâdîlerinde pûyan ve revan iken, Hak subhânehu ve te'âlâ hazretleri-nin lûtf-i bîkeran ü ni'am ve kerem-i bî-pâyânýna mazhar düþüp a'lem-ül 'ulemâ-a'lem-ül mütebahhirîn... vâris-i 'ulûm-a'lem-ül enbiyâi ve-l mürselîn, keþþaf-ül müþkilât-üd dîniyye... þeyh-i meþâyih-ül islâm, müfti-l enâm mevlânâ ve üstâdenâ Ebussuud... hizmetlerine yetiþip, dâniþmendleri olmak sa'âdetiyle müstes'id... olmaðla müddet-i medîd hizmet-i þerifle-rinde tahsîl-i ulûm-i nakliyye ve tekmîl-i fünûn kýlmakta... te'lîf ve tas-nîf buyurduklarý tefsîr-i þerîfin müsveddelerinden beyaza çýkarýlmasý hizmetini buyurduklarýnda... itâ'atten gayrý çare olmayýp þurû' olun-dukta... cenâb-i cennet-mekân ve firdevs-âþiyân merhum ve maðfûrunleh Sultan Süleyman Han (nevver-allâhu te'âlâ merkadehu) hazretlerinin asr-ý þerîflerinde hazâne-i âmirelerine ihdâ buyurdukla-rýnda bu hakîre... südde-i seniye mülâzýmlarýna ilhak buyurmaða inâyet buyurulup lâkin... mansýb-ý kazâ semtine bi-z zarûrî rýzâ lâzým geldi...

Hak subhânehu ve te'âlâ hazreti fî-zamâninâ olan kudâttan ba'zý gibi tarîk-i dalâlete düþüp hâlik olmaktan saklaya, âmîn yâ Rabb-el âlemîn.

El-kýssa mevlânâ-i mumâin-ileyh hazretlerinin hergün çýkan fetâvâya elbette bu hakîrin nazarý müte'allik olmaðla... cevâb-i bâ-savâblarýn-dan iþbu mecmû'a cem' ü tehzîb ve ... tertîb edip... husûsan fî-zamân-inâ olan kudâtýn ekserine nev'â hâzýr helvâ þekli olup..."

Bu ifadeye göre nüshamýz, Ebussuud Efendi'nin "Tefsîr"ini temize çeken, yakýn bir talebesinin eseridir. Mecmua, Efendi'nin saðlýðýnda ve Ýkinci Selim devrinde bitmiþ olup Sinan bin Ramazan bu sýrada kâdî bulunmakta olmalýdýr...

Mukaddimede olduðu gibi, yazmanýn baþka bir yerinde de tarih kaydýna rastlanýlmadý. Musannif Sinan Efendi’nin tercüme-i hâli tes-bit olunduðunda, derlemenin yapýldýðý tarih de daha sýhhatli olarak anlaþýlacaktýr.

C. Metnin Neþri Hakkýnda:

1. Fetva metinleri aynen alýndý; ekleme, çýkarma veya sadeleþtir-me yapýlmadý.

2. Metindeki bütün noktalama iþaretleri tarafýmýzdan konulmuþ-tur. Fetvalarý anladýðýmýz þekilde noktaladýðýmýz için, yanlýþ yapmamýz ihtimali de vardýr. Farklý anlayan ve noktalamanýn baþka türlü olmasý gerektiðini düþünen okuyucularýmýzýn bizi ikaz etmelerini istirham ederiz.

3. Metinde, yanlýþ yazýldýðý veya eksik olduðu kuvvetle zannedilen kelimeler için:

a. Noksan olduðunu tahmin ettiðimiz kelime köþeli parantez için-de olarak eklendi: 300, 432ve 770. fetvalarda olduðu gibi.

b. Yanlýþ yazýldýðýný tahmin ettiðimiz kelimenin yanýna doðrusu da parantez içinde (?) eklendi: 412, 772gibi.

c. Farklý þekillerde okunabilecek kelimelerin öteki okunuþlarý da parantez içinde yanýna yazýldý: 413, 438, 439gibi.

d. Hiç okunamayan bir iki kelimenin yeri, noktalarla iþaretlendi:

408, 905gibi.

e. Birkaç fetvanýn yalnýz su'al kýsýmlarý alýndý: 945-950gibi.

4. Araþtýrmamýz bir lisan çalýþmasý deðildir. Bu sebeple transkrip-siyon alfabesi kullanýlmadý. Ancak kaf ve kef sesleri yeni hurufatta be-lirtilemediði için, kalýn uzun â ve û seslerinin yanlýþ telâffuz edilmesi tehlikesi mevcuttur. Lütgatçe'mizde bu fark belirtilmiþtir. Fakat bura-da, çok kullanýlan bazý kelimelerin kalýn olarak uzatýlmasýný hatýrlata-rak, dikkati çekmek istedik: Ýkàmet, ibkà, mukàbele, kàbil, kàdir, kàdi-re, ikàb, istikàmet, ýskàt, istihkàk, menkùl, evkàt, ukùbet, mekàbir, kàdî, kàim, intikàl, kàiden, makàle, kàbiliyet, mukàtele, i'tikàd, kànun, mefkùd, mukàta'a, ilkà.(*)

5. Metinde, (ayýn) ve (hemze) harflerinin ikisi de, ancak mânâ icap ettiði zaman (kesme virgülü) ile gösterilmiþlerdir.

6. Metinde geçen "salâvat" ve dualar, aslýnda da vardýr. Tarafýmýz-dan eklenmemiþtir. Sadece "tire" veya "parantez" iþaretleri arasýna alýnmýþtýr.

7. Fetvalarýn kaleme alýndýðý dört yüz elli sene önceki Türkçenin -ilim zarureti dolayýsýyla kullanýlan fýkýh terimleri dýþýnda- bugünkün-den pek farklý olmadýðý görülecektir. Bu ilmî terimlerle, bugün artýk kullanýlmayan birkaç Türkçe kelimenin mânâlarý Lügatçe'de verilmeye çalýþýlmýþtýr. Kolayca anlaþýlan Türkçe kelimelerin eski telâffuzlarý -o günlerin havasýný teneffüs etmek arzusuyla- aynen býrakýlmýþtýr.

Ancak bugünkülere benzeyen bazý Türkçe kelimeler, o günlerde, zamanýmýzda taþýdýklarý mânâlardan farklý anlamlar taþýmakta idiler.

Bunlar metne sadâkat zarûreti dolayýsýyla aynen muhafaza edildi.

Ancak, metnimizdeki yazýlýþlarý ve onaltýncý asýrda ifade ettikleri mânâlar hakkýnda, aþaðýdaki bilgilerin verilmesi lüzumu hâsýl oldu:

Ancak, metnimizdeki yazýlýþlarý ve onaltýncý asýrda ifade ettikleri mânâlar hakkýnda, aþaðýdaki bilgilerin verilmesi lüzumu hâsýl oldu: