• Sonuç bulunamadı

BiR SORUŞTURMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERi

Belgede ISBN y (sayfa 52-56)

BiR SORUŞTURMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERi

Agah Özgüç, «başlangıçtan bugüne en iyi 1 O Türk filminn i saptamak için bir soruşturmaya girişti. Yanıtlamak için düşünürken, kuşkusuz birçok kişi gibi bende de anılar, özlemler uyandı, bunlar da bazı dilekleri ve eksikli�i duyulan şeylerin acısını getirdi peşinden ...

1 . Anılar. Bazıları net, bazıları belli belirsiz, kesin bir kronolojik sıra gere�i de yok. Türk sineması hakkında en eski anılarım, izmir sinemalarında başlı­

yor ... Hürriyet Apartmanı'nı, Senede Bir Gün'ü, Yuvamı Yıkamazsın'ı ansıyo­

rum, bazı sahneleriyle ... Oysa 6-7 yaşlarındaydım bu filmleri gördü�ümde ...

Sonra Damga'da .. iffeti kirlenen genç kızın" tilmin sonunda kendini uçurumdan attı�ını da görebiliyorum (Sezer Sezin'miş bu kız ve ilk filmiymiş o.) Aynı yıllara ait yabancı film anılarım daha bir belirgin nedense ... Örne�in Greer Garson'la Walter Pidgeon'un Mrs. Miniver'de, hava hücumlarından tedirgin bekleyişlerini veya ünlü çocuk yıldız Margaret O'Brien'in Gaip Melek'de yüzüne gözüne bu­

laştırarak spagetti yiyişini ... Yılanlı Mabude'de çocuklu�umun ilahesi Maria Mentez'in dev bir kobraya adanmış dansını, Sürgün'de Douglas Fairbanks'ın kılıç düellolarını, Deanna Durbin'in şarkılı filmlerini veya Mumyanın intikamı'nda her tarafı bantlarla sarılı o garip mahlukun mezarından kalkıp yürüyüşünü ... Bu­

nun nedeni, bütün bu filmlerdeki bu sahnelerin çocuk belle�inde daha bir yer edecek nitelikte olması do�allıkla ... Türk sinemasına ait ilk önemli anım, istan­

bul'a gelişimle başlıyor ve Taksim sinemasında Lütfü Akad'ın Vurun Kahpe­

ye'sini seyrediyorum. Yıl 1 949, film zamanın büyük sükse yapmış filmi, haftalar­

dır oynuyor, ve biz .. maaile" gidiyoruz, Sezer Sezin'in yobaz köy imamı Ali Şen'e yenilgiyle, ölümle biten direnişine a�lıyoruz, günlerce a�lıyorum ve defte­

rime (o yıl, gördü�üm filmleri yazmaya başlamışımı koskoca bir cc 1 0» konduru­

yorum Vurun Kahpeye için ... Aynı yıldan ansıdı�ım bir film daha var: Çı�lık ...

Aydın Arakon'unmuş ... Koca bir şöminenin yandı�ı esrarlı bir evde geçen olay-lar ve Muzaffer Tema ... Ertesi yıl, sayıolay-ları bir düzine civarında dolaşan yerli film-lerden bir gördü�üm, Çetin Karamanbey'in Çete'si olmuş (ve Neriman

Kök-sal). Daha sonra, 1 95 1 'in tarihi filmler akımında üstüste L�le Devri, Barbaros Hayrettin Paşa, Cem Sultan, vb ... Yabancı filmierin renkli, zengin, şakırtılı tarih­

sel üstün-yapımlarıyla kıyaslayınca bu filmler on yaşımın çocuk gözlerini doyur­

mamış. Yine de L�le Devri'nin bazı bölümleri, örne�in şair Nedim'in damdan dama kaçışı etkilemiş beni ... O yılın başka filmleri de var, çok daha önemli ...

