• Sonuç bulunamadı

Eski Türklerde düğüne özel olarak okuyanların olduğunu ve davetlilerin son derece memnun kalacağı Ģekilde ziyafetlerin yapıldığını söylemiĢtik. Düğüne davet edilen kiĢinin bu davete icabeti vaciptir. Hz. Peygamber‟in davete icabeti emreden hadisleri vardır. Düğüne icabet etmenin gereği, bu tür törenlerin bireyler arasında sevgi bağlarını kuvvetlendirmesine dayanır. “En kötü yemek fakirlerin bırakılıp zenginlerin davet edildiği düğün yemeğidir.” hadisi düğüne yalnızca zenginlerin çağırılıp fakirlerin dıĢlanmaması gerektiğini

vurgulamaktadır605. Halk arasında bu hususların dikkate alındığı muhakkaktır fakat saray

çevresinde düğün üst tabaka arasında gerçekleĢmektedir. Fakat halk da düğüne katılıp yiyip içip ağırlanmakta ve kurulan sofrayı yağmalamaktadır.

Gazneli Muhammed amcasının kızı ile zifafa gireceğinde davetli olarak devlet adamlarının hanımları ellerinde birçok mum ve meĢale bulunduğu halde bu merasime katılmıĢlardır606

.

Sultan Mesud ile Ebu Kâlicâr‟ın kızının düğününe de bütün NîĢâbûr‟un yüksek tabakaya

mensup hanımları davet edilmiĢti607. Sultan Alparslan, oğlu MelikĢah‟ın Karahanlı Tamgaç

Han‟ın kızı ile nikahında ġehrizor Emîri Berd b. Mühelhil‟i608

bizzat davet etmiĢtir. Bununla beraber Selçuklu-Karahanlı devlet adamları ve vasal hükümdarlarının katılımıyla bu düğün

için büyük bir tören gerçekleĢmiĢtir609

.

Düğüne davet hususunda ĢaĢırtıcı ve önemli bir örnek Nizâmülmülk‟ün halifelikten bir kadınla evlenmesinde görülmektedir. Sultan MelikĢah vezirini bu isteğine olumlu yaklaĢarak vezirin nikah gününe bütün Arap ve Acem eĢrafının toplanmasını istemiĢtir. Mekke, Medine, ġam, Rum, Irak, Fars, Horasan, Mâverâünnehir ve diğer bütün memleketlerden “ehl-i namusun” Bağdad‟a çağırılması için adamlar göndermiĢtir. Neticede bunun gibisi az bulunan bir kalabalık toplanmıĢ ve nikah akdedileceğinde sultan, devlet büyükleri ve ayanın hepsini rıza almak için hilâfet sarayına göndermiĢtir. Rıza verilene kadar damat ve yakınları bu Ģekilde beklemiĢ ve sultan tarafından gönderilen ülke büyükleri atlarına binmeyerek hilâfet 605 Yaran, a.g.mad., s.16. 606 Beyhakî, Târîh-i-Beyhakî, s. 232. 607 Ayan, a.g.e., s. 198. 608

Bedr b. Mühelhil, Ġran ve Irak sınırındaki bölgede 380-510/991-1117 yılları arasında hüküm süren bir Ġslam hanedanı olan Annâzîlere mensuptur. (Abdülkerim Özaydın, “Annâzîler” mad., DİA, C. 3, Ġstanbul 1991, s. 215.) Selçuklular, ġehrizor bölgesine geldiklerinde kendisine itaat eden Annâzîleri yeniden iskân eden Tuğrul Bey Sîrvân, Daküka ve ġehrizor'un idaresini Mühelhil'e vermiĢtir. (Ahmet Gündüz, “ġehrizor” mad., DİA, C. 38, Ġstanbul 2010, s. 474.) Mühelhil‟in bu nikaha özellikle davet edilmesi çevre hanedan mensuplarının da düğüne davet edildiğini gösterdiği gibi, Alparslan tarafından oğlunun vekaletinin ona verildiğini veyahut da Ģahit olduğunu akla getirmektedir.

sarayının kapısının önünde Ģefaat dilemiĢlerdir. Yalnızca Nizâmülmülk‟ün ata binmesi emredilmiĢtir. Böylece hilâfet sarayına girilmiĢ, devlet büyüklerine, alimlere hil„atler

dağıtılarak görkemli kutlamalarla düğün yapılmıĢtır610

.

MuhteĢem merasimler olan düğünlere davetliler ve düğün sahipleri gösteriĢli bir biçimde hazırlanarak katılmıĢlardır. Eski Türk kurganlarında kadınların kullandığı çeĢitli süs eĢyaları

çıkarılmıĢtır. Bunlar arasında küpe, gerdanlık (boğmak611

), bilezik, boncuk, inci, tarak ve ayna gibi süslenme eĢyalarıdır. Eski Türk kadınları da zamanımızda olduğu gibi süslenmiĢ,

yanaklarına kırmızı boylar sürmüĢlerdir612

.

