• Sonuç bulunamadı

Bilgi toplumu veya bilgi çağına ulaşmak birden bire olmamış ve bir süreç sonucunda kapitalist ötesi toplum yapısına gelinebilmiştir. Bu süreçte bilgi, endüstri öncesi toplumlarda avcılar ve toplayıcılar ve daha sonrasında ise sanayi ve ticaretle uğraşanlar için her zaman çok önemli bir yer tutmuştur. Günümüzde ise bilgi, siyasi güç ve ekonomik refahın sembolü haline gelen adeta bir tılsıma dönüşmüştür (Martin, 1988: 1).

İnsanoğlunun tarihsel süreç içerisinde yaşadığı değişimi dört dönemde açıklayan McLuhan, yaptığı değerlendirmeyle de bir bakıma bilginin ve bilginin erişilme olanaklarının toplum üzerinde nasıl bir değime yol açtığını göstermektedir. İnsanlık tarihinin yaşadığı değişimi McLuhan dört döneme ayırmıştır (aktaran Altay, 2005: 20-21):

— İlk insanlar için duymanın en önemli duyu olduğu ve sözlü kültürün hakim olduğu kabilecilik çağı,

— İnsanların duyuları kadar gözlerini de kullanmaya başladıkları, o dönem insanları için büyük bir değişimi sağlayan alfabenin bulunmasıya geçilen

edebiyat çağı,

— Gütenberg’in matbaayı bulmasıyla insanların ifade ettikleri kelimeleri ilk kez yazılı olarak gördükleri ve görsel bağımlılığın daha da arttığı basım çağı, — Telgrafın icadıyla birlikte bireysel ve toplumsal bilinçliliği ortaya koyan ve tüm insanların katılımına olanak tanıyan elektronik çağ olarak değerlendirilebilir.

Bu süreçte çağlararası dönüşümü sağlayan şey, kuşkusuz sözlü kültürün hakim olduğu dönemlerde dil aracılığıyla ve daha sonra gelişen tekniklerle ve olanaklarla geniş kesimlere yayılma olanağı bulan bilgidir. İnsanlığın bilgiyi kullanma ve paylaşma anlamında geçirdiği değişimi Masuda (1983: 50) ise kısaca şu şekilde özetlemektedir:

“İnsanoğlu ilk enformasyon devrimini dilde gerçekleştirmiştir. Bu aşamada bilgi henüz nesne haline dönüşmemiştir. Enformasyon A’dan B’ye aktarılmasından öte ve henüz insanoğlundan bağımsız değildir. Enformasyonun bir nesne haline dönüşmesi gelişmiş üretim teknolojisi ile başlamış ve bu gelişim enformasyonun yazıya geçişiyle sürmüştür. İnsanoğlu enformasyonu harfler, şekiller olarak ilk kez taşların, papürüslerin üzerine yazmaya başladığında enformasyonun nesneye dönüşmesi noktasında da önemli bir başlangıca imza atmıştır. Enformasyon devrimi, baskı devrimi aşamasına ulaştığında, nesne haline dönüşmüş olan enformasyon basılı malzeme şeklini almış, yayılmış ve erişilebilir hale gelmiştir.”

Gelişim aşamasında son adım olan enformasyonun makine ile çoğaltılma özelliğine kavuşmasının bilgi üretiminin özneden ya da emek gücüne bağımlılıktan kurtulduğu görülmektedir. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin yetersiz insan kaynaklarına olan bağımlılıklarını ortadan kaldıracaktır. Bu gelişmeler, sözel kültürün olanaklarının da değerlendirilerek insanların uyum içinde yaşayabilecekleri yepyeni bir toplumsal yapının, “altın çağ”ın habercisidir (Törenli, 2004: 31).

