• Sonuç bulunamadı

3. KÜLTÜR MODERNİZM VE MEDENİYET

1.1. İmtihan

İmtihan kelimesi m h n fiil kökünden türemiş ifti’âl babından mastardır. Me

he neve im te he ne fiilleri sözlüklerde denemek, sınamak, tetkîk etmek, kuyunun

çamur ve toprağını çıkarmak, kırbaçla vurmak, kalbin gizlediği (niyeti)ni kelimelerle anlamak,537 birini deneyip imtihan etmek, elbiseyi yıpratmak, yıpranıp eskiyinceye kadar giymek, birini bir şeyden alıkoymak, zorla nikah yapmak, deriyi yumuşatıp gerdirerek genişletmek, dabaklayarak kabuk ve deriyi sıyırmak, söylenen sözün sonuç olarak nereye varacağını tahmin etmek gibi anlamlara gelmektedir.538 Ayrıca altın ve gümüşün eritilerek saf hale getirilmesi işlemi anlatılırken mehantü/imtehantü’z-zehebe ve’l-fiddate ifadesi kullanılmaktadır. İmtihan olunan kişi anlamına gelen mümtehan kelimesinin ise “...Allah yolunda düşmanla mal ve canıyla savaşarak öldürülen, gümüşün ateşte eritilip arındırılışı gibi arındırılan, temizlenen ve imtihan olunan şehid...” için kullanıldığı bir hadis referans gösterilerek sözcüğün temizlenen ve arındırılan kişi anlamında kullanıldığı ifade edilmektedir. 539

537 Ezherî, Tehzîb, V, 121-122; Cevherî, es-Sıhah, Kahire,1982, VI, 2201; İbn Manzûr, Lisânu’l- Arap, Beyrut, 1990, XIII,401-402; Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX, 341-342.

538 Zebîdî, IX, 341-342.

Me ha ne fiilinin isim formu olan el-mihnetü kelimesi; belâ, sıkıntı, deneme,

sınama, “İnsanın kendisiyle imtihan olunduğu büyük sıkıntılardan biri”,540 “kişinin kalbinde gizlediğini öğrenmek için kendisiyle imtihan edilen söz”541 şeklinde tarif edilmiş olup, “Sultanın birini alıp imtihan etmesi” için de bu kelimenin kullanıldığı görülmektedir.542

Kur’an’da bu fiil, ifti’âl bâbından imtihan formuyla biri mazi (Hucurât, 49/3) diğeri de emir kipi (Mümtahine, 60/10) olmak üzere iki yerde geçmektedir. Bunlardan ilki “Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar var ya (onlar) Allah’ın kalplerini takva için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.”543 şeklindedir. Ayette geçen imtehane fiili, Allah’ın kalplerini arındırması, berraklaştırması, kalplerini açması, genişletmesi,544 Allah’ın değişik sınamalarla takvalarını artırmak ve ortaya çıkarmak amacıyla onları deneyip, test ederek kalplerini açması, genişletmesi, saf ve halis kılması,545 yani altının ateşe atılarak saf ve mükemmel olanın çürük ve atığından arındırıldığı gibi insanın da günahlardan kaçınıp O’na itaat ederek arınıp takvasını artırması,546 kalplerini bütün çirkinliklerden temizleyerek oraya Allah korkusu ve takvayı yerleştirmesi,547 birinin denenip tecrübe edilmesi, işi yapabilir ve üstesinden gelebilir hale ulaşıncaya kadar eğitilmesi şekillerinde yorumlanmıştır.548

Yukarıdaki ayette geçen imtihan kelimesiyle kastedilenin var olanı ortaya çıkarıp,549 hem onun iyilik ya da kötülüğünü, tam veya eksikliğini kullara göstermek, var olanı zahiri ilim haline getirmek,550 hem de ortaya çıkarılan şeyin geliştirilmesi ve artırılmasını sağlamak için deneme ve sınamalardan geçirildiği bir eğitim süreci olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre ayet, onların, Peygamberin huzurunda seslerini kısarak O'na gerekli sevgi ve saygıyı gösterip kalplerinde var

Ahmed b. Hanbel, IV, 185. 540

Cevherî, VI, 2201; İbn Manzûr, XIII, 401. 541 Zebîdî, IX,341.

