• Sonuç bulunamadı

2. İNSANIN-TOPLUMUN MİSYONU VE TOPLUMSAL SORUMLULUK

2.1. Hilafet

Halife kelimesi, geride kaldı, sonradan geldi, yerine geçti, selefin yerini aldı, emrini/işini icrâ etti,177 anlamına gelen h-l-f (halefe) kökünden türemiş olup, çoğulu hulefâ ve halâif şeklindedir.178 Halife kelimesi önde olmanın zıddı, bir kuşaktan/nesilden sonra gelen kuşak,179 en büyük sultan,180 tağayyur etmek/değişmek/bozulmak181 gibi anlamları taşımakla birlikte kelimenin mastarı olan “hilafet” sözcüğünde başkası adına niyabet, vekâlet ve yöneticilik yapma anlamları da vardır.182 Halife sözcüğünün öncekinin yerine geçen anlamında ism-i fail, halef olarak bırakılan anlamında ism-i meful olmak üzere her iki form ve anlamda kullanılması da mümkündür.183

Kur’ân’da h-l-f (halefe) fiil kökünden müştak/türeyen kelimeler 127 yerde geçmektedir. Ancak konuyla ilgili olduğu şekliyle halife kelimesi iki,184 halâif

175 Zâriyât, 51/56.

176 Mülk, 67/2. 177 Isfahanî, s. 222-223.

178 Cevherî, IV, 1353; Isfahanî, s. 222-223; Taberî, VIII, 114; Kurtubî, VII, 158-159. 179 Ezherî, VII, 393; Cevherî, IV, 1353; Firûzâbadî, Kamus, III, 136; Zebidî, VI, 94-103. 180 Taberî, I, 199; Cevherî, IV, 1356.

181 İbn Faris burada kök harfleri h-l-f olup, aldıkları hareke ve bablara göre bir şeyin bir şeyden sonra gelerek onun yerine geçmesi, eskinin zıddı ve tağayyur/değişmek/bozulmak gibi anlamlar taşıdığını ifade etmektedir. Benzer ifadeler Ezherî’de de geçmektedir. Geniş bilgi için bkz: Ezherî, VII, 393- 416; İbn Faris, II, 210-213; İbn Manzûr, IX, 83-97; Razî, Muhtaru’s-Sıhah, s. 110-111.

182 Isfahanî, s. 222-223. 183 Kurtubî, I, 263.

dört,185 hulefâ üç,186 istihlâf dört,187 half sözcüğü ise iki ayette188 olmak üzere toplam on beş yerde kullanıldığı görülmektedir.

2.1. 1.Halife Kavramı ve Bireysel Hilafet

Yukarıda zikredilen kullanımlardan bir kısmı üzerinde duracak olursak; “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…”189 ayetinde geçen halife sözcüğüne “sonra gelenin yerine geçen” anlamı verilip bununla Hz. Adem’in değil Ademoğullarının veya birbirinden sonra gelen nesil ve kuşakların kastedildiği ifade edilerek,190 bu anlama aşağıdaki ayet referans getirilmektedir. “Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.” 191 Ayette geçen halifenin çoğulu olan halâif kelimesine orayı imar ve iskan edecek sonradan gelenler anlamı yüklenmektedir.192 Yüklenen bu anlam, halife olarak yaratılan Hz. Adem’den önce yeryüzünü kimlerin ‘îmar ve iskan ettiği sorusunu beraberinde getirmektedir. Bu soruya cevap sadedinde Hz. Adem’in kendisinden önce yer yüzünde fesat çıkaran, kan döken ve bu yüzden kendileriyle savaşılıp ada ve dağlara sürülen cinlerin yerine halife olarak yaratıldığı,193 bazı kaynaklarda ise melekler veya meleklerin dışındaki varlıklara halife olunduğu da ifade edilmektedir.194 Bunun dışında buradaki halife/halâif ile kastın Hz. Adem’in soyundan gelenlerin hem O’na(Adem’e) hem de birbirlerine halife olacakları görüşü de zikredilmektedir. Ayrıca bu sözcüğün mükellef kulları arasında adaletle hükmetme, Allah’ın hüküm ve emirlerini yerine getirme195 hususunda Allah’ın yeryüzündeki halifeleri anlamını taşıdığı bildirilmektedir.196 Nitekim “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır…” 197 şeklindeki ayet de bu

185 En’âm, 6/165; Yûnus, 10/14, 73; Fâtır, 35/39. 186 A’râf, 7/69, 74; Neml, 27/62. 187 En’âm, 6/133; A’râf, 7/129; Hûd, 11/57; Nûr, 24/55. 188 A’râf, 7/169; Meryem, 19/59. 189 Bakara, 2/30. 190 Taberî, I, 199; İbn Kesîr, I, 72-73. 191 Yûnus, 10/14.

