• Sonuç bulunamadı

Kur'ân'da toplumsal sınanma ve sonuçları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'ân'da toplumsal sınanma ve sonuçları"

Copied!
275
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI

KUR’ÂN’DA TOPLUMSAL SINANMA ve SONUÇLARI

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. İSMET ERSÖZ

HAZIRLAYAN AHMET KÜÇÜK

(2)

İ

ÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER... II ÖNSÖZ...V KISALTMALAR ... VIII

GİRİŞ ... 1

1. TOPLUMSAL SINANMA VE MODERN TOPLUM... 1

2.TOPLUMSAL SINANMA VE TOPLUMSAL HAREKETLERİN SEYRİ... 4

BİRİNCİ BÖLÜM ...10

TOPLUM VE TOPLUMLARIN MİSYONU... 10

1.İNSAN GRUPLARI ... 10

1.1.SOSYOLOJİ’DE İNSAN GRUPLARI ... 10

1.1.1.Topluluk (Community) ... 11

1.1.2.Toplum (Society) ... 11

1.1.3.Grup ... 13

1.2. KUR’ÂN’DA İNSAN GRUPLARI... 14

1.2.1. Kavim... 14

1.2.2. Millet... 17

1.2.3. Ümmet... 21

1.3.İNSAN GRUPLARI ve TOPLUMSAL SINANMA ... 25

2. İNSANIN-TOPLUMUN MİSYONU VE TOPLUMSAL SORUMLULUK ... 27

2.1. Hilafet ... 28

2.1. 1.Halife Kavramı ve Bireysel Hilafet... 29

2.1. 2. Toplumsal Hilafet ... 32

2.2. Emanet ... 35

2.3. İmaret... 41

3. KÜLTÜR MODERNİZM VE MEDENİYET ... 45

3.1. Kültür... 45

3.2. Modernizm Medeniyet Farklılığı... 52

3.3. Medeniyet ... 60

(3)

3.4.1. Şehir/Medine... 63

3.4.2. Toplum... 65

3.4.3. Siyasî Otorite ... 66

3.4.4. Medeniyet Unsurlarının Dayanakları (Kitap, Mîzan ve Demir)... 69

İKİNCİ BÖLÜM...76

KUR’ÂN’DA TOPLUMSAL SINANMA... 76

1.TOPLUMSAL SINANMAYLA İLGİLİ KAVRAMLAR... 76

1.1.İmtihan... 76 1.2.Fitne ... 79 1.3.Belâ-İbtilâ ... 85 1.4.Musîbet ... 89 1.5.Sünnetullah ... 91 1.6.Mes’ûliyet/Sorumluluk ... 100

2-İMTİHAN MESULİYET İLİŞKİSİ VE TOPLUMSAL SORUMLULUK ALANLARI 105 2.1. İmtihan Sorumluluk İlişkisi ... 105

2.2.Bireysel Sorumluluk ... 106

2.3.Toplumsal Sorumluluk ... 109

2.4. Toplumsal Sorumluluk Alanları ... 113

2.5. Özgürlük ve Güvenlik Temelinde Toplumsal Sorumluluk ... 119

2.5.1. Özgürlük Temelinde Toplumsal Sorumluluk... 119

2.5.2. Güvenlik Temelinde Toplumsal Sorumluluk... 128

2.5.2.1. Can Güvenliği ve Toplumsal Sorumluluk... 131

2.5.2.2. Akıl Güvenliği ve Toplumsal Sorumluluk ... 135

2.5.2.3. Din ve İnanç Güvenliği ve Toplumsal Sorumluluk... 137

2.5.2.4. Nesil Güvenliği ve Toplumsal Sorumluluk... 137

2.5.2.5. Mal Güvenliği ve Toplumsal Sorumluluk... 139

3. KUR’ÂN’DA BİREYSEL ve TOPLUMSAL SINANMA... 140

3.1.Bireysel Sınanma ... 141

3.2.Toplumsal Sınanma ... 144

4. KUR’ÂN’DA TOPLUMSAL SINANMANIN ALANLARI ... 146

(4)

4.2. Nesil Güvenliği ve Toplumsal Sınanma ... 154

4.3. Mal Güvenliği ve Toplumsal Sınanma ... 158

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM...162

TOPLUMSAL SINANMANIN KONU, BOYUT VE SONUÇLARI ... 162

1. TOPLUMSAL SINANMA KONULARI ... 162

1.1. İman’ın Sınanması ... 162

1.1.1. İman’ın İlan Düzeyi ... 172

1.1.2. İman’ın Zan Düzeyi ... 173

1.1.3. İman’ın İddia Düzeyi ... 176

1.1.4. Gerçek İman Düzeyi ... 178

1.2. Amellerin’in Sınanması ... 181

1.2.1. Salih Amel Düzeyi ... 183

1.2.2. Ahsen Amel Düzeyi ... 186

1.3. Ahit Ve Misak’ın Sınanması... 192

1.4.İddiaların Sınanması ... 197

2. TOPLUMSAL SINANMANIN BOYUTLARI ... 202

2.1. Hayır’la Sınanma ... 203

2.2. Şer’le Sınanma... 206

2.3. Sınanmanın Araç ve Vasıtaları ... 214

3. TOPLUMSAL SINANMANIN SONUÇLARI ... 218

3.1. Helak-İmtihan İlişkisi ... 218

3.2. Helak-Peygamber İlişkisi... 224

3.3. Dünya Hayatında Bireysel Cezalandırma ... 229

3.4. Dünya Hayatında Toplumsal Cezalandırılma ... 232

3.5.Toplumsal Cezalandırılma ve Toplumların Eceli ... 239

3.6. Kur’an’ın Cezalandırma Tarzı ... 242

SONUÇ...246

(5)

ÖNSÖZ

Yaşadığımız çağdan ve bu çağa damgasını vuran küresel boyuttaki bilgi, iletişim, zihinsel anlayış, yaşam tarzı vb. alanlarda vuku bulan fitne ve belirsizlik ortamından birebir etkilenen birey ve toplumlarda kimlik ve kişilik problemleri, ahlâkî anlamda deformasyon, çürüme ve yozlaşma gibi toplumsal bünyeyi yok eden iç hastalıklar; adalet, vefa, ahit ve akitlere bağlılık vb. her tip sağlıklı toplum için vazgeçilmez olan değerlerin yok olması, en azından unutulması gibi olumsuz sonuçlar doğmuştur. İlişkiler pragmatik bir temele oturduğu için, dün fayda sağlayan değer ve iddialar bugün menfaat sağlamıyorsa onlardan vazgeçilip, arkasında durulmamaktadır. Yani değer ve iddialar dünyevî menfaat sağladığı oranda ve sağladığı sürece anlam ifade etmekte, bu özelliğini yitirince anlamsızlaşmaktadır. Bu olumsuzluklardan onların giderilmesi için mücadele vermesi gereken ve inandıklarını iddia eden toplumlar da ciddî anlamda etkilenmektedirler. Hallbuki onlar insanlık tarihi boyunca her çağdaki birey ve toplumların aradığı, uğruna mücadele verdiği zamana ve menfaate göre değişmeyen evrensel değerlerdir. İnsanoğlunun onlardan bu kadar kolay vazgeçebilmesi sınanma konusuna ilgi duymamıza sebep olmuştur.

Oysa Kur’ân, insanoğlunun Rabbiyle yapmış olduğu fıtrî sözleşmeye bağlılığını ve iddialarının arkasında durup durmadığını test etmek için yeryüzüne halife misyonuyla gönderildiğini ifade etmektedir. Hilafet ise yeryüzündeki bütün ilişki ağını adalet temeline oturtmanın adıdır. Hilafetin bireysel boyutuyla birlikte toplumsal boyutundan, dolayısıyla bireysel imtihanın yanında toplumsal imtihanın varlığından da bahsetmektedir. Kur’ân zikrettiği hilafet misyonuyla, yeryüzünün adalet temelinde maddî ve manevî anlamdaki imaret sorumluluğunu insan ve toplumlara yüklemekte ve bu sorumluluk noktasında bütün insanoğlunun sınandığı çağrısını yapmaktadır. Bu çağrıya yönelişin dışında bir sığınak ve kurtuluş da gözükmemektedir. Global kaos ve insan kaynaklı felaketlerin ancak bu inanç, düşünce ve imtihan bilincinin benimsenmesiyle en azından asgariye ineceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle toplumsal sınanma konusuna açılım getirmek umut ve temennisiyle bu çalışmaya yöneldik.

Çalışmamızı bir giriş ve üç bölümden oluşturduk. Giriş bölümünde özellikle okuyucunun günümüzden hareketle Kur’ân’ın sunduğu bireysel ve toplumsal

(6)

sınanma alanındaki evrensel ilkelere doğru bir seyir izlemesini sağlamayı hedefledik. Bu bağlamda modern toplumlarda toplumsal sınanmanın mahiyeti, toplumsal sınanma ve toplumsal hareketlerin seyri gibi konuları ele alarak zaten tabiatında meşakkati barındıran imtihan olgusuna modern dünyanın getirdiği problem ve zorluklara da işaret ettik.

Birinci bölümde Kur’ân ve sosyolojide toplum isimleri, insan ve toplumların misyon ve sorumlulukları, bu bağlamda onlardan üretilmesi istenen kültür, medeniyet gibi konulara yer verildi. İkinci bölümde imtihanla ilgili kavramsal çerçeve, bireysel ve toplumsal sorumluluk, toplumsal sınanma ve toplumsal sınanmanın alanları üzerinde duruldu. Son bölümde ise toplumsal sınanmanın konu ve boyutları ile toplumsal sınanmanın sonuçları/helak ve Kur’ân’nın cezalandırma tarzı gibi konular üzerinde durulup, bunlarla alakalı evrensel ilkeler hatırlatılarak dikkatlere sunuldu.

