• Sonuç bulunamadı

ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME

All photos taken at the event has been published in IKSAD CONGRESS SOCIETY Facebook Group // to get the pictures, please, visit the group and become a member…

ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME

Öğr. Gör. Yeliz ÇERMİKLİ BULUKLU

Toros Üniversitesi

Özet

Bir kentin tarihi mirası olarak kabul edilen sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı ile birlikte nitelikli mimarisi ve yaşam biçiminin sürekliliğinin sağlanması, kentin ve toplumun gelişen yaşam kurgusu için önem arz eder. Papageorgiou (1971)’ya göre tarihi bir çevre, karakteristik kentsel yapı, spesifik mimari nitelikleri olan yerler, yerleşimin kentsel gelişimi içerisinde bir süreklilik arz eden yapılar, bir sosyal yaşam ve aktif bir nüfusun varlığını öngören yerleşmeleri içermelidir. Tarihi çevrede gelişen yaşam kurgusu içerisinde kullanıcı ihtiyaçlarına cevap verecek yeni yapıların tasarım yaklaşımlarının nasıl olacağı, uzun zamandan beri tasarımcılar tarafından irdelenen bir tartışma konusudur. Tarihsel sürekliliğin içinde bulunacak yeni yapının; çevredeki yapıların biçim - form - üslup gibi yapının fiziksel özelliklerine yansımış mimari değerleri göz önünde bulundurması, bu sürekliliğin içerisinde yer alıp çevresine entegre olma/olmama durumu, kent kullanıcıları tarafından benimsenmesi tasarım yaklaşımının girdilerinden bazılarıdır. Dolayısıyla yeni yapılar bulundukları çevreden doğrudan etkilenen ve tasarım yönüyle çevresini doğrudan etkileyen duruma gelmektedir. Tarihi ve mimari önemi olan bir çevrede yeni yapı yaklaşımı üzerine Dibner&Dibner (1985); zıtlık oluşturma, çağrışım oluşturma ve geçiş oluşturma şeklinde tasarım yaklaşımını üç sınıfa ayırmaktadır. Çalışma kapsamında Dibner&Dibner’in sınıflandırması üç yeni yapı üzerinden değerlendirilmiştir. Yapılar seçilirken; tarihi bir çevrede olması ve tasarımının ödül almış olması belirlenen örneklem kriterlerini oluşturmaktadır. Çalışmanın sonucunda, bu üç yapının tasarım yaklaşımları irdelendiğinde, tarihi çevreden nasıl etkilendiği ve bu etkinin tasarımcının yorumuyla yeni yapıda nasıl bir mimari dil oluşturduğu ve yeni yapının kent ile kurduğu bağlamsal bütünlüğü ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Mimari dil, Tarihi çevre, Yeni yapı, Zıtlık, Geçiş, Çağrışım

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 2 FELSEFE VE İNSAN DİKOTOMİSİNDE VAROLUŞSAL BİR ANLAM ARACI OLARAK FELSEFENİN İMKÂNI VEYA İMKÂNSIZLIĞI ÜZERİNE BİR DENEME

