• Sonuç bulunamadı

Aval Verenin Taahhüdünün Lehine Aval Verilenin Taahhüdü İle Bağının

Belgede Aval kurumu (sayfa 133-136)

3.2 Aval Verenin Savunma Olanakları

3.2.2 Aval Verenin İleri Sürebileceği Def'iler

3.2.2.3 Aval Verenin Taahhüdünün Lehine Aval Verilenin Taahhüdü İle Bağının

3.2.2.3.1 Lehine Aval Verilen Kişinin Hamile Karşı Sahip Olduğu Kişisel Def’iler

Lehine aval verilen kişinin hamile karşı sahip olduğu kişisel def’ilerin, kendisine ödeme için başvurulan aval veren tarafından ileri sürüp sürülemeyeceği doktrinde tartışmalıdır. Baskın görüş, avalin şeklen fer’i buna karşın maddi anlamda bağımsız olması nedeniyle682 lehine aval verilen kişinin hamile kaşı sahip olduğu def’ileri, aval verenin ileri süremeyeceği yönündedir683. Buna karşın, azınlık görüş, aval verenin bu def’ileri hamile karşı

680

Boztosun, s. 63; Ülgen/Helvacı/Kendigelen/Kaya, s. 172; Y. 12. HD. E. 2007/7010 K. 2007/9206T.

7.5.2007; “Takip konusu yapılan senedin incelenmesinde asıl borçlu görünen Engin Müftüoğlu'na atfedilecek imza bulunmamaktadır. Muteriz Rıza Müftüoğlu ise aval veren durumunda olup TTK.nun 614. maddesi hükmüne göre, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi sorumludur. Lehine aval verilen kimse mutlaka bir bono borçlusu olmalıdır. Bono da sorumlu olarak görünmeyen bir kimse için verilen aval geçersizdir. Somut olayda da bononun keşidecisinin imzası yoktur. Keşideci için aval vermiş olan şikayetçi, senette keşidecinin imzasının bulunmaması nedeniyle senet bedelinden dolayı sorumlu tutulamaz. Bu nedenle takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı nedenlerle itirazın reddi isabetsizdir.” Aynı doğrultuda bkz. Y. 12. HD. E. 2008/1110 K. 2008/4016 T. 4.3.2008; Y. 12. HD. E. 2003/14381 K. 2003/18183 T. 23.9.2003; Y. 12. HD. E. 1995/12322 K. 1995/12776 T. 3.10.1995-Kazancı.

681Boztosun, hükmün uygulanması bakımından kimin lehine aval verildiğinin önemli olduğunu; çünkü,

düzenleyen lehine aval verildiği takdirde, bu durum zorunlu şekil şartlarında eksiklik oluşturarak; ciranta lehine aval verildiği takdirde ise, bu durumun ciro zincirinde kopukluğa yol açarak, senet metninden anlaşılan birer def’iyi oluşturacaklarına değinmektedir. Daha sonra, hükmün uygulanabileceği durumların, sadece aval veren lehine ve muhatap lehine aval verildiği durumlarda söz konusu olacağını; bu haller açısından, bu istisna öngörülmeseydi bile, el yazısı ile imza yoksa lehine aval verilenin şeklen dahi olsa bir kambiyo taahhüdü bulunmayacağından, avale ilişkin kurucu unsur eksikliğinden dolayı avalin yokluğuna hükmetmek gerekeceğini belirtmektedir. Bkz. Boztosun, s. 63-64; Kanımca, bu hüküm olmasına rağmen, söz konusu durumda, aval veren tarafından, avalin kurucu unsurundaki eksiklik sebebiyle oluşmadığının öncelikli olarak ileri sürülmesi gerekir. Zira, somut olaya avalin hükümlerini uygulayabilmek için, avalin kurucu unsurlarında bir eksiklik olmaması gerekir.

682 Bu görüşün değerlendirmesi ve eleştirmesi için bkz. İkinci Bölüm, 2.1.2.

683İmregün, s. 79; Tekil, s. 136-137; Domaniç, önce, şekli noksanlar hariç, lehine aval verilenin ademi

mes’uliyetini mucip sebeplerin avalistin mes’uliyetini bertaraf etmediğinden, kefalatteki durum (EBK m. 497) hilafına, avalistin bu def’ileri dermeyana hak ve mecburiyeti olmadığnı ileri sürmekte (Domaniç, s. 187); ancak ilerleyen bölümde, avalistin, EBK m. 143, 497/2 icabı, senetten anlaşılan defiler gibi, lehine aval verdiği kimsenin haiz olduğu ve kendisince bilinen şahsi def’ileri de kullanmak mecburiyetinde olduğunu belirtmektedir. Bkz. Domaniç, s. 197; Öztan, önce, lehine aval verilen şahsın hamile karşı dermeyan edebileceği şahsi def’ilerin, aval veren tarafından hamile karşı ileri sürülebilmesinin 599’uncu maddenin getirdiği sınırlama sebebiyle mümkün olmadığını ileri sürmekte (Bkz. Öztan, 1997, s. 817); ancak, daha sonra, lehine aval verilen şahsın bunları def’i olarak dermeyan edebilmesi, aval verenin ise aynı imkana sahip