Başlangıçta tez konumuzun ismi “Kur’ân’da İmtihan Kavramı” şeklinde idi. Bu konuyla ilgili çalışmaları araştırma sürecinde YÖK Tez Tarama Kayıtlarına göre aynı isimle Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Süleyman Kaya’ya ait yanlışlıkla yüksek lisans olarak geçen çalışmaya rastladık. Ancak bu çalışma 2003 yılında kitap olarak yayımlanınca çalışmanın doktora çalışması olduğunu fark ettik. YÖK kayıtlarındaki bu yanlış bilgiden sonra aynı ismi taşıyan tez konumuzu “Kur’ân’da Toplumsal Sınanma” ismiyle değiştirmek durumunda kaldık.

Konunun Sosyoloji, Sosyal Psikoloji, Tarih Felsefesi gibi alanları da ilgilendirmesi, tabii olarak onun işlenişinde bir takım zorlukları da beraberinde getirdi.

Konuyla ilgili çalışmaların tespiti bağlamında sürdürdüğümüz araştırma sonucunda, konuyu dolaylı olarak ilgilendiren veya konunun alt başlıklarla kesişen çalışmalara rastlandı. Ancak konuyu direkt ilgilendiren özgün çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz: Ukkâşe Abdul-Mennân et-Tıbî’nin “El-Bela ve’l-İbtilâ Fî Zilali’l-Kur’ân li’ş-Şeyh Seyyid Kutub” isimli eseri, İbn Kayyım el-Cevziyye’nin “Şeytanın Tuzaklarından Pişmanları Kurtarmak” adlı Türkçe’ye çevrilen çalışmasıyla, Seyyid Kutub’un Nûr Sûresinin ifk olayıyla alakalı kısmı tefsirinin “Hikmetü’l-İbtilâ” adıyla birleştirildiği, Ahmet Pakalın tarafından da “Bela ve İmtihan” şeklinde tercüme edildiği eserler incelenmiştir.

(7)

Bunların dışında Ürdün Üniversitesinde 1988 yılında Muhammed Yusuf Ahmed Dufeş tarafından yüksek lisans tezi olarak yapılan 384 sahifeden müteşekkil “El-İbtila Fi’l-Kur’âni’l- Kerim” adlı çalışma, H.Ü.S.B.Enstitüsünde Fadıl Bedirhanoğlu tarafından 2000 yılında yapılan “Kur’ân’da Fitne” adlı doktora tez çalışması, yukarıda zikredildiği gibi Süleyman Kaya’nın çalışması, Hasan Keskin’e ait 2003 yılında basılan Kur’ân’da Fitne Kavramı adlı eseri, Cemal Ateş’in “Uluhiyet ve Ubudiyyet Bağlamında İnsanın İmtihan Edilmesinin Hikmeti” adlı çalışmalar imtihan konusuyla ilgili yapılmış özgün çalışmalar olarak gözükmektedir. Ömer Özsoy’un “Sünnetullah” adlı eseri, Ejder Okumuş’a ait, “Kur'ân'da Toplumsal Çöküş”, Ahmet Tali’nin “Kur’ân’da Mesuliyet Kavramı”, A. Emin Çimen’in “Kur’ân-ı Kerim’de Helak Kavramı” gibi çalışmalar konumuzun alt başlıklarıyla ilgili olup, kendi konularında yapılmış özgün çalışmalar olarak zikredilebilir.

Ancak Kur’ân’da Toplumsal Sınanma adı veya içeriğiyle yapılan her hangi bir özgün çalışmaya rastlanamamıştır. Dolayısıyla bizim bu çalışmamız konusunda yapılan ilk özgün çalışma vasfını taşıdığından eksikliklerden hâlî değildir. Bu konuda bundan sonra yapılacak çalışmalara bir ışık tutar, bir kapı aralarsa kendimizi bahtiyar hissederiz.

Çalışmam süresince yardım, hoşgörü ve katkılarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. İsmet Ersöz’e, özellikle konunun işlenişinde sık sık katkılarını aldığım tez izleme komitesinde bulunan Prof. Dr. Yusuf Işıcık, ve Prof. Dr. M.Ali Kapar’a, ayrıca görüşlerinden istifade ettiğim Prof. Dr. M.Sait Şimşek’e, gerek tezle ilgili konularda gerekse tezin teknik dizaynında yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. Fethi Ahmet Polat’a, tezin sosyoloji ile ilgili kaynaklarına ulaşmama yardımcı olan Doç.Dr. Mehmet Akgül’e şükranlarımı bir borç bilirim. Ayrıca dolaylı olarak bu çalışmanın ortaya çıkışına katkı veren herkese teşekkürlerimi arz ederim.

Ahmet KÜÇÜK KONYA - 2006

(8)

KISALTMALAR

ABD : Ana Bilim Dalı.

a.g.mk/tbğ. : Adı Geçen Makale/Tebliğ. a.g.drg : Adı Geçen Dergi.

a.g.tz : Adı Geçen Tez.

AÜİFD : Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.

b. : İbn, bin.

y.y. : Yayım yeri yok.

bkz. : Bakınız.

(c.) : Celle Celâluh.

çev. : Çevirmen.

DİA. : Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi DİB : Diyânet İşleri Başkanlığı.

Edt. : Editör.

FÜİFD. : Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.

/h. : Hicrî.

/m. : Miladî

Haz. : Hazırlayan.

HÜSBE. : Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İFAV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı. İSAV : İslâmî İlimler Araştırma Vakfı.

Krş. : Karşılaştırınız.

MEBİA. : Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi.

Mhk. : Muhakkik.

MÜİFV : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı. OMÜİF. : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

(9)

(r.) : Radiyallâhu anh / radiyallâhu anhâ. (s.) : Sallallâhu aleyhi ve sellem.

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü. SDÜ. : Süleyman Demirel Üniversitesi.

s. : Sayfa.

Sdş. : Sadeleştiren.

SÜSBE. : Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ŞİA. : Şamil İslâm Ansiklopedisi

tsz : Tarihsiz

UÜİFD : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.

vb : ve benzeri.

vs : vesâire.

Yay. : Yayımlayan, yayınevi.

(10)

GİRİŞ

1. TOPLUMSAL SINANMA VE MODERN TOPLUM

Kur’ân bütün çağlara, birey ve toplumlara hitap eden evrensel bir mesaj olmakla birlikte1 mesajını sunarken birey ve toplumların içerisinde yaşadığı çağ, şartlar, çevre, toplum ve toplum yapısını da dikkate almıştır. Bu onun evrenselliğinin ve güncelliğinin bir parçasıdır. Çünkü insan ve toplumların öteden beri değişmeyen psikolojik, entelektüel, toplumsal ve kültürel ihtiyaçları karşılandığı oranda güncellik söz konusu olacaktır. Bütün varlıkları olduğu gibi, insan ve toplumları da yaratanın, onların ihtiyaçlarını ve bunu giderme yollarını en iyi bilenin mesajlarını ihtiva eden Kur’ân, elbette bu zenginlik ve derinliğe sahiptir.

Bu bağlamda tezimizde toplumsal sınanma ve sonuçları konusu işlenirken, Kur’ân bütünlüğünde bakıldığında yeryüzünün gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda kulluk ve sınanma için kurgulandığı görülmektedir. İnsan ve toplumların diğer tüm varlıklardan farklı ve daha vasıflı yaratılışı, yeryüzünün içindekilerle beraber emrine musahhar kılınışı, hilafet ve emanet payesiyle müşerref oluşu, kısaca bu ayrıcalıklı uygulama sınanma kurgusunu da zorunlu kılmaktadır. Bireysel sınanma olduğu gibi özellikle toplumsal sınanmanın da kaçınılmazlığı, bunun gereği olarak kadim ümmetlerin değişik şekillerde sınandıkları,2 müşahede edilmektedir.

Önceki kavimler zaman zaman “ümmet” ismiyle ifade edilmiş olsa da daha dar, mevzi topluluklar olduğu, aynı zaman diliminde birden fazla peygamberin değişik topluluklara geldiğinden, peygamberlerin getirdikleri mesajların bir yanıyla evrensel boyut taşıyor olmasıyla birlikte, şeriatlarının tümüyle evrensel olmadığından da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu tür topluluklarda toplumsal sınanma daha yerel düzeyde kalmaktadır.

Ancak kavim gibi birey-toplum, toplum-birey ilişkilerinin daha samimi ve bağlayıcı olduğu, “biz” duygusunun baskınlığı, kan ve dil bağının belirleyiciliğinin esas alındığı cemaatsel topluluk tiplerinde toplumsal sınanmanın şekil ve seyriyle diğer toplum tiplerindeki sınanmanın şekil ve seyri farklılık arz etmektedir. Mesajlarının tümüyle evrensel, onu getiren peygamberin de bütün insanlığa hitap ettiği sosyolojik anlamda millet ile ümmet tipi toplumlarda toplumsal sınanma daha

1 Furkân, 25/1; Sâd, 38/87-88; Kalem, 68/52.

(11)

farklı seyretmektedir. Bu tip toplumlar (millet, ümmet) bir yanıyla bireyin ve ben duygusunun öne çıktığı, birey-toplum, toplum-birey ilişkilerinin samimiyetten ve bağlayıcılıktan uzak olduğu, kültür ve değerlerin yeterince önemsenmediği “vatandaşlık” ortak paydasının esas alındığı “ulus-toplum”, “modern toplum” diye ifadelendirilen cemiyet tipi toplumlara benzemektedir. Aslında bütün topluluk veya toplumlar farklı isimlerle ifade edilse de ilişkilerin şekil ve seyri bakımından temelde bu iki tip (cemaat-cemiyet) topluma benzemekle birlikte millet ve ümmet gibi toplum tipleri her iki tip ve yapının belli özelliklerini taşımaktadır.