Dr. Öğr. Üyesi SERDAR SAYGILI

Erciyes Üniversitesi

Özet

Rasyonel bir canlı olarak insan, kendi varlığının bilincine ulaştığı andan itibaren başta kendi neliği olmak üzere yaşamı boyunca anlam arayışında olmuştur. İnsan, bu anlam arayışında önce yaşadığı doğal varlık alanını kendisi için araştırma konusuna dönüştürmüştür. Bu süreç içerisinde doğduğu, yaşadığı ve öldüğü çevre üzerinde doğal bir merak dürtüsüyle çeşitli sorular sormuştur. ‘Dünya nasıl bir yerdir?’, ‘Dünyada insanın yeri nedir?’, ‘Dünyada insanın diğer canlılarla ilişkisi nasıldır?’, ‘Evren neresidir?’, ‘Evrende dünyanın yeri neresidir?’ gibi soruların cevaplarını aramıştır. Bu arayış içerisinde ki insanın sorduğu sorulara verdiği cevaplar kendini zaman zaman hayretler içerisinde bırakmıştır. Bununla birlikte yaşadığı doğal varlık alanı ile yetinmeyen insan, kendini kendisi için bir araştırma nesnesine dönüştürmüştür. Kendinin dünya ve evren içerisinde ki varlığını anlamlandırmaya çalışmıştır. İnsan bu hususla ilgili olarak ‘Ben kimim?’, ‘Benim neden varım?’, ‘Benim yaşam anlamım nedir?’, ‘Evrende yaşayan tek bilinçli varlık ben miyim?’, ‘Neden ölüyorum?’, ‘Öldükten sonra varlığım ne olacak?’ gibi sorular ile kendine dönük yanıtlar aramıştır. Bu noktada insan günlük yaşamının ötesinde olgusal varlık dünyasını ve kendi varlığını anlamlandırma sürecinde dini bilgi, sanatsal bilgi, bilimsel bilgi, felsefi bilgi gibi birçok bilgi türü oluşturmuştur. Bu bilgi türlerinden felsefi bilgi, insanın hem olgusal dünyaya hem de kendine dönük cevap arayışında önemli araçlarından birisi olmuştur. İnsan felsefi bilgi ile gündelik yaşamın yüzeyselliğinden uzaklaşarak kendi varoluşuna ilişkin derin cevaplar ortaya koymuştur. Böylece insan, dünyaya ve kendine yönelik anlam arayışında birtakım soruların cevabında çözümleyici perspektifler oluşturmasına karşın, bazı soruların cevabında felsefe ile düşünmeyi sürdürmüştür. Görüldüğü üzere felsefe, geçmişte olduğu üzere günümüzde insanın varoluşsal anlam arayışında önemli bir imkân olarak kalmaya devam etmektedir.

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 3 KENTLERİN ÖTEKİSİ: SOKAKTA YAŞAYANLAR

Prof. Dr. Kamuran ELBEYOĞLU

Toros Üniversitesi

Dr. Öğr. Üyesi Osman SİRKECİ

Giresun Üniversitesi

Özet

Kentler bir toplumun kültürünün gücünün bir arada bulunduğu yerlerdir. Çok çeşitli renkleri içinde barındıran kentler toplumsal ilişkilerin çeşitlendiği ve karmaşıklaştığı bir yapı sergiler. Kentlerin bir ruhu vardır ve eğer kentin ruhu kentten ayrışırsa o zaman kent kimliğini yitirir. Kenti kent yapan şey sadece kaldırımlar, yollar, apartmanlar, gökdelenler değil, o kentte birlikte yaşayan farklı etnik, dini, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik farklılıklara sahip insanların biraradalığıdır. Ancak çağdaş endüstriyel toplumlardaki en önemli toplumsal bölünmelerden birisi özellikle sosyo-ekonomik bağlamda karşımıza çıkan sokakta yaşayanlardır.

Sokakta yaşayanlar kategorisi psikolojik, ekonomik veya sosyal nedenlerden dolayı yerleşik hayattan koparak parklar, bahçeler, bankamatikler, kaldırımlar, köprü altlarını kendilerine mesken edinen evsizlerden sokakta satış yaparak geçimini sağlayan seyyar satıcılar, işportacılar, simitçiler, çöp toplayıcılara kadar geniş bir yelpazede ele alınabilir. Toplumsal bölünmeler, sosyal eşitsizlik ve dezavantaj biçimlerini üreten geniş kalıp ve süreçlere işaret eder. Bireysel yaşantılarımız içerisinde tamamen doğal bir şekilde ve kaçınılmaz bir biçimde toplumda neden bulunduğumuz konumda olduğumuzu hem kendimize hem de başkalarına anlatan kişisel yaşam hikayelerimizi kurgularız. Her birimiz kendi kişisel hikayemizi ve güçlü yanlarımızı yansıtan özgeçmişlere sahibizdir; zayıf yanlarımızı değiştirmenin ve güçlü yanlarımızı geliştirmenin kendi elimizde olduğunu düşünürüz. Dolayısıyla eşitsizlik insanlara kolektif olarak yaşanmakta olan ve açıklanması gereken bir şeymiş gibi değil, tek tek bireylerin kendileri için yaratmış oldukları avantaj veya dezavantajların bir sonucu gibi görünür.

