• Sonuç bulunamadı

Can, Akıl, Din Güvenliği ve Toplumsal Sınanma

4. KUR’ÂN’DA TOPLUMSAL SINANMANIN ALANLARI

4.1. Can, Akıl, Din Güvenliği ve Toplumsal Sınanma

Tarih içerisinde çoğu zaman doğru düşünme aracı olan akıl, işlevsel hale getirildiğinde, veya statukoya aykırı din, inanç ve düşünce benimsendiğinde can güvenliği de tehdit altında kalmıştır. Yani can güvenliğini sağlamak için ya akıl ve din edinme özgürlüğünden vazgeçilmek zorunda kalınmış, ya da bu hak ve özgürlükleri kullananlar can güvenliklerini riske etmişlerdir. Peygamberler ve onların izinde yürüyenler bu durumu yaşayanların en önde gelenleridir. Bu üç güvenlik konusunda böyle bir ilişki ve iç içelik söz konusu olduğundan tek başlık altında işlenmesi tarafımızdan uygun görülmüştür.

Bu bağlamda İsrailoğulları kendilerine bir sınanma aracı olarak gelen peygamberleri yalanlayıp onların bir kısmını öldürerek1036 makâsid’in en önemli iki unsuru olan can ve din güvenliğini ihlal etmişlerdir. Ve bu yaptıklarının dünyada1037 karşılıksız kalacağı zannına kapılıp, onlardan dolayı kendileri için şiddetli belâ ve cezanın olmayacağını düşünmüşlerdir.1038 Nitekim Kur’an bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: “Bir fitne/belâ olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tövbelerini kabul etti. Sonra içlerinden çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir.”1039 Ayette geçen fitne sözcüğünün azap ve

1032

Bakara, 2/246-251. 1033 Bakara, 2/246. 1034 Bakara, 2/249.

1035 Geniş bilgi için bkz: Taberî, II, 737-745; Zamahşerî, Keşşâf, I, 294-296; Yazır, II, 834-835; Güneş, s. 110-120.

1036 Mâide, 5/70.

1037 Zamahşerî, Keşşâf, I, 663. 1038 Taberî, VI, 370.

belâ anlamında kullanıldığı zikredilmektedir.1040 Bununla birlikte daha önce de ifade edildiği gibi fitne’nin genel anlamı çerçevesinde, içerisinde olumlu ve olumsuz iki seçeneği barındıran bir sınanma aracı olduğundan hareketle, İsrailoğullarına gelen azap, belâ ve musibet de içerisinde bir çıkış yolu bulma ve kendine getirme gibi fırsat, şans ve seçeneği barındıran bir sınanma aracıdır. Nitekim içlerinden bir kısmının bu şansı iyi kullanarak tövbe ettiği ve Allah’ın da tövbelerini kabul ettiği ayetin devamından da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla belâ ve azabın hem onların işledikleri cürümler için bir bedel olduğu, hem de kendilerine dosdoğru yolu bulma gibi yeni ve hayatî bir fırsat sunduğu da anlaşılabilir. Bu bağlamda her belâ ve felaket aynı zamanda bir fırsatı da barındırmaktadır.

Bütün bunlardan israiloğullarına olduğu gibi bir çok toplumlara toplumsal sorumluluklarını ihmal ettiklerinde bu ihmalin uhrevî cezasının yanı sıra dünyadaki bedelinin de belâ ve musibet şeklinde verildiği anlaşılmaktadır. Ancak verilen belâ ve musibet bir taraftan önceki imtihanlarının sonucu şeklinde tezahür ederken, aynı zamanda bu sonuç karşısında toplumsal tavrı tespit eden yeni bir imtihanı da içermektedir. Bu, musibeti iyi değerlendirip, yapıp edilenlerin yeniden gözden geçirilip geçirilmediğinin tespiti bağlamında yeni bir imtihan sürecinin başlangıcıdır. Görüldüğü gibi toplumsal sınanmaların bir kısmı da bu şekilde cereyân etmektedir.