Bu yüzden toplumsal sınanmanın Kur’ân’da zikredilen toplum tiplerinde nasıl bir seyir izlediğinden yola çıkarak bu hususun günümüzdeki şekil ve seyrini anlamak mümkündür. Bu sebeple gerek Kur’ân’daki gerekse günümüzdeki toplum tiplerinin ve onlara hakim olan toplumsal ilişkinin zemin ve şekli, bu tip toplumlarda oluşan toplumsal hareketlerin seyri ve bu seyri belirleyen olumlu-olumsuz faktörlerin neler olduğu gibi hususların ortaya konulması gerekmektedir. Bunların şekil ve çerçevesi toplumsal sınanmayı birebir etkileyen faktörlerdir. Bununla birlikte modern algının değer ve anlamdan yoksun, sadece tüketmek ve kazanmak amacına yönelik olması, birey ve toplumları ayakta tutan yerel ve evrensel değerleri de eritmekte ve sıradanlaştırmaktadır. Her mamulde olduğu gibi özellikle iletişim alanındaki teknolojik mamullerin evrensel ahlak ve değerlerden yoksun olarak üretilmesi veya zararlarını engelleyici tedbirlerin alınmaması gibi sorunlar; toplumsal sınanmayı olumsuz anlamda etkileyen faktörler olarak görünmektedir.

Bu faktörler aynı zamanda sınanmaya küresel bir boyut eklemektedir. Bütün bunlara tabiatı gereği modern toplumun beraberinde getirdiği problemler de eklendiğinde toplumsal sınanmanın zorluğu ve çok boyutlu bir mücadele sürecini içerdiği ortaya çıkmaktadır. Çok boyutlu bu ifsad karşısında tutunabilmenin yolu; hayatı bütün boyutlarıyla bir imtihan süreci olarak değerlendirmekten geçmektedir. Bu sebeple öncelikli olarak modern toplumun ne olduğu, ne gibi problemlere sahip olduğu, bu problemleri aşabilmenin yollarının neler olduğu, modern toplumda kitle hareketlerinin seyrinin nasıl gerçekleştiği gibi sorulara makul cevapların bulunması ve olumsuzluklar karşısında nasıl bir mücadele tarzının gerektiğinin tespiti; aynı zamanda modern dönemlerde toplumsal sınanmada başarılı olabilmenin yöntem ve şartlarını da netleştirecektir.

(12)

Bilindiği gibi modern “ulus-toplum”un veya “ulus-devlet”in3 ideolojik çerçevesini aydınlanma düşüncesi oluşturmuş, toplulukları değil bireyleri muhatap alarak ulusu tek meşrû toplum, başat toplum haline getirmiştir. Bu da evrensellik adına yerel, etnik ve dinî kimliklere tahammülü azaltmış, eşitlikle farklılıklara tahammül arasındaki denge kurulamadığı için farklılıkların kamusal alandan dışlanması gibi bir sonucu doğurmuştur.4 Bu düşünce Batılı birçok entelektüel tarafından bile toplum veya devletin aydınlanmış bireyler tarafından meydana gelemeyeceği, gerçek toplumun topluluklardan teşekkül etmesi gerektiği şeklinde ciddî eleştirilere tabii tutulmuştur.5 Bireyi ve bireyin özgürleşmesini esas alan modern toplumda geleneksel ve samimi topluluk/cemaat ilişkileri zayıflamış, bunların yerine resmî, mekanik ve sentetik ilişkiler esas alınmıştır. Modern toplum bir taraftan toplulukları/cemaatleri tehdit etmiş, diğer taraftan da kişi özgürleştiği oranda yalnızlaşmış ve güvensiz bir birey haline gelmiştir. Kısaca özgürlükle güven arasındaki denge bir türlü kurulamamıştır.6

Modernleşme sürecinde oluşan toplumlar laik ve seküler bir temel üzere inşa edildiğinden, bu tür toplumlarda kültürel değerler aracılığıyla oluşan geleneğin7 toplumsal ilişkiler üzerindeki belirleyiciliği de zayıflamıştır. Toplulukların/cemaatin ve geleneğin itibarı düşürülmüş hatta kökünden sökülmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak bireyler arasında duygusal bağlar, dayanışma ruhu ve toplumla birey arasındaki aracı kurumlar zayıflamış, sosyolojik açıdan patolojik bir durum ortaya çıkmıştır.8 Bu durum yukarıda da zikredildiği şekliyle eşitlikle farklılıklara tahammül, özgürlükle güven arasındaki dengenin sağlanamayışı gibi temel problemlerle birlikte birçok problemi beraberinde getirmiştir. Bunların başında tabii bir ihtiyaç olan aidiyet, mensubiyet duygusundan beslenen kimlik problemi gelmektedir.9 Modern toplum içerisindeki coğrafî büyüklüğe rağmen hayatın

3 Toplum kavramı modern ulus-devlet kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden toplum, ulus ve devlet kavramları zaman zaman eş anlamlı, birbiri yerine kullanılmaktadır. Bkz: Cevat Özyurt, Modernleşme Ve Küreselleşme Bağlamında Varoluşun Topluluksal Dinamikleri, Muhafazakar Düşünce Dergisi, yıl: 1, sayı, 2, Ankara, 2004, s. 16.

4 Özyurt, s. 17.(Bauman’dan nakille); Metin Uçar, Kentselden Moderne Modernden Post-Ulusallığa, a.g.drg. s.141.

5 Özyurt, a.g.drg, s. 17-18. 6 Özyurt, a.g.drg, s. 20-21.

7 Tönnies, geleneği toplulukları oluşturan toplumsal irade olarak tanımlar. Bkz. Özyurt, s. 12. 8 Özyurt, a.g.drg, s. 20-21.

9 Üzeyir Tekin, Dünden Bugüne Sosyolojik Açıdan Cemaat ve Cemiyet Kavramları, a.g.drg, s. 107-119.

(13)

karmaşıklığı, yaşama tarzları ve ilişkilerin hızlı değişimi, kitle kültürü ve kitle toplumunun oluşumu kişilerin bir yerlere ait olma ihtiyacını artırmaktadır. Kişilerin karşılanamayan kimliksel aidiyet ihtiyaçlarını sanal ortama taşıyarak en azından ortak ilgiler düzeyinde cemaatsel profiller arayışına girmeleri10 işin ciddiyetini ortaya koymaktadır. Kimlikler bu hızlılık, karmaşıklık ve belirsizlikler karşısında bireyin güvenini sağlayabileceği sığınak ve limanlar olarak görülmektedir.

Dolayısıyla topluluk/cemaat, kişilerin kültürel dünyada artan bu kimlik ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri önemli liman ve sığınak olarak yeniden karşımıza çıkmaktadır.11 Bunun da ötesinde bugün “toplumsallığın sonundan” , “örgütlü modernliğin sonundan”, “dünya toplumu olmaktan” vazgeçilip kabileleşmekten bile bahsedilmeye başlanmıştır. Bu durumu toplumu ulusla veya siyasal toplulukla özdeş gören klasik sosyolojik yaklaşım açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden modern toplum içerisinde toplulukların (cemaatlerin) kaybolduğu şeklindeki evrimci düşünce geçerliliğini yitirmiştir.12

Bütün bunlardan ulus-toplum veya ulus-devletlerin, ulusal kalkınmacı paradigmalarının yerine yeni bir meşrûiyet kaynağı bulamadığı, güçleriyle birlikte inandırıcılıklarını da yitirdiği anlaşılmaktadır.13 Bireylerin bu durum karşısında aldıkları tutum iki şekilde kendisini göstermektedir. Bireyler toplum ve ulus-devleti çözerek aynı anda hem ulus-ulus-devletin üstüne çıkmakta hem de altına inmektedir. Yani evrensellikle yerellik arasında bir seçim yapmak yerine bunları birbirine eklemlendirerek hem küresel hem de yerel olunmaktadır. Olması gereken de budur. 14 Tam bu noktada aynı anda yerelliğin ve evrenselliğin yaşanabileceği bir topluluk veya toplum tipi olarak kültürel anlamdaki kavim, millet ve ümmet tipi toplumlar bu ihtiyacı karşılamaktadır. Bu tip toplumlarda ilişkilerin samimiliği ve bağlayıcılığı toplumsal sınanmanın seyrini de etkileyecektir.

2.TOPLUMSAL

SINANMA

VE

TOPLUMSAL

HAREKETLERİN SEYRİ

Toplumsal sınanmayı olumsuz sonuçlandıracak faktörlerden diğeri de modern

10 Erkan Perşembe, Enformasyon Toplumunda Cemaatler Sanal mı, Gerçek mi? , a.g.drg, s. 33-43. 11 Özyurt, a.g.drg, s. 29.

12 Özyurt, a.g.drg, s. 28.

13 Özyurt, a.g.drg, s. 28; Uçar, s. 140. 14 Özyurt, a.g.drg, s. 28-30.

(14)

toplum yapısıyla birlikte doğan kitle insan, kitle toplum ve kitle kültür problemleridir. Yoğunlaşan kitle hareketleri, süratle gelişen ve en ücra köşedeki insanlara bile ulaşan kitle iletişim araçları insanlar arası ilişkileri temelden sarsmıştır. XX. Yüzyılın başından itibaren kitle insan, kitle toplum ve bunların oluşturduğu dünya görüşü, hayat felsefesi, inanç ve değerlerini belirleyen kitle kültürü ortaya çıkmıştır.15 Gelişen teknoloji insanı TV ve internet aracılığıyla tek taraflı alıcı şeklindeki belirlenmiş bir ilişki içerisine sokmakta, böylece enformatik bilgi “malumat” halinden “talimat” haline dönüşmektedir.16 Buna göç, büyük ve çarpık kentleşme sonucu oluşan şekilsiz ve çerçevesiz yığınlar eklendiğinde kitle kültürünün malzeme ve etki açısından gücü ortaya çıkmaktadır.17 Bu kültür modern toplumun ürettiği ahlâk ve kültürden uzak18 bunalımlı bir yansımadır.19 Her kültür insanların yücelmesini mükemmelleşmesini esas alırken kitle kültürü sadece ihtiyaçların giderilmesini esas almaktadır.20 Manipülasyona dayalı kitle kültürü karşısında ısrarla tutunulması gereken şey; kültürel anlamdaki milleti oluşturan, fertlerce paylaşılan, onaylanan ve üzerinde ittifak edilen değerler diye tanımlanabilecek millî kültürü güçlendirmektir.21 Dolayısıyla toplumsal hareketlerin ve tabii ki toplumsal sınanmanın sağlıklı bir seyir izlemesiyle millî kültürün ve geleneğin güçlülüğü arasında sıkı bir ilişki söz konusudur.