Vatan ve Namık Kemal'de Cahide Sonku'yu kollarında tutarak «hamasi" sözler eden Cüneyt Gökçer, Dudaktan Kalbe'de Mesiha Yelda'ya keman çalan Mu­

zaffer Tema, Allahaısmarladık'da unutulmaz Gülistan Güzey'e veda eden Su­

avi Tedü ... Ama o yıl gördü�üm bir film, bambaşka etkisine almış beni: Sür­

gün bu, Orhon Arıburnu'nun Refik Halid uyarlaması ... Roman kahramanının, til­

min sonunda, o egzotik, garip Arap kentinde (Halep galiba) çadır tiyatrosunda göbek atan kızın kendi kızı oldu�unu anlayınca düşüp ölmesi, yıllar yılı görün­

tüsünü belle�ime çakmış. Orhon'la Nedret Güvenç hala aramızda, arada bir yüzlerine veya seslerine raslıyoruz ... Ama Ayla Karaca nerelerde şimdi acep, o yılların her filminde güzelli�ine hayran oldu�umuz artisti?

Sonra Lütfü Akad'ın filmleri ... Hepsini de inci Sineması'nda seyretti�imi ansıyorum Yatıh okulun, dayurulmasına ancak Çarşamba ö�leden sonraları ve hafta sonu izin verdi�i sinema özleminin genellikle yabancı sinemaya yönel­

di�i yıllarda, az ve de�erli olan zamanın Türk sinemasına ayrılması için önemli bir neden gerekli. Ya tilmin veya oyuncunun adı pek duyulacak, ya da, genel­

likle hala «maaile" yapılan sinema ziyaretlerinin getirdi�i zorunluk olacak. Ka­

nun Namına'yı böyle bir zorunlukla gördü�ümü sanıyorum. Ama Akad'ın yalın sinemasından yansıyan şiir ve Ayhan Işık öylesine büyüsüne alıyor ki beni, Öl­

düren Şehir'i (ve daha biraz sonraları Beyaz Mendil'i, hep inci'de) isteyerek, se­

çerek görüyorum. Aynı yıllarda Fitaş'ın üstün-yapımiarı ise Atlas'da çıkıyor kar­

şıma. Ayano�lu'nun Yavuz Sultan Selim A�lıyor'u, Gelenbevi'nin Heyecan Ba­

şaran'lı Kaldırım Çiçe�i, Muhsin Ertu�rul'un Halıcı Kız fiyaskosu ... Yine o yıllar­

da Refik Halid'in (en sevdi�im Türk yazarı, o aralar), basına yepyeni bir hava getiren o günlerin Hürriyet'inde tefrika edilirken ilgiyle okudu�um Nilgün'ü. Mü­

nir Hayri Egeli'nin filmi, romanın büyüsünü kesinlikle vermiyor bana. Tae Ma­

hal önünde çekilmiş birkaç egzotik sahnenin dışında. Ne de Alman Erika Rem­

berg, kafamda onca canlandırdı�ım c c Türk prensesi Nilgünuün gizemli çekicili�i­

ni ...

50'1erin sonları artık ... Yaş 20'1ere yaklaşıyor, anıların belirginli�i yanında de�erlendirmelerin bugünkülere daha bir yakın olması olasılı�ı da artıyor ... Za­

manın gözde eleştirmeni luncan Okan, sütununu çarşaf gibi bir Türk filmine ayırır ve Üç Arkadaş'a üç yıldız verir de kim gitmez! Bir cumartesi ö�leden son­

rasında, Saray Sineması'nda Galatasaray'dan sinema tutkusunu paylaştı�ımız belli bir grup arkadaşla seyrediyoruz filmi. M uhterem Nur öylesine gerçekten kör, Fikret Hakan öylesine iyi ki ... Ve Türk sineması için, artık yakından ilgilen­

meye başladı�ımız kendi sinemamız için umutlarımız öylesine gürlüyor,

coşu-yor ki birden ... Bir Şoförün Gizli Defteri'nde tanıdı�ım Çelpan ilhan'a, yine Akad'ın Zümrüt ve Yalnızlar Rıhtımı'nda hayran oluyorum (son 2 filmi hiç mi hiç sevrniyerum ama. .. ) 1 960'1arda Paris yolu gözüküyor ... iki yıla yakın, Paris sinematek'inde veya Quartier Latin sinemalarında yıllardır özlemini çekti�im başyapıtları yutarcasına seyreder, gerçek bir sinema kültürünün temellerini atar­

ken, Türk sinemasının en verimli bir zamanını kaçırmış oluyorum, ne yazık ki ...