Toplumlar musibetlerin kendilerine toplu olarak verilmesiyle sınandıkları gibi, aynı şekilde verilen nimetlerle de toplumsal anlamda imtihan edilmektedirler. Bu çerçevede zikredilen “Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.”1041 şeklindeki ayet İsrailoğullarına denizin yarılması,1042 bulutların gölgelemesi, bıldırcın ve kudret helvası1043 gibi mucizevî nimetlerin1044 verilerek sınandıklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla toplumsal sınanma İlahî azab ve nimetle olmak üzere her iki halde de gerçekleşmektedir.

Yine İsrailoğullarının toplum içerisinde işlenen bir cinayetten dolayı birbirlerini suçlamaları,1045 bunun üzerine Allah(c.)’ın bir sığır kesip ondan bir parça

1040 Taberî, VI, 370; Yazır, III, 1771. 1041 Duhân, 44/33.

1042 Tâhâ, 20/77.

1043 Bakara, 2/57; A’râf, 7/160; Tâhâ, 20/80. 1044 Razî, XXVII, 248; Sabunî, III, 175. 1045 Bakara, 2/72.

ile öldürülene vurulmasını emretmesi,1046 böylece dirilen maktûlun kendisini kimin öldürdüğünü ifade ederek katilin ortaya çıkarılmasının sağlanması;1047 bir taraftan Allah(c.)’ın ölüleri nasıl dirilttiği üzerinde onları düşünmeye yönlendirirken,1048 diğer taraftan da toplumsal sorumluluk alanı içerisinde işlenen bir suçun ne kadar önemsendiğini yansıtmaktadır. Nitelikli bir sığır ve bu sığırın bulunması hususunda bütün toplumun seferber olması1049 da onların bu olayla iman, teslimiyet ve itaatlerinin sınanması amacıyla1050 bir anlamda toplumsal bir sınav verdiklerini de ortaya koymaktadır. Bu hadisenin anlatıldığı ayet grubunun, onların cumartesi günü avlanma yasağıyla sınanmalarını anlatan ayetlerin akabinden gelişi de olayın bu yönüne işaret etmektedir. Dolayısıyla İsrailoğullarının bu olayla toplumsal sınanma alanlarından olan can güvenliğinin temini ve bu bağlamda faili meçhûllerin ortaya çıkarılışıyla sınandıkları da anlaşılabilir.

Daha önce de zikredildiği gibi, bu çerçevede Kur’ân; bir taraftan yaşama hakkının gasp edilerek içerisinde kız çocuklarının diri diri öldürüldüğü Mekke toplumuna sorumluluk ve toplumsal imtihan bağlamında gönderme yaparken, diğer taraftan da can, din, inanç özgürlük ve güvenliğinin yok sayıldığı, gözetilmediği Ashab-ı Uhdûd’u “…kutile ashâbu’l-uhdûd…”1051 ifadesiyle lanetlemektedir.1052 İnsanların sadece Allah (c.)’a olan inançlarından dolayı ateş kuyularına atılarak yakılmaları,1053 toplumun da bu olay karşısında sessiz ve suskun kalmaları, üstelik kuyuların kenarına oturarak inananların yakılışını bizzat seyredip, olaya şahid olmalarının ifade edilişi;1054 iki taraflı bir toplumsal sınanmanın varlığını ortaya koymaktadır. Tarafların biri inançlarından dolayı fitne’nin asıl anlamı olan ateşle sınanma pahasına onlardan vazgeçmeyen ve böylece bu sınavı kazanan mü’minlerdir. Olayı seyreden diğer taraf da en tabii, en insanî hak olan yaşama ve inanma özgürlük ve güvenliğinin ihlali karşısında aldıkları tutum ve tavırla sınanan ve bu sınanmayı kaybeden inkarcılardır. Bu yüzden onların tövbe edenleri hariç1055