Millî kültür; halkın orijinal olarak ortaya çıkardığı rafine bir kültürdür. Bu kültür nesilden nesle aktarılan inanç, gelenek, değerler, fert ve toplumun dünya görüşü ve hayat tarzıdır. Bunlar birbiriyle sürekli fonksiyonel bir ilişki içerisinde olduklarından milli kültür dinamik, devamlılığı olan bir değerler sistemi, öğrenilmiş davranış biçimleridir.22 Gökalp’ın ifadesiyle bir terbiye birliğidir.23 Kişiler bunları

15 Orhan Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul, 1988, s. 178; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, İstanbul, 1997, s. 483.

16 Ahmet Özalp, Cemaatçi Politika Eleştirisi, a.g.drg, s.133.

17 Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 179; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 484.

18 Ali İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslâm, İstanbul, 1994, s. 84.

19 Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 180; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 486.

20 İzzetbegoviç, s. 83; Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 180; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 485.

21

İzzetbegoviç, s. 84; Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 185-186; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 491.

22 İzzetbegoviç, s. 84; Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 180;.Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 486.

(15)

doğuştan hazır bulduklarından hayatın her safhasında bu norm ve değerlere uymak sûretiyle kişilik kazanır, böylece toplumdaki yerini alırlar. Kısaca milli kültür yukarıda bahsedilen aidiyet/mensubiyet ihtiyacından doğan, kimliği oluşturan ve besleyen kültürdür. Sosyalleşme süreci de bu kimliği kazanmakla mümkün olacaktır.24 Bu çerçevedeki bir kültürle kazanılmış kimlik ve kişilerden oluşan bir millet/toplum kitle kültürünün etkisini kırabilir ve toplumsal ıslah ve ifsadı etkileyen olaylar karşısında irade/inisiyatif koyarak olayların akışını etkileyebilir ve değiştirebilirler.

Bilindiği üzere toplumsal hareketler topluma yönelmiş ıslah edici ve ifsat edici nitelikteki temelde iki tür eylem biçimleridir. Bu da düzeltme ve çatışma şeklinde zuhur eden iki süreci içerisinde barındırır. Toplumsal hareketlerle kolektif davranışlar arasında bir iç-içelik söz konusudur. Dolayısıyla toplumsal hareketlerin sağlıklı yorumlanabilmesi için dikkatlerin kolektif davranışların önemine ve sahasına giren olayların türüne yoğunlaşması gerekmektedir.25 Çünkü toplumsal hareketler bir anlamda sosyal içerik kazanmış kolektif davranışlardır. Toplumsal hareketlerin oluşumunda kolektif davranış biçiminin rolü olduğu kadar toplum ve ferde yönelik davranış biçiminin rolü de büyüktür. Grup şuuru, dayanışma duygusu, fertler arası samimi duyguların yoğun olduğu topluluklarla bu duyguların olmadığı kitle toplumlarda kolektif davranış ve buna bağlı olarak toplumsal hareketlerin seyri farklılaşmaktadır. Kitle toplumlardaki toplumsal hareketlerin genelde çatışmacı ve tahripkar bir zemine oturmasının temelinde de bu tür duygulardan yoksun olma yatmaktadır.26 Modern toplumla birlikte insan değer normların ve dayanışmanın güçlü olduğu mutlu bir aile yapısından koparılarak katıldığı kitle toplumdan ihtiyaç ve beklentilerine cevap bulamadığı gibi kendi benliğinden de sıyrılarak yeni bir çarkın içine itilmiştir. Böylece içerisinde yaşadığı topluma olan bireysel ve toplumsal sorumluluklarını kaybedip, kültürel değerler, semboller ve davranış biçimleriyle ilişkisini kesip moral yalnızlığın anaforuna düşmüştür. Modern toplum kendi amaçları için bu tür problemleriyle insanı/bireyi bir anlamda kurban etmiştir. Aslında

kelimesiyle tanımlamaktadır.)

24 Türkdoğan, Değişme Kültür ve Sosyal Çözülme, s. 180; Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 486.

25 Kollektif davranış sahasına giren olaylar şöyle sıralanmaktadır: 1- Panik tepkisi, 2- Çılgınlık tepkisi, 3- Düşmanlık tohumunun yayılması, 4- Sosyal ıslahat hareketleri gibi çeşitli norm-yönelimli hareketler, 5- Siyasî, dinî, mezhebî, ayaklanmalar, devrimler. Geniş bilgi için bkz: Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 23-25.

(16)

bu dram ortaya çıkan kitle insanın değil modern toplumun dramıdır.27

Dolayısıyla toplumsal hareketleri çatışmacı ve ifsat edici/tahripkar bir zeminden yapıcı ve ıslah edici bir zemine yönlendirmenin yolu toplumdaki bireylerin başarı seviyeleri ile kişilik seviyeleri arasındaki yarılmaları gidermek, kişinin eylemlerini yansıttığı toplumda yeniden grup yaşantısı ve dayanışma duygusunu canlandırmak, insan ve toplumlara bireysel sorumluluk bilinci yanında toplumsal sorumluluk bilincini kazandırmak gerekir. Aksi takdirde gerek teknolojik gelişmeler gerekse bunun dışındaki faktörler bireyi topluma bağlayan manevî lifleri kemirerek kişinin ve toplumun yapısında çatışmalar meydana getirecektir. Bu manevî lifleri dokuyan, işleyen de güçlü bir aile, güçlü bir kültür, gelenek ve bu geleneğin oluşturduğu güçlü bir millet, bu birikimle ortaya çıkan güçlü bir medeniyettir/ümmettir. Modern toplumla birlikte gelen bu global kaosa karşı ancak güçlü bir aile, güçlü bir kültür güçlü bir millet, gelenek ve güçlü bir medeniyeti üreterek direnmek, ayakta kalmak ve toplumsal sınanmayı başarıyla tamamlamak mümkün olacaktır.28

Toplumdaki bireyler arası ve birey-toplum arası ilişkinin sosyolojik bir takım sebepleri olsa da Kur’ân bütün bu sebepleri de kuşatan ancak bunların üstünde bir esasa dikkat çekmektedir. Bu esas da Allah’ın kalplere verdiği ülfet ve uzlaşmadır.29 Allah’ın lütuf olarak vermiş olduğu bu bağın yerini hiçbir bağ tutamaz.30 Kur’ân toplumsal ilişki ve davranışların samimileşmesinde idealist bir hedef belirler. Bu hedefi bireysel ve toplumsal düzeyde yardımlaşma ve dayanışma olarak öngörürken31 yardımlaşma ve dayanışmanın düşmanlık, günah ve toplumsal ifsada götürecek hiçbir hususta yapılamayacağını ifade ederek çerçevesini çizer.32 Dolayısıyla Kur’ân, toplumu/cemiyeti sadece sosyal mukavele, korunma ve ekonomik tedbir olarak görmeyip bunları birer vakıa olarak kabul etmekle birlikte, gerçek birlik ve bağa, özellikle de istikamete dikkat çekmektedir. Toplumsal mutabakat, korunma ve ekonomik tedbirler bağı toplumdaki birliğin sadece birer yönünü ifade eder ve kendi içinde birleştirme kadar dağılma, parçalanma ve bozulmaya götüren sebepleri

27 Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 37. 28 Türkdoğan, Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, s. 37. 29 Bkz: Âl-i İmrân, 3/103; Enfâl, 8/63.

30 Yumni Sezen, İslâm Sosyolojisine Giriş, İstanbul, 1994, s. 55. 31 Mâide, 5/2.

(17)

de barındırırlar. Nitekim zikredilen bağ ve temelde oluşan modern toplumların birçoğunda müreffeh bir hayata rağmen insanlar arası ilişkiler kopuk ve yozlaşmıştır.33 Toplumu bir arada tutan asıl bağlar kültürel ve aşkın değerlerdir. Bu bağ ve değerleri sağlayan ise; din ve onun belirlediği inanç ilkeleridir. Gerçek birlik, disiplin ve itaat bu inanç ve değerlerle sağlanabilir. İmandan beslendiği için bir anlam ifade ederler. Aslında bir şeye itaat ve bağlılık, onun arka planındaki sembolik veya hakiki gücün varlığından kaynaklanır ve toplum şuuruna oturur. Dayatmalarla veya çıkar birliği ile sağlanmaya çalışılan disiplin ve itaati ise, toplum şuuru reddeder.34

Zaten Kur’ân, hayatı kolaylaştıran toplumsal yasalar, tedbir kanunları, toplumun bizzat kendisinin, yardımlaşma, toplumsal bilinç, birlik ve kardeşlik şuuru gibi duyguların, hatta hayatın tümünün nihaî olarak dünyayla sınırlı kaldığını, ahiretle mukayese edildiğinde bunların anlam ve gayesinin sadece oyun-oyalanma35 veya imtihan vesilesi36 olduğunu ifade etmektedir. Kur’ân; gerek toplumsal ve tedbir yasalarının, gerekse bu duyguların şekillenmesine, keyfiyetine aşkın bir boyut getirerek onlara atfettiği kıymet ve değerin tespitini, kıyaslanan boyuta göre yapmaktadır. Yani O; savaşın sanatın, edebiyatın, ekonominin, teknolojinin vb. bir çok şeyin içerisine dahil olduğu çok ciddi bir oyun ve oyalanmadan müteşekkil bir hayattan bahsetmektedir. Bu, hayatın, dünyanın ve içindekilerin basite indirgenmesi değil onlara anlam yüklenmesidir. İnsan ve toplumun varlığı yalnız başına bir anlam ve değer ifade etmez. Onlara anlam ve değerin yüklenebilmesi, mutlaka mukayeseyi zorunlu kılmaktadır. Bu yüzden sınanma yasası da değerli olmanın yegane ölçüsü olarak konulmuştur.37

Toplumsal düzeyde değerli olabilmenin ölçüsü olan toplumsal imtihan toplumsal sorumluluk alanında gerçekleşmektedir. Bu bir anlamda toplumsal ölçekteki sınanmayla sorumlulukların üst üste çakıştığı alanlardır. Yukarıda da

33 Sezen, s. 55-56.

34 Sezen, s. 56-57.

35 “Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.” (Bakara, 2/48); “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am, 6/32).