Değişim, yukarıdaki değerlendirmeler ışığında, tarım, sanayi ve sanayi sonrası olmak üzere üç farklı aşamadan oluşmaktadır. Sözlü kültürün egemen olduğu toplum

yapısına karşılık gelen tarım toplumu, sanayileşme ve matbaa ile kitlesel üretim ve tüketimin gündeme geldiği sanayi toplumu ve elektronik ortamın bilgi alışverişinde kullanılmaya başlanması ise, daha çok sanayi sonrası toplum dönemine karşılık gelmektedir. Tarıma dayalı geleneksel toplumdan sanayi toplumuna geçiş yüz yılı aşkın bir dönemi kapsarken; teknoloji desteğini sonuna kadar arkasına alan bilgi toplumu ortaya çıktığı ilk on yılda, teknolojinin gelişim hızı ve insanların teknolojiye uyum esnekliğinin yüksekliği nedeniyle kısa sürede çok daha hızlı bir gelişmeye yol açmıştır (Erkan, 1998: 11).

Bununla ilgili olarak Masuda (1983: 42-43)’nın ortaya koyduğu tabloda (Tablo: 1), Motor Gücü Devrimi olarak adlandırdığı Sanayi Devrimi boyunca geliştirilen teknoloji ve ortaya çıkan gelişmeler 229 yıl gibi uzun bir sürece yayılmışken; Enformasyon Devrimi başlığı altında değerlendirdiği ve bilgisayarın icadıyla başlayan teknolojideki gelişmeler 36 yıl gibi kısa bir zaman aralığında gerçekleşmiştir.

Tablo 1: Motor Gücü Devrimi ve Enformasyon Devriminin Süreç Olarak Karşılaştırması

Motor Gücü Devrimi Enformasyon Devrimi Newcomen Motoru (1708)

Buhar Motoru (1775) Demir Yolu (1829) Otomobil Model-T Ford (1909)

Jet Motoru (1937)

Birinci Kuşak Bilgisayarlar (1946) İkinci Kuşak Bilgisayarlar (1956) Üçüncü Kuşak Bilgisayarlar (1965) Mikroişlemciler (1965) Dördüncü Kuşak Bilgisayarlar (1983) T ek n ol oj in in G el im i

SÜREÇ: 229 YIL SÜREÇ: 36 YIL

Kaynak: Masuda, 1983: 43’den uyarlanmıştır.

Bu veriler ışığında tarıma dayalı geleneksel toplum ve sanayi toplumunda gerçekleşen ilerlemenin asırlar boyu süren bir deneyim ve birikimin sonucu olduğu ve bu yüzden sanayi sonrası dönemle kıyaslandığında yavaş bir ilerlemenin görüldüğü; bilgi toplumunda ise bilginin kullanımı ve yeniden üretimine dayanan

yaklaşımla daha kısa sürede daha etkin adımların atılabildiği sonucuna ulaşılabilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Törenli (2004: 26) de akıllı teknolojiler adını verdiği bilgisayar teknolojilerinin tıpkı sanayi devrimindeki makine teknolojisi gibi bilgi toplumunda yeni bir toplum anlayışının şekillenmesinde merkezi bir görev üstleneceğini ifade etmektedir. Bu teknolojilerin merkezi bir konuma yükselmesi, enformasyonun kendiliğinden yeni bir toplumsal düzenin inşasında dönüştürücü bir güç ve kaynak haline gelmesi anlamını taşımaktadır.

Bilginin kullanım yönü ve alanı, tarihsel verilerden yararlanarak üç temel aşamada değerlendirilmektedir (Drucker, 1993: 19-20): 1) Başlangıçtaki ilk yüzyıl boyunca bilginin aletlere, süreçlere ve ürünlere uygulanması sonucu, “Sanayi Devrimi” yaşanmıştır. 2) 1880’lerden II. Dünya Savaşı sonuna kadar olan dönemde ise bilgi, işlere uygulanmaya başlamıştır. Bu durum, “Prodüktive Devrimi”ne zemin hazırlamıştır. 3) II. Dünya Savaşı ile başlayan dönemde ise, bilginin kendisine uygulanmaktadır ve bu yaklaşım da “Yönetim Devrimi”ni ortaya çıkarmıştır. Böylelikle bilgi sadece üretimin bir faktörü olmaktan çıkmış, daha farklı alanlarda kullanılmaya başlanan önemli bir unsur haline dönüşmüştür. Tarihsel süreç içerisinde yaşanan bu gelişmeler öncesinde toplumsal yapıları şekillendirdiği öne sürülen sermaye ve emeği de bir kenara itmiştir.