542 İbn Manzûr, XIII, 401; İbn. Fâris, II, 501; Zebîdî, IX, 341. 543

Hucurât, 49/3. 544 İbn Manzûr, XIII, 401.

545 Kurtûbî, XVI, 262; İbn Kesîr, IV, 222; Ezherî, V, 121-122; İbn Manzûr, XIII, 401; Zebîdî, IX, 342.

546 Taberî, XXVI, 139; İbn Manzûr, XIII, 401. 547 Kurtûbî, XVI, 262.

548 Zamahşerî, Keşşâf, IV, 355. 549 Zamahşerî, Keşşâf, IV, 355. 550 Yazır, VII, 4910.

olanın ortaya çıkarıldığını, Allah'ın kendilerini tabi tuttuğu imtihanı başarıyla geçtiklerini, böylece kalplerinde Allah korkusu/takva olduğunu ispatladıklarını ifade etmektedir.551

İçerisinde imtihan kelimesinin geçtiği diğer ayet de şu şekildedir: “ Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kafirlere geri göndermeyin...” 552 Ayette geçen, “o kadınları imtihan ediniz” anlamına gelen “Femtahinuhunne" ifadesi ile dâru’l-küfürden dâru’l-İslâm’a hicret eden muhacir kadınların geliş gayelerini ve bu gayedeki samimiyetlerini ortaya çıkarmak için imtihan edilmeleri istenmektedir.553 Buradaki imtihandan kasıt, onlara yemin ettirerek geliş gayelerinde samimî olduklarına dair güçlü bir kanaat oluşacak şekilde gösterdikleri belirtilere bakarak onların sınanmasıdır.554 Yemin ettirmek, samimiyeti ya da samimiyetsizliği ele veren davranış biçimlerini izlemek var olanı ortaya çıkarmanın bir yolu olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla yemin ve davranış biçimlerini izleme bir anlamda mihneyi, yani kendisiyle imtihan olunan sözü karşılamaktadır.

Hz. Peygamber de ayetteki emir doğrultusunda onlara Allah'a ve Peygamber’ine inanıp inanmadıklarını sorup şu ifadelerle onlara yemin ettirerek imtihan etmiştir: “Kocalarınıza olan nefretinizden dolayı yahut başka bir ülkeye gitme arzunuz sebebiyle veya dünyevî bazı menfaatler sağlama ümidiyle ayrılmadığınıza, sadece Allah ve Resulune duyduğunuz sevgiden dolayı ayrıldığınıza dair Allah’ın huzurunda yemin edin.”555 İçerisinde bir takım soruları da barındıran bu yeminin/imtihanın akabinden tatminkar cevap ve izlenimler alındığı takdirde İslâm yurduna/Medine’ye kabul edilmiş, aksi takdirde küfür yurduna/Mekke’ye iade edilmişlerdir.556 Ayrıca bu ayette geçen imtihan kelimesinin aynı anlamda kullanılan diğer (fitne, belâ, ibtilâ gibi) sözcüklerden farklı olarak fizik âlemindeki, dünya hayatındaki kullanımından bahsedilmekte, bir anlamda

551 Mevdûdî, Tefhîm, V, 435. 552 Mümtahine, 60/10. 553 Taberî, XXVIII, 78-80. 554

Zamahşerî, Keşşâf, IV, 355-356.

555 Taberî, XXVIII, 78; Ayrıca bkz: Kurtûbî, XVI, 56-58; Yazır, VII, 4909-4910; Sabûnî, III, 233; Esed, III, 1140. Ayrıca ayetteki hükümler ve onların arka plânı ile ilgili geniş bilgi için bkz. Mevdûdî, Tefhîm,VI, 245-253.

dünyevî bir kazanım elde edebilmek için ilgili ve yetkili otorite tarafından yapılan teste işaret edilmektedir.

Yukarıdaki ayetlerde geçen imtihan kelimesinin kullanımını ve sözlük anlamlarını dikkate aldığımızda imtihan'ın; insanları her hangi bir konuda sözlü ve fiili olarak teste/denemeye tabi tutmak böylece ilgili konu hakkındaki durumunu, gerçek tutum ve maksadını ortaya çıkarmak, liyakatını tespit etmek, iddiaları sonucu üstlendikleri yükümlülükleri kaldırabilecek bir kıvama ulaşmalarını sağlamak için işletilen bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. İmtihanın bu şekilde tanımlanması yapıldıktan sonra şimdi de küçük nüanslarla aynı anlama gelen ancak, daha geniş alanlarda kullanılan fitne kavramı üzerinde durulacaktır.

