• Sonuç bulunamadı

Þeyhülislâm Ebussuud Efendi nin Fetvalarýna Göre KANUNÎ DEVRÝNDE OSMANLI HAYATI M. Ertuðrul Düzdað

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Þeyhülislâm Ebussuud Efendi nin Fetvalarýna Göre KANUNÎ DEVRÝNDE OSMANLI HAYATI M. Ertuðrul Düzdað"

Copied!
327
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Fetvalarýna Göre KANUNÎ DEVRÝNDE

OSMANLI HAYATI M. Ertuðrul Düzdað

(3)

Bölümü'nü bitirdi (1965). Fakülte yýllarýnda, haftalýk Yeni Ýstiklâl gazetesinde çalýþtý ve yazdý.

Özel Fatih Erkek Koleji'nin kuruluþ yýllarýnda idareci ve öðretmen olarak çalýþtý (1967-71). Haf- talýk Sebil gazetesinde aralýklarla yazarlýk ve son devrede genel yayýn müdürlüðü yaptý (1976- 80). MED Yayýnevi'ni kurdu (1978-82). Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi'nin kuruluþunda çalýþtý (1983). Altýnoluk dergisinin çýkarýlmasýna yardým etti (1986). M. Ü. Ýlâhiyat Fakültesi Vakfý içinde "Mehmed Âkif Araþtýrmalarý Merkezi"ni kurdu, neþriyatta bulundu, konferanslar tertip etti ve "Safahat Dersleri" verdi (1985-89). Günlük Zaman gazetesinde köþe yazarlýðý yaptý (1987-89). Siyasete, ticarete ve memuriyete girmedi. 1960'dan beri yazýlarý ve 1969'dan itiba- ren kitaplarý yayýnlanmaktadýr. Evli (1967) ve altý çocuk babasýdýr.

Yazdýðý ve neþre hazýrlayýp yayýnladýðý baþlýca eserler:

Š Tarafsýz Deðilim,

Š Yakýn Tarih Yazýlarý,

Š Düþman Acýmaz,

Š Müslüman Aile,

Š Baþörtülü Melekler,

Š Aman Ýrtica Olmasýn,

Š Mehmed Âkif Ersoy (Hayatý, Eserleri, Fikirleri),

Š Mehmed Âkif Hakkýnda Araþtýrmalar,

Š Mehmed Âkif, Mýsýr Hayatý ve Kur’ân Meâli,

Š Yakýn Tarihimizde Gizli Çehreler,

Š Yakýn Tarihimizde Ýslâm ve Irkçýlýk Meselesi,

Š Yakýn Tarihimizde Dönmelik ve Dönmeler,

Š Þeyhulislam Ebussuud Efendi'nin Fetvalarýna Göre Kanunî Devrinde Osmanlý Hayatý,

Š Buhranlarýmýz ve Son Eserleri (Said Halim Paþa'dan),

Š Mehmed Âkif (Süleyman Nazif'ten eski metniyle birlikte),

Š Safahat (Mehmed Âkif'ten eski metniyle birlikte tenkidli neþir)ve Safahat'ýn, eski ve yeni harfler- le, muhtelif baskýlarý,

Š Ömer'in Çocukluðu (Muallim Nâci'den),

Š Baþýmýza Gelenler (Mehmed Ârif'ten),

Š Türk ve Arap (Çerkeþþeyhi-zâde Halil Hâlid'den eski metniyle ve Arapçasýyla birlikte),

Š Barbaros Hayreddin Paþa'nýn Hâtýralarý (Seyyid Murâdî Reis'ten Gazavât-ý Hayreddin Paþa),

Š Zaðra Müftüsünün Hâtýralarý (Hüseyin Râci Efendi'den Târihçe-i Vak'a-i Zaðra),

Š Mansur Bey (Mehmed Murad'dan Turfanda mý, Yoksa Turfa mý? -roman-),

Š Volkan Gazetesi (Derviþ Vahdetî'den aynen neþir ve tedkik),

Š Dönmeler Âdeti (Ahmed Sâfi'den, 120 yýllýk yazma belge, týpký basým, çeviri ve sadeleþtirme),

Š Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey'in Hâtýralarý.

(4)

Fetvalarýna Göre

KANUNÎ DEVRÝNDE OSMANLI HAYATI

M. Ertuðrul Düzdað

(5)

Copyright © Yitik Hazine Yayýnlarý, 2006

Bu kitaptaki metin ve resimlerin, tamamýnýn ya da bir kýsmýnýn, kitabý yayýmlayan þirketin önceden yazýlý izni olmaksýzýn elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayýt

sistemi ile çoðaltýlmasý, yayýmlanmasý ve depolanmasý yasaktýr.

Editör Þeref YILMAZ Görsel Yönetmen

Engin ÇÝFTÇÝ Kapak Murat ÖLMEZ

Sayfa Düzeni Ahmet KAHRAMANOÐLU

ISBN 975-00368-5-9 Yayýn Numarasý

6 Basým Yeri ve Yýlý

Çaðlayan Matbaasý / ÝZMÝR Tel:(0232) 252 20 96 Eylül 2006

Genel Daðýtým Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým Alayköþkü Cad. No: 12Caðaloðlu/ÝSTANBUL Tel: (0212) 519 39 33Faks: (0212) 519 39 01

Yitik Hazine Yayýnlarý Emniyet Mahallesi Huzur Sokak No: 5

34676Üsküdar/ÝSTANBUL Tel:(0216) 318 42 88Faks: (0216) 318 52 20

www.hazineyayinlari.com

(6)

Birkaç Söz ...11

Birinci Baský Ýçin Önsöz ...13

GÝRÝÞ I. FETVA MÜESSESESÝ...15

A. Fetva ve Müftî ...15

B. Fetvanýn Ehemmiyeti...16

C. Fetvanýn Þekli...17

D. Fetvanýn, Devrin Özelliklerini Göstermesi Bakýmýndan Deðeri...17

II. ÞEYHÜLÝSLÂMLIK MÜESSESESÝ ...20

III. EBUSSUUD EFENDÝ...22

A. Ebussuud Efendi Devrine Kadarki Osmanlý Padiþahlarý ...22

B. Ebussuud Efendi Devrine Kadarki Þeyhülislâmlar...24

C. Ebussuud Efendi'nin Hayatý ve Þahsiyeti...25

IV. MECMÛ'A-Ý FETÂVÂ NÜSHALARI ...28

A. Asýl Tertip Tarzý...28

B. Kitaba Esas Alýnan Nüshalar ...29

C. Metnin Neþri Hakkýnda ...31

Birinci Kýsým AÝLE I. ÇOCUK VE NESEB ...37

II. AÐIRLIK ve ERGENLÝK ...41

III. NÝKÂH ...42

IV. ÞARTLI NÝKÂH...44

V. MEHÝR ...45

VI. TALÂK...48

VII. HAL’...52

VIII. ÝDDET...53

(7)

IX. ÞART ...54

X. HULLE . . . .57

XI. AÝLE HAYATI . . . .59

Ýkinci Kýsým ÝBADETLER I. NAMAZ . . . .69

II. ORUÇ . . . .72

III. ZEKÂT . . . .74

IV. HAC . . . .74

V. KURBAN . . . .76

VI. NEZÝR . . . .76

Üçüncü Kýsým DÝNÎ VAZÝFELÝLER I. ÝMAM, HATÝB ve NÂÝB . . . .81

II. MÜEZZÝN . . . .86

Dördüncü Kýsým DÝNÎ MÜESSESELER I. CÂMÝ', MESCÝD ve MUSALLÂ . . . .89

II. VAKIF . . . .92

Beþinci Kýsým DÝNÎ SINIFLAR I. SEYYÝDLER . . . .101

II. SÛFÎLER . . . .102

Altýncý Kýsým GAYR-Ý MÜSLÝMLER I. ZÝMMÎLER . . . .111

A. Müslüman Oluþlarý . . . .111

B. Müslümanlarla Münâsebetleri . . . .113

C. Haklarýndaki Tahdidler . . . .116

D. Haraç . . . .120

E. Þerîat Huzûrundaki Da’vâlarý . . . .121

(8)

F. Râhib ve Keþiþler . . . .126

G. Kilise . . . .127

II. HARBÎ KÂFÝRLER ve GAZÂ . . . .131

III. MÜRTEDLER . . . .133

A. Kýzýlbaþlar . . . .133

B. Küfür, Ýlhad ve Zýndýka ile Mürted Olanlar . . . .137

C. Kâfire Benzeyenler . . . .142

Yedinci Kýsým KÖLELER I. ESÝR . . . .147

II. SÂHÝB . . . .148

III. CÂRÝYE . . . .149

IV. EVLENMELERÝ . . . .150

V. MÜDEBBER . . . .152

VI. MÜKÂTEB . . . .153

VII. 'ITK (ÂZÂD) . . . .154

VIII. MU'TEK (ATÎK, ÂZÂDLI) . . . .157

IX. ÝBÂK (KAÇIÞ) . . . .159

X. SATIÞ . . . .160

Sekizinci Kýsým KAZÂ MÜESSESESÝ I. KÂDÎ (KADI) . . . .165

II. ÞÂHÝDLÝK . . . .167

III. YEMÝN . . . .170

IV. EHL-Ý 'URF . . . .171

V. BEYT-ÜL-MÂL . . . .173

Dokuzuncu Kýsým SUÇLAR VE CEZALARI I. HAPÝS . . . .177

II. BORÇLUNUN HAPSÝ . . . .177

III. KÖTÜLER . . . .177

IV. FÂÝZ . . . .180

V. AFYON, ESRAR, BERÞ ve MA'CÛN . . . .181

VI. HAMR . . . .182

VII. BOZA . . . .184

(9)

VIII. KAHVE . . . .185

IX. SÝRKAT . . . .186

X. HARÂMÎLER . . . .188

XI. KATÝL . . . .189

A. Kýsas . . . .189

B. Diyet . . . .191

C. Fâ'ili Meçhul Katilde Diyet . . . .192

D. Sulh . . . .194

XII. ZÝNÂ . . . .195

Onuncu Kýsým TÝCARET I. ALIÞ VERÝÞ . . . .201

II. NARH . . . .202

III. MÜDÂREBE . . . .202

IV. ÝCÂRE . . . .203

V. ÞÜF'A . . . .204

VI. ESNAF . . . .205

VII. PARA ÇEÞÝTLERÝ . . . .206

Onbirinci Kýsým MARAZ-I MEVTTE HÝBE MARAZ-I MEVTTE HÝBE...209

Onikinci Kýsým ARÂZÎ MES’ELELERÝ I. ARÂZÎ . . . .213

II. ARÂZÎ RÜSÛMU . . . .214

III. ARÂZÎ-Ý MUKADDESE . . . .217

Onüçüncü Kýsým ÞEHÎD, CENAZE, MEZAR VE EVLÝYA I. ÞEHÎD . . . .221

II. CENAZE . . . .222

III. MEZAR . . . .222

IV. EVLÝYA . . . .223

(10)

Ondördüncü Kýsým ÇEÞÝTLÝ MES’ELELER

I. ÝMÂNÎ MES'ELELER . . . .227

II. HAYATTAN MES'ELELER . . . .228

III. BULUNAN MAL . . . .229

IV. DÝLENCÝLER . . . .230

Onbeþinci Kýsým ÝLÝM I. ÝLÝM ve ÂLÝM . . . .233

II. TIB . . . .235

III. ÝMLÂ . . . .235

IV. ESER ve MÜELLÝFLER . . . .236

Onaltýncý Kýsým KIYAFET I. SAÇ ve SAKAL . . . .241

II. GÝYÝM KUÞAM . . . .242

Onyedinci Kýsým YÝYECEKLER VE AV I. YÝYECEKLER . . . .247

II. AV . . . .248

Onsekizinci Kýsým TARÝHÎ VAK’A VE ÞAHSÝYETLER I. ÞEHZÂDE BÂYEZÝD . . . .251

II. MANSÛR . . . .252

III. ÝBRÂHÝM GÜLÞENÎ . . . .252

IV. BEDREDDÝN SÝMÂVÎ . . . .253

V. KARAMANLI ÞEYH . . . .254

VI. HAKÎM ÝSHÂK . . . .256

VII. OÐLAN ÞEYH . . . .257

(11)

Ondokuzuncu Kýsým GARÝP VAK’ALAR

I. NAZAR . . . .261

II. HORTLAK . . . .261

III. HÝLKAT GARÎBESÝ . . . .263

Yirminci Kýsým FAL VE EÐLENCELER I. FAL . . . .267

II. SATRANÇ ve TAVLA . . . .267

III. KARAGÖZ . . . .268

IV. KISSA-HÂN . . . .269

V. ÇALGI . . . .270

VI. GÜREÞ . . . .271

VII. CANBAZ . . . .271

SONSÖZ . . . .273

LÜGATÇE . . . .275

ÝNDEKS . . . .311

(12)

1964-65 yýllarýnda Ýstanbul Edebiyat Fakültesi'nde bir mezuniyet tezi vesilesiyle ortaya çýkan bu araþtýrma, 1972'deki ilk neþrinden sonra beþin- ci defa basýlýyor.