Oysa tüm modern endüstriyel toplumların eşitsiz ekonomik konumları yansıtan eşitsizlik yapıları vardır. Sınıf temelli toplumsal bölünmeler, zenginlik olarak mülkiyet sahipliğiyle ve farklı mesleki konumların maddi ve kültürel avantaj ve dezavantajlarıyla yakından ilişkilidir. Bunların her ikisinden de yoksun olanlar, yoksullar ve sosyal açıdan dışlanan, felsefi olarak ötekileştirilenler arasındadırlar. Sosyo-ekonomik temelli bu ötekileştirmenin en önemli sebeplerinden birisi modern endüstriyel toplumlarda emek piyasasının, var olan işlerin doğasının değişmesiyle gittikçe daha güçlü bir şekilde ayrımlaşması ve dolayısıyla mevcut sınıflar arasındaki geçişlerin azalmasıdır.

Ötekileştirme, egemen yapının, egemen düşüncenin ve egemen davranışın kendi kıstasları içerisinde görmediği ya da görmek istemedikleri birey veya topluluklara karşı

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 4

gösterdikleri davranış biçimidir. Ayrıca hatırlanması gereken önemli bir olgu statüdeki eşitsizliğin önyargıyı beslediği, önyargının da ötekileştirmeye zemin hazırladığıdır. Modern toplum insanı fiziksel rahatlık uğruna kazanmak, harcamak, yine kazanmak döngüsüne itilmiş durumdadır, ve bu döngüden memnun olmasında da kitle iletişim araçları da son derece etkilidir. Sistem, çalışmanın yüceltilmesi ve çalışmamanın ya da sistem içinde kalıplara uygun bir şekilde çalışmayanın sistem dışı sayılarak ötelenmesi üzerine kurulmuştur. Kayıt dışı ekonomi kavramının altında yatan önyargı, sistem dışı emeğin değersizleştirilmesini öngörmektedir.

Bu çerçeveden bakıldığında egemen kültür karşısında emeği en fazla ötekileştirmeye tabi tutulan kesimlerden birinin kadınlar olduğu görülmektedir. Kadınların çoğunun aile içindeki emeği kayıt dışı bile sayılmazken, kadınların emek piyasasında kendilerine yer sağlamaları erkek egemen bir sistem içerisinde ya ev işlerine yakın bakım, beslenme, öğretim ve sekreterlik işleri yapmalarıyla ya da evde ürettiği şeyleri veya kendini sokakta pazarlayarak kazanç elde etmeye çalışmalarıyla sonuçlanmıştır. Kadınlar için evlilik kurumuna giriş sıklıkla marjinalleştirilmelerinin veya emek piyasası içinde sınırlandırılmalarının başlangıcını oluşturmaktadır.

Ancak eğer bir kentin ruhu o kenti oluşturan insanların ortak üretim ve yaşam alanı içinde var olabiliyorsa o zaman sokakta yaşamayı seçenleri veya sokakta yaşamını kazananları dışlamak veya ötekileştirmek kentlerin ruhunu kaybetmesi demektir. Ötekisi olmadan hiç kimse var olamayacağına göre, eğer kentin ana akım emek piyayası var olacaksa, bu ancak ötekileştirdiği “kayıt dışı ekonomi” diyerek yok saydığı insanları kabul etmesiyle mümkündür.