1.2.Fitne

Fitne kelimesi Arapça sözlüklerde geniş bir anlam yelpazesi içerisinde kullanılan önemli sözcüklerden biridir. Fe te ne kökünden türeyen bu kelime altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerin saflaştırılması, iyinin kötüden ayırt edilmesi amacıyla ateşte eritilmesi anlamına geldiğinden bu işi yapan kuyumcuya ve haktan saptıran manasında şeytana da mübalağa ism-i fâil formuyla fettân denilmiştir. Fitnenin iptilâ, ihtibâr ve sınanma karşılığı da bu anlamdan çıkarılmıştır. 557 Ayrıca fitne maddî ve manevî sıkıntı, üzüntü, bela, felaket, günah, yoldan çıkma, küfür, baskı, azap ve işkence, sapıklık, delilik, meşakkat, mal, evlat ve görüş farklılığı gibi anlamlarla birlikte,558 kurbanın derisini daha kolay yüzebilmek için onu sıcak kuma gömmek, ayartmak, gönlünü çelmek, pusu kurarak yol kesmek, ateşle yakmak, deneyim ve tecrübe manalarında da kullanılmaktadır.559

Bütün bu anlamlarıyla birlikte fitne kelimesinin Arap dilinde baskın ve asıl manasının deneme/sınama, özellikle de “ateşe atarak deneme” olduğu, diğer bütün

557 Ezherî, Tehzîb, XIV, 296-301; Cevherî, Sıhah, VI, 2175-2176; İbn. Fâris, Mu'cemI, 340-341; Isfahanî, Müfredât, s. 373-375; Râzî, Muhtâru's-Sıhah, s. 268; İbn Manzûr, Lisân, XIII, 317- 321; Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, IX, 397-399.

558 Ezherî, XIV, 297; İbn. Fâris, I, 340-341; İbn Manzûr, XIII, 317-321.

559İbn Manzûr, XIII, 319; Zebîdî, IX, 398-399. Ayrıca bu anlamların geniş izahı için bkz: İbn Kuteybe, s. 472-474; (İbn Kuteybe'ye göre fitne kelimesi imtihan/sınanma, baskı ve işkence, engelleme ve saptırma, şirk/küfür/günah ve ibret olmak üzere beş anlamda.) Yahya ibn Sellâm, I, 179-186; (Yahya ibn Sellâm'a göre; şirk, küfür, bela, dünyada azap, ateşe atma, öldürme, engelleme/alıkoyma, dalâlet, mazeret, musallat olma ve delilik olmak üzere on bir manada.) İbnu'l-Cevzî, Nüzhetü'l-A'yuni'n-Nevâzir Fî 'Ilm'il-Vucûhi Ve'n-Nezâir, Tunus, 1979, s. 477- 480; (İbnu'l-Cevzî'ye göre: şirk, küfür, imtihan, denenme/sınanma, ateşle yakma, azap, engelleme/alıkoyma, öldürme, mazeret, dalalet, hastalık, ibret, ceza, günah, delilik olmak üzere on beş anlamda kullanılmıştır.) Fadıl Bedirhanoğlu, Kur'an'da Fitne (Basılmamış Doktora Tezi), HÜSBE. Şanlıurfa, 2000, s. 7-14.

kullanımların bir şekilde asıl mana ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır.560

