• Sonuç bulunamadı

2. İNSANIN-TOPLUMUN MİSYONU VE TOPLUMSAL SORUMLULUK

2.3. İmaret

İmaret ‘a m r kökünden türeyen bir mastar olup ehilleştirmek, onarmak, kullanılır hale getirmek294, kendisiyle mekanın imar edildiği şey295, ziyaret etmek,296 yıkılışın zıddı gibi anlamlara gelmekte olup bir şeyin sorumluluğunu tevdi etmek, emanet etmek manalarını da kapsamaktadır.297 Bedendeki canlılığın sürdüğü, devam ettiği süre olarak tanımlanan “ömür” sözcüğü ile aynı kökten geldiği ve ilişkili olduğu anlaşılmaktadır.298 Bu bağlamda Ta’mir’e de hayatın belli bir süreye kadar uzatılışı şeklinde bir tanım getirilmektedir.299 Ayrıca Ezherî (Ö. 370/980) ‘a m r fiilinin “rab” sözcüğü ile birlikte kullanılması halinde ibadet anlamına geleceğini ifade ederek imaret ile ibadet arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir.300 Aynı kökten türeyen umrân kelimesi de bir mastar olup, bir yeri bayındır hale getirmek, iskan ve ikamet etmek, uzun süre yaşamak gibi anlamlara gelmektedir.301

Kur’ân’da ‘a m r kökü ve türevleri; iki yerde imar edip, bayındır hale getirmek

vd.; Yazır, III, 1889-1890; Ünal, 198-202.)

292 Es-Sadr, s. 125.

293 Abdulbaki Güneş, Kur’ân Kıssaları ve Medeniyetlerin İnşası, İstanbul, 2005, s. 69. 294 Zebidî, III, 421.

295 Zebidî, III, 422.

296 Cevherî, II, 757; Zebidî, III, 422. 297 Isfahanî, s. 518-519.

298 Ezherî, II, 381-383; Cevherî, II, 756-759; Isfahanî, s. 518-519; Zebidî, III, 420. 299 Isfahanî, s. 518-519.

300 Ezherî, II, 381-383

anlamında,302 bir yerde yeryüzünün mamur hale getirilmesini istemek,303 bir yerde Mescid-i haram’ı mamur etmek,304 beş yerde ömür vermek,305 sekiz yerde ömür,306bir yerde ömrü uzatılan,307 bir yerde ziyaret etmek,308 iki yerde ziyaret,309 bir yerde de el-Beytü’l-Ma’mûr anlamlarında310 olmak üzere toplam 24 yerde geçmektedir. Zikredilen yerlerde kelimenin sözlük anlamlarının birçoğu kullanılmaktadır. Bunlardan konumuzla direkt ilgisi olan ayet şu şekildedir: “… (Salih kavmi Semûd’a) Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizin orayı bayındır kılmanızı sağlayan O’dur. O halde O'ndan mağfiret isteyin…”311

Ayette geçen vesta’merakum fîhâ ifadesi, “Yer yüzünün imarı ve oradan yiyeceklerinizi çıkarmanız hususunda size izin verdi,312 kullarından yeryüzünü imar etmelerini istedi, emretti313 veya sizi yeryüzünü imar etmeye gücü yeter kıldı,314 sizi yeryüzünün mimarları ve hayatınız boyunca oraya yerleşen sakinleri kıldı315 şeklinde anlaşılmıştır. Görüldüğü gibi ifadenin bir birine benzer şekilde anlaşılması Hz. Salih’le kavmi Semud arasındaki bu diyalogun farklı bir versiyonu olan A’raf, 7/74. ayetin içeriğiyle de örtüşmektedir.316 Bu ayette Semud kavminin Hicr dağının batı yamaçlarında kayaları oyarak oluşturdukları yüksek bir medeniyet ve dünyevî gücüne işaret edilmekte, ince bir emek ve estetik ürünü olan bu mesken ve mezarlara bir ibret nişanesi olarak dikkat çekilmektedir.317