1046 Bakara, 2/73.

1047 Taberî, I, 390; Mevdûdî, Tefhîm, I, 87.

1048 Olayın bütünü için bkz: Bakara, 2/67-74. Bkz: Taberî, I, 388-416. 1049 Taberî, I, 390.

1050 S. Kutup, Fî Zilâl, İstanbul, tsz, I, 165; Mevdûdî, Tefhîm, I, 85. 1051 Bürûc, 85/4.

1052 Taberî, XXX, 165; Zamahşerî, Keşşâf, IV, 729; Yazır, VIII, 5691. 1053 Bürûc, 85/8.

1054 Bürûc, 85/6-7. 1055 Bürûc, 85/10.

bütünü bu cürmü seyredebilecek kadar Allah (c.)’ın rahmetinden uzaklaşmış, yani lanetlenmişlerdir. Önceden de ifade edildiği üzere diri diri öldürülen kız çocuklarına hangi suçtan dolayı öldürüldünüz şeklindeki soruyla verilmek istenen mesajla, bu olayın anlatıldığı ayet grubuyla1056 verilmek istenen mesaj arasında bir benzerlik söz konusudur. Her iki olayda da hem yaşama hakkının gaspına, hem de bu cürümlerin içerisinde gerçekleştiği toplumun toplumsal sorumluluk ve sınanmalarına göndermeler yapılmaktadır. Ashâb-ı Uhdûd olayında birinciden farklı olarak sadece maktûllerin öldürülüş gerekçeleri değişmiştir. Birinci olayda olduğu gibi bu olayda da inananların ateş kuyularında yakılmasına karar veren, birinci derecede suçlu olan kral/yönetici kişi veya güçlerden ziyade ashâb sözcüğünün kullanılması, fiil ve zamirlerin çoğul formuyla ifade edilmesi, toplumun tümünün muhatap alındığına işaret etmektedir. Her ne kadar bu lafızlar birinci derecede suçluları da kapsayabilecek bir formla ifade edilmiş olsa da, özellikle olaya tanıklık eden toplumun bizzat kendisinin öne çıkarılışı toplumsal sorumluluk ve sınanmaya işaret etmektedir.

Fitnenin kabul veya reddedilişi zor olan bir takım hususlarda insan ve toplumların imtihan edilmesi, sınanması olduğu, fitne başlığı altında ifade edilmişti. Bu anlamda fitne; bir zorlukla karşı karşıya bırakma, yeni bir yaşam tarzını, sözü, veya bir inanç ve düşünceyi tercih yada terk etmeye mecbur etme, mahkum etme anlamına gelmektedir.1057 Bu da inanç ve düşünce özgürlüğünü ihlale, ortadan kaldırmaya yönelik baskı, işkence ve saldırılar şeklinde tezahür etmektedir. Dolayısıyla fitne din ve düşünce özgürlüğünün zıddı, sağlıklı bir din seçimini sabote eden ortamın, vasatın adıdır. Fitnenin bu anlamıyla ilgili ayetlerde1058 geçen …din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar… şeklindeki ifadede kastedilenin; insanların din tercihi hususunda birbirlerine eziyet, işkence ve zorlamanın/ikrahın yapılmamasıdır. Bu tür baskı unsurları insanları sonuçta taklîd ve nifaka sürükleyerek onların şahsiyet ve karakter yarılmaları yaşamalarına, böylece karşılıklı güvensizlik ortamı gibi olumsuzlukların topluma girişine de neden olmaktadır.1059 Bu olumsuzlukların yaşandığı toplumda zaman içerisinde kaos, kargaşa ve belirsizlik, yani fitne baş

1056

Bürûc, 85/4-12. Ayrıca Ashâb-ı Uhdûdla ilgili geniş bilgi rivayetler için bkz: Taberî, XXX, 161-167; İbn Kesîr, IV, 526-530; Zamahşerî, Keşşâf, IV, 729-733; Yazır, VIII, 5689-5693. 1057 Muhammed H. Kemalî, İslâm’da İfade Hürriyeti, Fitne Kavramının Tahlîli, çev: Halim