36 “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk, 67/2).

(18)

zikredildiği gibi modern toplum ve küreselleşmeyle birlikte imtihan alanlarına küresel bir boyut da eklenmiştir. Şüphesiz hiçbir toplum küresel çaptaki olumlu veya olumsuz gelişmelere kayıtsız kalamamaktadır. Bu da kişi veya toplumlara bireysel, toplumsal ve küresel sorumluluklar yüklediği gibi bu sorumluluk alanlarındaki ihlaller karşısında alınan tavır ve tutumlar tabiatıyla toplumsal sınanmaya esas teşkil etmektedir.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

TOPLUM VE TOPLUMLARIN MİSYONU

1.İNSAN GRUPLARI

İleride genişçe açıklanacağı üzere imtihan bireysel ve toplumsal olmak üzere iki kısımda incelenmektedir. Bireysel sınanmanın topluma yansıyan olumlu ve olumsuz yönleri olduğu gibi, toplumsal sınanmanın da toplumun varlığı ve sürekliliği veya çözülüşü ve yok oluşuyla birebir ilişkili olduğu açıktır. Bu yüzden gerek bireysel, gerekse toplumsal sınanmayı toplumdan bağımsız düşünmek mümkün görünmemektedir. Çünkü insan doğası itibariyle toplumsal bir varlıktır. Bu sebeple sınanmanın her iki boyutundaki süreklilik ilkesi dikkate alındığında “insan grupları veya toplum”un ne olduğunu ortaya koyabilmek için gerek geleneksel, gerekse modern toplum tipleri üzerinde durulması gerekmektedir. Çünkü, sınanma geleneksel toplumlarda gerçekleştiği gibi, modern ve post-modern toplumlarda da devam etmektedir ve edecektir. Zira imtihan vesile ve araçları değişse de ilk insandan beri süregelen bir sünnetullah ve insanoğlunun hiçbir surette kendisinden kurtulamayacağı bir yazgısıdır.

Dolayısıyla sınanmanın içerisinde gerçekleştiği kadim ve modern toplum tiplerinin neler olduğunun anlaşılması gereklilik arz etmektedir. Bu bağlamda Kur’ân’ın sıkça vurgu yaptığı kavim, ümmet ve Kur’ân’da yol, gidişat, din anlamında kullanılsa da sosyoloji’de toplum anlamında kullanılan millet gibi insan kümelerini ifade eden kavramlar üzerinde durulacaktır. Bu kavramların sosyolojik anlamda neleri karşıladığını tespit etmek ve bunların Kur’ân’daki anlam örgüsü ile sosyolojideki karşılıkları arasında bir mukayese yapabilmek için, öncelikle insan kümelerinin ilgili bilim dalında nasıl tanımlandığının kısaca incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu bölümde yukarıdaki kavramlara ilaveten topluluk/cemaat, toplum/cemiyet, grup gibi kavramlar işlenecektir.

1.1.SOSYOLOJİ’DE İNSAN GRUPLARI

Sosyoloji’de insan grupları temelde cemaat ve cemiyet toplum tipi olarak incelenmişse de, modern zamanlarda bunlara cemiyet tipi toplumu andıran grup ve tüm-toplum gibi kavramlar da ilave edilmiştir. Sırasıyla bu kavramlar ve bu insan gruplarında toplumsal sınanmayı olumlu veya olumsuz anlamda etkileyen

(20)

birey-toplum ve birey-toplum-birey arasında cereyan eden ilişki biçimleri üzerinde durulacaktır.

1.1.1.Topluluk (Community)

Topluluk (Community)kelimesi, cemaat kavramı ile eşanlamlı olarak kullanılmakta olup, bir çok tanımları arasından biri şu şekildedir: Aynı inanç, değer ve davranış kalıplarını benimsemiş, yüz yüze samimi ilişkilerin ve “biz” duygusunun egemen olduğu, iş bölümü, farklılaşma ve uzmanlaşmanın pek fazla gelişmediği, geleneksel değerlerin ön planda olduğu, statülerin atfedildiği, topluma oranla görece küçük homojen insan topluluklarından oluşmuş toplumsal biçimdir.38 “Cemaat”’in bunun dışında tarifleri de yapılmıştır.39

Topluluk, genellikle aidiyet ve mensubiyet duygusuyla, toprağa bağlılık duygusu gibi temelde iki özelliğe sahip40 ortak bir kimlik duygusunu paylaşma temeline dayanır ve ilişkiler bu nitelik üzere devam eder.41 Topluluk demek, bir anlamda bu duyguları paylaşmak demektir. Topluluğun ortaya çıkışını belirleyen ekonomi, etnisite ve din gibi üç temel faktörden42 ve üç topluluk tipinden bahsedilmektedir. Bunlar, aynı atadan gelenlerden oluşan kan topluluğu, aynı yerde daimi, yüz yüze ilişkilerden doğan yer topluluğu, şehir hayatında bir ideolojiyi benimsemiş insanların kapalı sosyal şekli olan ideoloji topluluğu şeklindedir.43 Bazen bu cemaat tipleri biyolojik, coğrafî ve sosyolojik grup ve topluluklar şeklinde de ifade edilmektedirler.44

1.1.2.Toplum (Society)

Toplum (Society) ise; cemiyet ve menfaat birlikleri45 ile de ifade edilebilmekte ve şu şekilde tanımlanmaktadır: Belirli bir coğrafi bölge üzerinde temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş, gayri resmi ilişkilerin ve “ben” duygusunun egemen olduğu, farklılaşma, uzmanlaşma ve iş bölümünün geliştiği, sosyal ilişkilerin sözleşmeye göre düzenlendiği, statülerin başarıya göre verildiği sosyal düzen

38 Sezgin Kızılçelik -Yaşar Erjem, Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü, Konya, 1992, s. 415; Ömer Demir-Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, İstanbul, 1993, s. 66-67.

39 Bkz: Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, Ankara, 1982, s. 227. 40 Dönmezer, Sosyoloji, s. 228.

41 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü çev: O. Akınhay-D. Kömürcü, Ankara, 1999, s. 90. 42 Joseph Fichter, Sosyoloji Nedir, çev: Nilgün Çelebi, Ankara, 2002, s. 74.

43 Amiran Kurtkan Bilgeseven, Din Sosyolojisi, İstanbul, 1985, s. 266; Bilgeseven, Genel Sosyoloji, İstanbul, 1986, s. 6-7.

44 MehmetTaplamacıoğlu, Genel Sosyoloji, Ankara, 1961, s. 23-29. 45 Bilgeseven, Din Sosyolojisi, s. 267; Dönmezer, Sosyoloji, s. 232.

(21)

şeklidir.46 Toplumun kontrollü bir hürriyeti, müteşebbis ruhu ve değişimi esas alan tanımları da yapılmaktadır.47 Bunların dışında toplumun sosyo-ekonomik yapısını öne çıkaran,48 ekonomi ve üretim biçimini esas alan49 tanımlamalar da getirilmektedir. Bu tarifler, toplumdaki ilişkilerin temelde ekonomik çıkara dayalı olduğunu ve onların topluluğa göre daha resmî ve soğuk olan yüzünü ele vermektedir.

Görüldüğü gibi toplumun tanımında da üyelerin sahip olması gereken ortak bir kültür ve ortak bir coğrafyaya, toprağa vurgu yapılmaktadır. Toplumun ortak kültürü, toplumu meydana getiren grup ve kişinin kültüründen daha kapsamlıdır.50 Aynı zamanda toplum, topluluktan farklı olarak karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmayı da içerisinde barındırabilen, farklılıklardan oluşmuş birleşik bir yapıyı öngörmektedir. Ancak bu birleşik yapı kişilerin başarı ve yetenekleriyle öne çıkmalarını engellemeyecek şekilde bir özgünlüğü de mutlaka taşımalıdır.51

Toplum, sürekli değişen bir sosyal teşkilatlar ve ilişkiler ağından oluşmaktadır ve bu yönüyle cemaatten farklı bir sosyal şekildir. Menfaat birliklerinden oluşan bir teşkilat ağına sahiptir.52 Menfaat birlikleri ise“İnsanların belirli bir takım amaçlarını gerçekleştirmek üzere oluşturdukları uzmanlığa dayalı gruplardır.” şeklinde tarif edilmiştir.53 Toplum ve menfaat birliklerindeki insanlar sadece sözleşme ile birbirlerine bağlıdırlar. Sözleşmeler açıkça bilinen bir hedefe yönelik olup rasyonel bir hesaplamaya dayalı olarak hazırlanmışlardır.54 Dolayısıyla toplum bir insan kümelenmesi değil bir kümenin içinde düzenli ve sözleşmelere dayalı bir yer alıştır.55 Sosyolojide buna toplum sözleşmesi (social contract), toplumsal sözleşme, sosyal mukavele gibi isimler verilmiştir.56 Toplum sözleşmesi fikri Platon’a kadar dayanmasına rağmen, Batı dünyasında XVII ve XVIII. yüzyıllarda popülerleşmiş bir toplumsal düzen kuramıdır. Bu kuramın temsilcileri ideal bir toplumun oluşması için

46

Kızılçelik-Erjem, s. 418; Demir-Acar, s. 358. 47 Bkz: Bilgeseven, Genel Sosyoloji, s.3-4.

48 Bu tarifler için bkz. Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, 1975, s. 315. 49

Geniş bilgi için bkz: Hançerlioğlu, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul, 1986, s. 375-377. 50 Fishter, , Sosyoloji Nedir, s. 79.

