• Sonuç bulunamadı

BEYAZPERDEDEKi KiTAPLAR

Belgede ISBN y (sayfa 153-156)

Sinema ile edebiyat ilişkileri ... Sinema var oldu�undan beri, yani neredey­

se yüzyıla yakın süredir var olan, kimi zaman alabildi�ine ateşli, yo�un, atılgan tartışmalara dönüşen, ama hiçbir zaman somut sonuçlar, belli kurallar ve ke­

sin reçeteler getirmeyen bir garip alışveriş ... Aslında hiçbir sonuca ulaşmayan ve ulaşmayaca�ı da önceden bilinen bu konu üzerinde yeniden kafa yormaya, bilmem ne denli gerek var?

Ne var ki konu bir anlamda kendili�inden gündeme geliyor. Orson Wel­

les'in daha önce TVde gösterilmiş, benim banda aldırıp, seyretmek fırsatını an­

cak bir süre sonra bulabildi�im •Dava .. filmini izlerken, yine bu konu üzerinde ister istemez sorular belirmedi mi kafamda? Dünyanın en zor metinlerini üre­

ten en karmaşık yazarlardan biri olan Kafka'yı, onun •Dava,sını filme almayı düşünmek ve üstelik bunu böylesine başarmak? Welles'in «Dava .. sını izlerken, belki de bu türden bir yazı yazaca�ımı bilmenin de etkisiyle, edebiyatjsinema ve de yazı/ görüntü ilişkileri ve bunların çözülemez dengeleri bilincime sürekli yansıdı, durdu ... Yanıtlar yoktu belki, ama belki de vardı ve bunlar •iyi .. bir uyar­

lamanın, işte belki de •Dava .. nın içinde gizliydi. Ne yazık ki kolay kolay ayrıştırı­

lamaz, çözülemez, okunamaz biçimde!..

Önemli olan, sonuçta, kuşkusuz kaynak alınan yapıtın insanda bıraktırlı asıl ve de sonsal izlenimi, tartuyu bırakan bir yapıt üretmekti, başka anlatım bi­

çimleriyle de olsa ... Welles, •Dav�'nın tüm korku, tedirginlik veren, sanki oku­

yanı hasta eden, midesini bulandıran atmosferini yakalamış, aynı şeyi sözcük­

ler yerine görüntülerle yakalamak ve oluşturmak dahasını göstermişti. Anlama­

dı�ı. anlayamadı�ı. zaten kimsenin de anlamadırlı ve anlamaya çaba gösterme­

di�i dev bir mekanizmanın, ezici bir bürokrasi ve yönetim çarkının dişlilerine ta­

kılmış bir küçük zerrecik, bir zayıf birey, bir zavallı insanorlluydu, Bay Joseph K. Bu durumun farkına, ancak olay kendisinin başına geldirlinde varıyor, dirler­

lerinin tersine, boyun erlmek ve kendisini belli olmayan bir suçtan yargılayarak mahkum etmek için örgütlenmiş tüm bir yapıya karşı direnmek istiyordu. An­

cak bunun için yardımını gereksindirli tüm kurum ve kişiler, sonunun kaçınıl­

mazlırlını onaylamaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Welles'in, d'Orsay gannın dev mekAnı Içine istif edilmiş sıralar, dolaplar, dosyalar ve türlü-çeşitli bürokra­

tik ögelerle dolu görüntüler içinde kimi zaman başdôndürücü bir hızla kayıp gi­

den kamerası, Kafka'nın sözcüklerinin yerini alıyordu. Kafka'nın kalemiyle be­

timledikleri, Welles'de kameranın gözüyle somutlaşıyordu. Kafka'nın özenle se­

çilmiş sözcükleriyle tanımladırlı bütün o kişilikler, Welles'in bir eski Çin kuklaa-153

sı denli aşina oldu�u ışık/gölge ikileminin oda�ında, alabildi�ine garip, dolayı­

sıyla tedirgin edici çerçevelerneler içinde yakalanmış usta oyuncu yüzleriyle perdede yeniden yaşıyor, yeni bir kişilik, yeni bir hayat kazanıyorlardı. Bay K.' nin ezenjezilen diyalekti�ini çok iyi beliemiş ve ccezen• rolünü ustaca yüklen­

miş avukatını, bundan böyle Kafka'nın tanımı kadar Welles'in (kendi) yüzüyle, bütün o baştan çıkarıcı, yakalandı�ı anda elden kayıveren, Joseph K.'ye ger­