ileri sürebileceği yönündedir684

. Boztosun, avalin teminat niteliği göz önünde bulundurularak, avalistin, lehine aval verilenin hamile karşı sahip olduğu kişisel def’ileri ileri sürebileceğini kabul etmek gerektiğini; ancak, kefalete ilişkin özel düzenlemenin aksine (EBK m. 497), avalist için kanunen böyle bir yükümlülük öngörülmediğinden, avalistin bu def’ileri ileri sürmemesinin, lehine aval verilene başvurma hakkını kaybetmesine neden olmaması gerektiğini belirtmektedir685

.

Kanımca, aval verenin, lehine aval verilenin hamile karşı sahip olduğu kişisel def’ileri ileri sürüp süremeyeceği hususunda, aval verenin kambiyo taahhüdü ile lehine aval verenin kambiyo taahhüdü arasındaki ilişkinin incelenmesi gerekir. Zira, avale ilişkin TTK m. 700 ilâ 702’de ve emre yazılı senetlerdeki def’i sistemine ilişkin TTK m. 825 ve poliçede def’ilere ilişkin TTK m. 687 hükümlerinde, bu hususa ilişkin bir düzenleme öngörülmemektedir686

. Bu

bulunmamasının işin mahiyetine uymaması sebebiyle, borcun ödendiği, takas olunduğu, borçlunun ibra edildiği vs gibi def’ilerden aval verenin yararlanması gerektiğini; aksi takdirde, aval veren ödemek zorunda kalacağı meblağı 638’inci maddede gösterilen ilavelerle aval verdiği şahıstan talep edebileceğini belirtmektedir (Bkz. Öztan, 1997, s. 818-819). Öztan, kitabın yeni basısında ise, aval verenin mesuliyetinin poliçeden doğduğunu bu sebeple, lehine aval verilenin şahsi def’ilerini dermeyan edemeyeceğini (TTK m. 687; TBK m. 591) belirtmektedir. Bkz. Öztan, s. 169; Demirkapı, önce, lehine aval verilen kişinin senedi hatır ilişkisine dayalı olarak verdiği hususunun, aval veren tarafından ileri sürmekte (Bkz. Demirkapı, s. 193); ancak, lehine aval verilen kişiyle hamil arasında kambiyo ilişkisine ait olup senet üzerinde görünmeyen erteleme, ifa, ibra gibi hallerde, bu savunmaların esas olarak kambiyo ilişkisine dayandığı ve aval verenin üstlenmiş olduğu riziko ortadan kalktığı için, aval verenin bu def’ileri, hamile karşı ileri sürebileceğini belirtmektedir. Bkz. Demirkapı, s. 195; Pulaşlı, önce, kefalet sözleşmesinin aksine, avalin soyut bir taahhüt olduğundan, lehine aval verdiği kişiye ve diğer avalistlere ait kişisel def’ileri hamile karşı ileri sürmekte (Bkz.

Pulaşlı, s. 172); ancak, daha sonra, aval verilen kişinin sahip olduğu mutlak def’ilerin, kural olarak aval veren

tarafından hamile karşı ileri sürülemeyeceğini (TTK m. 702, f. 1), poliçe tutarının aval verilen tarafından ödenmiş olması veya takas edilmesinin ise bu kuralın istisnası olduğunu belirtmektedir (Bkz. Pulaşlı, s. 174). Kanımca, Pulaşlı’nın varmış olduğu sonuç bakımından, avalin soyut bir taahhüt olduğu gerekçesi yerinde değildir. Zira, avalin soyut olması ile avalin maddi anlamda bağımsız olması farklı hususlardır. Avalin soyut olması, temel ilişki ile aval verenin kambiyo taahhüdü arasındaki bir husustur ve bu husustan yola çıkılarak, aval verenin, lehine aval verilenin şahsi def’ilerinden yararlanıp yaralanamayacağına yönelik bir belirleme yapılamaz. Oysa, lehine aval verilenin kişisel def’ilerinden, aval verenin yararlanıp yararlanamayacağı, aval verenin kambiyo taahhüdünün lehine aval verilenin kambiyo taahhüdünden bağımsız olup olmadığı ile ilgili bir husustur.; Karahan/Arı/Bozgeyik/Saraç/Ünal, s. 258; Kanımca, yazarların bu husustaki görüşleri çelişkilidir. Yazarların, bu sonuca varmalarının sebebi ise, avalin maddi anlamda bağımsız olduğuna yönelik yaptıkları nitelendirmedir. Bu nitelendirmeye rağmen, lehine aval verilenin ödeme, takas veya ibra gibi hallerden aval verenin yararlanması gerektiği yönündeki belirleme, esasen yazarların aval verenle lehine aval verilen arasında bir bağ olduğunu kabul ettiklerini göstermektedir. Buna ek olarak, Öztan, bu hususta TTK m. 599’u gerekçe göstermektedir. Oysa, TTK m. 559’da avale ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi, lehine aval verilenin ödemesi gibi bir istisnaya da yer verilmemektedir.; Nitekim Boztosun, “Avalistin, lehine aval verilenin kişisel def’ilerinden sadece yukarıda sayılanlara dayanabileceğini kabul etmek tutarlı bir yaklaşım değildir. Eğer teorik olarak avalistin 599uncu madde uyarınca lehine aval verilenin kişisel def’ilerinden yararlanamayacağı ileri sürülüyorsa bu hükmün tüm kişisel def’iler açısından uygulanacağının kabulü gerekirdi. Diğer yandan, bu sava karşı, neden asıl borcun ödenmiş bulunması hali avalist tarafından ileri sürülebilecek iken, örneğin asıl borcun hükümsüzlüğünün ileri sürülemeyeceği sorusu da akla gelmektedir.” demektedir. Bkz. Boztosun, s. 64 dpn. 42.