192 Taberî, I, 199; İbn Kesîr, II, 424. 193 Taberî, I, 199-201; Razî, I, 165-166;

194 Kurtubî; burada Hz. Adem’in meleklerin veya meleklerin dışındaki varlıkların yerine halife olduğunu rivayetlere dayanarak zikretmektedir. Bkz: Kurtubî, I, 263.

195 Kurtubî, I, 263.

196 Geniş bilgi için bkz: Taberî, I, 199-201; İbn Kesîr, I, 72-76; Razî, I, 165-166. 197 Sa’d/38/26.

anlama yöneliktir.

Bunlarla birlikte Yunus,10/14. ayete “helak ettiğimiz nesillerden sonra sizi yeryüzüne halifeler kıldık” şeklinde anlam verilip, ayetin Hz. Muhammed’in gönderildiği topluma hitap ettiği ifade edilerek,198 Mekke toplumunun hem kendilerinden öncekilerin yerine geçtikleri için, hem de yeryüzünün imarı misyonuna sahip çıkmalarının gerekliliğine vurgu yaptığı için sizi yeryüzüne halifeler kıldık ifadesi kullanılmıştır. Onlardan, ayetin indiği dönemdeki toplumdan adaletle hükmetmeleri, Allah’ın emir ve hükümlerini yerine getirme sorumluluğunu îfâ etmeleri, yani hilafetin gereğini yerine getirmeleri istenmektedir. Bir önceki ayette yerine halife olunan tıplumların bunları icra etmedikleri için helak oldukları ifade edilmektedir.199 Ayrıca ayet, sonradan gelen bütün toplumlar için olduğu gibi, bugünkü toplumların da temelde aynı misyonla başkalarının yerlerine halifeler kılındıklarına da işaret etmektedir.

Her ne kadar Sa’d, 38/26. ayette geçen halife kelimesiyle Hz. Davud’un hak üzerinde kâim olan kendisinden önceki peygamberlere halife kılındığının kastedildiği zikredilmiş olsa da 200 gerek burada gerekse önceki ayetteki (Bakara,2/30.) hitabın sadece peygamberlere mahsus olmayıp, onları da içerisine alan insan türünü/Ademoğlunu kapsadığı açıktır. Bu yüzden ayet daha genel ifadeyle “Biz seni insanların maliki ve onlar üzerinde hükmü geçen bir kimse kıldık”201 şeklinde anlaşılarak insanın adalet ve eşitlikle hükmetmesi için yeryüzüne hakim kılındığı 202, adalet ve eşitliğin de Allah’ın halifesi olduğundan O’nun hükümleriyle sağlanabileceği 203 ifade edilmektedir. Ayrıca ayette adaleti sağlama ile hilafet arasında, bir başka yerde de hem adaleti sağlama, hem de marûfu emredip münkeri nehyetmeyle hilafet arasında ilişki kurularak204 bir anlamda halifenin sorumluluk sınırlarının ana çizgileri belirlenmektedir.

Görüldüğü gibi hilafet veya birinin halifesi olmak, onun arkasından gelip

198 Zamahşerî, Keşşâf, II, 333; Sabunî, I, 576. 199 Yûnus, 10/13.

200 Zamahşerî, Keşşâf, IV, 89. 201

Razî, XXV, 199-200. 202

Taberî, XXIII, 151-152; 203 Zamahşerî, IV, 89.

204 Ma’rufu emredip münkerden nehy bir anlamda halifenin vazifesi/görevi addedilmektedir. Bu hususta geniş bilgi için bkz: Kurtubî, XV, 188-189; en-Neccar, Abdulmecid, Halifetü’l-İnsan Beyne’l-Vahyi ve’l-Akl, Beyrut, 1987, s. 47-51.