Kitap haline getirilirken dikkatle gözden geçirilmiþ, sonuna teferru- atlý bir "Lügatçe" ile fetva numaralarýna göre tertiplenen bir "Ýndeks" ilâ- ve edilmiþti. Her baskýsýnda olduðu gibi, bu neþirde de, tabii olarak, tashih ve ikmâl faaliyetlerine devam olundu.

Çalýþmamýzda fetvalarýn, milletimizin en yüksek bir hayat seviyesin- de bulunduðu, Kanunî Sultan Süleyman zamanýndaki günlük hayatýn özelliklerini tesbit etmek için kullanýlmasý düþünülmüþtü. Bunun için o vaktin sultan kadar deðerli ve meþhur þeyhülislâmý Ebussuud Efendi'nin, yazma "fetâvâ" mecmualarýnda bulunan, on binden fazla fetva okunarak, bunlarýn, metinlerinde o günün hayat tarzýndan ipuçlarý veren, ya- þayýþýndan sahneler ve davranýþ örnekleri gösteren, giyimden yiyimden, tarihî þahýs ve vak'alardan bahseden bin tanesi seçildi.

Seçilenler: Aile hayatý, ibadetler, din adamlarý, gayri müslimler, köle- ler, mahkemeler, ticaret ve arazi meseleleri, ilim ve âlimler, kýyafetler, avcýlýk, tarihî þahýslar, garip vak'alar, fal ve eðlenceler gibi genel baþlýklar altýnda ve yüz sekiz ayrý bölümde toplandý. Böylece, o günkü hayatýn maddî ve mânevî özellikleri tesbit olunmaya çalýþýldý.

Kitabýn mâhiyetine dair "Birinci Baský Ýçin Önsöz"de ve "Son- söz"ümüzde etraflý bilgi bulunduðu için, aziz okuyucunun lütfen oralara müra- caatýný dileyerek, yeni baský icabý olan mâruzâtýma burada son verýyorum.

Neþriyatýmýn arasýnda, gençlik günlerimin semeresi iki eserden birisi ve çaðdaþý olan diðeri, yani "Gazavât-ý Hayreddin Paþa" ile birlikte en yaþlýsý bulunan bu kitap, konusunun ciddiyetine raðmen, hemen hemen öteki kadar ve sîretinin hak ettiði alâkayý görmüþ bulunuyor. Dolayýsýyla onu, þimdi, daha güzel bir sûret ile kadir-bilir okuyucularýma sunabildiðim için bahtiyarým ve bunun için de ayrýca Rabb'imize hamd ediyorum.

M. Ertuðrul Düzdað

Aralýk 2005, Þenlikköy

(13)
(14)

ÖNSÖZ

Bu kitap, 1965 yýlýnda Ýstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü'nü bitirirken hazýrladýðým mezuniyet tezi ile ona sonradan yaptýðým ilâvelerden meydana geldi.

Tezin konusu, esas sertifikam olan Eski Türk Edebiyatý dersinin hocasý Profesör Fâhir Ýz Bey tarafýndan seçilmiþti. O sýrada Türkiyat Enstitüsü Müdürlüðünü de deruhte etmiþ bulunan hocamýz, bu gibi araþtýrmalarýn, Türk yaþayýþý tarihini aydýnlatacaðý kanaatinde idiler.

Bu küçük çalýþmanýn, kendisinin inancýný te'yid ettiðini umuyorum.

Beni çok istifade ettiðim bu sahaya sevk etmesi ve yardýmlarý sebebiy- le sayýn hocama, teþekkürlerimi tekrar etmeyi borç bilirim.

Tezimi hazýrlarken, Ebussuud Efendi'nin yazma halde bulunan fet- va mecmualarýndan, on binden fazla fetva okudum. Bunlardan bin beþyüz kadarýný seçerek, aynen deftere geçirdim; sonra yeni harflere çe- virerek fiþledim. Fiþlenen fetvalarýn içinden aradýðýmýz þartlarý taþýyan bin(*)tanesini alarak, ihtiva ettikleri sosyal özelliklere göre tasnif et- tim. Fetva metinlerini -pek tabii olarak- aynen naklettim, üzerlerinde hiç bir tasarrufta bulunmadým.

Baþ tarafa, Fetva Müessesesi, Þeyhülislâmlýk ve Ebussuud Efen- di'nin Hayatý bahislerini çok kýsa bir Giriþ olarak koydum. Son tarafa Lügatçe ve Ýndeks bölümlerini ilâve ettim. Osmanlý cemiyet hayatýn- da dinin, dini temsil eden ulemâ sýnýfýnýn ve bilhassa bu sýnýfýn baþý olan þeyhülislâmlarýn yeri ve önemi herkesçe mâlumdur. Devlet idare- si Ýslâmiyet'in kurallarýna yani þeriat esaslarýna göre yürütüldüðü gibi, bütün halk tabakasý da bu aydýn âlimler zümresini sayar, onlarý örnek

(*) Numaralama sýrasýnda fetva sayýsý kendiliðinden 1001 adedine rast gelmiþti. Sevgili Þark dünyamýzda güzel bir yeri olan bu sayýyý, memnuniyetle kabullendim. Böylece ki- tabýmýz da bir "Binbir Fetva" oldu.

(15)

alýr ve verdikleri kararlara "Þeriatin kestiði parmak acýmaz" diyerek iti- razsýz uyarlardý.

Fetvalar, halkýn bu aydýn zümreye, en hususî hallerine kadar ve bütün samimiyetleriyle sorduklarý hayattan mes'eleleri ve onlarýn Ýslâm esaslarýna göre verdikleri aydýnlatýcý cevaplarý ihtiva etmektedir.

Bu bakýmdan fetvalar, gerek tarih ve gerekse halk bilgisi tedkiklerin- de, ihmâli mümkün olmayan kaynak durumundadýrlar. Bu ehemmiyet- lerine binaen, Ebussuud Efendi'nin ve diðer þeyhülislâmlarýn bütün fetvalarýnýn -öteki tarihî ve edebî vesikalarýmýzla birlikte- dikkatle tedkik olunarak neþr edileceðini ümid ve temenni ediyoruz.

Bu çalýþmam sýrasýnda muhterem Hocam Mâhir Ýz Beyefendi'nin emsalsiz yardýmlarýna nâil oldum. Lise yýllarýmdan beri talebesi olmak bahtiyarlýðýna erdiðim ve irþadlarýndan istifade ettiðim hocama teþek- kürlerimi arz ederim. Cenâb-ý Hakk'ýn kendisini baþýmýzdan eksik et- memesi duasý, sayýsýz dostlarýnýn vird-i zebâný olmaktadýr.(*)

Burada, baba olarak yaptýðý fedâkârlýklarýndan dolayý, babam Ha- lil Ýbrahim Bey'e ve bu kitabýn basýlmasýndaki yardýmlarý sebebiyle ka- yýnpederim Ali Tokgöz Bey'e teþekkür fýrsatý bulabildiðime de çok memnunum.(**)

Ayrýca -çocuklarý için pek çok tehlikelerle dolu bu zamanda- þim- diye kadar, elimden tutan, beni iyiye, hayra ve gayrete teþvik eden dostlarýma, onlar için taþýmakta bulunduðum sadakat ve sevgi dolu his- lerimi sunmalýyým.

Aziz okuyucularýmdan ise, hatalarýma müsamaha ile bakýp, ihtar ve ikazlarýný esirgememelerini hâlisâne niyaz ediyorum.

M. Ertuðrul Düzdað

Ocak 1972, Yeþilköy

(*) Kitabýn 1972 baskýsýný, "Hocam Mâhir Ýz Beyefendi’ye Takdim" ifadesi ile hocama ithâf etmiþtim.

(**) 1972’de yazýlan bu satýrlarda zikr-i cemîlleri geçen zevâtýn hepsi, artýk -sýralarýný bize verip- bâkî olan âleme intikàl etmiþ bulunuyorlar. Hocam 1974’te, babam 1976’da, ka- yýnpederim 1984’te ve Fâhir Ýz Bey 2004’te rahmet-i Rahmân’a kavuþtular.

(16)

I. FETVA MÜESSESESÝ

A. Fetva ve Müftî:

Fetva, bir mes'elenin þer'î hükmünün beyaný mânâsýnda bir (ýstý- lah) terimdir. Herhangi bir mes'elenin Ýslâm dininin koyduðu esaslara göre, nasýl çözüleceðinin açýklanmasý için sorulan suâlin cevabýna de- nir. Fetva, fakîhin (Ýslâm hukûku âliminin) hüküm mâhiyetinde ol- maksýzýn verdiði nazarî cevaptýr. Fetvayý veren fakîhe "müftî" denir.

Hüküm veren fakîhe ise hâkim veya kâdî (kadý) denilir.

Böylece müftî, þer'î kanunlarý, delillere dayanarak tedvîn eder;

kâdî, bu kanunlardan, kendisine arz olunan hadiseye ait olan hükmü bulup çýkarýr ve tatbik olunmasý için ilgili memurlara emir verir. Bir müslüman, kendi durumuna uygun görünse de, bir fetvayý, kendi ken- dine tatbik edip etmemekte serbesttir. Ancak kâdî hükmünün tatbiki mecbûrîdir.

Kâdîlik ve hâkimlik resmî, yani tâyin ile olduðu halde, müftîlik öyle deðildir. Fetva verebilecek ilim ve iktidara sahip olan kimseye, etrâfý "müftî" der. Müftîlik ünvanýndaki bugünkü resmîlik, delillere da- yanarak bizzat hüküm çýkarýlamayan ve geçmiþ fetvalarýn örnek alýn- dýðý taklitçilik devirlerinde baþlamýþtýr.