Kavram olarak fitne kısaca insanın durumunu ortaya çıkaran her türlü hayır ve şer şeklinde tanımlanırken561 yukarıdaki anlamları da içerisinde zımnen barındıran kapsamlı bir tarif şu şekilde yapılmaktadır: Fitne; kişi ve toplumların itikadî, amelî, ahlâkî, hukukî, iktisadî, içtimaî, siyasî ve ruhî yapılarının üzerinde bulunduğu hali değiştirmeye yönelik söz, fiil, davranış ve olaylar karşısında onlarda varolan yapının ortaya çıkmasını, teşhîr edilmesini sağlayan bir vasıta ve süreçtir.562 Ayrıca kapsamlı bir başka tanımlama da şu şekildedir: “Fitne; inanma iradesini güçlendirmesi, ahlâkî arınmaya imkan sağlaması, kişiye imanındaki kararlılığı ve erdemli yaşayışı kanıtlamaya fırsat vermesi bakımından ferdin ve toplumun dinî ve ahlakî gelişmesine katkısı olan olumlu bir imtihan ve deneme yoludur.” 563 Görüldüğü gibi her iki tanımlamada da fitnenin varolanın ortaya çıkarılmasına, gelişme potansiyeli taşıyan iman ve erdemin kemale ulaşmasına imkan tanıyan vasıta ve süreç olduğuna dikkat çekilmektedir.

Kur’an’da fitne ve türevleri 23 yerde fiil, 37 yerde de masdar, ism-i fail, ism-i meful, isim formuyla kullanılmış olup, 30 ayette el-fitne şekliyle olmak üzere toplam 60 yerde geçmektedir.564 Bir çok anlamlara gelmesine rağmen Türkçe meallerin çoğunda yine fitne kelimesiyle karşılanmıştır.565 Fitne kelimesi en fazla imtihan/deneme/sınama anlamındaki kullanımıyla olmak üzere 27 yerde,566 belâ, musibet, dert ve zarar anlamıyla üç yerde,567 saptırma, şaşırtma, kandırma ve inkar anlamıyla beş yerde,568 delilik, cinnet anlamında bir,569 azap, ateşe atılma, yakılma anlamıyla üç yerde570 geçmektedir. Bir yerde de; çare ve mazeret anlamında571

560

Taberî, I, 531; Mustafa Çağırıcı, Fitne, DİA., XIII, İstanbul, 1996, 156-159; Bedirhanoğlu, s. 16.

561 Eş-Şerîf Ali İbn Muhammed El-Cürcanî, Ta'rifât, Beyrut, 1988/m-1408/h, s. 165. 562 Bedirhanoğlu, s. 15.

563 Çağırıcı, XIII, 156. 564 Fuâd Abdulbâkî, s.511-512.

565 Emrullah İşler, Fitne Kelimesi ve Türkçe’ye Çeviri Sorunu, İslâmiyât, Ankara, 1999, 2/2, s.137- 153.

566 Bu kullanımlar için bkz:Bakara,2/102; En’am,6/53; Araf,7/155; Enfâl, 8/28; Tevbe, 9/126; İsrâ,17/60; Tâhâ, 20/40, 85, 90, 131; Enbiyâ, 21/35, 111; Hacc, 22/53; Furkân, 25/20; Neml, 27/27; Ankebût, 29/2, 3; Sâffât, 37/63; Sâd, 38/24, 34; Zumer, 39/49; Duhân, 44/17; Kamer, 54/27; Mumtahine, 60/5; Teğâbun, 64/15; Cin, 72/17; Muddessir, 74/31.

567 Bkz. Mâide, 5/71; Hacc, 22/11; Nûr, 24/63.

568 Bkz. Mâide, 5/41,49; Sâffât, 37/162; Arâf, 7/27 ve İsrâ, 17/73. 569 Kalem, 68/6.

kullanılmıştır. Bu kullanımın “sözlüklerde rastlamadığımız bir anlam” ifadesiyle geçmediği iddia edilmişse de,572 bu anlamdaki kullanıma bir kısım kaynaklarda işaret edildiği görülmektedir.573 Bunların dışında bir yerde günah anlamında,574 iki yerde savaşma(öldürme) anlamında,575 üç yerde kargaşa, karışıklık, fesat, yani Türkçe‘deki karşılığı olan “fitne” anlamıyla,576 bir ayette de kötülük, fenalık anlamında kullanılmıştır.577