Fizikî imareti büyük bir özenle gerçekleştiren Semûd kavmine hitaben ayetin

302 Tevbe, 9/17-18; Rûm, 30/9. (‘amr sözcüğü bu ayette iki kez geçmektedir.) 303 Hûd, 11/61.

304 Tevbe, 9/19.

305 Bakara, 2/96(iki kez); Fâtır, 11, 37; Yâsin, 36/68.

306 Yûnus, 10/16; Hicr, 15/72; Nahl, 16/70; Enbiyâ, 21/44; Hac, 22/5; Şu’arâ, 26/18; Kasas, 28/45; Fâtır, 35/11.

307 Fâtır, 35/11. 308 Bakara, 2/158. 309 Bakara, 2/196(iki kez). 310 Tûr, 52/4.

311 Hûd,11/61. 312 Ezherî, II, 383.

313 Zamahşeri, Keşşâf, II, 407; Zamahşerî, Esasü’l-Belağa, s. 435; Zebidî, III, 422. 314 Derveze, II, 472.

315 Taberî, XII, 62; İbn. Kesir, II, 466; Beydavî, III, 242; Sabunî, II, 22.

316 Yukarıdaki ayetin meali bütün olarak şu şekildedir: “Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra sizi (onların yerlerine) halifeler kıldı . Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.”

başındaki ca’aleküm hulefâ/sizi halifeler kıldı şeklindeki ifadeden imaretin hilafetin gereği olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu görevin bir bütünlük içerisinde (maddî ve manevî, yatay ve dikey olarak) icrâ edilmesi gerektiği, halife kılanca belirlenen manevî bağın/hilafetin adalet temelinde sürdürülmesinin kaçınılmaz olduğu daha önce zikredilmişti. Semud kavminin ise edindikleri maddî medeniyet ve dünyevî güce yaslanarak kendilerini yeryüzünün mimarları kılan Allah’ı unuttukları, bu nimetlerin karşılığı olarak O’na sunmaları gereken şükrü edâ etmedikleri, imaret görevlerini adalet ve ıslah temelinde yürütmeleri istenirken ifsat temelinde sürdürdükleri de ilgili ayetin son kısmından bizzat anlaşılmaktadır.

Yukarıda ayetlere, sözlük ve tefsirlere dayanarak verilen bilgilerden Allah’ın insanlara yeryüzünü, yaşadıkları coğrafyayı imar etmek, yaşanabilir huzurlu mekanlar haline dönüştürmekle yükümlü tuttuğu ortaya çıkmaktadır. Aslında bu yükümlülüğün insan ve toplumların üstlendikleri hilafet misyonunun kaçınılmaz bir sonucu olduğu açıktır. Yalnız bu görevi gerçekleştirirken maddî ve manevî anlamda bir imarın birlikte yürütülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda önce de zikredildiği gibi Ezherî’nin; ‘A m r fiilinin Rabb sözcüğü ile birlikte kullanıldığında ibadet ve kulluk anlamına geldiğine dair tespiti önemlidir. Bunu Kur’ân bütünlüğü ile birleştirdiğimizde; söz ve davranışların Allah’la birlikte ve Allah’a göre gerçekleştiği sürenin tümünün ibadet olarak nitelendiğinden hareketle bu anlamdaki imaretin ibadet olarak anlaşılması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla adalet ve ıslah temelinde yürütülen bütün eylem ve söylemler maddî ve manevî imareti kapsamakta, bu anlamdaki imaret de kulluk anlamına gelmektedir. Bu yüzden imaret bir anlamda yeryüzünü ve içindekileri maddî ve manevî anlamda ıslah hareketidir.318 Peygamberler de bu hareketin öncüleri ve ıslah edicileridir.319 İnsan ve toplumlardan ise ıslahtan yana olmaları, ıslah edicilere tabi olup ifsat edicilere uymamaları istenmektedir.320

Tabii olarak sosyal bir varlık olan insan ve toplumların bir yere yerleşip orayı bayındır hale getirebilmeleri, ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri, bir arada yaşayabilmelerinin asgari şartlarını oluşturabilmeleri, belirli bir organizasyonu sağlayabilmeleri için düşünsel ve bilimsel bir birikim ve alt yapı gerekmektedir. Bu

318 Âl-i İmrân, 3/114.

319 Hûd, 11/88.

gereklilik insan hayatında umrânı ve medeniyeti öngörmektedir.321 Fikrî, ruhî ve ilmî birikim ve alt yapı kültür olarak nitelenirken bunların şekillenip kurumsallaşması da umran olarak ifadelendirilmektedir. Nitekim İbn. Haldun (ö.808/1406) yeryüzünün ‘imarına ve sürdürülen medenî faaliyetlere umranü’l-âlem, bu ‘umranın araştırılması ve incelenmesini konu edinen ilme de ilmü’l-‘umran ismini vermektedir.322 Cemil Meriç’e göre İbn Haldun’un ‘umranü’l-beşerî’yi insanın kendi ilimlerinin ilmi yapması bir ihtilaldir.323 Dolayısıyla ‘umran yeryüzünün, insan ve toplumların imar ve yerleşimi ile ilgili bütün konuları kapsayan daha genel bir mana ifade etmekte olup gerek sözlüklerdeki gerekse Kur’ân’daki kullanımlarıyla örtüşmektedir.