Fetva vermek dînen çok mes'uliyetli bir iþtir. Çünkü bu sûretle

"Allah nâmýna" dînî bir hüküm beyan olunmaktadýr. Bu sebeple, bir delile dayanmadan fetva verilmesi haramdýr. Müftînin düþeceði bir hatâ, hâkiminkinden çok daha mes'uliyetlidir. Çünkü fetva sûretinde- ki cevaplar, hem sorana, hem de baþkalarýna taallûk eden umûmî hü- kümlerdir ve Kur'ân ile Sünnet'in beyâný demektir. Hâkimin hükmü ise tamamen dünyevî olacaðý gibi ancak muayyen bir þahsa münhasýrdýr.

(17)

Erkek veya kadýn, aþaðýya önemli birkaç tanesi alýnan birtakým þartlara sâhip olan her müslim müftî olabilir:

1. Müftî müctehid olmalýdýr. Veya sözünün sýhhatine, Kur'ân, Sünnet ve Kýyas'dan kuvvetli bir delil çýkarmaya kàdir olmalýdýr.

2. Müftî, âlim kimselerden tahsîl etmiþ ve fýkýh ilminde meleke sa- hibi olmuþ bulunmalýdýr. Fýkýh kitaplarýný mütâlaa etmiþ olmak kâfi deðildir.

3. Müftî, sâlih bir kimse olmalý, dînin emirlerine tamamen uyma- lýdýr.

4. Müftî, halkýn hîle ve desîselerine vâkýf olmalý; böyle hallerde hasýmlarý toplayýp sorguya çektikten sonra cevap vermelidir.

5. Müftî, iyi huylu olmalý ve saðýr olmamalýdýr.

6. Müftî, kavliyle hüküm vereceði müctehidin, fakîhin bilgi ve dirâyet derecesini bilip seçim yapabilmelidir.

7. Müftî, icâbýnda ilim sahipleri ile müþâvere etmelidir.

8. Müftî, kimseye muhtaç olmayacak kadar varlýklý olmalý, tesir altýnda bulunmamalýdýr...

Osman Gâzî'nin devletin ilk yýllarýnda kayýnpederi Þeyh Edebâlî'yi müftî ve dâmâdý Dursun Fakîh'i hâkim tayin ettiði rivâyet olunmaktadýr.

B. Fetvanýn Ehemmiyeti:

Fetva, hukûkî bakýmdan: Ýlâhî kaynaklara istinâd ettiði için ehemmiyeti daha da artan bir kanundur. Geçmiþ hâdiseler hakkýnda verilmiþ olan bu hükümler, daha sonra vukû' bulan ayni mâhiyetteki vak'alar için karar verilirken de esas tutulmaktadýr. Bu sebeple hâkim- ler, meþhur müftî ve þeyhülislâmlarýn fetva mecmûalarýný mürâcaat ki- tabý olarak yanlarýnda taþýmaktadýrlar.

Devrin hayatýný aks ettirmesi bakýmýndan ise: O günün bir nevi

"nazarî mahkeme karar"larý olan ve vak'alarýn da zikr olunduðu fetva- larda, her çeþit hâdisenin görüleceði þüphesizdir. Üstelik, Ýlâhî menþe'li bir hukûku temsil ettiklerinden ve bunlarýn hükmüne uygun hareket etmek ibâdet ve sevap sayýldýðýndan, her çeþit fikir ve davranýþýn hük- mü buradan sorulmaktadýr.

Bu yüzden fetvalarda "pýrasa yemenin, çalgý çalmanýn, bir giyim

(18)

þeklinin, garip bir hâdisenin veya mahrem bir husûsun" hikâyesi ve hükmü gibi çok çeþitli mes'eleler bulunmaktadýr. Deðerin, dine uygun olmakta görüldüðü ve dine uygun olmayana sultan emri de olsa itaat edilmediði o devirlerde "bir yasaðýn çýkarýlmasý, harp ilâný, bir isyânýn tenkîli, esirlerin vaziyeti -bazan- pâdiþâha isyan" gibi hususlar da fetva- larýn mevzuu olabilmekte idi... Bütün bunlardan fetvalarýn devrin ha- yatý için ne zengin bir kaynak olduðu kolayca anlaþýlýr.

C. Fetvanýn Þekli:

Müftîye söz veya yazý ile bir husus sorulur ve cevabý alýnýr. Soru kýsmý "su'al, es-su'al, mes'ele, el-mes'ele, ne buyurulur ki, süile... vb."

cevap kýsmý ise "cevap, el-cevap, ücibe...vb." ibâreleri ile baþlar, Fetva- nýn ve bu iki kýsmýnýn uzunluðu sorulan þeye göre deðiþir. Soru daima daha uzun ve tafsîlâtlý olup herþey anlatýldýktan sonra "olur mu?" diye sorulduðundan, cevap sadece "olur" veya "olmaz" dan ibâret bulunabi- lir.

Ýkinci kýsmýn sonunda müftîler, bu hükme varýrken dayandýklarý delil ve me'hazleri zikr ederler. Þeyhülislâmlar ise etmezler... Ayný mevzu üzerine, alâkalý birkaç su'al varsa, ikinciden itibaren umûmiyet- le "bu sûrette", bazan da "su'al-i âhar" þeklinde kayd olunurlar.

D. Fetvanýn, Devrin Özelliklerini Göstermesi Bakýmýndan Deðeri:

Müftîlere, fetva alýnmak için iki sebeple müracaat olunur. Birinci sebep, herhangi bir hususta dinin deðer hükmünün merak edilmesidir.

Ýkinci sebebi ise, bir söz, hareket, davranýþ veya bir olayýn dinî bakým- dan nasýl karþýlanmasý, ona nasýl mukàbele edilmesi gerektiðinin öðre- nilmesi ihtiyacý teþkil eder.

Her iki halde de fetva, sorulduðu zamandaki cemiyetin bir düþün- ce veya davranýþ þeklini bize aksettirecektir.

Burada üzerinde durulmasý zaruri olan bir husus vardýr:

Bir fetvadan öðrendiðimiz herhangi bir özellik için, hemen "Bu o zamanki cemiyetimizin yaygýn bir özelliði idi" diye hüküm verebilme- miz mümkün ve doðru deðildir. Böyle bir neticeye varabilmek için, ay- ný meseleye dair bütün dinî, tarihî ve halkiyata dair çalýþmalarýn bel- gelerini bilmek ve incelemek gereði vardýr.

(19)

Bu arada þöyle bir meselenin zihinleri iþgal etmesi de tabii bir ne- tice olarak ortaya çýkabilecektir:

Acaba þer'î hükümlere zýt hâdiselerin zikr olunduðu fetvalarýn hangi parçasý, "su'al" mi yoksa "cevap" mý, cemiyetin hayat tarzýný, ya- þayýþ þeklini göstermektedir.

Yani, bu fetvalar, "su'al"lerinde anlatýlan suçlar, yanlýþlar ve þeriat dýþý hâdise ve davranýþlarla dolu bir cemiyeti "cevap"larýnýn gösterdiði Ýslâmî nizâma sokmaða çalýþan bir devletin veya dindar bir zümrenin zor- layýcý kanunlarý mýdýr? Yoksa "cevap"lara, yani þerîate tamamen uymuþ ve onu benimsemiþ bir cemiyette, bu nizâma aykýrý olarak zuhûr eden nâdir hâdiseleri cezâlandýran, halkýn da desteklediði kanunlar mýdýr?

Tarihî gerçekler, birinci þýkký reddetmemizi icap ediyor. Ancak ikincisi üzerinde de bazý mülâhazalarda bulunmak gerekir:

1. Ýslâm nizâmý din ve dünya, ferdî hayat ve cemiyet için ayrý ka- nunlar vaz' etmemiþ, îmânî ve dünyevî bütün kanunlarýný "þerîat" adý altýnda toplamýþtýr. Bu sebeple her müslüman, Ýslâm'ýn îmânî esaslarý- ný, kendi istek ve rýzasýyla kabûl ettiði anda, dünyevî kàidelerini de ka- bul etmiþ olmakta ve bunlardan herhangi bir mühim kàideyi reddet- mekle, uymaya söz verdiði kanunlara karþý gelmiþ bir suçlu durumuna düþmektedir.

Çünkü onun Ýslâm toplumuna kabul olunmasý, vatandaþlýk hakla- rýndan ve müslümanlarýn aralarýnda cârî olan kardeþlik hukukundan istifade etmesi, "Ýslâmî Toplum Sözleþmesi" demek olan "Þerîat Ahkâmýný Kabul" sözü sayesinde mümkün olmaktadýr.

Ýnanç ve dünya nizamý olarak Ýslâm'a uymaya söz vermiþ olan bir ferdin, inancýný kaybetse de, bunu baþkalarýna söyleme ve inançsýzlýk propagandasý yapma hakký yoktur. Çünkü "inanç" Ýslâm toplumunun temel esasýdýr. Aleyhine bir tavýr, bugünkü ifadeyle, en hafifinden bir

"anayasayý ihlâl" suçudur.

Ýnancýný kaybeden bir ferd, Ýslâm toplumunda, inançsýzlýðýný ken- disine saklayarak ve Ýslâm'ýn cemiyet için koyduðu þeriat esaslarýna herkes gibi uyarak yaþamak zorundadýr. Bu da pek tabii bir zarurettir.

Bugünün toplumlarýnda da cemiyete hâkim olan rejimi ve kanunlarý kabul etmeyen ferdler, zâhirde onlara itaatle yükümlü tutulurlar. Ferd, mevcut rejimi benimsemiyorsa, ya mecburen uyar, ya cezayý göze ala-

(20)

rak mücadeleye giriþir, ya da orasýný terk ederek kendi düþüncelerine uygun bir yere gider. Fetvalarla korunmaya çalýþýlan toplum düzenine de bu gözle bakýlmalýdýr.

2. Ýslâm adýna, dünyaya karþý duran, fetihler yapan, idareci zümre- si de dindar olan; sultaný, Allah adýna hüküm süren, bütün idârî husus- larý þerîat gereðince halledilmeye çalýþýlan müslüman bir cemiyette, Ýslâm'ýn hukûkî hükümlerinin dinlenmemesi ve hoþ karþýlanmamasý elbette mümkün deðildi.

Eðer cemiyetin ekseriyeti Ýslâm'a muhalif düþünce ve tutumdan yana olsaydý, Osmanlý Devleti kurulamaz, altý yüz yýl yaþayamaz, biz de bu satýrlarý Ýstanbul'da oturup yazýyor olamazdýk. Nitekim kendisini ayakta tutan esaslarýn zayýfladýðý 1900 sonrasýnda devlet yýkýlmýþtýr.

Son devrimizde, bu esaslardan yoksun olarak kurulmaya çalýþýlan yeni devletin kýsa zamanda düþtüðü periþan hâl ise meydandadýr. Buna rað- men hâlen ayakta duruyor oluþu, halkýn, aydýnlarýnýn sapkýnlýðýna rað- men, eski temel esaslarý yürürlükte tutmaya çalýþmasý ve kýsmen bunu baþarmasý ile elde edilmiþ bir baþarýdýr.

3. Ayrýca cemiyet ferdlerinin, doðumdan ölüme kadar, hayatýn her safhasýnda dînin gösterdiði þekilde kurulmuþ müesseselere tâbî ol- malarý ve bunun doðrudan doðruya imanlarý ile alâkadar bulunmasý da, bu nizâma ve esaslara karþý içten ve gönülden gelen, ferden ve cemi- yetçe uygulanmasýndan ibadet neþvesi duyulan bir sevgi ve baðlýlýk uyandýrmýþtýr ki, bugün de müslümanlar ayný hisleri taþýmaktadýrlar.