yerini almak şeklinde anlaşılmaktadır. Bunun da ancak yok olması düşünülebilecek kişiler/varlıklar için olabileceği, Allah için ise böyle bir şeyin söz konusu olamayacağı dikkate alındığında “Allah’ın halifesi” ifadesindeki halife sözcüğünü hakiki anlamda kullanmanın imkansızlığı205 ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden halife sözcüğüne Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi,206 vekili,207 yansıması veya kalfası208 gibi yakıştırmalarda bulunmak en azından tartışmaya açıktır. Bu bağlamda halife kavramıyla Allah’la insan arasındaki ilişkinin Rabb-kul veya yaratıcı-yaratılmış ilişkisi olduğu iddiaları da ileri sürülmüştür.209 Aslında Kur’ân’da içerisinde halife sözcüğünün geçtiği hiçbir ayette, bu kelime Allah’a izafe edilerek kullanılmamış, genelde yalın halde veya arz kelimesiyle birlikte kullanılmıştır.210 Bu sebeple insanın misyon ve konumu, Allah adına iş yapan, Allah’ın yeryüzündeki vekili anlamında bir hilafet değildir. Nitekim Hz. Ebubekir’in siyasî/devlet başkanı anlamındaki Allah’ın halifesi ifadesine karşı çıkıp Peygamber’in halifesi olduğunu belirtmesi,211 Hz. Ömer döneminde bu tabirin de kaldırılıp yerine emîrü’l-mü’minîn kavramının kullanılmış olması, hilafet sözcüğü ile Allah’ın yer yüzündeki vekili anlamındaki bir kullanımın kastedilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum yani siyasî anlamdaki yöneticilik Kur’ân’da ulü’l-emr kavramıyla karşılanmaktadır.212 Ayrıca hakiki anlamda olmamasına rağmen ilk dönem uygulamalarında halife lafzının kullanımından mümkün olduğunca uzak durulmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise bir meşrûiyet arayışı olarak Peygamber’in halifesi anlamında kullanılmıştır.213

Bütün bu görüşlerden sonra gerek Kur’ân’dan gerekse tarih içerisindeki uygulamadan hareketle halife kavramının iki anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır.

205 Taberî, I, 81(Taberi burada Allah’ın yeryüzündeki vekili anlamındaki bir hilafetin yukarıda zikredilen görüşler arasında en zayıf görüş olduğunu zikretmektedir.); Razî, XXV, 199-200. 206 Bkz. Ebu’l Al’â Mevdûdi, Tefhîmü’l-Kur’ân, Çev: M. Han Kayani, Y. Karaca, N. Şişman, İ.

Bosnalı, A. Ünal, H. Aktaş, İstanbul, 1996, I, 62.

207 Erdoğan Pazarbaşı, Kur’ân ve Medeniyet, İstanbul, 1996, s. 93-96; Hasan Gümüşoğlu, İslâm Akide Sisteminde İmamet, Dr. Tezi, SÜSBE, Konya, 1997, s. 7-11.

208

Yazır, I, 299-300; Mustafa Erdem, Hazreti Adem (İlk İnsan), Ankara, 1994, s. 127-130.

209 Bu iddialarla ilgili geniş bilgi için bkz: Izıtsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 152-156; M. Said Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul, 1997, s. 549-561; Şimşek, Yaratılış Olayı, İstanbul, 1998, s. 23-32; Şimşek, Kur’ân’ın Ana Konuları, İstanbul, 1999, s. 69-70.

210 Geniş bilgi için yukarıda zikredilen halife, halâif, hulefâ, istihlâf ve half sözcüklerinin geçtiği ilgili ayetlere bakınız.

211 Ahmed b. Hanbel, I, 10-11. 212 Nisâ, 4/59, 83.

213 T.W. Arnold, Halife, MEBİA. V, 148-149. Ayrıca siyasî ve tasavvufî anlamdaki halife ve hilafet kavramları hususunda geniş bilgi için bkz: Arnold, MEBİA. V, 149-155; Uludağ, Süleyman, Halife md, DİA., XV, 299-300; Ali Toksarı, Hilafet md, XVII, 539-553. Beşir Eryarsoy, Hilafet md, ŞİA. III, 274-292.