İbn Haldun’un geliştirdiği bu kavram, yukarıda zikrettiğimiz gibi maddî ve manevî, yatay ve dikey, küçük ve büyük, köy ve şehir bütün yerleşim birimlerini ve toplumlarını içerisine alan topyekun ve çok boyutlu bir imarı ihtiva etmektedir. Bu yüzden O’nun umran’a yüklediği anlam, filozofların medeniyet sözcüğü ile karşıladıklarından daha kapsamlı ve ilmîdir.324 Sadece medeniyet anlamında kullanılmamıştır.325 Onlara göre medeniyet sözcüğü, başlangıçta bedevînin zıddı olan medenî insan, şehirli insanla ilişkilendirilmiş ve bu çerçevede anlam kazandırılmıştır. Bedevî denilen toplumlar bu anlamın dışında bırakılmıştır. Oysa İbn Haldun bedeviliğin medenilikten daha eski ve önce olduğunu, ‘umranın aslını bâdiyenin oluşturduğunu, şehirlerin ise bâdiyenin uzantısını teşkil ettiğini ifade ederek326 umran kavramını bedevî umran ve hadarî umran diye iki kısımda incelemektedir. Bu açıdan medeniyet kavramı şehir hayatı, yerleşik hayat, şehirlilik olarak ifade edilen hadarî umranı karşılamaktadır.327

Bu ifadelerden ‘umran sözcüğünün toplumsal hayatın en küçüğü olan aile hayatından dünya toplumu/üniversal çaptaki bir hayata kadar uzanan bir yelpazeyi bütün boyutlarıyla kapsayan bir kavram olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlam Kur’an’da

321 Pazarbaşı, s. 20.

322 Geniş bilgi için bkz: İbn. Haldun, Mukaddime, çev: Süleyman Uludağ, İstanbul, 1988, I, 143-144. (Çevirinin giriş kısmı 195 sayfadan oluşmakta, mütercim tarafından hazırlanan bu bölüm İbn.Haldun ve Mukaddime’nin tanıtımı bağlamında verilmektedir.)

323 Cemil Meriç, Bu Ülke, İstanbul, 1993, s. 230; Meriç, Umrandan Uygarlığa, İstanbul, 2002, s. 147. 324 İbn Haldun, I, 144-145.

325 Pazarbaşı, İbn Haldun’un eserinin bütününde ‘umran sözcüğünü medeniyet anlamında kullandığını iddia etlmektedir. Oysa eserin tümü incelendiğinde bu anlamdan daha kapsamlı bir kullanımın söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. (Bkz: Pazarbaşı, s. 20.)

326İbn Haldun, I, 419-420.

327 Geniş bilgi için bkz. Ahmet Albayrak, Bir Medeniyet Kuramcısı Olarak İbn Haldun, mk. UÜİFD. sayı. 9, cilt. 9, Bursa, 2000, s. 589-599.

zikredilen insanlığın yaratılış ve toplumsal hayata, medenî/şehir hayatına geçiş seyriyle de uyumludur. İmaret veya ‘umran hilafetin gereği ise, ilk peygamber ve ilk halife olarak yaratılan Hz. Adem onun miladıdır. İmarın ve ‘umranın tarihi onunla başlamaktadır. Dolayısıyla insanlık medenî/şehir hayatına geçmeden önce de imar varolmuştur. Ayrıca bu hayata geçiş belli bir birikimle mümkün olabileceğinden işin tabiatı da onun baştan beri varlığını gerekli kılmaktadır. Medeniyet ise, medenî hayat öncesini fazla ciddiye almadığından ‘umranı birebir karşılamamaktadır. Bu görüş dikkate alınarak kültür ve medeniyet sözcüklerinin ayrı başlık altında verilmesi uygun görülmüştür.

Buraya kadar insan ve toplumların yeryüzü serüvenlerini aralarında geçirdikleri hilafet, emanet ve imaret kavramları üzerinde durulmuş, bu kavramlarla kastedilenin neleri kapsadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunlar aynı zamanda insanoğlunun yeryüzündeki misyon ve sromluluğudur. Şimdi ise, bu misyon ve sorumluluk gereği onun üretmesi gereken kültür ve medeniyet kavramları, modern dünyanın bu kavramlara giydirdiği anlam ve Kur’ân’da bunlarla ilgili olan bulgular üzerinde sırasıyla durulacaktır.

3. KÜLTÜR MODERNİZM VE MEDENİYET