51 Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, s. 732. Benzer tarif için bkz. Mahmut Tezcan, Sosyolojiye Giriş Temel Kavramlar, Ankara, 1995, s.17-18.

52 Bilgeseven, Din Sosyolojisi, s. 266-267. 53 Dönmezer, Sosyoloji, s. 232.

54 Kızılçelik-Erjem, s. 418.

55 Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul, 1969, s. 267. 56 Toplum Sözleşmesi’nin tanımı için bkz: Demir-Acar, s. 359.

(22)

farklı önceliklere sahip olmakla birlikte temelde devletle millet arasındaki karşılıklı hak ve ödevleri tartışmışlardır.57

1.1.3.Grup

Grupkavramı da; Sosyoloji’de insan topluluklarını ifade etmek için kullanılan bir diğer kavramdır. Kavram Batı dünyasında XVIII. yüzyılda sosyal bir anlam kazanmış olup, genelde değişik yapı ve bünyedeki insanları bir arada barındırabilen az ya da çok insanlardan oluşmuş birlikleri ifade etmek için kullanılmaktadır.58 Her ne kadar “sosyal grup” kavramının tanımı üzerinde bir uzlaşma sağlanamamış ise de59 kapsayıcı bir tanımı şu şekildedir: “Sosyal grup; ortak amaçların izlenmesi hususunda, sosyal normlara, yararlara ve değerlere uygun olarak, karşılıklı rolleri yerine getiren kişilerden oluşmuş bir yapıya sahip ve benzerlerinden ayrılıp bütünleşebilen bir topluluğun sürekli birlikteliğidir.” 60

Verilen tanımdan da anlaşılabileceği gibi, bir insan topluluğunun “sosyal grup” olabilmesi için bir takım özellikleri üzerinde taşımasının gerekliliği vurgulanmakta, bu özellikleri bünyesinde barındıramayan topluluklar “kitleler”, “yığınlar” ve “insan birikmeleri” şeklinde ifade edilmektedir.61 Sosyal gruplar; “aslî ve azalık, komünal ve birliksel62” veya “tabiî ve suni, tabiî ve idealist63” ya da “birincil ve ikincil” şeklinde olmak üzere temelde iki kısımda incelenmektedir.64

Aslında sosyal grup kısımlarının tabi tutuldukları sınıflandırmaların özelliklerine65 ve tanımlarına66 bakıldığında cemaat ve cemiyet kavramlarıyla ifade edilmek istenenlerin benzeri birincil ve ikincil grup adıyla yeniden tanımlandığı

57 Bkz. Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, s.734.

58 Dönmezer, Sosyoloji, s. 185; Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İstanbul, 2000, s. 234. 59 Dönmezer, Sosyoloji, s. 186, Günay, Din Sosyolojisi, s. 234.

60 Dönmezer, Sosyoloji, s. 187; Günay, Din Sosyolojisi, s. 236; Fichter, s. 59. 61 Dönmezer, Sosyoloji, s. 189.

62 Fichter, s. 86. 63 Sezen s. 89.

64 Hüsniye Tatar Canbay, Nuh’un Gemisindekiler, İstanbul, 1999, s. 98. 65

Bkz: Fichter, s. 60-61.

66 Aslî grup: “Samimi, yüz yüze, duygu yüklü sosyal ilişkilerin hakim olduğu, üyelerinin ‘biz’ duygusu, ortak değerler, ortak menfaatler ve standartlar doğrultusunda iş birliği yaptığı, her üyenin kendi kişiliği ile olduğu gibi kabul edildiği, nispeten sabit üyelerden meydana gelen, sosyal hayatın birçok yönlerini içine alacak kadar yaygın bir faaliyet alanıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Azalık grubu ise: “Samimiyetten ve duygu yüklü olmaktan nispeten uzak sosyal ilişkilerin

sürdürüldüğü, faydacılık temelinde birleşen, hiyerarşinin, yazılı iletişimin, uzmanlaşmaya dayanan iş bölümünün ve işin amacına yönelik resmi faaliyetlerin hakim olduğu genel bir grup türüdür.” şeklinde bir tanımlamaya tabi tutulmuştur. Bkz: Zeki Erdoğmuş, Sosyal İlişkilere Analitik Bir Bakış, Elazığ, 1989, s, 112-116.

(23)

anlaşılmaktadır. Cemaat kavramı aslî, tabiî, komünal, birincil grup kavramlarını yaklaşık olarak karşılarken, cemiyet kavramı da; azalık, suni, idealist, birliksel, ikincil grup kavramlarını karşılamaktadır. Sosyolojide sosyal grup67 diye tanımlanan kavramla kastedilen, büyük-küçük her türlü kümeleşme ile statik olmayıp değişim ve hareket halinde olan insan topluluklarıdır.68 Sosyolojide tabiî ve idealist diye temelde iki tür sosyal grup öne çıkarılırken69 bazıları da bunu değişik açıdan tabiî veya kan bağı eksenli gruplar ve dinî-siyasî-askerî gruplar diye yine temelde iki tür bir tasnife tabi tutmaktadır.70

1.2. KUR’ÂN’DA İNSAN GRUPLARI

Kur’ân, sosyolojideki topluluk ve toplum anlamında kullanılan kavramları karşılayan kavim ve ümmet gibi kavramlara sıkça vurgu yapmaktadır. Burada konumuz gereği inceleyeceğimiz kavim, millet ve ümmet kavramları bakış açısına göre değişkenlik arz edebilen yukarıdaki tasniflerden herhangi birinde yer alabilmektedirler. Sadece bu kavramları (kavim, millet, ümmet) ele alışımızın iki nedeni vardır. Bunlardan biri; geçmiş medeniyetler bu iki kavramla ifade edildiği içindir. Diğeri de, peygamberlere izafe edilen toplumların aynı şekilde bu kavramlarla zikredildiğinden dolayıdır. Millet kavramının işlenmesindeki neden ise; onun toplumu ifade eden sosyolojik anlamının dikkate alınarak Kur’ân’daki anlamından farklı olduğunu, ancak ilgisiz olmadığını ortaya koymak içindir. Şimdi sırasıyla bu kavramlar üzerinde durulacaktır.

1.2.1. Kavim

Kur’ân’da peygamberlere nispet edilen, insan topluluklarını ifade bağlamında en çok kullanılan sözcüklerden biri kavim’dir. Sözcük Arapça sözlüklerde kalkmak, ayakta durmak, dikilmek, bir işte azim gösterip devamlı olmak71 anlamlarına gelen ka

67 Özellik ve çeşitleri için bkz.Günay, Din Sosyolojisi Dersleri, Kayseri, 1993, s. 185-190. 68 Günay, s. 186; Sezen, s. 89.

69 Sezen, s. 89.

70 Orhan Atalay, Kur’ân’da Sosyal Grup İfade Eden Kavramlar, AÜİFDergisi, Erzurum, 2001, sayı: XVI, s. 197.

71

Ebu Mansûr Muhammed b.Ahmed el-Ezherî, Tehzîbü’l-Luğa, Kahire, 1967, IX, 356-357; İsmail b. Hammâd el-Cevherî, Sıhah , Kahire, 1982, V, 2016; İbn. Faris, Liebi Hüseyin, Mu’cemü Mekâyisi’l-Luğa, Beyrut, tsz., V, 43-44; Hüseyin b. Muhammed Rağıp el-Isfahanî, el-Müfredât fi Ğaribi’l-Kur'an”, Beyrut, 2001, s. 416-419; Zamahşerî, Esasü’l-Belağa, Beyrut, 1979, s. 604; İbn.Manzûr Ebu’l-Fadl Cemaluddîn Muhammed, Lisanu’l-Arap, Beyrut, tsz,, XII, 496; Firûzâbâdî Mecdü’d-din Muhammed b. Yakup, el-Kâmûsu’l-Muhît, Beyrut, 1995/m-1415/h, s.1487; Firûzâbâdî, Besâir, Zevi’t-Temyîz Fi Letâifi’l-Kitabi’l-Aziz, Beyrut, tsz, IV, 307-314; Zebîdî, Seyyid Muhammed Murtadâ, Tâcu’l-Arûs, Mısır, 1306, IX, 35.

(24)

va me/kâme gibi geniş kullanım ve anlam yelpazesine sahip72 bir fiil kökünden türemiş olup tekili bulunmayan çoğul isim/ismü’l-cem’dir.73 Fiilin bütün türevlerinde ortaya çıkan esas anlamı74; “dimdik vaziyette, doğru bir şekilde ayakta durmak”tır. Bu anlam Kur’ân’daki kullanımlarda da görülmektedir.75 Bu sebeple kavim kelimesinin dimdik ayakta duranlar manasında kâim sözcüğünün çoğulu olduğu görüşü76 dikkate değerdir.

Kur’ân’da kavim kelimesi bütün türevleriyle birlikte yaklaşık 660 yerde geçmektedir.77 Sözcüğün bizzat kendisi ise 383 kez tekrar edilmiş, değişik anlam ve bağlamlarda kullanılmış, ağırlıklı olarak sosyolojik anlamda insan topluluğu, grup veya halkı ifade için zikredilmiştir. Zaman-zaman bu topluluklara olumlu veya olumsuz nitelikler de yüklenmiştir. Kur’ân’da, kavim sözcüğünün aynı soydan gelen insan toplulukları anlamında kullanıldığı birçok ayet geçmektedir.78 Ancak bunların kavim kimliğine ulaşabilmesi için soy ve dil birliği faktörüne işaret edilmiş ve bir anlamda bu sözcük en azından bu iki esas üzerindeki birliği sağlayan toplumları ifade bağlamında kullanılmıştır.79 Bu şekildeki kullanım sosyolojik anlamda kavmin karşılığıdır.80 Peygamberlerin de bu özellikteki topluluklara gönderildiği ilgili ayetlerden de anlaşılmaktadır. Bu, peygamberlerin mesajlarını aralarında soy ve dil birliği olmayan insan ve topluluklara götürmedikleri anlamına gelmez.