Fitne sözcüğünün konumuzla alakalı olan sınanma anlamının çeşitli şekillerine işaret eden ayetlere ileride sıkça atıfta bulunulacağından burada sözcüğün fiil formuyla geçtiği ve bütün insan ve toplumların imtihan süreciyle bir şekilde ama mutlaka yüzleşeceklerinin belirtildiği sadece bir ayet üzerinde durulacaktır. “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”578 Surenin Mekke’de, hicret öncesi veya hicret esnasında son nazil olan surelerden sayılması,579 ayetin bir çok nüzûl sebebinin olması,580 ancak bu nüzûl sebeplerinin tümünün ortak yanının müşrikler tarafından baskı ve işkence gören, inançları uğruna her türlü zorluğa göğüs geren Müslümanlar hakkında nazil olduğu görüşüdür.581 Bununla birlikte inanıp imanlarını gizleyerek Mekke’de hicretten geri duran, Medine’deki ashâbın onlara mektup yazarak hicret etmemeleri halinde İslâmlarının ve ikrarlarının kabul edilmeyeceğini ifade etmelerinden dolayı vatan, can, mal ve evlattan vazgeçme gibi değişik bela ve

571

Enâm, 6/23. 572 İşler, a.g.mk. s. 145.

573 Fitne'nin bu anlamı için bkz:Yahya ibn Sellâm, Et-Tesârîf, I, 179-186; İbnu'l-Cevzî, s. 477-480; Bedirhanoğlu, s. 46-47. Buna mukabil “Kur’an’da Fitne Kavramı” adıyla yapılan müstakil çalışmada fitnenin diğer anlamları üzerinde durulmuş ancak mazeret anlamına değinilmemiştir.Bkz: Hasan Keskin, Kur’an’da Fitne Kavramı, İstanbul, 2003, s. 36-145. 574 Tevbe, 9/49. 575 Nisâ, 4/91, Ahzâb, 33/14. 576 Âl-i İmrân, 3/7; Tevbe, 9/47-48. 577 Yûnus, 10/83. 578 Ankebût, 29/2-3. 579 Taberî, XX, 149; Yazır, V, 3761.

580 Ayet’in nüzûl sebepleri ile ilgili farklı rivayetler hk. geniş bilgi için bkz: Taberî, XX, 149-151; Ebi’l-Hasan Ali İbn Ahmed El-Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, Kahire, 1424/h, s. 261; Kurtûbî, XIII, 286-287; Yazır, V, 3764-3765; Bedrettin Çetiner, Fâtiha’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzûl, İstanbul, 2002, II, 685-686.

musibetlerle582 hicret arasında tercih yapmak durumunda kalan, daha sonra hicret edip Mekke’li müşriklerin takip, baskı ve işkencelerine maruz kalan Müslümanlar hakkında nazil olduğu da zikredilmektedir.583

Bahsedilen nüzûl sebeplerinin hangisi dikkate alınırsa alınsın, bu sebepler ayette geçen fitne sözcüğünün sınanma anlamını değiştirmemektedir.584 Birinde “inandık” sözünün kendisiyle test edildiği vasıta baskı ve işkencedir, diğerinde ise hicrettir.585 Zaten inançlarından dolayı hicrete zorlanmak, hicret etmek durumunda kalmak başlı başına baskı ve işkencedir. Nitekim bir sonraki ayette bunu yaparak kötülük işleyenler, Allah’tan kaçamayacaklardır ifadesiyle tehdit edilmektedirler.586 Kısaca ayet insan ve toplumların kendilerinden öncekilerde olduğu gibi kendilerinin de değişik vasıta ve vesilelerle bireysel ve toplumsal anlamda imtihandan geçirileceğini, bunun öteden beri süregelen Allah’ın yasası/sünnetullah olduğunu, aksini düşünmenin mümkün olmadığını ifade etmektedir.587 Nitekim bu durum başka ayetlerde de belirtilmektedir.588

Fitne kelimesi imtihan anlamından sonra en fazla bu manayla bir şekilde ilişkisi olan baskı, eziyet ve işkence karşılığında kullanılmakta ve on yerde geçmektedir.589 Baskı ve işkence tabii olarak insan ve toplumların kendi iradeleriyle yapabilecekleri tercihleri ortadan kaldırıp onları tek seçeneğe/tek tipe mahkum etme girişimidir. İnsan ve toplumların birden fazla alternatif seçenekler varken onlardan sadece birine zorlanması, bu zorlanma karşısında aldıkları tavır ve tutum, tercihlerinin arkasında durup duramama aynı zamanda onların imtihanıdır. Dolayısıyla baskı ve işkence bir anlamda kendisiyle imtihan olunan vasıtalardan biridir. İnsan ve toplumlar özgür bir irade ve birden çok seçeneğin varolduğu vasatı ve şartları sağlamakla sınanmaktadırlar. Bu yüzden fitne sözcüğünün baskı ve işkence anlamının imtihan anlamıyla bir iç içeliği söz konusudur.

582 Kurtûbî, XIII, 286-287; Zamahşerî, Keşşâf, III, 438-439.

583 Taberî, XX, 150-151; Vâhidî, s. 261-263; Kurtûbî, XIII, 286-287; Yazır, V, 3764-3765; Çetiner, II, 685-686.

584 Taberî, XX, 149-151; Kurtûbî, XIII, 286-287; Zamahşerî, Keşşâf, III, 438-439; İbn Kesîr, III, 415.

585 Taberî, XX, 150. 586 Ankebût, 29/4.

587 Kurtûbî, XIII, 286; Sabûnî, II, 452.

588 Bu doğrultudaki ayetler için bkz: Bakara, 2/214; Âl-i İmrân, 3/142; Tevbe, 9/16.

589Bakara,2/191, 193, 217; Nisâ, 4/101; Enfâl, 8/39; Nahl, 16/110; Ankebût, 29/10; Hadîd, 57/14 ve Bürûc, 85/10.

Bu iç-içelik aşağıdaki ayetlerde geçen fitne kelimesine baskı ve işkence anlamı yüklendiği takdirde geçerlidir. Ayetin bağlamı sözcüğe bu anlamın verilmesine daha uygun olmasına rağmen, bu hususta klasik tefsirlerin bir kısmıyla çağdaş tefsirler arasında yaklaşım farkı görülmektedir. Özellikle Bakara, 2/191, 217590 ile Bakara, 2/193 ve Enfâl, 8/39.591 ayetlerde geçen fitne kelimesine Mücahid (ö:104/722), Taberî (ö: 310/922) ve Beydavî (ö: 685/1286) gibi müfessirler ilk anlam olarak şirk ve küfür anlamını vermişlerdir.592 Aynı kelimeye çağdaş müfessirlerden bir kısmı daha farklı yaklaşmakta ve Bakara, 2/191, 193, 217; Enfâl, 8/39 da geçen fitne kelimesi için şunları ifade etmektedirler: “Fitne kelimesi, Allah yoluna tabi olmak için gerekli olan özgürlük ve güven gibi şartlara sahip olunmayan bir toplum durumunu anlatmaktadır. Bu nedenle Müslümanlara bu durumu düzeltmeleri, tekrar Allah yolunda barış ve özgürlüğü sağlamaları için savaşa devam etmeleri emredilmektedir.”593 Özgürlük ve güvenliğin sağlanması insan ve toplumların sağlıklı bir tercih yapabilmelerinin en temel şartıdır. Bu yüzden insanoğlunun tarih boyu mücadelesi bu iki şeyin sağlanması için olmuştur. Din tercihi de tabii olarak bu mücadelenin bir parçasıdır. Dolayısıyla din hususunda Müslümanların imtihanı/fitnesi ya onların sağlıklı bir tercih yapmalarını engellemek için kalplerine şüphelerin/ayartıların düşürülmesi, korku ve kaosun hakimiyetiyle yaşama düzeninin bozulması594 veya zayıf müslümanlara yapıldığı gibi özgürlükleri engelleyen zulüm, baskı ve eziyet edilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.595 İnsanların dinlerinden dolayı baskı, eziyet ve işkenceye maruz kalmaları, vatanlarından çıkmaya zorlanmaları, mallarının zorla alınması gibi kötülükler çirkinlik açısından öldürülmekten daha beterdir.596 Bütün bu sebepler insanoğluna ölümü temenni ettirebilen haldir. Ölümü temenni ettiren hal ise ölümden daha ağırdır.597 Görüldüğü gibi ayetlerde geçen fitne sözcüğünün ağırlıklı olarak zulüm, kaos, baskı ve işkence

590 Fitne sözcüğünün içerisinde geçtiği ayetlerin ilgili kısmının mealleri şöyledir: “…Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür..., …Fitne adam öldürmekten daha büyük bir günahtır….”