4. Ancak, bir îman olarak ve bütün hâlinde kabûl edilmiþ bulun- makla beraber, reddolunmadan da bir kýsým emirlere uyulmayabilirdi.

Bu hâl "günah" olmakta, insaný dinden çýkarmamaktadýr: Ýçki içmek, zinâ, bir âsîye yardým, çalgý ve raks gibi...

Böylece, yasak olduklarý reddolunmadan iþlenen bu günahlara karþý, muayyen cezâlar tatbik olunmaktadýr. Fakat günahý iþlerken -ve- ya iþlemediði halde- hükmü reddeden "mürted" (dinden çýkan) olmak- ta ve cemiyet nizamý (toplum düzeni ve temel ilkeler) için zararlý sa- yýldýðýndan dolayý, tövbe etmediði takdirde katline hüküm verilebil- mektedir.

5. Böylece, kanaatimizce, meselâ "karýsýna söven adama, sopa cezâsý" hükm eden fetvadan, zevcelere sövüldüðü deðil, kadýnýn þeriat tarafýndan, kocasýnýn hakaretinden bile dikkatle korunduðu ve cemi-

(21)

yetin gaye edindiði umûmî ahlâk telâkkisi anlaþýlmalýdýr. Ancak kadý- nýn hakkýný bu kadar muhafaza eden hükümlerin bile, cemiyetteki bü- tün kaba erkekleri yola getirdiðini hayal etmek de, hayatý ve insaný ta- nýmamak olur.

6. Bazý fetvalarda, dinin esaslarýndan birini inkâr eden veya hafi- fe alan, þeriati küçümseyici tavýrlar takýnan veya Allah'a, Peygamber'e ve dinin temel deðerlerine karþý saygýsýzlýkta bulunan kimseler için ve- rilmiþ "katli lâzýmdýr" veya "katli vaciptir" gibi hükümler görülecektir.

Bunlar, bahis mevzuu olan suçlarýn, nazarî olarak, aðýrlýk derece- sini gösteren hükümlerdir. Muhtemel suçlulara, temel kaideleri açýkta ihlâl ettikleri takdirde, kendilerini bekleyen cezanýn aðýrlýðýný ihtar ederler. Bu durumda, sonunun idam olacaðýný öðrenen hangi akýlsýz, meselâ "namazýn farz veya þarabýn haram olmadýðý" iddiasýný açýklar ve inatla sürdürebilir. Üstelik kendisi namaz kýlmadýðý veya gizlice þarap içtiði zaman herhangi bir ceza görecek de deðildir.

Buna raðmen iddiasýný bir "ideal" edinip sürdürmeye kararlý ise, böyle birinin, verilecek cezayý göze alan bir “bozguncu”, bir "devrimci"

olduðu anlaþýlýr ki, onun göreceði muamele, her yerde ve zamanda ol- duðu gibi, hukuk ve nizam düþmaný bir “anarþist” muamelesidir. De- mek ki bu sert hükümlerin, kollarý ve kelleleri “pýrasa gibi doðramaya”

sebep olmadýðýný, bunun pratikde mümkün de bulunmadýðýný; sadece o gibi kimseleri "kötek"ten önce, "münasip" bir dille uyaran, hatta

“Gizli yap, yoksa karýþmam!” diyen, bir "tekdir" vazifesi gördüðünü dü- þünmek, tarihî ve insânî gerçeklere daha uygun düþecektir...

II. ÞEYHÜLÝSLÂMLIK MÜESSESESÝ

"Þeyhülislâm" ünvaný Osmanlýlarda resmî bir sýfat olmadan çok önce, Ýslâm âleminin muhtelif yerlerinde kullanýlmýþ ve "Fahrülislâm, burhânülislâm, hüccetülislâm..." gibi ta'zim ifâde eden birçok vasýflar- dan biri olarak, büyük âlim ve fakihlerin bazýlarýna ünvan olmuþtur.

Osmanlý Devleti’nin kurulduðu yýllarda Anadolu'da da bu ünvaný taþýyan zevat mevcud idi. Fakat bu kimseler, daha sonra bu ünvanýn ifâde ettiði mânâda, devlet tarafýndan resmen tâyin olunan ve azl olu- nabilir þahsiyetler olmayýp, ilim ve kemâlleri dolayýsiyle bu ünvana hak kazanmýþ idiler.

(22)

"Þeyhülislâm" sýfatýnýn resmî ünvan olarak kullanýlmasýna Ýkinci Murad devrinde baþlanýldýðý ileri sürülmektedir. Daha önceki yýllarda, feth olunan yerlere kâdî, müftî, müderris ve büyük bir ihtimalle, bun- larýn baþý olarak bir de "baþ müftî" gönderilmekte idi. Bir rivâyete gö- re bu hal Kânûnî devrine kadar sürmüþ ve "þeyhülislâm" sýfatý, o vakte kadar müftîleri ta'zim için kullanýlagelirken, ondan sonra, "baþ müftî- lik" yerinde resmî bir ünvan sayýlmýþtýr.

Ýslâm hukûku (fýkýh) mensuplarýnýn en yüksek makamýnda bulu- nan þeyhülislâm, müftî, müderris ve kâdîler gibi, âlimlerin teþkil ettiði

"ilmiye sýnýfý"nýn baþý idi. Müftî ve kâdîler bulunduklarý þehir ve kasa- balarda îmânî ve hukûkî mes'elelerin son mercii idiler.

Þeyhülislâm, ayrýca, devlet idaresi, harp ve sulh mes'eleleri, çýka- rýlacak yasaklar ve sâir mühim hususlarda söz sahibi ve bazen ilmiye ve asker sýnýflarý ile birleþerek pâdiþâhý tahtýndan indirebilecek derecede nüfûzlu idi.

Bütün þeyhülislâmlarýn ilim ve dirâyet bakýmýndan ayný derecede bulunmadýðý muhakkaktýr. Fakat, Kemalpaþa-zâde ve Ebussuud Efendi- ler gibi zatlarýn deðerleri herkesçe mâlumdur.

Merhum Ali Emirî Efendi "Ýlmiye Salnâmesi"ne yazdýðý "Meþîhat-i Ýslâmiye Tarihçesi"nin sonuna, Teþrîfat Kanunu’nda "Þeyhülislâmlýk makamýnýn yüksekliðini" tarif eden kýsmý þöylece nakl eylemektedir:

“Kànûn-i Teþrîfât-i Devlet-i Aliyye'de, müfti'l-enâm ve þeyhü'l- islâm hazerâtýnýn ulviyet-i mekàm ve celâdet-mesned-i bâ-ihtirâmlarý þu sûrette ta'rîf olunuyor:

“Bu mekàm-ý sâmînin rütbe-i celîlesi gâyet âlîdir. Zirâ bu rütbe-i aliyye-i dîniyye ve vazîfe-i nazîfe-i ilmiyye sâhibi, vâris-i ulûm-i eim- me-i müctehidîndir. Ve asrýnda halîfe-i hazret-i Bû-Hanîfe-i güzîndir.

Selâtîn-i izâm (eyyedehum-ül-melik-ül-allâm) bunlara ta'zîm ve kýyâm ederler ve mecâlis-i mülûkânelerinde kýyâm ettirmeyip, mahsûs ihrâm ferþ ettirip ve izn-i ku'ûd ile teþrîf ve muvakkar buyururlar. Fî-asrinâ hâzâ, merâsim-i devlet muktezâsýnca sâhib-i mühr-i vekâlet olan vekîl-i saltanattan gayri cümleye bunlar tekaddüm ve tesaddur ederler. Tarîk-i ilmiyye ve tarîk-i seyfiyye ricâlinin uzemâsý ale-l-umûm bunlarýn dest-i þerîflerini takbîl ile iktisâb-ý þeref etmek için mekàm-ý lâzým-ül-ih- tirâmlarýna varýrlar. Ve bu zât-ý sütûde-sýfât, uzemâ ve kibârdan bir fer- din ziyâretine varmazlar. Ba'zý umûr-i mühimme ve mesâlih-i mu'zama

(23)

için mükâleme ve istiþâre iktizâ etse vezîr-i a'zam hazretleri bunlarý sa- raylarýna da'vet ederler. Ve da'vetine dahi merâtib-i umûmiyede olan kimseler gönderilmeyip eþref-i menâsýb-ý kalemiyye olan riyâset-i küt- tâb mekàmýnda bulunan zat gönderilir. Ve da'vet olunur. Teþrif ettik- lerinde istikbâl ve teþyilerinde bizzat sâhib-i devlet hazretleri kemâl-i ta'zîm ve tevkîr ederler. Ve i'lâm ve iþârâtýna min gayri tereddüdin vaz'-ý kalem-i kabûl buyurup re'y ve kavl-i savâblarýný tenfîz ederler.

Ve mu'zamât-i umûrun cümlesinde bunlarla meþveret ve ümmehât-i dîn ü devlette re'y-i fâzýlâne ve ictihâd-i muhakkikànelerinden is- timdâd ve isti'ânet buyurmalarýnda dünyevî ve uhrevî nice fevâid-i azîme ve menâfi'-i cesîme olduðu muhtâc-i beyan deðildirler.

“Yukarýya kendi lisâný ile aldýðýmýz parçayý ana noktalarý ile þu þe- kilde hülâsa edebiliriz.

"Bu makamýn rütbesi çok yücedir. Çünkü bu rütbenin sahibi müc- tehid imamlarýn ilimlerine vârisdir ve zamanýnda Ebû Hanîfe hazretle- rinin temsilcisidir. Sultanlar ona ayaða kalkarlar ve meclislerinde onu oturtarak þeref ve vakar verirler. Zamanýmýzda, vezir-i a'zamdan baþka herkese üstündürler. Ýlim ve askeriyenin büyükleri onu ziyaret ederler;

o, kimsenin ziyâretine gitmez. Bazý büyük ve mühim meselelerde ken- disiyle müþâvere etmek lâzým olunca, vezir-i a'zam kendisini sarayýna davet eder. Fakat bu davet ancak reisülküttâb (Padiþah Divaný baþkâti- bi) vasýtasý ile yapýlabilir. Geliþ ve gidiþinde vezir-i a'zam kendisini karþýlar ve geçirir. Onun fikir ve reylerini yerine getirirler. Din ve dev- lete dair mühim meselelerde onlarla müþavere etmenin ve yardýmlarý- ný istemenin dünya ve ahirete ait nice büyük faydalar saðlayacaðý beyâ- na muhtaç deðildir."

III. EBUSSUUD EFENDÝ A. Ebussuud Efendi Devrine Kadarki

Osmanlý Padiþahlarý:

1. Osman Gâzî (1299-1324): Selçuklu Devletinin, Söðüt uçbeyi iken, devletin yýkýlmasý üzerine, diðer on kadar beylik ile birlikte is- tiklâl ilâný ve bazý Bizans kalelerinin fethi.

2. Orhan Gâzî(1324-1360): Bursa'nýn, Marmara kýyýlarýnýn, Karasi

(24)

Beyliðinin ve Rumeli'de Gelibolu ve civârýnýn fethi... Devlet teþkîlâtý kurulmuþ, para basýlmýþ, ilk muntazam askerî teþkîlât ve kanunlar ya- pýlmýþtýr.