684İpekçi, avalistin, senetten doğan def’ilerle lehine aval verdiği kimsenin kişisel olarak sahip olduğu def’ileri

hamile karşı sürmek yetki ve zorunluluğunda olduğu gibi kendisinin hamile karşı bire bir sahip olduğu def’ilerle, kendi taahhüdünün hükümsüzlüğüne ilişkin def’ileri de kullanmak hakkına sahip olduğunu belirtmektedir. Bkz. İpekçi/ İlbuldu, s. 37.

685Boztosun, s. 66. 686Boztosun; s. 65.

bağlamda, bu hususta uygulanacak kıstas, avalin, diğer kambiyo taahhütlerine nazaran özellik arz eden bir kambiyo taahhüdü olmasıdır. Zira, aval verenin kambiyo taahhüdü ile lehine aval verilenin kambiyo taahhüdü arasında bir bağ vardır. Bu bağ, avalin kurucu unsurlarından, lehine aval verilenin kambiyo taahhüdünün yerine getirilmesini temin etme amacından ve TTK m. 702, f. 1 ve 2’den kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, aval, lehine aval verilenin kambiyo taahhüdünden tamamen bağımsız değildir687

. Zira, kambiyo senetlerinde geçerli “imzaların istiklali” prensibine rağmen, TTK m. 702, f. 2 uyarınca, lehine aval verdiği kişinin sorumluluğunun şeklen doğmamış bulunması halinde aval verenin sorumsuz olması, bunun bir kanıtıdır.

Bu bağlamda, aval veren, lehine aval verilenin hamile karşı sahip olduğu kişisel def’ileri, kendisine başvuran hamile karşı ileri sürebilir688

. Bununla birlikte, Boztosun’un da belirttiği üzere aval verenin bu def’ileri ileri sürmemesi, lehine aval verilene başvurma hakkını kaybetmesine neden olmamalıdır.

3.2.2.3.2 Lehine Aval Verilen Kişinin Düzenleyene veya Önceki Hamillerden Birine Karşı Sahip Olduğu Kişisel Def’iler

TTK m. 825 ve TTK m. 687 hükümleri uyarınca, senet borçlusu, düzenleyene veya önceki hamillerden birine karşı sahip olduğu kişisel def’ileri kendisine ödeme için başvuran hamile süremez; meğerki, hamil senedi iktisap ederken bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olsun.

Doktrindeki baskın görüşün aksine, avale yönelik yaptığımız nitelendirme uyarınca, lehine aval verilen borçlu zararına senedi bilerek iktisap eden hamile karşı da, aval verenin, lehine aval verilen düzenleyene veya önceki hamillerden birine karşı sahip olduğu kişisel def’ilere dayanabilir689

.

687 Bkz. İkinci Bölüm, 2.1.2.

688Yargıtay 12. HD’nin E. 11810 K. 12148, 13.10.1994 tarihli kararı da aynı doğrultuda olmakla beraber, bu

hususun gerekçesine yer vermemektedir. “…TTK.nun 730. maddesinin göndermesi ile çekler hakkında da uygulanması gerekli TTK. 614/1 fıkrası hükmü gereğince aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmiş ise tıpkı onun gibi mesul olur. Keşidecinin ileri sürebileceği def’ileri aval veren de ileri sürebilir. 26.4.1994 tarihli “Taahhütname” adı altındaki belgede, takip konusu çekin 8840 marklık borca karşılık, teminat olarak verildiği yazılıdır. Bu durumda işin halli yargılamayı gerektirdiğinden, borçlu itirazının kabulü gerekirken, kararda yazılı nedenlerle reddine karar verilmesi isabetsizdir.” Karar için bkz. İpekçi/İlbuldu, s. 92; Aynı doğrultuda bkz. Y. 11. HD. E. 2001/14488 K. 2001/16142 T. 3.7.2001-Kazancı.

3.3 Aval Verenin Sorumluluğunun Sona Ermesi

Belgede Aval kurumu (sayfa 133-136)