Erksan'ın Gecelerin Ötesi veya Dokuz Da�ın Efesi'ni, Atıf Yılmaz'ın Bu Vatanın Çocukları, Alageyik, Karacao�lanın Kara Sevdası, Seden'in Düşman Yolları Kesti, Refi�'in Yasak Aşk, veya Ertem Göreç'in Otobüs Yolcuları gibi filmlerini bir daha da yakalayamıyorum. Yurda döner dönmez, bir açık hava sinemasın­

da Erksan'ın olaylı Yılanların Öcü'nü hayranlıkla seyrediyorum ... Ve Memduh Ün'ün, bir yıl öncesinden kalma Kırık Çanaklar'ını ... Gerçekçilik konusunda Türk sinemasının iki önemli doruk noktası, ikisi de ... 1 964'1erde askerlik gelip çatıyor, bir Anadolu kasabasında ... Ve bir buçuk yıl, sürekli Türk filmi. Nevzat Pesen'in Ahtapotun Kolları'ndan ne denli nefret etmişsem, ikimize Bir Dünya'sı­

nı ve gazete taşıyan kamyonların serüvenini anlatan Hızlı Yaşayanlar'ını o denli seviyorum ... Halit Refi�'in, Visconti'nin o denli tutkulusu oldu�um Rocco ve Kardeşleri'ni andıran Gurbet Kuşları'nı, Metin Erksan'ın köy gerçekçili�inde ye­

ni bir adım olan Susuz Yaz'ını ve bunu izleyen Acı Hayat'ını, Orhan Elmas'ın Duvarların Ötesi'ni, Süreyya Duru'nun Halide Edip uyarlaması Döner Ayna'sını, Ertem Göreç'in işçi ve sendika sorunlarını içtenlikle perdeye yansıtan ilk (ve tek) Türk filmi olan Karanlıkta Uyananlar'ını da seviyorum ... Ama o aralar en çok sevdi�im yönetmen Atıf Yılmaz oluyor. Kalbe Vuran Düşman (Yılmaz'ın hiç sevmedi�i bir filmiymiş bu), sinemamızda tek soyut aşk filmi olarak bir hay­

li etkiliyor beni. (Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı'nı ayrı tutuyorum.) Yine Yıl­

maz'ın pırıl pırıl foto�raflarla, beyazlı�ı bir düş kenti mertebesine ulaşan Ur­

fa'da çekti�i yi�itlik destanı Erkek Ali, kendine özgü bir mizahı tüm sevimlili�iy­

le duyurdu�u Muradın Türküsü, petrol insanlarını naif bir duygusallıkla ele aldı­

�ı Topra�ın Kanı ... Aynı günlerde Halit Refi�'in, herkesin kabul etti�i tanımıyla

«en başarılı ça� filmimiz,. olan Haremde Dört Kadın'ı, Akad'ın Memduh Ün ta­

rafından bitirilen maceralı filmi Üç Tekerlekli Bisiklet'i, yine Ün'ün bir Avrupa western'inden hiç de aşa�ı kalmayan Namusum için'i de be�endi�im filmler­

den ... Ve sonrası, daha yakınlar oluyor artık ... iyice ansınan, sözü edilmiş, bu­

günün de�er ölçülerine vurulmuş filmler (yine de hiçbiri gere�ince ele alınma­

mış, incelenmemiş denebilir ... ) Duygu Sa�ıro�lu'nun kendine özgü bir este­

tizm'le gerçekçilik avına çıktı�ı Bitmeyen Yol, Akad'ın sinema birikiminin en us­

ta verimi Hudutların Kanunu, Metin Erksan'ın piyasaya tamamen teslim olma­

dan önce inatla, sabırla çekti�i vahşi masalı Kuyu ... Soysuzlaşan bir dönemde, yine Akad'ın bir Ana'yı, daha sonra piyasa filminin kalitelisini deneyerek bir Ve­

sikalı Yarim'i, Kader Böyle istedi'yi ortaya koyması ... Birer birer, her türlü sanat önerilerini, savlarını terkederek çarka giren yönetmenlerin arasında, birden,

beklenmedik biçimde, bir halk mitosu olmanın getirdi�i gücü iyi sinema yap­

maya yöneiten bir adamın, Yılmaz Güney'in, tek umut, tek isim, tek adam ola­

rak Türk sinemasına bir süre ışık getirmesi, Seyyit Han'la başlayan sinemacılı�ı­

nı Umut gibi bir dönüm noktasından geçirerek Acı'lara, A�ıt'lara varması ...