3. Birinci Murad Hudâvendigâr (1360-1389): Ankara'nýn, Edir- ne'nin, Filibe ve Balkanlara kadar Bulgaristan'ýn zabtý. "Sýrp Sýndý- ðý"nda ilk Haçlý ordusu ile savaþ (1363). Yine Haçlýlarla "Kosova"

muhârebesi (1389), zafer ve Sultan'ýn þehâdeti... Yeniçeri ve Acemi ocaklarý kurulmuþ, Ýstanbul ilk defa muhâsara olunmuþtur.

4. Birinci Bâyezid, Yýldýrým (1389-1402): Sýrbistan ile Eflâk'in ve Malatya'ya kadar Anadolu'nun zabtý. "Niðbolu"da Haçlýlarla savaþ (1396)... Timur'la yapýlan "Ankara" savaþýnýn kaybedilmesi (1402), Bâyezid'in esareti ve vefâtý (1403).

– Fetret Devri (1402-1413): Yýdýrým'ýn þehzâdeleri taht kavgasýna tutuþtular. Süleyman Çelebi (1402-1410)arkasýndan Musa Çelebi (1410- 1413)Rumeli'de ve Ýsa Çelebi (1402-1404) Balýkesir'de saltanat sürdü- ler. Bu arada Süleyman Çelebi Macarlarla savaþtý ve Musa Çelebi Ýs- tanbul'u muhâsara etti... Nihayet Mehmed Çelebi hepsini maðlûp ede- rek tahta geçti.

5. Birinci Mehmed, Çelebi (1413-1421): Fetret devrinde kaybedil- miþ olan topraklar tekrar alýndý. Þeyh Bedreddin gâilesi halledilip, Ve- nediklilerle küçük bir deniz savaþý yapýldý.

6. Ýkinci Murad (1421-1444, 1446-1451): Ýstanbul muhâsara olundu.

Anadolu'daki beylikler kaldýrýlarak birlik saðlandý. Macaristan'ýn fethi baþladý. Haçlýlarla "Varna" (1444)ve "Ýkinci Kosova" (1448)muharebe- leri kazanýldý.

7. Ýkinci Mehmed, Fâtih (1444-1446, 1451-1481): Kýzýlýrmak'tan Tu- na'ya kadarki sahayý kaplayan devletin topraklarý arasýnda kalan Ýstan- bul feth olundu (1453). Zamanýnda 14 devlet ve 200 þehir fetih ve zabt olundu. Akkoyunlu hükümdarý Uzun Hasan'la "Otlukbeli" (1473)sa- vaþý yapýldý... Yeni ihtiyaçlara göre kanunlar konuldu.

8. Ýkinci Bâyezid, Velî (1481-1512): Cem Sultan gâilesi ile uðraþýl- dý. Muharebeler devam etmekle beraber mühim zafer ve fetihler olma- dý. Nisbeten sâkin bir devre geçti. Anadolu'da, Þah Ýsmail'in teþvik et- tiði Þiî propaganda ve isyanlarý büyüdü... Bâyezid, yeniçerilerin yardým ettiði oðlu Selim tarafýndan tahttan indirildi.

(25)

9. Birinci Selim, Yavuz (1512-1520): Doðuda, Þah Ýsmâil Safevî'nin baþýnda bulunduðu Þiî Ýran ile "Çaldýran"da (1514)savaþýldý. Anado- lu'da fitne, fesat ve isyan çýkaran Þiîler imha edildi. Mýsýr'a hâkim Kö- lemenler'le "Merc-i Dâbýk" (1516)ve "Ridâniye" (1517)savaþlarý yapýl- dý... Netice olarak: Doðu Anadolu, Mýsýr, Sûriye, Filistin, Hicaz ile

"Hilâfet hakký" Osmanlýlara geçti.

10. Birinci Süleyman, Kânûnî (1520-1566): Batýda, doðuda ve de- nizlerde savaþýlýp fetihler yapýldý. Batýda: Macaristan'ýn ve birçok kale- lerin zabtýný netîce veren Mohaç savaþý (1526), Viyana muhasarasý (1529), Alman (1533 ve 1541)seferleri ile Avrupa içerlerine kadar uza- nan akýnlar yapýldý... Doðu'da: Tecâvüzlerde bulunan Ýran'lýlara karþý Irâkayn (1533-35), "1548-49" ve Nahcivan (1553-55) seferleri açýldý.

(Kitabýmýzda bulunan, 479-489. fetvalar, bu savaþlar sebebiyle sorul- muþtur.) Denizden ise Yemen, Aden, Hindistan'da Diu kalesi, Cezâyir ve Trablusgarb zabt olundu. "Preveze zaferi" (1538)ile neticelenen de- niz savaþlarý sonunda Akdeniz "Türk gölü" hâline getirildi... Ýdârî sa- hada yaptýklarý ile "Kânûnî", lâkâbýný alan Sultan, Orhan Gâzî ve Fâ- tih devrinde yapýlan kanun ve nizamlarý yeniden hazýrlatmýþ, idârî tak- sîmâtý düzenlemiþtir.

11. Ýkinci Selim, Sarý (1566-1574): Ýsyan eden Yemen tekrar (1567-71)alýndý. Tunus (1574) ve Kýbrýs(1570-71)feth olundu. Ýne- bahtý (1571)deniz savaþýnda donanma büyük bir maðlubiyete uðra- dý... Sultan, devlet idaresini daha ziyâde dirâyetli sadrâzamý Sokul- lu Mehmed Paþa'ya býrakmýþtý.

B. Ebussuud Efendi Devrine Kadarki Þeyhülislâmlar:

1. Mehmed Þemseddîn el-Fenârî (1424), Ýkinci Murad devri.

2. Fahreddîn el-Acemî (1436), Ýkinci Murad ve Fâtih devirleri.

3. Molla Hüsrev Mehmed (1460), Fâtih devri.

4. Molla Gürânî Ahmed Þemseddîn (1460), Fâtih ve Ýkinci Bâye- zid devirleri.

5. Molla Abdülkerîm (1488), Ýkinci Bâyezid devri.

6. Çelebi Alâeddîn el-Arabî (1495), Ýkinci Bâyezid devri.

7. Efdal-zâde Hamîd Molla (1496), Ýkinci Bâyezid devri.

(26)

8. Zenbilli Alâeddîn Ali el-Cemâlî (1503), Ýkinci Bâyezid, Yavuz ve Kânûnî devirleri.

9. Kemâlpaþa-zâde (Ýbni Kemâl) Ahmed Þemseddîn (1525), Kânûnî devri.

10. Sa'dullah Sa'dî (1534), Kânûnî devri.

11. Çivi-zâde Muhyiddîn (1539), Kânûnî devri.

12. Abdulkàdir Çelebi el-Hamîdî (1542), Kânûnî devri.

13. Fenârî-zâde Muhyiddîn, (1542), Kânûnî devri.

14. Ebussuud Efendi (1545-1574), Kânûnî ve Ýkinci Selim devirleri.

C. Ebussuud Efendi'nin Hayatý ve Þahsiyeti:

Þeyhülislâm Ebussuud Mehmed el-Ýmâdî 17 Safer 898'de (30 Ara- lýk 1490) doðdu. Doðum yeri hakkýnda Ýskilib'in Ýmâd köyü veya Ýstan- bul civarýndaki Müderris köyü olduðuna dair rivayetler vardýr.

Babasý, "Þeyh Yavsî"' diye anýlan, Bayrâmî þeyhlerinden Muhyid- din Mehmed Yavsî el-Ýskilibî'dir. O tarihte Amasya sancaðýna (þimdi Çorum'a) baðlý olan Ýskilib'in Ýmâd (Direklibel) köyündendir. Bâye- zid-i Velî'nin teveccühünü kazanmýþ ve onun tahta cülûsundan sonra, kendisi için yaptýrdýðý (Ýstanbul Yavuz Selim civarýndaki) tekkeye (Sivâsî tekkesi) þeyh olmuþtur. Padiþaha olan yakýnlýðý sebebiyle

"Hünkâr Þeyhi" diye de anýlmaktadýr.

Ebussuud Efendi'nin annesinin, meþhur matematik ve astronomi âlimi Ali Kuþçu'nun kýzý veya yeðeni olduðu bilinmektedir.

Önce babasýndan, daha sonra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ile Mevlânâ Seyyid Karamânî'den ve rivayete göre Kemâlpaþa-zâde'- den ders gördü. Tahsili yýllarýndan Sultan Ýkinci Bâyezid'in dikkatini celbederek günlük otuz akça "çelebi ulûfesi" ile taltif olunmuþtu. Ho- casý Karamânî'nin kýzý Zeyneb Haným'la evlenmiþtir.

1516'da Ýnegöl Ýshak Paþa medresesine yapýlan ilk tâyininden son- ra sýrasýyla: 1520'de Davud Paþa, 1522'de Mahmud Paþa, 1525'de Geb- ze medreselerine tâyin olundu. 1526'da Bursa Sultaniyye pâyesi veril- di. 1527'de Sahn-i Semân medreselerinin "Müftü Medresesi" denilen kýsmýna tâyin olundu. 1533'de Bursa ve ayný yýlýn sonunda Ýstanbul kadýsý yapýldý.

1537 Aðustos'unda Kânunî Sultan Süleyman'ýn Korfu seferi sýra- sýnda Rumeli kazaskerliðine getirildi. Bu sefere ve daha sonraki Kara

(27)

Boðdan, Estergon ve Budin seferlerine, padiþahýn yanýnda olarak katýl- dý. Budin'in fethinden sonraki ilk Cuma namazýný kýldýrdý.

Sekiz yýl kazaskerlik makamýnda kaldýktan sonra, Fenârî-zâde Muh- yiddîn Efendi'nin yerine 952 Þabaný'nda (Ekim 1545) þeyhülislâm nas- bolundu. Bu makamda 5 Cemâziyelevvel 982 (23 Aðustos 1574) tarihin- deki vefatýna kadar kamerî yýl olarak otuz sene (28 yýl 10 ay) kaldý.

Eserleri: Ebussuud Efendi'nin en meþhur eserleri "Fetvalar"ý ile

"Ýrþâdü'l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kitâbi'l-Kerîm" adýný taþýyan tefsi- ridir. Pek çok yazma nüshalarý bulunan, Ýstanbul, Kahire, Riyad ve Beyrut’ta on beþ defa kadar basýlan eser, ilk olarak 2005 yýlý sonunda Boðaziçi Yayýnevi tarafýndan Türkçe’ye de çevrilerek, müteaddid ciltler halinde çýkarýlmaya baþlanmýþtýr.

Yine tefsire dair birkaç risalesinden baþka, arazi ve vakýf meselele- ri, fetva ve kadýlýk ve þer'î vergi hukuku üzerine kitapçýklarý vardýr. Ka- za ve kader meselesi hakkýnda ve týbba dair birer risalesi ile bir duânâmesi de bulunmaktadýr. Bu eserlerini Türkçe ve Arapça yazmýþ- týr. Yine bu iki dilde þiirleri de vardýr.

Hayrâtý: Ebussuud Efendi'nin muhtelif vakýflarý ve hayýr eserleri mevcuttur. Ýstanbul'da Eyübsultan semtinde zâviye, sýbyan mektebi ve sebil çeþme, Macuncu Odabaþý mahallesinde çeþme ve hamam, Ýski- lib'de babasýnýn türbesi yanýnda câmi, imaret ve mektep, Kýrým'ýn Ke- fe þehrinde câmi, Ýnebahtý'da mescid, Þehremini Ereðli mahallesinde sýbyan mektebi.