Anahtar kelimeler: Ötekileştirme, Kent ruhu, Sokak ekonomisi, Kadın emeği

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 5 GLOBAL SOKAK EKONOMİSİ VE SOKAK ÇALIŞANLARININ STATÜSÜ

GLOBAL STREET ECONOMY AND STREET WORKERS STATUS

Dr. Öğr. Üyesi Osman SİRKECİ

Giresun Üniversitesi

Prof. Dr. Kamuran ELBEYOĞLU

Toros Üniversitesi

Özet

Sokak ekonomisi kamuya açık alanlarda, sokaklarda, köşe başlarında, caddelerde, meydanlarda gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alışverişi olarak tanımlanmaktadır. Sabit mekanların sokaklardaki eklenti ve uzantıları bu tanımlamada kastedilen sokak ekonomisi kapsamının dışındadır. Bütün sektörlerde olduğu gibi, sokak ekonomisinin de kayıtlı olan kısmı da vardır, kayıt dışı olan kısmı da vardır. Yine insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı ve kaynakların nispeten sınırlılığı ölçüsünde meşru olan ve meşru olmayan sosyal ve iktisadi faaliyetleri içeren kısmı da bulunmaktadır. Sokak ekonomisi sokaklarda yürütülen her türlü iktisadi, sosyal, kültürel, sanatsal ve zanaatsal fayda üreten reel ve sanal faaliyetleri kapsamaktadır. Bu yaklaşımın ve çalışmanın hipotezinde, son yüzyılda ortadan kalkacağı beklenilen ve tahmin edilen çok küçük ölçekli sokak ticaretinin tüm bu öngörü ve beklentilerin aksine giderek daha yaygın ve etkin hale geldiği öne sürülmektedir. Çalışmada, bu göstergeler temelinde tüm alt sektörleri ile birlikte sokak ekonomisinin henüz ölçülememiş hacmiyle, küresel olarak alıcısı ve satıcısı ile 8 milyarlık dünya nüfusunun 5 milyarlık kesiminin günlük yaşamını etkileyen devasa boyutlara ulaştığı ön görülmektedir. Veri tabanlarından derlenen nicel göstergeler bu demografik sokak esnafları kümesinin kendine özgü ortak paydaları kapsamında ulaştığı 30 trilyon dolarlık ticari hacim ile 100 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde en büyük ekonomi olarak görülen 21 trilyon dolarlık ABD ekonomisini bile geçtiğini göstermektedir. 30 trilyonluk dolarlık hacmi ile sokak ekonomisi, sokak robotları üreticilerinin ve yatırımcılarının dikkatlerini çektiği gibi diğer girişimcilerin ve araştırmacıların da dikkatini çekmeye başlamış bulunmaktadır. Ekonomistler siyasetçiler tarafından dikkate değer görülmeyen, ortadan kalkması beklenen yüzlerce alt sektörü ile sokak ekonomisi dar gelirlilerin, yoksulların ihtiyaçlarının yegâne tedarikçisi olmuştur. İşsizlerin en kolay, en yaygın iş ve ekmek kapısı olarak görülmektedir.

Bu çalışmada gündemdeki yerinin giderek daha önemli hale geleceği ön görülen sokak ekonomisinin işlevleri kent yaşamındaki yeri yerel ve ulusal düzeyde yarattığı katma değer, problemleri, sorunları ve çözüm önerileri tartışılacaktır.

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 6 CODE-SWITCHING IN A LANGUAGE

Assist. Prof. Dr. İrfan TOSUNCUOĞLU

Karabük Üniversitesi

Abstract

It is already known by people that to know an international language is very important today as the World in becoming a global village by the help of language to some extent. There have been a lot of ideas and discussions about foreign language learning. In this respect, cognitive developments have been occuring in learning and teaching foreign or second language. Especially bilingual and multilingual nations people have some tecniques in communication. Monolingualism is defined as state of having control over the use of one language. Bilingualism means having control over the use of two languages and multi-lingualism is defined having control over the use of more than two languages. Code-switching may be considered in relation to language acquisition. This is a kind of chance of languages during the communication. It occurs generally among bilingual people and it includes alteration of sentences, phrases from both languages then switching in a long narrative forms. In language teaching code switching can be considered as a transference of items fromone language to the other language at some levels incorparated into grammatical, phonological, some other acpects. All the same there are some interferences in code switching. Grammatical interference is considered as the first language influencing the second language in terms of word order, pronouns tense and mood. It can be said that phonological interference refers foreign accent such as stress, rhythm, intonation and thempo from the first language influencing the second language. Interference at the lexicon refers the borrowing of words from any of the language and conveying them to sound naturally. A great number of theories and ideas have been carried out about how people attain language. Students would feel comfortable switching languages within normal conversations providing for a bilingual society. In turn, those who were not bilingual may be disadvantaged as they would not be able to communicate as effectively as those who were not.

KONGRE ÖZET KİTABI www.iksadkongre.org www.iksadkongre.com Sayfa 7

BİLGİ İŞLEMSEL DÜŞÜNME KAVRAMI ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALARA