• Sonuç bulunamadı

ABD‟nin Osmanlı Toprakları Üzerindeki Planları ve Osmanlı Siyaseti

1.5. AVRUPALI DEVLETLERĠN YAYILMACI POLĠTĠKALARI

1.5.5. ABD‟nin Osmanlı Toprakları Üzerindeki Planları ve Osmanlı Siyaseti

19. yüzyıl Osmanlı Devleti‟nin diplomatik açıdan iliĢkilerini üst düzeye çıkarttığı bir dönem olmuĢtur. Devletin yıkılıĢ sürecinde olması, Avrupalı devletleri Osmanlı toprakları üzerinde planlar yapmaya sevk ederken, aynı zamanda değiĢen ekonomik düzen ve Sanayi Devrimi sonrası sömürge ve pazar arayıĢları neticesinde, ticaret yolu ve bahanesiyle Osmanlı topraklarına yöneltmiĢtir. Avrupalı devletlerden ayrı olarak, Amerika da bu kervana katılmıĢ; fakat Amerika-Osmanlı iliĢkileri, Protestan misyonerler nedeniyle farklı bir boyuta taĢınmıĢtır.

47

Amerika ile olan iliĢkiler, 18. Yüzyılın sonlarında ticarî içerikli olarak baĢlamıĢtır. Amerika‟nın ihraç ettiği ticarî malların alıcısının Akdeniz ülkelerinin olması, Akdeniz ticaretinde söz sahibi olma isteğiyle birleĢince, Amerika‟yı zorunlu olarak Osmanlı‟nın kapısını çalmaya itmiĢtir (Y Güler 2005: 230). Ancak Akdeniz‟de Garp Ocakları olarak isimlendirilen Afrika Beyliklerinin olması, ilk olarak bu beyliklerle anlaĢmasını zorunlu kılmıĢtır.48

Amerika‟nın Osmanlı‟ya yakınlaĢmasının bir diğer nedeni de Osmanlı Devleti‟nin stratejik önemi ve değeridir (Fendoğlu 2002: 177; Y Güler 2005: 231).

Amerika‟nın Osmanlı Devleti‟yle iliĢki kurmak istemesine karĢın, Osmanlı‟nın baĢlangıçta biraz çekimser kaldığını ve Amerika‟nın konsolosluk açma isteğini birkaç kez geri çevirdiğini görmekteyiz (Fendoğlu 2002: 189). Bu nedenle önce gayr-i resmi olarak baĢlayan konsolosluk faaliyetleri, 1830 yılında imzalanan “Seyr-i Sefain AntlaĢması” ile yeni bir boyut kazanmıĢ ve bu tarihten sonra Amerika gerekli gördüğü yerde konsolosluk açma hakkını elde etmiĢtir (Fendoğlu 2002: 194; Y Güler 2005: 232).49 AntlaĢmanın Amerika‟ya “en ziyade müsaadeye mazhar millet” statüsünü kazandırması, Amerika‟ya öteden beri istediği etki gücünü sağlamıĢtır. Bunun yanında bir Amerikan vatandaĢının Osmanlı topraklarında suç iĢlemesi halinde, hakkında nasıl bir iĢlem yapılması gerektiği sorunu ortaya çıkmıĢ (ġafak 2003: 43) ve aynı zamanda açılan konsoloslukların Amerika‟nın Osmanlı planının bir parçası olarak, özellikle Ermenileri Osmanlı aleyhine kıĢkırtması, gayr-i müslim sorununa bir yenisinin eklenmesi anlamına gelmektedir (ġafak 2003: 43). YaĢanan geliĢmelerin Osmanlı Adliye TeĢkilatı‟nda yapılan yeniliklere bir baĢka dıĢ etkiyi oluĢturduğu ayrı bir gerçektir.

Seyr-i Sefain AntlaĢması‟ndan önce Amerika, Osmanlı Devleti‟yle ilgili planlarını gerçekleĢtirmek için 1810 yılında kurulmuĢ bir Protestan misyoner örgütü olan

48

Amerika‟nın Afrika Beylikleriyle iliĢkilerinin kısa tarihi için Bkz.: (Fendoğlu 2002: 178-188). 49

Ayrıca yayınlanmıĢ orijinal metni ve Türkçe tercümesi için Bkz.: (Fendoğlu 2002: 313-317; ġafak 2003: 119-133).

American Board of Commissioners for Foreign Missions vasıtasıyla, Osmanlı Devleti‟nde Protestanlığı yaymak için çalıĢmalara baĢlamıĢtır (Ö Turan 2002: 1548; Fendoğlu 2002: 221-222; ġafak 2003: 64). Böylece Osmanlı Devleti‟nde azınlık sorunlarına bir de Protestan gayr-i müslimler katılmıĢ ve Ġngiltere‟nin de müdahaleleriyle millet sisteminde zorunlu değiĢimler kaçınılmaz olmuĢtur (Fendoğlu 2002: 207; Ö Turan 2002: 1549).