Þahsiyeti: Kendisinden bahseden kaynaklar, Ebussuud Efendi'yi, zayýf, uzun boylu, uzunca sakallý, nurlu yüzlü, vakur, heybetli gayet sa- de giyinir, etrafýndakilere güzel davrandýðý halde, telkin ettiði hürmet duygusu sebebiyle, meclisinde kimse aðzýný açamaz, sözleri hürmetle dinlenir, ibadetine düþkün zâhid bir zat olarak târif ediyorlar.

Derin ve geniþ ilmi dolayýsýyla, çaðdaþlarý tarafýndan, Ýkinci Ebû Hanîfe, Müfessirlerin Sonuncusu, Ýkinci Muallim (birincisi: Kemâlpa- þa-zâde) vasýflarý ile zikr olunan Ebussuud Efendi, Osmanlý þeyhülis- lâmlarýnýn tefsir ve fýkýh sahalarýnda en âlimlerinden birisi sayýlmak- tadýr. Adýna yazýlmýþ kasidelerden baþka, tarih, tezkire ve terceme-i hâl kitaplarýnda kendisi hakkýnda yazýlanlara bakýlýrsa, zamanýný çok aþan güzel bir þöhret kazandýðý görülmektedir.

Kendisinin çiçek merakýný tesbit eden bir kayýd, þahsî ahlâk ve mizacý hakkýnda bir fikir verebilir: Þehremini Câmii hatibi Ubeydî

(28)

Efendi'nin 1110 (1698) yýlýnda kaleme aldýðý çiçekçiler tezkiresi

"Netâyicü'l-Ezhâr"dan Reþad Ekrem Koçu'nun naklettiðine göre, Ebussuud Efendi de "Ýkisi sarý, biri beyaz, üç çeþit zerrin (fulya) yetiþ- tirmiþ, bu çiçekler Sarý Ebussuud, Ebussuud Müþâbihi, Ebussuud Beya- zý isimleriyle tescil edilmiþtir." (*)

Ebussuud Efendi, devrinin en nüfuzlu þahsiyetlerinden biri olmak- la birlikte, günlük siyasete ve makam mevki çekiþmelerine karýþmamýþ, kendisine emanet olunan yüksek makamýn ciddiyetini ve Ýslâmiyet'in izzetini, þan ve þerefini koruyarak, dinin esaslarýnýn hakkýyla tatbik olunmasýna dikkat etmiþtir.

Sultan Süleyman Kânûnî, kendisine karþý büyük bir hürmet ve iti- mad beslemiþ, mühim meselelerde onun re'yine baþ vurmuþtur. Süley- maniye Câmii’nin temelini de Ebussuud Efendi'ye attýran Sultan'ýn, Zigetvar yolunda iken, hasta olan Þeyhülislâm'ýn hatýrýný sormak için yazdýðý ve "Hâlde hâldaþým, sinde sindaþým, tarîk-i Hak'ta yoldaþým Ebussuud Efendi hazretleri..." diye baþlayan mektup, aralarýndaki baðýn kuvvetini göstermektedir.

Buna raðmen, Ebussuud Efendi'nin, Sultan emri olarak çýkarýlan bazý emirnameleri, Ýslâm hukukuna aykýrý olduðu için reddettiði de gö- rülmektedir. Kitabýmýzda bulunan 422. fetva, bunlardan birisidir:

"..nâ-meþru olan nesneye emr-i sultânî olmaz."

Hizmeti: Kânûnî'nin oðlu Sultan Ýkinci Selim'in yanýnda da itibar gören Ebussuud Efendi, bu padiþahýn zamaný ile Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed devirlerinin baþlýca âlimlerinin de hocasý olmuþtur.

Þeyhülislâmlýk müessesesi, Ebussuud Efendi'nin ilmî þahsiyeti, ciddiyeti ve idareciliði ile, onun devrinde mevcut ilim müesseselerinin hepsinin üzerine yükselerek, daha sonra devam edecek olan mevki ve deðerini kazanmýþtýr. Kânûnî'nin arzusu üzerine, ilim tahsili ve müder- rislik usulünü de belirli bir nizam ve kanuna baðlayarak, bu yoldan yüksek þahsiyetler yetiþmesini saðlamýþtýr.(**)

(*) Reþad Ekrem Koçu, Geçmiþten Yapraklar, Büyük Doðu dergisi, no: 4, 8 Ekim 1943 (**) Fýkýh, kadý ve fetva gibi bahislerle, þeyhülislâmlýk ve ilmiye sýnýfý hakkýnda Ömer

Nasûhi Bilmen Efendi’nin "Istýlâhât-ý Fýkhiyye Kàmusu"na ve Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý’nýn "Osmanlý Devletinin Ýlmiye Teþkilâtý" adlý eserine bakýlabilir. Bu sahada yazýlmýþ daha birçok kitap ve makale bulunmaktadýr. Bütün bu kaynaklar ve en son bil- giler, Ahmed Akgündüz’ün Diyanet Vakfý Ansiklopedisi’nin 1994’te çýkan 10. cildine yazdýðý “Ebussuud Efendi” maddesinde (ayrýca bkz. c. 11, s. 559) mevcuttur.

(29)

Elhâsýl Ebussuud Efendi, sultâný Kânunî, sadrazamý Sokollu, kap- tan-ý deryâsý Barbaros Hayreddin, ser-mimarý Sinan ve þâiri Bâkî olan ebed-müddet bir cihan devletinin, kendine lâyýk þeyhülislâmý idi.

Rahmetullâhi aleyh.

IV. MECMÛ'A-Ý FETÂVÂ NÜSHALARI A. Asýl Tertip Tarzý:

Kitabýmýzýn tasnifinde, "fetâvâ mecmû'alarý"nýn klâsik tertip tarzý dikkate alýnmamýþtýr. Bu mecmualar, kâdîlere birer mürâcaat kitabý olarak tertip olunduklarýndan içlerindeki fetvalar dinî ve hukûkî bir sý- raya göre toplanmýþlardýr. Meselâ namaza (kitâb-üs salât), nikâha (kitâb-ün nikâh), hýrsýzlýða (kitâb-üs sirka) dair fetvalar ayrý fasýllarda (kitaplar) bulunmaktadýrlar.

Bizim maksadýmýz ise, dînî veya hukûkî bir mes'ele sorulurken, fet- vada beliren içtimâî bir özelliði yakalamak ve bunlardan faydalanarak, o devrin hususiyetlerini tesbite çalýþmaktýr.

Çalýþma sýrasýnda, -Önsöz'de kýsaca belirttiðimiz þekilde- önce fetâvâ mecmû'alarý okunup aradýðýmýz özelliði belirten fetvalar fiþlen- miþ, sonra da ayný özelliðe dair olanlar, muhtelif baþlýklar altýnda tas- nif olunmuþtur.

Fetva kitaplarýnýn, buradaki gibi Türkçe de olsalar, fasýl baþlýklarý müþterek ilmî ýstýlahlarla ve Arapça yazýlmaktadýr. Bir fetva mecmu- asýnda bulunan kýsýmlarýn adlarýný ve sýrasýný belirtmek bakýmýndan, bu tertibi (Ali Emirî Efendi, Þer'iye 80'den alarak) aþaðýya çýkardým:

Kitâb-üt tehârât, kitâb-üs salât, kitâb-üz zekât, kitâb-üs savm, kitâb-ül hac, kitâb-ün nikâh, kitâb-ür rýdâ', kitâb-üt talâk, kitâb-ül itâk, kitâb-ül îmân, kitâb-ül hudûd, kitâb-üs sirkat, kitâb-ül cihâd, kitâb-ül lakît, kitâb-ül lukata, kitâb-ül âbýk, kitâb-ül mefkûd, kitâb-üþ þirket, kitâb-ül vakf, kitâb-ül bey', kitâb-üs sarf, kitâb-ül kefâlet, kitâb- ül havâle, kitâb-üþ þehâdet, kitâb-ül vekâlet, kitâb-üd da'vâ, kitâb-ül ikrâr, kitâb-üs sulh, kitâb-ül müdârebe, kitâb-ül âriyet, kitâb-ül vedîa, kitâb-ül hibe, kitâb-ül icârât, kitâb-ül mükâteb, kitâb-ül velâ', kitâb-ül ikrâh, kitâb-ül hýcr, kitâb-ül me'zûn, kitâb-ül gasb, kitâb-üþ þuf'a, kitâb-ül maksime, kitâb-ül müzâraa, kitâb-ül mesâkàt, kitâb-üz zebâ-

(30)

yih, kitâb-ül udhiye, kitâb-ül kerâhiyet, kitâbü ihyâ-ül mevât, kitâb-ül eþribe, kitâb-us sayd, kitâb-ur rehin, kitâb-ül cinâyât, kitâb-üd diyât, kitâb-ül vesâyâ, kitâb-ül hünsâ, kitâb-ül mühimmât-liddîn.

B. Kitaba Esas Alýnan Nüshalar:

Bu kitaptaki fetva metinleri, aþaðýda haklarýnda etraflýca izahat verilecek olan iki yazma(*)nüshadan alýnmýþtýr. Bu yazmalar, Ýstanbul kütüphanelerinde bulunan otuz kadar(**) nüsha gözden geçirilerek se- çilmiþtir.

Âdet olduðu üzere nüshalar birer harf (A) ve (B) ile iþaretlenmiþ ve yapraklarýn birinci yüzü (a) ikinci yüzü (b) harfleriyle gösterilmiþtir.

Her fetvanýn sonuna alýndýðý yer kayd olunmuþtur. Meselâ (A. 40 b):

A nüshasýnýn 40. yapraðýnýn arka yüzü demek olup, bu ibâreyi taþýyan, fetva oradan baþlýyor demektir.

Yazma nüshalarda, bütün bu fetvalarýn sonunda ekseriya "Ebus- suud el-hakîr" veya sadece "Ebussuud" kaydý bulunmakta ve arada bir bahsi tamamlamak için alýnan, diðer þeyhülislâmlara ait fetvalar da ay- ný þekilde onlarýn imzalarý ile kayd olunmuþ bulunmaktadýr... Fakat metnimize sadece Ebussuud Efendi'ye ait fetvalar alýndýðý için, sonlarý- na isim yazýlmak lüzumlu görülmedi. Sadece, alýnmýþ olan ve diðer iki þeyhülislâma ait bulunan birkaç fetvanýn sonlarýna, ait olduklarý zatla- rýn isimleri kayd olunmuþtur.

(A) Nüshasý:

Fatih Kütüphanesi, Ali Emirî kitaplarý, Þer'iye bölümünde bulu- nan 80 numaralý yazmadýr. Açýk kahverengi, basma þemseli meþin cilt içindedir. Okunaklý güzel bir nesih ile yazýlmýþtýr. Dýþ ölçüsü 134 x 218

(*) Þeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin fetvalarýný toplayan mecmualarýn hepsi yazmadýr. Bu fetvalar þimdiye kadar -gerek eski gerek yeni yazý ile- basýlmamýþtý. Bazý yazýlara örnek olarak alýnan birkaç fetva, neþir sayýlmayacaðýna göre, Ebussuud Efendi fetvalarýnýn ilk neþri, bu kitapla olmaktadýr... Ayrýca umûmî olarak, fetvalar üzerinde ilk etraflý tedkikin de bu çalýþma olduðunu zannediyorum.

(**) Tezimizin takdiminden sonra neþr edilen bir bibliyografyaya göre Ýstanbul kütüphanelerinde, 98 yerde Ebussuud Efendi’nin fetvalarýndan parçalar bulunmaktadýr:

Ýstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyasý, Hazýrlayan: Atsýz, Ýstanbul 1967, Millî Eðitim Basýmevi, 61 sayfa. Ancak bu bibliyografyada da eksikler bulunabilir.