çekten yardım etmeyi de�il, yalnızca onun yalnız, ezilmiş, çocuksu kişili�inde annelik ve dişilik gereksinimlerini bir arada doyurmak isteyen kadın kişiliklerini ise, artık Jeanne Moreau, Romy Schneider, Elsa Martinelli'nin yüzleriyle anım­

sayacak de�il mi idik?

Evet, edebiyat / sinema ... Kuşkusuz bir Kafka'yı sinemalaştırmak cüretine sahip olmak ve üstelik bunu başarmak için, Welles gibi, her iki alanı da çok iyi bilen, görüntülerle de sözcüklerle oldu�u denli oynayabilen bir deha olmak ge­

rekiyor. Yoksa hemen her şey sinemalaştırılabilir, en azından denebilir ... Bırakı­

nız Shakespeare, Dostoyevski veya James Joyce'u ... (Tüm bu yazarlar ve sayı­

sız di�erleri sinemalaştırıldı, sinemalaştırılıyor). Ama i ncil, ·Kapital .. , Sophokles, Dante veya Dylan Thomas'ın şiiri bile sinemalaştırılmadı mı? (Bıyık altından gü­

ler ek, •Ahmet Muhip Dıranas'ın şiirini unutuyorsun .. diye ekleyebilirsiniz!). Zor, çok zor bir konu bu ... Romanın, yapıtın önemi, hacmi, ünü, edebi d�eri (yani metnin kendi özgül de�eri) arttıkça, sinemacının işi de zorlaşıyor, çetrefilleşi­

yor. Klasik ve demode ·biçim/içeril<:» ikilemini yeniden gündeme getirmek bir yana, bir edebi yapıtın her şeyd�:·:"ı · ·ıcüklerle kurulmuş özgün bir yapı, son biçimini almış, artık ayrıştır;! - cr,;,· -,;;,nemez ve de�iştirilemez bir metin oldu�u gibi temel bir gerçe�i bir&-:..�. unutmadan, bir sinemasal uyarlamaya girişrnek mümkün de�il... O zaman her şeye yeni baştan başlamak, sözcükle­

ri, metni, yapıtın özgül ve edebi de�erini filan bir yana bırakıp, okuyup bitirdik­

ten sonra insanda kalan tortuya e�ilmek gerekiyor, belki de ... Çünkü metni ay­

nen korumak bile, bu alanda başarının güvencesi de�il kil .. Metne aynen sa­

dık kalmış, üstelik büyük bütçelerle, maddi olanaklarla çekilmiş Shakespeare

1 uyarlamaları, kimi zaman sıkıcı, giderek komik olmaktan kurtulamazken, Wel­

les'in (bir kez daha Welles) metni budayarak, üstelik parasızlıktan i�reti dekor ve giysilerle kotardı�ı •Macbeth, ve •Othello .. nun sinemadaki en iyi Shakespe­

are uyarlamaları arasına girmesini nasıl açıklamalı yoksa? Gerçek edebi yapıtla­

rın, yazının kilometre taşlarının sinemada iyi sonuç vermemesine şaşmamalı ...

Dostoyevski'yi, Flaubert'i, Faulkner'i, Proust'u, Joyce'u, Yaşar Kemal'i, bunlar ve benzerleri, yazıyı bir büyücü gibi kullanan, alabildi�ine geniş sözcük da�ar­

cıkları, engin bir tasvir yetenekleri olan, yazdıkları dilde adeta yeni kurallar oluş­

turan, sözcüklerini sanki bir yazma şehvetiyle bir çı� gibi akıtan yazarları nasıl sinemalaştırabilirsiniz? Bir tek başarılı •Suç ve Ceza•, ccKaramozof Kardeşler•,

·Madame Bovary .. , ·Döşe�imde Ölürken•, ·Yitik Zamanın Peşinde .. , •Uiysses•

veya .. ince Memed» uyarlaması var mıdır, olabilir mi? (Oysa hepsi, kimi birkaç

kez olmak üzere, sinemalaştırılmışlardır) ...