Soy birliği sosyolojik anlamda kavmi oluşturan iki temel unsurdan biridir. Bir diğer ana unsur ise dil birliğidir. Tabii olarak gelenek ve kültür birliği unsurları da

72 Fiilin bâblara, sarf kalıplarına, birlikte kullanıldığı harf-i cerlere göre yüklendiği anlamları ve bunların Kur’ân’daki anlam ve kullanımı için bkz: Isfahanî, s. 416-419; İbn Manzûr, XII, 496-506; Firûzâbâdî, Besâir, IV, 307-314; Muhammed ibn Ebî Bekir ibn Abdulkadir er-Razî, Muhtâru’s-Sıhah, Kahire, 2000, s.302; Ali Galip Gezgin, Tefsirde Semantik Metod ve Kur’ân’da Kavim Kelimesinin Semantik Analizi; İstanbul, 2002, s. 173-209.

73 Cevherî, V, 2016; Firûzâbâdî, Kamûs, s.1487.

74 Esas anlam: Kelimenin toplum tarafından sürekli aynı kelime olarak bilindiği ve değişmeyen anlamıdır. Bkz: Toshihiko Izıtsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan, çev: Süleyman Ateş, İstanbul, tsz, s. 31.

75

Gezgin, s. 209.

76 Eyyûb b. Musa el-Hüseynî Ebü’l-Bekâ, el-Külliyat, Beyrut, 1993, s.290; Muhammed b. Ahmed b.Ebibekr Kurtûbî, el-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire, h/1372, XVI, 324-325; Beydavî, Tefsiru’t-Tıbyan, Mhk: Abdulkadir İrfan, Beyrut, 1416/h-1996/m., VI, 49; Ebü’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en- Nesefî, Tefsirü’n-Nesefî, y.y, tsz,VI, 49; Carullah Mahmud b.Ömer ez- Zamahşerî,, el-Keşşaf, an Hakaiki’t-Tenzîl, Beyrut, 1986, IV, 367.

77

,Muhammed Fuâd Abdulbaki, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, İstanbul, 1990, s. 578-587.

78 Bu ayetlerden bir kısmı şunlardır: Bakara, 2/54; A’raf, 7/59, 60, 61, 65, 66; Tevbe, 9/70, 122; Yûnus, 10/71, 74, 83, 84, 87, 98, vb.

79 Rûm, 30/47; İbrahim, 14/4. 80 Sezen, s. 97.

(25)

süreç içerisinde bunlara eklenecektir.81 Ayetlerde geçen bilisani kavmihi/kavminin diliyle ifadesi bir taraftan peygamberlerin mesajlarını kendi kavimlerine ulaştırabilmeleri için aynı dili kullanıyor olmalarının zorunluluğu açıklanırken diğer taraftan dil birliğine de vurgu yapılmaktadır. Yani ilahî metinleri insanlara tebliğ ve tebyinle görevli peygamberler hangi kavimdense vahiy de o kavmin dili ile gönderilmiştir. Son vahiy olan Kur’ân da evrensel bir mesaj taşıması ve bütün insanlığı muhatap almasına rağmen bu yönüyle farklı değildir.82

Kur’ân’da kavim, bugünkü manasına yakın topluluk veya halkın karşılığı olarak da kullanılmıştır.83 Bu bağlamda kavim’e; sürekli, yaygın, ancak yeterince teşkilatlı olmayan, yığın ve kitlelerden farklı olan grup ve insan topluluklarına topluluk veya halk denilmektedir.84 Bu anlamdaki kullanım birçok yerde geçmekte85 ve kavmin en kapsamlı kullanımını oluşturmaktadır.86 Kur’ân’da kavim sözcüğü en yaygın kullanımıyla sosyolojik anlamda topluluğu karşılamaktadır. Ancak bazen bu sözcüğün topluluğu oluşturan kimseler/şahıslar anlamında alt sosyal gruplar için de kullanıldığı görülmektedir.87 Bu anlamındaki kullanıma sıkça rastlanmakla88 birlikte buradaki şahıslara da yukarıda olduğu gibi zaman-zaman olumlu89 ve olumsuz90 nitelikler yüklenmektedir. Bununla birlikte kavim sözcüğünün toplulukları oluşturan sosyal sınıflar içinden idareci, yönetici91 ve yönetilen teb’a’yı92 ifade bağlamında kullanıldığı da anlaşılmaktadır.93

Sonuç olarak Kur’ân’da kavim sözcüğü bir taraftan alt sosyal grup veya kategorik farklılıklar için kullanılırken diğer taraftan da sosyolojik anlamda; soy, dil,

81 Orhan Hançerlioğlu, Toplumbilim Sözlüğü, İstanbul, 1969, s. 233.

82 Ebu’l-Fida İsmail İbn. Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, İstanbul, 1985, III, 451-452. 83 A.J. Wensinck, Kavim md., MEBİA. VI, 453.

84 Bilgeseven, Genel Sosyoloji, s. 227; Kızılçelik-Erjem, s. 415; Demir-Acar, s. 66-67.

85 Topluluk, halk anlamında kullanılan ayetlerin bir kısmı için bkz:Bakara, 2/286; Âl-i İmrân, 3/86, 117, 140, 147; Nisâ, 4/78, 90, 92, 104; Mâide, 5/2, 8, 11, 77, 102, vb.

86 Sezen, s. 97. 87 Bkz. Gezgin, s. 274.

88 Şahıslar/Kimseler anlamında kullanılan kavim sözcüğünün geçtiği ayetler için bkz: Bakara, 2/118, 164, 230, 250, 258, 264; Mâide, 5/22, 25, 26, 41, 50, 51, 58, 67, 68, 108; En’am, 6/47, 68, 77, 97, 98, 99, 105, 126, 144, 147; A’raf, 7/32, 47, vb. 89 Mâide, 5/84. 90 Zuhruf, 43/58. 91 Bakara, 2/258; bkz. Enbiyâ, 21/69-70. 92 A’raf, 7/109; Tâhâ, 20/79. 93 Gezgin, s. 277.

(26)

töre ve kültür birliğini sağlamış topluluklar94 için kullanılmaktadır. Kelimenin asıl ve en kapsamlı karşılığı da budur. Bu yönüyle Kur’ân’la sosyoloji arasında bir kullanım farkı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bunlara ilaveten Kur’ân’da adı geçen Kavimler ya peygamber95 ya da yer isimlerine96 izafe edilerek de kullanılmakta, bu kullanımdaki kavim sözcüğü ile geçmişte yaşayan topluluk ve medeniyetlerin bir kısmından bahsedilmekte ve onların akîbetlerinden öğüt ve ibret alınması istenmektedir.97

Kur’ân kavim gerçeğini bu şekilde tespit etmekte, ancak ona mutlak bir değer atfetmemektedir. Kavim sevgisi ve onun gözetilmesi hususunu iman98 ve adalet99 şartına bağlamakta,100 insanlığı farklı kavim ve kabileler halinde kılmasını birbirlerini tanımak ve tanışmak amacına yönelik olduğunu ifade etmekte,101 dil ve renklerin farklılığını Allah’ın varlığına ve birliğine delalet eden işaretler olduğunu zikretmekte,102 mutlak değeri takva/ Allah’tan korkma ve İlahî sorumluluk bilincini kuşanma103 esasına atfetmektedir.104

Bu kısımda Kur’ân’da peygamberlere nispet edilip, toplum anlamında değil de, toplumun etrafında birleştiği şey anlamında kullanılan ve bu yönüyle ümmet’e benzeyen, ancak sosyolojide toplum anlamında kullanılan millet kavramı işlenecektir.

1.2.2. Millet

“Millet” sözcüğünün Arapça sözlüklerde me le le kökünden, Arapça isim olduğu ve gidilen yol, sünnet, gidişât, şeriat, din105 ve diyet106 anlamına geldiği ifade edilmektedir. Kelimenin “din” anlamındaki kullanımıyla İslâm, Hıristiyanlık ve

94 Hançerlioğlu, Sosyoloji Sözlüğü, s. 233; Keskin, s. 59. 95 A’raf, 7/69, Tevbe, 9/70, Hûd, 11/89 v.b.

96 Tevbe, 9/70; İbrahim, 14/9; Hacc, 22/42; Mü’min, 40/31; Sâd, 38/12, 13. 97 Tâhâ, 20/99. 98 Tevbe, 9/11,24. 99 Mâide, 5/8. 100 Sezen, s. 98-99. 101 Hucurât, 49/13. 102 Rûm, 30/22. 103 Esed, I, 4. 104 Hucurât, 49/13.

105 Ezherî, XV, 351; Cevherî, V, 1821; Isfahanî, s. 716-717; Zamahşerî, Esasü’l-Belağa, s. 604; İbn. Manzûr, XI, 631; Firûzâbâdî, Kamûs, s.1367; Firûzâbâdî, Besâir, IV, 517-518; Zebîdî, VIII, 119-120; Er-Razî, Muhtaru’s-Sıhah, s. 340-341.

(27)

Yahudilik gibi büyük dinler ve peygamberlerin getirdiği vahyin bütünü kastedilmektedir.107 Millet’in din anlamındaki kullanımı “İki farklı millet/din ehli birbirine vâris olamazlar.” şeklindeki hadiste de mevcuttur.108 Dolayısıyla millet ilahî dinler için kullanıldığı gibi beşerî dinler için de kullanılabilmektedir.109

Kelimenin aynı kökten, kitabı yazdırmak, söyleyerek veya ezbere yazdırmak, dikte ettirmek gibi anlamlar taşıyan em le le fiilinden imlâ ile ilgili isim olduğu da ifade edilmektedir.110 Bu anlamdaki kullanım Kur’ân’da imlâl sözcüğü ile111 ifade edilmiştir. Millet sözcüğünün kaynağı ile ilgili daha farklı görüşler112 olsa da araştırmacılar genelde bu iki görüş üzerinde yoğunlaşmışlardır. Aslında biri gidilen yol diğeri de yazdırmak, dikte ettirmek anlamına gelen ve ilk bakışta farklı olduğu düşünülen bu iki görüş arasında ciddî ve yakın bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Çünkü millet kelimesi yukarıda da verildiği gibi ilahî ve beşerî kaynaklı din, takip edilen yol anlamında kullanılabilmektedir. Bu durum bir taraftan ilahî dinlerin yazılı metinlere dayalı olduğundan hareketle metinlerin/vahyin nüzûl şekli, keyfiyet ve tespitini dikkate aldığımızda gerek Cebrâil’in gerekse peygamberlerin, en azından Hz. Muhammed’in din olarak bildirilen vahyi dikte ettirerek yazdırmaları, insanların da bu doğrultuda bir yol ve gidişât üzere olmaları şeklinde tezahür etmektedir. Sözcüğün kök anlamıyla olan ilişkisinin diğer bir yönü de; beşer kaynaklı dikte ettirilerek ortaya konan yazılı veya sözlü metinlerin insanlar tarafından din, gidişât edinilmesi şeklindedir.