Mesela, bizim esas aldýðýmýz (B) nüshasý ve gördüðümüz birkaç sayfalýk bâzý parçalar bu kitapta yoktur.

(31)

mm., yazýnýn eb'âdý (çerçevesiz) 75 x 137 mm. dir. Varak sayýsý 285 olup, asýl metin 277 b'nin sonuna kadardýr. Satýr sayýsý 27-30 arasýnda deðiþmektedir. Kitab, bab ve fetva baþlarý kýrmýzý mürekkepledir. Ese- rin kâðýdýnda "kýz-baþlý kartal" markasý vardýr... Müstensihinin

"Cezâir-ül-Mahrûse" de mütevellî bulunan Mustafa bin Ali el-Hatib ve istinsah tarihinin 1041 (m. 1634) olduðu kayýtlýdýr.

(B) Nüshasý:

Bâyezid Umûmî Kütüphanesi 2757 numarada kayýtlý yazmadýr.

Son zamanlarda yapýlmýþ âdî penbe bir mukavva cilt içindedir. Ayný þahýs tarafýndan yazýldýðý zannedilmekle beraber, bazan baþka eller ka- rýþmýþ hissini verecek kadar bozulan, fakat umûmiyetle okunaklý bir ta'lik ile yazýlmýþtýr. Dýþ ölçüsü: 187 x 300 mm., yazýnýn eb'âdý (çerçe- vesiz) 98 x 215 mm. dir. Varak sayýsý 341 ve satýr sayýsý 23'dür. Kitab, bab ve fetva baþlarý kýrmýzý mürekkepledir. Eserin kâðýdýnda "üç yap- raktan aþaðý uzanan bir sapýn iki tarafýnda lâtin hurufâtý ile A ve S harflerini hâvî" bir marka bulunmaktadýr.

Eserin baþýndaki iki sayfalýk mukaddimede, mecmuayý derleyen zat, kimliðini ve yaptýðý iþi þöyle anlatmaktadýr: "... iþbu efkar-i ibâdul- lah-il Melik-ül Mennân... Çorlulu Sinan bin Ramazan (Süleymaniye- Hacý Mahmud Ef. 1219 nu. yazmada: Sinan bin Ramazan el-Cevherî) eyyâm-i tahsilde âvâre ve ser-gerdan ve bî-kes ü bî-derman, hayret vâdîlerinde pûyan ve revan iken, Hak subhânehu ve te'âlâ hazretleri- nin lûtf-i bîkeran ü ni'am ve kerem-i bî-pâyânýna mazhar düþüp a'lem- ül 'ulemâ-ül mütebahhirîn... vâris-i 'ulûm-ül enbiyâi ve-l mürselîn, keþþaf-ül müþkilât-üd dîniyye... þeyh-i meþâyih-ül islâm, müfti-l enâm mevlânâ ve üstâdenâ Ebussuud... hizmetlerine yetiþip, dâniþmendleri olmak sa'âdetiyle müstes'id... olmaðla müddet-i medîd hizmet-i þerifle- rinde tahsîl-i ulûm-i nakliyye ve tekmîl-i fünûn kýlmakta... te'lîf ve tas- nîf buyurduklarý tefsîr-i þerîfin müsveddelerinden beyaza çýkarýlmasý hizmetini buyurduklarýnda... itâ'atten gayrý çare olmayýp þurû' olun- dukta... cenâb-i cennet-mekân ve firdevs-âþiyân merhum ve maðfûrunleh Sultan Süleyman Han (nevver-allâhu te'âlâ merkadehu) hazretlerinin asr-ý þerîflerinde hazâne-i âmirelerine ihdâ buyurdukla- rýnda bu hakîre... südde-i seniye mülâzýmlarýna ilhak buyurmaða inâyet buyurulup lâkin... mansýb-ý kazâ semtine bi-z zarûrî rýzâ lâzým geldi...

(32)

Hak subhânehu ve te'âlâ hazreti fî-zamâninâ olan kudâttan ba'zý gibi tarîk-i dalâlete düþüp hâlik olmaktan saklaya, âmîn yâ Rabb-el âlemîn.

El-kýssa mevlânâ-i mumâin-ileyh hazretlerinin hergün çýkan fetâvâya elbette bu hakîrin nazarý müte'allik olmaðla... cevâb-i bâ-savâblarýn- dan iþbu mecmû'a cem' ü tehzîb ve ... tertîb edip... husûsan fî-zamân- inâ olan kudâtýn ekserine nev'â hâzýr helvâ þekli olup..."

Bu ifadeye göre nüshamýz, Ebussuud Efendi'nin "Tefsîr"ini temize çeken, yakýn bir talebesinin eseridir. Mecmua, Efendi'nin saðlýðýnda ve Ýkinci Selim devrinde bitmiþ olup Sinan bin Ramazan bu sýrada kâdî bulunmakta olmalýdýr...

Mukaddimede olduðu gibi, yazmanýn baþka bir yerinde de tarih kaydýna rastlanýlmadý. Musannif Sinan Efendi’nin tercüme-i hâli tes- bit olunduðunda, derlemenin yapýldýðý tarih de daha sýhhatli olarak anlaþýlacaktýr.

C. Metnin Neþri Hakkýnda:

1. Fetva metinleri aynen alýndý; ekleme, çýkarma veya sadeleþtir- me yapýlmadý.

2. Metindeki bütün noktalama iþaretleri tarafýmýzdan konulmuþ- tur. Fetvalarý anladýðýmýz þekilde noktaladýðýmýz için, yanlýþ yapmamýz ihtimali de vardýr. Farklý anlayan ve noktalamanýn baþka türlü olmasý gerektiðini düþünen okuyucularýmýzýn bizi ikaz etmelerini istirham ederiz.

3. Metinde, yanlýþ yazýldýðý veya eksik olduðu kuvvetle zannedilen kelimeler için:

a. Noksan olduðunu tahmin ettiðimiz kelime köþeli parantez için- de olarak eklendi: 300, 432ve 770. fetvalarda olduðu gibi.

b. Yanlýþ yazýldýðýný tahmin ettiðimiz kelimenin yanýna doðrusu da parantez içinde (?) eklendi: 412, 772gibi.

c. Farklý þekillerde okunabilecek kelimelerin öteki okunuþlarý da parantez içinde yanýna yazýldý: 413, 438, 439gibi.

d. Hiç okunamayan bir iki kelimenin yeri, noktalarla iþaretlendi:

408, 905gibi.

e. Birkaç fetvanýn yalnýz su'al kýsýmlarý alýndý: 945-950gibi.

(33)

4. Araþtýrmamýz bir lisan çalýþmasý deðildir. Bu sebeple transkrip- siyon alfabesi kullanýlmadý. Ancak kaf ve kef sesleri yeni hurufatta be- lirtilemediði için, kalýn uzun â ve û seslerinin yanlýþ telâffuz edilmesi tehlikesi mevcuttur. Lütgatçe'mizde bu fark belirtilmiþtir. Fakat bura- da, çok kullanýlan bazý kelimelerin kalýn olarak uzatýlmasýný hatýrlata- rak, dikkati çekmek istedik: Ýkàmet, ibkà, mukàbele, kàbil, kàdir, kàdi- re, ikàb, istikàmet, ýskàt, istihkàk, menkùl, evkàt, ukùbet, mekàbir, kàdî, kàim, intikàl, kàiden, makàle, kàbiliyet, mukàtele, i'tikàd, kànun, mefkùd, mukàta'a, ilkà.(*)

5. Metinde, (ayýn) ve (hemze) harflerinin ikisi de, ancak mânâ icap ettiði zaman (kesme virgülü) ile gösterilmiþlerdir.

6. Metinde geçen "salâvat" ve dualar, aslýnda da vardýr. Tarafýmýz- dan eklenmemiþtir. Sadece "tire" veya "parantez" iþaretleri arasýna alýnmýþtýr.

7. Fetvalarýn kaleme alýndýðý dört yüz elli sene önceki Türkçenin -ilim zarureti dolayýsýyla kullanýlan fýkýh terimleri dýþýnda- bugünkün- den pek farklý olmadýðý görülecektir. Bu ilmî terimlerle, bugün artýk kullanýlmayan birkaç Türkçe kelimenin mânâlarý Lügatçe'de verilme- ye çalýþýlmýþtýr. Kolayca anlaþýlan Türkçe kelimelerin eski telâffuzlarý - o günlerin havasýný teneffüs etmek arzusuyla- aynen býrakýlmýþtýr.

Ancak bugünkülere benzeyen bazý Türkçe kelimeler, o günlerde, zamanýmýzda taþýdýklarý mânâlardan farklý anlamlar taþýmakta idiler.

Bunlar metne sadâkat zarûreti dolayýsýyla aynen muhafaza edildi.

Ancak, metnimizdeki yazýlýþlarý ve onaltýncý asýrda ifade ettikleri mânâlar hakkýnda, aþaðýdaki bilgilerin verilmesi lüzumu hâsýl oldu:

(*) Kitabýn 2005 yýlýnda yapýlan beþinci baskýsý "bilgisayar çaðý"na rastladý. Bundan istifade ederek, (kaf, elif)leri (kà) ve (kaf, vav)larý (kù) þeklinde göstererek, (kef, elif)lerden (kâ) ve (kef, vav) lardan (kû) ayýrma imkâný bulduk. (kàtil-kâtib) ve (menkùl-nükûl) gibi... Lügatçe’de, kaf veya kef’le yazýlmýþ olduklarýný -icap ediyorsa-parantez içinde belirttiðimiz kelimeleri yine öyle býraktýk. Ancak kabulü sýrasýnda "güzel Türkçe"nin korunmasý hedef alýnmamýþ olan Latin harflerinin yetersizliði dolayýsýyla (kaf ye) ile yazýlan (bâkî=kalýcý)yý, (kef, ye) ile yazýlan (bâkî=aðlayan)dan veya (hý, lâm, kaf) ile yazýlan (Hâlik=Yaratýcý)yý, (ha, lâm, kaf) ile yazýlan (hâlik=berber)den ve (he, lâm, kef) ile yazýlan (hâlik=helâk olan)dan... ne yazýk ki ayýramadýk. Bu “küçük” farklarý, aziz okuyucunun irfânýna havâle etmek zorunda kaldýk.

(34)

Ana : Ona.

Artuk : Fazla.

Beslerin : Beslerim. (O tarihte birinci þahýs eki olarak kulla- nýlan "n" sesi, karýþýklýða meydan verilmemek için metinde "m" þeklinde iþaretlenmiþtir. Deðilin: De- ðilim; Edeyin: Edeyim... gibi).

Bile olmak : Birlikte bulunmak, beraber olmak.

Bunda : Burada.

Dahi : (Dal, hý, ye) imlâsýyla yazýlan bu edat, fetvalarýn pek çoðunda bulunmakta ve ekseriyetle asýl mânâsý olan (de) edatýnýn yerini tutmaktadýr. Ancak ayný imlâ ile yazýlmakla birlikte, cümledeki kullanýlýþýna göre, baþta (daha) edatý olmak üzere (bile, hatta, üstelik, eðer, ayrýca, ilâveten, birlikte...) gibi mânâlarý da ifade etmektedir. (Daký, dagý, dahý) þeklinde bir ses deðiþikliði geçirmiþ olan bu edatýn, eski devir Türkçesinde yirmiye yakýn anlamda kul- lanýldýðý tesbit olunmuþtur.(*)

Demeðin : Deyince, demesi hâlinde, dediði için.