Demek ki, sorunun çözümü yok. Ama genel bir kural şu olabilir: Çok önemli bir edebi yapıttan iyi film olmaz. Örne�in amansız bir uyarlayıcı olan Jo­

seph Losey'in, Tennessee Williams, ibsen, Semprun, Mozart vb. uyarlamaları­

nın hepsi tartışmalıdır, ama Harold Pinter'in özgün senaryoianna dayalı filmleri veya nispeten önemsiz bir yapıta, L.P. Hartley'in uGo-Between,'ine dayalı uAra­

bulucu .. su, sanatçının başyapıtlarıdır ... Yine amansız bir uyarlayıcı olan emek­

tar John Huston, Herman Melville, Williams, Kipiing veya uincilnde burnunu iyi­

ce sürtmüş, ama bunlar, onu, Malcolm Lawry'nin uuyarlanamazn denen roma­

nı "Under the Volcanonyu sinemalaştırmak girişiminden alıkoymamıştır. Hem de, romanı da bilenlere göre oldukça farklı olmakla birlikte, kendi yolunda son derece başarılı bir filmle ... Aynı Huston'un şimdi uÖiülernle James Joyce'a ( «Dublinlilernden bir hikayeye) el atmasında şaşılacak ne var? Yine de, genel gerçek, ancak çok, çok önemli olmayan romanlardan tatmin edici filmler yap­

manın daha kolay oldu�udur. Benim uyarlama denince aklıma gelen birkaç filmden biri olan John Ford'un «Gazap Üzümleri", aslında Steinbeck'in romanı­

nın çok iyi bir roman olmamasından yararlanmıyor mu? «Rüzgar Gibi Geçti», kendi türünde (romantik sinemada) bir doruktur. Ama bu, Margaret Mitchell'in (artık unutulmuş olan) romanının hiç de önemli olmayan bir piyasa romanı ol­

masından destek almıyor mu? Son yılların en önemli kimi filmlerinin başarısı­

nın ardında, esinlendikleri romanların ya çoktan unutulmuş ya da hiçbir zaman gere�i gibi tanınmamış yapıtlar olması yok mu? Birkaç örnek vermek gerekir­

se, Stanley Kubrick'in uBarry Lyndonn, Roman Polanski'nin uTessn, Coppola' nın «Kıyamet», yine Huston'un uPrizziler'in Onuru", Taviani Kardeşlerin uKaos", Alain Resnais'nin uMelon, vs, vs ...

Gerçek şu ki, sinema 1 edebiyat ilişkileri üstüne ne söylense, ne yazılsa boş ... Sanatçıya kural ve sınır koyamazsınız, istedi�i yapıttan esinlenecek, iste­

di�i yazılı metni görselli�e dönüştürecektir. Do�allıkla, sonuçlarına, yankı ve tepkilerine katlanmayı göze almak koşuluyla ... Yo�un, özgün metinleri sinema­

sal başanlara dönüştürmek, ilkede zor olsa da, Welles gibi dehalara gereksin­

me gösterse de, yine de deneyenler çıkacaktır. Ama, bizden ö�üt, uyarlama deneyenierin çok önemli, çok bilinen, sevilen yapıtiara el atmaktansa, daha kı­

yıda-kenarda kalmış, daha serbest, özgür uyarlama olanakları getiren edebi metinlere, veya, belki daha da iyisi, özgün senaryolara bel ba�lamalarıdır. Çün­

kü uyarlama her ne kadar bir haksa da, yıllardır okuyup sevdi�i, kişiliklerini kendi düşgücünde çoktan yarattı�ı önemli yapıtların perdede aldı�ı biçimi be­

�enmemek ve eleştirrnek de, okurun en do�al ve önlenemez hakkıdır.

1 987

Belgede ISBN y (sayfa 153-156)