Kur’ân’da millet sözcüğü milletü’l-âhire113, millete kavmin114 ve milletikum115

107 İbn:Manzûr, XI, 631; Zebîdî, VIII, 119-120.

108 İbn:Manzûr, XI, 631; Bu hadis için bkz: Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as Es-Sicistânî, Sünen, İstanbul, 1992, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ebü’l-İsâ Muhammed, Sünen, İstanbul, 1992, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed El-Kazvînî, Sünen, İstanbul, 1992, ferâiz, 6; Darimî, Ebû Muhammed Abdullah, Sünen, İstanbul, 1992, ferâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1992, II, 187-195.

109 Tehânevî, Keşşâfü Istılahati’l-Funûn, Beyrut, 1996. II, 1639; Ebi’l-fadl Şihabüddîn es-Seyyid Mahmûd Alûsî, Ruhu’l-Me’ânî Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm Ve’s-Seb’u’l-Mesâni, Beyrut, tsz, XXIII, 371.

110 Isfahânî, s. 717; Şihabüddîn Ahmed b. Muhammed, Et-Tıbyân Fî Tefsîr-i Ğarîbi’l-Kur’ân, Kahire, 1992, I, 105; Firûzâbâdî, Besâir, IV, 517-518; Ebu’s-Su’ûd, Muhammed b.Muhammed el-‘İmadî, İrşâdu’l-Akli’s-Selim İlâ Mezâye’l-Kur’âni’l-Kerim, Beyrut, tsz, V, 149; Tehânevî, II, 1639; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1982, I, 483; Ünal Ali, Kur’ân’da Temel Kavramlar, İstanbul, 1990, s. 130.

111 Bakara, 2/282.

112 Bkz: Bernard Lewis, İslâm’ın Siyasal Dili, çev: Fatih Taşar, Kayseri, 1992, s. 62. 113 Sâd, 38/7.

114 Yûsuf, 12/32. 115 A’râf, 7/89.

(28)

şeklinde birer defa, milletunâ116 ve milletuhum117 şekliyle ikişer defa, millet-i İbrahim118 formuyla sekiz defa olmak üzere toplam 15 yerde geçmektedir. Millet-i İbrahim dışındaki tamlamaların hepsi insan kaynaklı veya başlangıçta İlahî olsa da zamanla insan müdahalesiyle oluşan din ve gidişâtları ifade bağlamında kullanılmış olup, Mekke döneminde nâzil olmuştur. Millet-i İbrahim tamlamasının yer aldığı ayetlerin üçü119 ise Mekke döneminde, geriye kalan beş ayet120 de Medine döneminde inmiştir.

Hz. İbrahim’e izafe edilen ve İbrahim’in din, yol ve gidişâtı anlamına gelen millet-i İbrahim tamlaması Allah(c.)’ın O’nu tavsîf ettiği imam, tek bir ümmet, hanîf, ve ülü’l-azm121 olma özellikleriyle birlikte düşünüldüğünde daha farklı ve özel anlamlar kazanmaktadır. Kur’ân millet-i İbrahim tamlamasıyla bir taraftan insanların edindikleri millet/din, yol ve gidişattan yola çıkarak dinin kaynağına dikkat çekmekte, diğer taraftan da olması gereken, Allah’ın razı olduğu dinin kendilerini gerek biyolojik gerekse manevî anlamda nispet ettikleri Hz. İbrahim’in dini olduğunu ifade etmektedir. Bunu yaparken İbrahim’in dinine tabi olan122, Onunla aynı kaynaktan beslenip temelde aynı mesajları tebliğ eden Hz. Muhammed’e Mekke ve Medine’deki muhatapların itirazlarındaki samimiyetsizlik ve tutarsızlığı ortaya koymaktadır. Ayrıca bu tamlama ile soy ve din/millet hususundaki tarih birliği hatırlatılarak ortak bir kelimede123 uzlaşma arayışına bir çağrı söz konusudur.

Millet-i İbrahim tamlamasının zikredildiği bütün ayetlerde İlahî oluşum olan el-Mille anlamında mutlak din olan İslâm’ın kastedildiği,124 tamlamanın geçtiği ayetlerde125 iman, tevhit ve İslâm’a yapılan vurgudan anlaşılmaktadır. Millet-i İbrahim’in neleri kapsadığı hususuna ise birinci ayetin devamı (Nisa, 4/162.) ışık tutmakta ve şunlar beyan edilmektedir: “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” Yani

116 A’râf, 7/88; İbrahim, 14/13. 117 Bakara, 2/120; Kehf, 18/20.

118 Bakara, 2/135; Âl-i İmran, 3/95; Nisâ, 4/125; En’âm, 6/161; Yûsuf, 12/38; Nahl, 16/123; 119En’âm,6/161; Yûsuf, 12/38; Nahl, 16/123.

120 Bakara, 2/120, 130, 135; Âl-i İmrân,3/95; Nisâ, 4/125.

121 Ahkâf, 46/35; ulü’l-azm’ peygamberlerin kimler olduğuna dair bilgi için bkz: Ahzâb, 33/7. 122 Nahl, 16/123.

123 Âl-i İmrân, 3/61

124 F.Buhl, Millet , MEBİA., VIII, İstanbul, 1986, 317; Ünal, s. 131, 125 En’âm, 6/161; Nisâ, 4/125.

(29)

namaz, ibadet ve hayatımda bana verilenlerden tutun da üzerinde öldüğüm şeye126 kadar olan ve hiçbir şeyi dışarıda bırakmayan geniş bir yelpaze dinin alanı içerisinde değerlendirilmektedir. Ayet bir taraftan bu alanı belirlerken diğer taraftan da bütün bunların dini Allah’a has kılmanın gereği olarak sadece Allah için yapılması, hayatın ve ölümün O’nun için harcanması gerektiğini ifade etmektedir.

Millet sözcüğünün genel anlamdaki yol, gidişat ve insanları bir araya getiren şey anlamıyla ilgili olarak Kur’ân’ın; insanlar arasında toplumsal dayanışma ve yardımlaşma hususunda birliktelikleri teklif ettiği görülmektedir. İyilik ve takvâ üzere bir araya geliş127 olduğu gibi bunun dışındaki amaçlar için toplanış da milleti oluşturur. Bu çerçevede düşünüldüğünde millet insanların üzerinde uzlaşıp toplandıkları ortak değerler ve bu değerleri yol ediniştir. Bir anlamda toplumsal mutabakattır. Millet’in Kur’ân’daki kullanımıyla sosyolojideki kullanımı arasındaki fark da buradadır. Kur’ân’da toplumsal mutabakatı sağlayıp bunu yol edinişe millet ve bunu sağlayanlara ehl-i millet denilirken sosyolojide ise mutabakatı sağlayan toplumlar için bu kavram kullanılmaktadır.

Sosyolojinin başat konuları arasında yer alan millet kavramı XVIII. Yüzyıl’da sanayi devrimi, Amerikanın bağımsızlığı, Fransız ihtilali ve imparatorlukların çözülmesi128 sonrası meydana gelen fikir hareketlerinden etkilenerek oluşan ulusculuk bilinci ile farklı mecrada kullanılmıştır.129 Sosyoloji’de Başlangıçta duygu birliğini130 esas alan teşkilatlı,131 dil ve din yönüyle ortak olan132 aynı terbiyeyi almış kişilerden müteşekkil harsî/kültürel topluluklar 133 için kullanılan bu kavram, tarihî süreç içerisinde ulus/nation kavramıyla zaman zaman etnik temelde değerlendirilerek134 bu geniş kullanımdan uzaklaşmıştır. Bu yüzden ulus, nation, budun,135 ırk, kavim gibi kelimeler millet’in Kur’ân’daki anlamıyla örtüşmediği gibi

126 Zamahşerî, Keşşâf, II, 84. 127 Mâide, 5/2.

128

Demir-Acar, s. 248.

129 Kızılçelik-Erjem, s. 294-295.

130 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, çev: Taha Parla, İstanbul, 1986, s. 172. 131 Weber, s. 174.

132 Gökalp, s. 14.

133Gökalp, s.14; Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, s. 205.(Bu görüş Ziya Gökalp’tan alıntılanarak verilmiştir.) 134 Suavî Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, Ankara, 1993, s. 60; Durmuş, a.g.tz, s. 27.

135 Budun’un tanımı için bkz: Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, s. 52; Hançerlioğlu, Sosyoloji Sözlüğü, s. 233.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Bir adam: “Ey Allah’ın Rasûlü: ‘Bizden, içki yasak edilmeden önce ölen kişinin durumu ne olacak?’ diye sordu.” Bunun üzerine Yüce Allah (cc): ‘İman eden ve iyi

İşte Ölüm ile başlayıp, âhiret hayatının ikinci devresi olan öldükten sonra tekrar dirilme (ba’s) anına kadar devam eden devreye kabir hayatı veya berzah denir..

Bu çerçevede çalışmanın amacı, Kur’ân’da bu cümlelerin geçtiği âyetleri sistematik bir şekilde incelemek ve ilgili âyetlerde zikredilen ve Yüce Allah

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka