• Sonuç bulunamadı

1.4. BALKANLARDAKĠ GAYR-Ġ MÜSLĠM TEBAANIN BAĞIMSIZLIK

1.4.2. Yunan Sorunu

Yunan isyanı, Sırp isyanından cesaret alan ve aĢağı yukarı aynı süreçleri takip eden bir niteliğe sahiptir. Ġsyan öncesinde, Avrupa genelinde var olan rekabetin 1815 Viyana Kongresi‟ni ortaya çıkardığını belirtmiĢtik. Kongre sonrasında Yunanları

isyana teĢvike baĢlayan Batılı devletlerde31, aynı zamanda “Philhelenizm” denilen bir

Yunan sevgisi oluĢmuĢtu (Beydilli 1991: 144; Tuncer 1996: 45). Bu sevgi, Avrupalı devletlerin Yunan bağımsızlık mücadelesinde Osmanlı hamlelerini barbarlık olarak nitelemelerine yol açmıĢ32

ve Türkleri Balkanlardan bir an önce çıkarmak gerektiği fikrini benimsemeleriyle son bulmuĢtur. Fakat dengeler bu fikrin uygulamaya geçmesine tam olarak imkân vermemiĢtir.

Ġsyana gelince, ilk olarak “Philiki Hetairia (Etnik-i Eterya)” (Dostlar Cemiyeti)‟dan bahsetmemiz gerekir. Rus desteğiyle 1814 yılında Odesa‟da kurulan ve Balkanları Osmanlı hâkimiyetinden kurtarmayı hedefleyen dernek (Tuncer 1996: 48), kurulduktan üç yıl gibi kısa bir süre sonra Ġstanbul‟da da bir büro açmıĢtır (Palmer 2002: 94). Cemiyetin çalıĢmaları taraftar sayısını hızla artırmıĢ ve Rusya‟nın desteğiyle geniĢ çaplı bir isyan baĢlatmalarına ortam hazırlamıĢtır. ġüphesiz isyanın büyümesinde, Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda merkezî otoritesini kaybetmesinin ve bölgede düzeni sağlayan Tepedenli Ali PaĢa‟yı, rakibi olan Halet Efendi‟nin (padiĢahın mühürdarı) padiĢaha yanlıĢ tanıtmasının sonucu olarak bertaraf etmesinin büyük payı vardır (Özkaya 1986:117). Ünlü Osmanlı tarihçi ve devlet adamı Cevdet PaĢa‟ya göre, isyanın çıkıĢ sürecinde, devletin Rum tebaasına karĢı zaman zaman artan baskılarının da etkisi vardır (1966: 61). Bizim için önemli olan, isyanın Osmanlı Devleti‟nde neyi değiĢtirdiği veya neleri getirdiği sorularıdır. Bunun için isyanın bastırılmaya çalıĢılma sürecine ve sonuçlarına bakmamız gerekir.

Osmanlı Devleti‟nin Avrupalı devletlere tanıdığı imtiyazlar çerçevesinde, yabancıların elde ettikleri haklar, Osmanlı tebaası olarak yaĢayan gayr-i müslimler için de ekonomik açıdan sığınacakları bir kapı olmuĢtur. Rum tüccarların yabancı devlet konsolosluklarına baĢvurarak aldıkları patenta kağıtları, kendilerini Osmanlı

31

Ġsyana Fransa, Ġngiltere ve Rusya‟nın destek verdiğinin anlaĢılması ile ilgili olarak Bkz..: BOA Cevdet Hariciye (C.HR), Nr. 105/5228, 07.S.1243-30.08.1827.

32

1808-1858 yılları arasında Ġngiltere Büyükelçisi olarak Osmanlı Devleti‟nde görev yapmıĢ olan Lord Stratforf Canning anılarında, Yunan isyanını meĢru otoriteye değil, uygarlık dıĢı bir tiranlığa karĢı cephe alıĢ olarak yorumlamıĢ ve isyanı haklı bulduğunu açıkça ifade etmiĢtir. Bkz.: (Poole 1999: 47).

reayası olmaktan çıkarmaya yetiyor ve böylece devlete ödemek zorunda oldukları vergiden muaf olmalarına vesile oluyordu (Tayfur 2003: 105)33

. Buna karĢılık devlet, bu durumu engellemeye çalıĢıyor ve bazen de yasaklamalar getiriyordu.34

Rumlar içinse bu hakkı elde etmek büyük bir kazanç anlamına geliyordu. Elbette bu iĢin sadece ekonomik boyutu. Bir de Fransız Ġhtilali‟nden sonra geliĢimini tamamlayan Rum aydınlanması söz konusu. Devletin Rumlara tanıdığı imkânlar dâhilinde açılan cemaat okulları ve basılan kitaplarda, devamlı surette bağımsızlık söylemi dile getiriliyor ve hatta Cevdet PaĢa eserinde FeriĢine KocabaĢısı‟nın “Ben kazamda olan reâyaya kefilim” (1966: 71) diyerek Osmanlı‟yı aldattığından bahsediyordu. Bu durum alınacak tedbirleri de önemli hale getiriyordu. Her Ģeyden önce devlet, kendi reayasına karĢı bir hareket içinde olmaktan çekiniyordu. Bunun için isyancıların harbî statüsünde değerlendirilmeye alındığını görmekteyiz.35