Birinci kullanım: siyasî/devlet başkanı anlamındaki halifeliktir ki, bununla, zikredildiği gibi Peygamber’e halef olma kastedilmiştir. Bu aynı zamanda kelimenin ıstılahî anlamı olup, imamet-i ‘uzmâ kavramıyla da ifadelendirilmektedir.214 Dolayısıyla bu anlamdaki halifelik için Allah’ın halifesi tabirinin kullanımı söz konusu değildir. İkinci kullanım ise İnsanoğlunun/Ademoğlunun Allah adına değil belki Allah’ın adıyla215 (O’nun yasalarıyla) yer yüzünde adaleti sağlamak, orayı imar etmek, ıslah etmek, marufu hakim kılmak, güvenliği temin etmek gibi sorumlulukları üstlenmiş, ahsen-i takvim üzere yaratılmış,216 mükerrem bir varlık217 olarak Allah’ın halifesi anlamındaki yeryüzü hilafeti şeklindedir. Ancak buradaki halifeliğin Allah’ın vekili, kalfası, yansıması veya sıradan kulu şeklindeki görüşleri kesin yargıyla ifade etmek yerine hilafetin keyfiyetini çok fazla irdelemeden gerçek anlamını Allah’a bırakmanın doğru olacağı şeklindeki kanaat218 daha tutarlı gözükmektedir. Bu anlam ve çerçevede kalmak kaydıyla insanoğlu için Allah’ın halifesi terkibi kullanılabilir. Ve bu terkipten Allah’ın yer yüzünde fonksiyon, inisiyatif, yetki ve sorumluluk vererek onurlandırdığı halife insan anlaşılmalıdır.219 Çünkü Allah’ın iradesi, yasaları yoluyla hakimiyeti özgürlüğün varolduğu zaman ve mekan alanına insan vasıtasıyla taşınmaktadır.220 Diğer varlıklardan farklı olarak insana onur kazandıran da bu anlamdaki hilafet, bu misyon ve konum ve bunların gereğini icrâ etmektir. Kişinin yöneten veya yönetilen konumunda olması hak, yetki ve sorumluluk sınırlarını değiştirmiş olsa da nihaî olarak bulunduğu halin, hilafetin gereğini icrâ etme zorunluluğunu değiştirmemektedir.

2.1. 2. Toplumsal Hilafet

Belirlenen bu çerçevedeki hilafet sadece kişi olarak insan için değil toplumlar için de söz konusudur. Bu sebeple bireysel hilafetle birlikte toplumsal hilafetten de

214 Zikredilen anlamdaki hilafet -imamet ilişkisi hususunda geniş bilgi için bkz:Gümüşoğlu, a.g.tz, s. 18-32.

215 İlhan Kutluer, Sarp Yokuşu Tırmanmak, İstanbul, 1998, s. 131-132. 216 Tîn, 95/4.

217 İsrâ, 17/70.

218 Reşit Rıza, I, 251-252; İzzet Derveze, Et-Tefsîrü’l-Hadis, çev: V.İnce-M.Altunkaya,. İstanbul, 1997, V, 63-65.

219 Isfahanî burada özetle halife kılmanın iki sebepten dolayı söz konusu olabileceğini ifade etmektedir. Bunlardan biri halife kılanın ölüm veya acziyetinden dolayı olabileceği ki bu Allah için muhaldir. Diğeri de halife kılınanı onurlandırmak, mükerrem kılmak için olabileceğini bildirmektedir. İnsanın hilafetinin de bu anlamda gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bkz: Isfahanî, s. 222-223; Derveze, V, 65; Ünal, s. 570-575.

söz edilebileceği gibi halife insanın konum ve misyonu ne ise halife toplumun da konum ve misyonunun aynı olduğu söylenebilir. Nitekim aşağıdaki ayetler de bu doğrultudadır. “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur…”221, “Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice toplumları helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte Biz suçluları, kavimleri böyle cezalandırırız. Sonra da, nasıl davranacağınızı görmeniz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (onların yerine sizi getirdik)."222 Bunların dışındaki ayetlerde223 de durum benzer şekillerde ifade edilmektedir. Yukarıda verilen birinci ayette geçen halâif/halifeler kelimesiyle, geçmiş ümmetlerin/toplumların ve önceki nesillerin224 yerine Allah’ın sizi halifeler kıldığı anlamı kastedilmektedir. Zaten onlar gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda hilafetin, üstlendikleri misyon ve konumun gereğini icra etmedikleri için yok/helak olmuşlardır.225 Siz de aynı misyon ve konumla bunlar hususunda sınanmak için yer yüzüne sahip olmak, orada tasarrufta bulunmak 226 ve orayı imar etmek üzere (yeniden) halifeler kılındınız denilmektedir. 227

Dolayısıyla toplumsal hilafet veya halife toplum Allah’ın bir topluma/ümmete, başkalarına rağmen228 veya başkalarından sonra hâkimiyet ve istiklâl vermesi, birçok toplulukları onun yönetim ve gözetimi altında birleştirmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Hz. Nuh’la birlikte gemide kalanlar,229 helak edilen toplumlardan kurtulan müminler230 veya durumlarını düzeltip hilafetin, üstlendikleri gerçek misyon ve konumun gereğini toplum olarak yerine getirenler231 toplumsal hilafete örnek teşkil etmektedirler. Bu bağlamda Hz. Muhammed ve ümmetine de İlahî mesajlara

221 En’am, 6/165.

222 Yûnus, 10/13-14.

223 En’am, 6/133-134; Araf, 7/68-69, 74, 127-129; Yûnus, 10/ 73; Hûd, 11/56-57; Nur, 24/45; Fâtır, 35/39.

224 Kurtubî, VII, 158-159. 225 Taberî, VIII, 114; XI, 93-94. 226 Razî, XIV, 13.

227 Taberî, VIII, 114.

228 Ayette Allah’ın Firavun, Haman ve ordularına rağmen güçsüz düşürülenleri/mustazafları liderler yaptığı, yeryüzüne varis kıldığı ifade edilmektedir. Bkz: Kasas, 28/5-6.