Sırçancı, İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi, c: I, sayı: 2, 1993, İstanbul, s. 43. 1058 Bakara, 2/193; Enfâl, 8/39.

gösterip, sağlıklı bir toplumsal yapıyı tahrip ederek özgürlük, huzur ve güvenliği yok etmektedir. İşte toplumsal sınanma; toplumda bu tür olumsuzlukları doğurabilecek sebepleri kaldırmak, onları önleyici, özgürlük ve güvenliği sağlayıcı, huzuru temin edici tedbirleri toplumsal bir sorumluluk, bilinç ve toplumsal savunma refleksiyle ortaya koyarak gerçekleştirmek veya gerçekleştirmemek noktasında işlemektedir. Dolayısıyla din, inanç ve düşünce özgürlüğünü temin edip, onun önündeki engelleri kaldırmak; hem toplumsal sınanma alanı, hem de şahsiyetli bir birey ve toplum inşâsının önkoşuludur.

Bu yüzden bu anlamdaki fitne/baskı ile gelen kaos; öldürmekten daha büyük günahtır. Çünkü Mekke’deki hakim gücün kendileri Allah(c.)'ı inkâr ettikleri gibi başkalarını da O'nu inkâr etmeye zorladıkları, öteden beri bütün canlılar için emin/dokunulmaz bir belde olan Mescid-i Haram’ın bu kutsiyetini hiçe saydıkları, Oranın halkını/inananları yurtlarından çıkardıkları, bütün bunlardan sonra da haram ay gibi kutsal bir değeri inananlara karşı kullanmaya kalkarak bu noktadaki samimiyetsizliklerini ortaya koydukları bizzat ayetten de anlaşılmaktadır.1060 Bu sebeple yukarıda da zikredildiği gibi Kur’ân; birey ve toplumu şahsiyetsizleştiren ve nihaî olarak topluma kaos ve kargaşanın hakim olmasını sağlayan, inanç ve düşünceler üzerindeki baskı ve işkenceye/fitneye karşı ancak toplu olarak yapılabilecek savaşı/mücadeleyi emretmektedir. Her emir ve yasak bir imtihan vesilesi olduğuna göre toplumların bu bağlamda aldıkları tavır onların toplumsal sınanmalarıdır.

Bilindiği gibi makâsid’in bir diğer güvenlik konusu da aklın korunmasıdır. Bu yüzden aklı olmayanın dini de olmayacağından akledebilmek; hem insanî bir meleke, hem de dinî tekliflere muhatap olabilmenin ön koşullarından biridir. Bu sebeple dinlerin en temel amaçlarından biri aklı ve onun tezahürü olan doğru düşünceyi korumaktır.1061 İslâm; aklı ve tefekkürü devamlı veya geçici olarak işlevsiz kılan uyuşturucu, içki, kumar ve fal okları gibi fiilleri haram kılmış,1062 yapılması halinde cezaî müeyyideler getirmiştir. Çünkü akletmeyi devre dışı bırakan bu tür maddeler, can, din, nesil ve mal güvenliğini de tehdit etmektedirler.1063

1060 Bakara, 2/217.

1061 Yılmaz, Kur’ân ve İnsan Hakları, s. 127-128. 1062 Mâide, 5/90-91.

Ayrıca kişi veya bir takım güçlerin birey ve toplumun inanç ve akıllarına/zihinlerine yönelik ifsat, teşvîş ve ayartmalar karşısında alınan tavır toplumsal sınanmanın bir başka şekil ve alanıdır. Bu bağlamda Hz. Musa’nın yokluğunda Samiri’nin zinet eşyalarını toplayıp eriterek buzağı heykeli yapıp, İsrailoğullarını ona inanmaya ve ibadete davet etmesi, onların da bu davete olumlu cevap verip ona ibadet etmeye başlamaları Allah’ın İsrailoğullarını heykele kulluk hususunda toplumsal sınamasıdır.1064 Onların bu anlamdaki imtihanı kaybettikleri olayın detaylarının verildiği ayet grubundan anlaşılmaktadır.1065 Nitekim aşağıdaki ayette de bu durum vurgulanmaktadır. “Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.”1066