Bundan baĢka sorumlu olarak addedilen Rum Patrik ve Metropolitlerin idam edilmeleri de ibret olması niyetine dönük eylemlerdir (Tayfur 2003: 131)36

. Fakat tedbir kabilinden yapılan bu eylemler, Avrupa nezdinde hiç de olumlu karĢılanmamıĢtı. Rusya, Ġstanbul‟daki patrik ve metropolitlerin Küçük Kaynarca AntlaĢması‟na aykırı olarak idam edildiğine dair Babıali‟ye resmi bir takrir ulaĢtırmıĢtı.37

Osmanlı Devleti ise kendini savunurken, sadece sorumluların cezalandırıldığını ve meselenin devletin bir iç meselesi olduğunu ileri sürdü (Tayfur 2003: 139). Gerek içeride uygulanan isyan bastırma yöntemi, gerekse de devletler arasında meydana gelen sürtüĢmeler, Rumların devlete olan bağlılıklarını asgarî düzeye indirmiĢtir. Sürecin bu Ģekilde iĢlemesi, sorunu kronik hale getirirken çıkan isyanları bastırmakta gün geçtikçe çaresi tükenen devleti, Mısır valisinden yardım istemeye yöneltti. Böylece Rum isyanına Avrupalı devletlerin

33

BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), Nr. 97/3902, 03.C.1221-18.08.1806. 34

Edirne Kadılığı‟ndan verilen bir ilamda, Ermeni, Rum ve Yahudi milletinden bazı kiĢilerin tercümanlık ve hizmetkârlık gibi bahanelerle yabancıların himayesine girerek vergi mükellefiyetinden kurtulduklarından bahsedilmekte ve bu durumun kabul edilemez boyutlara ulaĢmasından dolayı ev ve mallarına vergiden pay ayrılması gerektiğine karar verilmiĢtir. Bkz., BOA, Cevdet Maliye (C.ML), Nr. 32/1468, 22.S.1217-24.06.1802.

35

Eflak ve Boğdan‟da isyan eden isyancılar hakında harbî muâmelesinin lazım geldiğine dair Bkz.: BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), Nr. 69/3434, 22.B.1236-25.04.1821.

36

BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), Nr. 1316/51293, 29.Z.1235-07.10.1820; BOA, Hatt-ı Hümayun (HAT), Nr. 510/25027, 05.M.1237-02.10.1821.

37

öteden beri talip oldukları Mısır da eklenmiĢ oluyordu. Mısır valisi isyanı bastırma karĢılığında, Mora valiliğini de istedi ve aldığı olumlu cevaptan sonra oğlu Ġbrahim PaĢa‟yı isyancıların üzerine sevk etti. Fakat isyan, Avrupalı devletlerin desteğiyle baĢarıya ulaĢınca Mora elden çıktı. Bunun üzerine Suriye valiliğini isteyen Mehmet Ali PaĢa, padiĢahla karĢı karĢıya gelmiĢ oldu. Böylece Yunan isyanını bastırmak için olaya dâhil olan Mısır valisi, sorunu çözemediği gibi meseleye bir de kendisi eklendi. Mısır‟ın olaya karıĢması ise baĢlı baĢına bir sorundu. Çünkü bütün Avrupalı devletlerin Mısır‟la ilgili bir çıkarı ve planı vardı. Mısır sorununu bir kenara bırakarak asıl konumuza dönecek olursak, 4 Nisan 1827 tarihli Yunanistan‟ın özerkliğini içeren Ġngiliz-Rus ikilisinin hazırladığı St. Petersburg Protokolü ve hemen ardından 6 Temmuz 1827 tarihli, Fransız-Ġngiliz-Rus üçlüsünün imzaladığı Londra Protokolü‟nün Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesine mukabil, önce Navarin‟de Osmanlı donanması ateĢe verildi, sonra Rusya Osmanlı‟ya savaĢ açtı. 1829 yılına gelindiğinde ise, Osmanlı barıĢ istemek zorunda kalmıĢtı. Yapılan Edirne AntlaĢması‟na göre ise Yunanistan‟ın bağımsızlığı onaylanıyordu (Karal 1998: 121- 122).

Yunanistan‟ın bağımsızlık mücadelesi, Osmanlı Devleti‟ni gayr-i müslim tebaasına ve onları bahane eden Batılı güçlere karĢı bazı giriĢimlerde bulunmaya itti. Artık devlet için gayr-i müslim tebaayı bir arada tutabilmek her geçen gün daha da zorlaĢıyordu. Üstelik Batılı devletler de baskılarını artırmaktaydı. Son olarak Edirne BarıĢına razı olan Osmanlı için yeni bir dönem baĢlıyordu. Artan Rus tehdidinin Osmanlı dıĢ politikasında ciddi değiĢikliklere yol açtığı ve Rusya karĢısında Batı blokuna yakınlaĢmanın baĢladığı bir döneme girilmiĢtir (D Yılmaz 2004: 30). Ancak son durum, devletin içeride bazı reformlar yapmasını ayrıca zorunlu hale getirmiĢtir. Ġleride ele alınacağı üzere, Tanzimat Fermanı bunlar arasında en önemli olanıdır ve adlî yapıda da birçok değiĢikliğe zemin hazırlamıĢtır.