Onun zorunlu çekilişiyle seviyesizli�in doru�una varmış gibi görünen bir sine­

mada, eski ustaların beklenmedik bir hamlesi, Akad'ın Yaralı Kurt'dan sonra lr­

mak'ı, Yılmaz'ın Cemo'yu verişi, edebiyat'ın romancısı, hikayecisiyle yeniden si­

nemaya el uzatması, umutlu bir dönemin ufukta görünen ışıkları ...

2. Dilekler. Bunlar işte, 20 küsur yıllık bir zamanın bize ansıttıkları, Türk si­

neması deyince ... Dilekler de bu anıların içinde saklı ... .. En iyi 1 0 Türk filmi,ni seçmek ne denli zor bu durumda! Eski filmierin yandı�ı. kayboldu�u. çürüdü­

�ü. kiloyla satıldı�ı. kendi haline terkedildi�i, yıllar yılı bunları saklamanın, ge­

rekli koşulları sa�layarak arşivlemenin kimse tarafından düşünülmedi�i ve dola­

yısıyla, bu filmlerin, gösteriler, toplu gösteriler, çeşitli programlarla seyircinin ve Türk sinemasının geçmişi hakkında düşünmek, araştırmak, yargılara varmak is­

teyen sinema yazarının önüne hemen hiç getirilmedi�i bir ortamda, Türk sine­

masının geçmiş filmleri hakkında do�ru, nesnele yakın yargılara varmak, çok hatalı olmayan bir sıralama yapmak, hele hele en iyi 1 O filmi seçmek öylesine zor ki! Bütün yapılabilen, çocuklu�un anılarına uzanmak, birtakım anıların külü­

nü karıştırmak, zam�nında ilgi veya şans sonucu görülebilmiş olan filmierin iz­

lenimlerini, de�erlendirmelerini bir ölçüde do�ru varsayıp, bir sonuca ulaş­

mak ... Vurun Kahpeye'yi, Kanun Namına'yı, Sürgün'ü bugün görsem, aynı öl­

çüde be�enir miyim? Göremedi�im bunca önemli film sıraladıklarımı silip gö­

türmez mi? Özgüç'e şöyle bir sıralama yaptım, be�eni de�il, tarih sırasına gö­

re: Vurun Kahpeye 1 Kanun Namına 1 Üç Arkadaş 1 Susuz Yaz 1 Kalbe Vuran Düşman 1 Haremde Dört Kadın 1 Hudutların Kanunu 1 Bitmeyen Yol 1 Umut 1 A�ıt. Daha birkaç filmi, en azından bir Yılanların Öcü'nü, Acı Hayat'ı, Karanlıkta Uyananlar'ı, Üç Tekerlekli Bisiklet'i, Topra�ın Kanı'nı, Acı'yı da koymak ister­

dim bu listeye. Baskısı tükenmiş eski kitaplar, yeri geldi�inde birer ikişer yeni basımlarla okuyucu karşısına çıkarılıyor. Yarım yüzyıl boyu, zaman zaman önemli yazarlarının, sanatçılarının da katkılarıyla, bir ulusun sinema denen ye­

dinci sanatta ortaya koydukları da mutlaka derlenip toplanmalı, araştırılıp arşiv­

lenmeli, ilgili seyirciye sunulmalı. Bu konuda, Sinematek, Türk Film Arşivi gibi derneklere, ilgili makamlara, bu filmierin kopyalarını elinde bulunduran özel ki­

şilere önemli görev ve sorumluluk düşmekte ... Son yıllarda Türk filmlerini arşiv­

lernede önemli çalışmalarda bulundu�unu bildi�imiz Türk Film Arşivi'nin bu ça­

lışması, ellerinde bulunan birçok tilmin negatifinden pozitif kopya çıkarıp gös­

terme yoluna gitmemek yüzünden eksik kalıyor. Biz, geçmiş Türk filmlerinin gösterilme olanakları sa�lanmasını, yalnızca çocuklu�umuzun küllenmiş anıları­

nı eşelemek için de�il (ki bu kadarı bile yeterli bir neden sayılabilir, birçok ku­

şak için), geçmişten alınacak derslerin ve yapılacak do�ru de�erlendirmelerin,

gelece�in Türk sinemasına da yön vermede çok önemli olaca�ına inandı�ımız için istiyoruz.

1 973

* * *

Belgede ISBN y (sayfa 52-56)