229

Bkz: Yûnus, 10/73; A’râf, 7/59-64. 230 Hûd, 11/58, 66, 94; Fussilet, 41/18 v.b.

231 İlgili ayetin bir kısmının meali şu şekildedir: “…Yûnus’un kavmi iman edince kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.” Bkz:Yûnus, 10/98.

uymaları ve bir anlamda hilafetin gereğini yerine getirmeleri konusunda ciddî uyarılar yapılmaktadır: "Rabbin zengindir/müstağnidir, rahmet sahibidir. Dilerse, sizi yok eder ve başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi, sizden sonra yerinize dilediği bir kavmi halife kılar/yaratır. Size vaat edilen, mutlaka gelecektir. Siz bunu önleyemezsiniz.” 232

İster bireysel isterse toplumsal anlamda olsun hilafet, zorunlu olarak dört unsuru içerisinde barındıran komplike bir kavram şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu unsurları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1-İstihlaf halife kılan birinin varlığını zorunlu kılar. Bu da halife kılan olarak Allah (c.)dır, 2-halife kılınan ise insan ve kardeşi insan veya toplumlardır, 3-üzerine halife kılınan yeryüzü, coğrafya, eşya ve diğer canlılar, 4-Bir de bu unsurlar arasındaki yatay ve dikey şekilde gelişen ilişki ağı/manevi bağdır ki buna istihlaf denilmektedir. Tabii olarak halife kılan güç istihlaf/ilişki ağının ana ilkelerini de belirleyici konumdadır. Kur’ân bir taraftan toplumsal şekillenişin bu dört temel unsur üzere inşâ edilmesini öngörürken233 diğer taraftan bu ağın ana ilkelerini açıklama bağlamında evrendeki bu varlık kategorilerinin gerek birbiriyle gerekse Allah’la olan ilişkilerinin İlahî müdahale ile bir düzene oturtulduğunu ve buna da mîzan denildiğini ifade etmektedir.234 Bu mîzanı/dengeyi zorlamadan varlıkların amaç ve misyonlarına uygun davranışlarını ise adalet diye tanımlamaktadır.235 Mîzanı bozmaya yönelik girişimlerin adı ise zulümdür. Allah (c.) adaletle zulüm arasındaki çizgi diye ifade edilen hudûdu koymuştur.236 Halife insan veya halife toplumlar ancak hududu aşmadıklarında237 bu ilişki ağını -hilafetin gereği olan- adalet temelinde sürdürebilir veya yeryüzünde adaleti kâim kılabilirler.238 Modern veya vahye dayalı olmayan toplumların şekillenişinde ise halife kılan olarak Allah (c.) ve O’nun belirlediği ilişki ağı devre dışı bırakılmış, başka güçler ve onların belirlediği ağ bunların yerine ikame edilmiştir. Diğer iki unsur (insan ve yeryüzü/tabiat) doğal olarak bu tip toplumlarda

232 En’am, 6/133-134.

233 Geniş bilgi için bkz: Muhammed Bakır Es-Sadr,, Kur’ân Okulu, çev: Mehmet Yolcu, Ankara, 1996, s.119-131.

234 Şûra, 42/17, Rahmân, 55/7-9, Hadîd, 57/25.

235 Âl-i İmrân, 3/83, Ra’d, 13/15, Fussilet, 41/11, Zâriyât, 51/56-59. 236 Bakara, 2/230, Tevbe, 9/97.

237 Bakara, 2/187.

da değişmez ortak paydadır.239 Toplumlara renk ve kimlik kazandıran ise halife kılanın veya kendilerine toplum tarafından halife kılma yetkisi verilen kişi ve güçlerin kim olduğu ve onların belirlediği ilişki ağıdır. Bundan sonraki kısımda da insanoğlunun yeryüzü serüveninin arasında geçtiği kavramlardan biri olan emanet kavramı üzerinde durulacaktır.