Buna ilaveten Kur’ân; dolaylı da olsa inanç ve zihinlerin ifsadına katkı veren, hak ve hakikatin ortaya çıkışına engel olan, ilmî ve dinî kimliğe sahip olmasına,1067 ilahî mesajı/ayetleri anlamasına rağmen dünyaya, şeytana ve hevalarına tabi olduğu için kendisi saptığı gibi başkalarının da sapmalarına neden olan kişinin kıssasından bahsetmektedir.1068 Kur’ân’da ismi zikredilmediği halde tefsirlerde Baura’nın oğlu Bel’am, Ümeyye bin es-Salt ve Seyf ibn er-Rahib olduğuna dair rivayetlerin yer aldığı bu kişi;1069 kendi haline bırakıldığında da, üzerine varıldığında da soluyan köpeğe benzetilmektedir. Köpeğin en aşağılık hali başka hayvanlarda bulunmayan bu soluyuş halidir.1070 Ayetler verilen bu örnekle kişiyi tarif etmek yerine alçalmanın son kertesi olan onun bu halini anlatmayı ve ortaya koymayı, resmetmeyi esas almıştır.1071 Bu sebeple verilen bu örnek, her dönem ve şartlarda aynı davranışı sergileyen herkes için geçerlidir. Bu hal aynı zamanda ilim ve bilgi sahibi olup da iman sahibi olmayan, zihinsel berraklık ve ruhsal dengeden yoksun bunalımlı bir kişinin halini yansıtmaktadır. Dolayısıyla inanan bir toplumun bu tür iğvâlar/saptırmalar karşısında onların girişimlerini sonuçsuz bırakacak tedbirler alması; inanç, akıl ve zihin güvenliğiyle birlikte doğru düşünmeyi sağlamanın

1064 Sabunî, II, 242. Ayrıca geniş bilgi için bkz: Taberî, XVI, 228-240-; İbn Kesîr, III, 169-171; Zamahşerî, Keşşâf, III, 81-85; Mevdûdî, Tefhîm, III, 264-273; Keskin, s. 200-202.

1065 Bkz: Tâhâ, 20/85-98. 1066 Tâhâ, 20/85.

1067 Yazır, IV, 2334. 1068 A’râf, 175-176.

1069 Bu rivayetlerle ilgili geniş bilgi için bkz: TaberîX, 148-151; İbn Kesîr, II, 275-278; Yazır, IV, 2334-2335.

1070 Yazır, IV, 2335. 1071 Yazır, IV, 2335.

gereğidir.

Çünkü; kişisel veya kurumsal olarak ortaya çıkan ifsat edici fitne; hak ve hakikatin, düşünce, davranış ve olayların doğru anlaşılmasını engelleyen, zihinleri bulandıran, salim bir aklın oluşmasına veya kullanımına imkan vermeyen maddeler, söz, fiil ve yayımlardır.1072 Her şeyi alabora eden, kişinin mü’min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacağı veya tersinin olacağı karanlık geceler gibi fitne/bulanıklık/kaos dönemlerinde kişinin basit dünyalıklar karşısında dinini satacağının ifade edildiği hadisler,1073 muhtemelen fitnenin toplumsal boyutta olduğu dönemlerde gerçekleşir. Bazı rivayetlerde de bunlara ilaveten aynı şekilde kavimlerin, toplumların basit menfaatler karşısında dinini satacağı ifadeleri zikredilmektedir.1074 Bu ise fitnenin küresel boyuta ulaştığında, toplumların dinleriyle menfaatleri arasında tercihe zorlanacakları, sınanacakları bir kaos ortamında gerçekleşir. Bu sebeple bu cümleden olan fitne/ayartma unsurlarına karşı toplumun toplumsal ve küresel boyutta almış olduğu tedbir, tutum ve davranış; onların akıl emniyetini sağlama hususunda ortaya koydukları toplumsal sınanmalarıdır.