591 Aynı kelimenin zikredildiği ayetin meali şu şekildedir: “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Enfâl sûresindeki ilgili ayet de benzer ifadeleri içermektedir.

592 Bkz: Mücahid b.Zübeyr el-Mahzûmî, Tefsiru Mücahid, mhk: Abdurrahman et-Tahir es-Sevrûtî, Beyrut, tsz, I, 98; Taberî; II, 192-194; IX, 248; Beydavî, I, 477; III, 108.

593 Mevdudî, Tefhîm, II, 155.

594 İbn Aşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Tunus, 1997, II, 202.

595 Ahmed Mustafa Merağî, Tefsîrü’l-Merağî, Beyrut, 1980, II, 135; Esed, I, 55, 330. 596 Reşit Rıza, II, 209.

anlamı daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bakara, 2/193 ve Enfâl, 8/39. ayetlerin devamında geçen “…din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar…” ifadesindeki “din”598 kelimesi ile kastedilenin: “Hiçbir cezalandırma korkusu duymadan Allah’a ibadet edilinceye ve hiçbir kimse başka insana korku ile boyun eğmek zorunda kalmayıncaya kadar (onlarla savaşın).” şeklinde anlaşılmıştır.599 Kısaca ayet: Allah’ın dinine davet özgürlüğünü ve bu davete icabet edenlerin can güvenliğini elde edinceye kadar onlarla savaşın şeklinde emir ifade etmekte, sonra gelen “…eğer vazgeçerlerse…” ifadesi ise müşriklerin düşmanlık ve saldırganlığa son vermeleri, insanlarla Allah’ın dininin arasından çekilmeleri, Müslümanların dinî özgürlüklerini kısıtlamaya kalkışmamalarının gerekliliği anlamını içermektedir.600

Diğer taraftan Bakara, 2/191, 217. ayetlerde geçen ve fitne öldürmekten daha şiddetli/büyüktür anlamına gelen “el-fitnetü eşeddü/ekberu mine’l-katl” ifadesindeki fitne kelimesi zulüm ve baskı anlamında kullanılmış olup, Müslümanları dinlerinden döndürmeye zorlamanın savaşmaktan daha ağır bir suç ve savaş sebeplerinin başında geldiği anlatılmaktadır. Ayetin düşmanlarla savaşmayı, onlar şirkten vazgeçip Müslüman oluncaya kadar sürdürmeyi emrettiği şeklinde anlaşılmış olsa bile bu ancak Müslümanlarla savaş halindeki düşmanlar ve kendileriyle savaşılmayı, aleyhlerine şartlar ileri sürülmeyi hak edenler için geçerli olabilir. Bütün müşrikler müslüman oluncaya kadar onlarla savaşmanın emredilmiş olması mümkün görünmemektedir. Peygamberimizin(s.) ve raşit halifelerin uygulamaları da bu doğrultudadır. Ayrıca bahsedilen ayetlerin Hudeybiye barışından önce nazil olmuş olması da dikkate alınması gereken bir diğer husustur.601

Sonuç olarak yukarıda vermeye çalıştığımız bu yorum ve tefsir farklılığı muhtemelen müfessirlerin yaşadığı çağlardaki baskın kültürün etkisinde kalıp, kendi çağlarındaki sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojık şart, anlayış ve gücü dikkate alarak yorumlama gayretinde olmalarından kaynaklanmaktadır.602 Her araştırmacı kaçınılmaz olarak kendi çağında hâkim olan kültür ve anlayışı yansıtmaktan

598 Bu konu ile ilgili yapılan müstakil çalışmada ilgili ayette geçen din sözcüğü sadece eylem alanı olarak belirtilip detaylandırılmamıştır. Bkz: Çalışkan, s.120.

599 Reşit Rıza, IX, 615; Esed, I, 56, 330. 600 Derveze, V, 196-197.

601 Derveze, V, 198.

kendisini uzak tutamaz. Bu durum yapılan yorum ve tefsirlerde de kendisini hissettirmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan bu farklı yaklaşımlar müfessir veya âlimlerin ortam-çözüm arayışı etkileşimi altında kalarak yapılan yorumlar bağlamında değerlendirilebilir.

Çok ciddî olmasa da bu yorum farklılığıyla birlikte görüldüğü gibi her iki ayet