Deyicek : Deyince, söyleyince, dediði takdirde.

Deyu : Diye.

Dökülmeyince : Dökülmezse, dökülmediði müddetçe.

Edince : Edecek kadar.

Edicek : Edince, yapýnca, yaptýðý takdirde, yaparsa.

Edicek deðin : Yapýncaya kadar.

Edincek : Edince, yapýnca, yapmasý üzerine.

Gelince : (Gelince deðin:) Gelinceye kadar.

Gelmeyicek : (Gelmediði takdirce:) Gelmez ise, gelmemesi ha- linde.

Getiremeyicek : Getiremeyince, getiremezse.

(*) "Dahi" edatý için bakýnýz: Tarama Sözlüðü, c. 2, s. 969-977, Ankara 1965, TDK Yayýný...

Ahmed Topaloðlu, Muhammed bin Hamza’nýn XV. Yüzyýl Baþlarýnda Yapýlmýþ Kur’ân Tercümesi, 2. cild Sözlük, s. 132-135, Ýstanbul 1978, Kültür Bakanlýðý Yayýný.

(35)

Ýdüðü : Olduðu.

Kayýtmak : Bakmak, ilgilenmek.

Kimesne : Metinde bugünkü söyleniþi ile "kimse" þeklinde ya- zýlmýþtýr.

Olduðun : Olduðunu.

Olduðu takdirce : Olursa, olunca.

Oldukta : Olduðu zaman.

Olmaðýn : Olduðu için, olunca.

Olmanuz : Olmayýnýz, olmayýn.

Olmazýn : (Olmazým:) Olmam.

Olmazýz : Olmayýz.

Oluben : Olarak, olunca.

Olucak : Olunca, olduðu takdirde, varsa.

Olunca : Oluncaya kadar.

Oluncak : Olunca, varsa.

Sunmak : El uzatmak.

Vericek : Verince, verdiði takdirde.

Vermeðin : Vermekle, verdiði için, vermesi halinde.

(36)

AÝLE

(37)
(38)

I. ÇOCUK VE NESEB

1. Mes’ele: Zeyd'in bulûðuna kaç yaþýnda olmakla hükm olunur?

Elcevap: Ýkrâr ederse on ikisin tamam edicek olunur, eylemezse on sekizin tamam edicek deðin olunmaz. (B. 245 a)

2. Mes’ele: Nisâda ibtidâ-i hadd-i bulûð nerdendir?

Elcevap: Ýkrâr edicek, on ikisin tamam ettikte bâligadýr. (B. 245 a) 3. Mes’ele: Ýnâsdan olanlarýn bulûðuna kaç yaþýn tamam etmekle

hükm olunur?

Elcevap: On yedi yaþýn tamam etmekle olunur. (B. 245 a)

4. Mes’ele: Zeyd'in mutallâkasý Hind, Zeyd'den olan veled-i sagîrini kâdîye varýp nafaka takdir ettirse Zeyd kabul etmeyip veledi Hind'den hizâneden müstaðnî deðil iken almaða kàdir olur mu?

Elcevap: Olmaz.(B. 70 b)

5. Mes’ele: Hind takdir ettirdiði akçayý ba'de zamânin taleb ettikte Zeyd te'allül edip vermeyicek, Zeyd'i habs ettirmeye þer'an kàdire olur mu?

Elcevap: Olur, sagîrin helâkine müeddîdir veled-i kebîr gibi deðil- dir. (B. 70 b)

6. Mes’ele: Müddet-i hizâne kýz çocuklarda þer'an ne zamana deðindir beyan buyurula?

Elcevap: Hizâneden müstaðniye olucak dahi âdet-i nisâyý ta'lim için bir mikdar almamak evlâdýr, meðer müþtehât ola. (A. 77 b)

7. Mes’ele: Zeyd-i ma'sûmun müte'ehhil olan kardeþi Amr ile ammi olan Bekr olsa, þer'an hakk-ý hizâne kangýsýnýndýr?

Elcevap: Erin hizânesi olmaz hakk-ý terbiyet kardeþinindir. (B. 69 b)

(39)

8. Mes’ele: Hind-i sagîrenin hakk-ý hizânesi ebesi Zeyneb'in olup, Hind on yaþýna girdikte babasý Zeyd, Hind'i Zeyneb'in elinden al- maða þer'an kàdir olur mu?

Elcevap: Müþtehât olup Zeyneb zabtýna kàdir olmayýcak olur.(B. 71 a) 9. Mes’ele: Zeyd-i müteveffânýn zevci Hind, ecnebîden Amr'a nikâh- la vardýkta, Zeyd'in sagîr oðlu Bekr'i Zeyd'in anasý mý alýr yoksa Hind'in anasý mý alýr?

Elcevap: Hind'in anasý alýr. (B. 69 b)

10. Mes’ele: Zeyd-i müteveffânýn oðlu Amr-i sagîrin hakk-ý hizânesi Hind'in olup beslerken, Bekr-i ecnebîye vardýkta, hakk-ý hizâne Hind'in anasý Zeyneb'in olup Amr'a takdir olunan nafakayý alýp, geri Hind'e verip, Hind "aldým" dedikte verese kabul etmeyip, Zeyneb'e "Hind'e verdiðini isbat eyle" deyu "yemin eyle" demeðe kàdir olur mu?

Elcevap: Hakk-ý hizâne Hind'in olmayýcak, Amr'ýn nafakasýný Hind almak meþrû' deðildir. (B. 69 b)

11. Mes’ele: Hind fevt oldukta, üç yaþýnda oðlu Zeyd ve dokuz yaþýnda kýzý Zeyneb'i, mezburlarýn babalarý Amr'dan, Hind'in anasý Hati- ce alýp nafaka takdir ettirip nafaka-i mezbûre ile beslemeðe kàdir olur mu?

Elcevap: Olur, müþtehât ise Zeyneb'i alamaz. (A. 77 b)

12. Mes’ele: Zeyd'in zevcesi Hind-i mutallâka, Zeyd-i mezbûrdan yedi yaþýnda kýzý Zeyneb'e yevmî ikiþer akça takdîr ettirip, Zeyd kàdir olmayýcak, anasý Hatice nafakasýz beslerim der iken almaða kàdire olur mu?

Elcevap: Müþtehât ise Zeyd alýr. (B. 69 a)

13. Mes’ele: Zeyd zevci Hind'e talâk verip, âhar vilâyette sâkin olup, Hind'den olan oðlu Amr-i sagîr dokuz yaþýna girip hakk-ý hizâne sâkýt oldukta, Zeyd'in ma'rifeti yok iken kardeþi Bekr "kardeþim oðludur" deyu Amr'ý Hind'den almaða kàdir olur mu?

Elcevap: Olmaz. (B. 70 b)

14. Mes’ele: Zeyd-i müteveffânýn, zevci Hind'den bir yaþýndaki oðlu Amr ile üç yaþýndaki Bekr'i, Hind ile Hind'in anasý Hatice'nin elinden cebren, Zeyd'in babasý ve kardeþleri alýp evlerine ilettik-

(40)

lerinde, Bekr ocaða düþüp yanýp fevt olup, Amr dahi inek sütü ile beslendiði ecilden fevt olup ölse, þer'an Zeyd'in babasý ile kardeþ- lerine ne lâzým olur?

Elcevap: Ta'zîr-i þedîd lâzýmdýr. (B.92 a)

15. Mes’ele: Zeyd memlûkesi Hind-i sagîre, Zeyd'in zevcesi Zeyneb'i emse, Zeyd Hind'i tasarruf helâl olur mu?

Elcevap: Ýki buçuk yaþýn içinde ise olmaz. (A. 56 b)

16. Mes’ele: Hind, kulu Zeyd'i müddet-i rezâ'da emzirse, ba'dehu bey'a kàdire olur mu?

Elcevap: Olur, amma lâyýk deðil. (A. 56 b)

17. Mes’ele: Zeyd Hind'i tezevvüc etmek diledikte, mahallesi ahâlisin- den ba'zý "onu zevcin Zeyneb müddet-i rezâ'da emzirdi idi, alma"

deyip Zeyd dahi "kýzým ise dahi alýrým" deyip alsa ne lâzým olur?

Elcevap: Emzirdiði sâbit olur ise tefrîk ve ta'zîr-i þedîd lâzýmdýr.

"Kýzým ise dahi alýrým" dediði hükm-i þer'i redden sâdýr oldu ise kâfir olur, katli helâl olur. (A. 56 b)

18. Mes’ele: Zeyd'in zevcesi Hind, anasý Zeyneb'in sagîr oðlu Amr'ý emzirse, nikâha zarar var mýdýr?

Elcevap: Yoktur aksi dahi câizdir. (A. 56 b)

19. Mes’ele: Sünnet olduðu zamanda mu'tâddan eksik kesilmiþ olan Zeyd, tekrar sünnet olmak þer'an câiz olur mu?

Elcevap: Olmaz (B. 269 b)

20. Mes’ele: Diyâr-ý Arabda avretleri sünnet ederler bu fi'l sünnet mi- dir?

Elcevap: Müstehabdýr. (B. 269 b)

21. Mes’ele: Hind, kýzý Zeyneb-i sagîreyi Hatice'ye iyalliðe verip, Ha- tice Zeyneb'i besledikten sonra, Hind Zeyneb'i cebr ile Hatice'den almaða kàdire olur mu?

Elcevap: Olur, amma Hatice'nin hâtýrýn ri'âyet etmek gerektir.(B. 70 b) 22. Mes’ele: Zeyd, oðlu Amr-i sagîri fakîr olduðu ecilden iyalliðe verip

"her ne harcedersen ba'de zamânin ben vereyim" deyip, Bekr Amr'ý altý yýl besledikten sonra, Zeyd Amr'ý almak istedikte, Bekr dahi harcýný Zeyd'den þer'an almaða kàdir olur mu?

Elcevap: Mikdarýný isbât edicek alýr. (B. 70 b)

Referanslar

Benzer Belgeler

4 M simgesi ile gösterilen bu açıklamalar, Mustafa Yasin Başçetin’in 2014 yılında hazırladığı Şerh-i Kasâ'id-i Mevlânâ Şevket ve Sistematik Şerh

Soyut kavramların somut unsurlarla verilmesi Sebk-i Hindî şairlerinin şiirlerinde, diğer şairlerin şiirlerindeki kullanım sıklıklarına oranla çok daha fazla olduğu

Şekil 3.41 Dairesel kılavuzda alan bileşenlerinin yerleşim planı (a) TE modu (b)TM modu 69 Şekil 3.42 Gauss darbesinin çeşitli zaman adımları için konuma bağlı değişimi

To verify the supposition that cutoff value of power ratios are useful in clinical practice to stage the disease, we conducted this

-Fotoğraf sanatının çağdaş Türk resim sanatında yansımaları bölüm başlığı altında; Çağdaş Türk resminin başlangıcı kabul edilen dönemde fotoğrafı

Hele “ Hint Elçileri,, nin, böyle etraflı raporları, bir çok' bakımdan alâkalı bulunduğu -, muz, fakat pek az tanıdığımızı o ülkelerde neler görüp

Ülkemizde de sağlık alanında bir çok derginin bu gelișmeyi yakaladığını söyleyebilmekle beraber hemșirelikte süreli yayıncılıkta bu yönde gelișmede (makale