Gazneli, Karahanlı ve Selçuklu gelinlerinin düğünlerine ne giydikleri nasıl hazırlandıkları ile ilgili kaynaklarda bilgiye rastlanmamakla beraber Gazneliler de “dünyanın süslenmiĢ bir

geline döndüğü”613

tabiri fikir vericidir. Ancak 282/895 yılında Abbâsî Halifeliğine gelin olan Tolunoğlu Humâreveyh‟in kızı Katru‟n-Neda düğününde beyaz ipek bir elbise giydiğini, baĢını süslü bir duvakla örttüğünü, taç, küpe, yüzük, bilezik gibi ziynet eĢyaları taktığını ve

makyaj malzemeleri ile süslendiğini bildiğimize göre614

bundan önceki ve sonraki adetlerde de gelinlerin düğünlerine bu Ģekilde hazırlandıklarını söylemek mümkündür.

Damatların da düğünleri için süslenip hazırlandıkları görülmektedir. Nitekim Gazneli Mesud oğlu MerdanĢâh‟ı evlendirirken ona nikahında incilerle süslü siyah ipek bir kaftan giydirmiĢ, baĢına mücevherlerle süslü dört dallı altın bir külah (taç) koymuĢ, beline değerli taĢlarla süslü bir kemer takmıĢtı615. Türkler ipek elbiselerle beraber ipek sarıklar, taçlar da

takmıĢlardır616. Oysa Ġslâmiyet ile erkeklerin ipek giymeleri, altın, mücevher gibi ziynetler

takmaları yasaklanmıĢtır.

Ġslâm dini gereği erkeğin ipekli giysiler giymesi yasak olmasına rağmen Orta Asya‟dan beri ipek elbiseye düĢkünlükleri bilinen ve bu Ģekilde giyinen Türkler, Ġslâmiyet‟ten sonra da bu alıĢkanlıklarını devam ettirmiĢlerdir. Özellikle saray tabakası, Ġslam dini gereklerine aykırı ve açıklanması güç bir biçimde gösteriĢ ve azameti göstermek bakımından bu geleneği sürdürmüĢtür. Dönemin bazı fakihleri ise bu durumu olumlu karĢılamamıĢlardır. Örneğin;

610 Mîrhând, Ravzatu‟s-Safâ, s. 145-146.

611 Altından veya gümüĢten yapılan üzerine değerli taĢlar ve inciler yerleĢtirilen gerdek gecesi için süslenen

geline takılan gerdanlıktır. (KaĢgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati‟t-Türk, C. I, s.466.)

612 Koca, “Bayram ve Festivaller”, s. 33.

613 Bu tabir Gazneli Mesud‟un 421/1030 yılında Belh‟e geldiği ve devlet iĢleri ile ilgilenmeye baĢladığı güzel

zaman için kullanılmıĢtır. (Beyhakî, Târîh-i-Beyhakî, s. 121.)

614

Hasan Ġbrahim Hasan, İslâm Tarihi, C. 4, çev. Ġsmail Yiğit, vd., Kayıhan yay., Ġstanbul 1997, s. 432-433.

615 Beyhakî, Târîh-i-Beyhakî, s. 491; Nuhoğlu, a.g.m., s. 108.

616 Örneğin Arslan Besasirî‟nin, Attâbî kumaĢtan yapılmıĢ bir cübbesi ve baĢında da ipek bir sarık

bulunmaktadır. Besasirî her zaman güzel ve değerli elbiseler seçerek giyinmiĢtir. (Sıbt Ġbnü‟l-Cevzî, Mir‟âtü‟z-

Zamân, s. 52.) Besasirî örneğinden hareketle hanedan üyelerinin genel olarak bu Ģekilde giyindiklerini söylemek

Türklerden biri bir adamdan alacağı olduğunu söyleyerek Kadılkudât Ebu Bekr Muhammed

b. el-Muzaffer eĢ-ġâmî617‟ye baĢvurmuĢtur. Kadı: “Elinde delilin var mı, şahidin var mı?”

diye sorunca adam: “Evet, Fakih Muşattıb el-Fergânî618

şahidimdir.” demiĢtir. Bunun üzerine

Kadı: “Ben el-Muşattıb‟ın şahitliğini kabul etmem; çünkü o ipek elbise giyer.” deyince Türk: “Sultan da Nizâmülmülk de ipek elbise giyerler.” Ģeklinde cevap vermiĢtir. Kadılkudât ise: “Eğer onlar benim huzurumda bir demet sebze için şahitlik etseler yine de şahitliklerini kabul

etmem.” diye cevap vermiĢtir619. Kadı el-Muzaffer sultan bile olsa ipek elbise giyenlerin Ġslâm

dinine aykırı tutum sergiledikleri için Ģahitliklerini kabul etmeyeceğini söyleyerek onları dini bütün olarak görmediğini anlatmak istemiĢtir. Fakat özellikle Selçuklu sultanlarının dinlerine düĢkünlüğü kaynaklarda yer alan bilgiler arasındadır.