Amerikan misyonerler, hedef kitle olarak öncelikle Gregoryen Ermenileri seçmiĢler (M A Küçük 2005: 47) ve Ġngilizlerin de desteğiyle “Bible Lands/Ġncil Ülkesi” olarak adlandırdıkları (Ö Turan 1999: 1098) Osmanlı topraklarını misyon kısımlarına ayırarak faaliyetlerini sürdürmüĢlerdir (ÖzcoĢar 2006: 144; Öztürk 2007: 67). Amaçlarını gerçekleĢtirmek için kültürel faaliyetlere ağırlık vermiĢler ve birçok okul açmıĢlardır (KocabaĢoğlu 1989: 35; Fendoğlu 2002: 227).

Gerek Amerikalı misyonerler gerekse de onlara destek veren diğer misyonerler, Doğu Kiliselerinin birliğini sağlamak gayesiyle (ÖzcoĢar 2006: 145) gayr-i müslim sorunlarını büyüten icraatlara imza atarak, Osmanlı Devleti‟nde halklar arası bütünlüğün bozulmasına ortam hazırlamıĢlardır. Ayrıca misyonerler, Protestan Ermenileri ön plâna çıkartarak, Ermeni Kiliselerinde reform ihtiyacı olduğu fikrini ileri sürmüĢlerdir (M A Küçük 2005: 68). Gerek Protestan propagandası gerekse de Ermeniler üzerinde oynanan oyunlar, Ermeni cemaati arasında bir çatıĢma ve Ermeni milliyetçiliği anlayıĢının doğmasına neden olmuĢtur (Ortaylı 2007a: 172). Buna karĢın devlet içinde, hangi din ve milletten olursa olsun, kanun önünde eĢitlik anlayıĢının doğmasına ve buna uygun yapısal değiĢikliklerin yapılmasına vesile olmuĢlardır. Ayrıca Avrupalı devletlerin durumdan faydalanma çabalarının önüne geçebilmek için de gayr-i müslim haklarına yönelik düzenlemeler yapılmasına katkıda bulunmuĢlardır.

BÖLÜM 2

BATI ETKĠSĠ ALTINDA ADLĠYE TEġKĠLATINDA

REFORM SÜRECĠ

2.1.OSMANLI DEVLETĠ VE BATILILAġMA

Avrupa devletleriyle olan mücadelesinde yenilgilerle tanıĢmaya baĢladığı dönemden itibaren, içine düĢtüğü durumdan kurtulmak isteyen Osmanlı‟nın, birtakım arayıĢları olmuĢtur. Ancak bu arayıĢlar, ilk dönemler için sadece askerî içeriklidir. Bununla birlikte Avrupalı devletlerle geliĢen diplomatik süreç, iki medeniyetin birbirini tanıma konusunda daha çok fırsat bulmasına sebep teĢkil etmiĢtir. Birbirinden farklı olan iki toplumun birbirinden etkilenmesi gayet doğal olan bir durumdur. Fakat bu iliĢkinin karĢılıklı olması beklenirken, Osmanlı Devleti‟nin Avrupa‟yı küçük görmesi ve aksine Avrupalı devletlerin Osmanlı‟ya göre üstün konumda bulunması gibi nedenlerle, normal bir süreç izlenmemiĢtir. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise, iliĢki artık Osmanlı‟nın Batı‟nın üstünlüğünü kabul etmesine mukabil, BatılılaĢma isteğine bürünmüĢtür.

BatılılaĢma kavram olarak, devletin bütün kurumları ve bütün ilgili bağıntıları ile Batı toplumunun bir benzeri haline gelme çabasıdır. Bu anlamda BatılılaĢma, Batılı olmayan bir toplumun Batı‟nın değerleri ve kurallarına göre yeniden Ģekillenme sürecidir (T Aslan 2006: 92). Aynı zamanda Batı‟nın ulaĢmıĢ olduğu seviyeye gelebilmek için siyasi, sosyal, kültürel ve diğer alanlarda gerçekleĢtirilen hareketlerdir (Hanioğlu 1992: 148). Bunların hepsi hatt-ı zatında bir değiĢimdir ve değiĢim toplumların er geç hesaplaĢmak zorunda oldukları bir olgudur. Toplumların

dinamizmi için mecbur kaldıkları bu hadise, bazen sahip oldukları kurumların zedelenmesi, yıkılması veya tamamen yenisiyle değiĢtirilmesini gerektirebilir (Ortaylı 2007b: 4). Avrupa‟nın toplumsal ve fikirsel bileĢimini eriĢilmesi gereken hedef haline getiren bu anlayıĢ (Mardin 2007: 9), aynı zamanda “modernleĢme” deyimini çağrıĢtırmaktadır. Ġleri veya üstün oldukları kabul edilen kurum, değer veya modellerin benimsenmesi anlamına gelen modernleĢme (Arslantürk-Amman 2001: 389), zaman zaman BatılılaĢmayla eĢdeğer görülmüĢtür. Çünkü modernleĢme, ileri medeniyet düzeyine gelebilme tanımıyla, bu düzeye gelmiĢ olan Batının, aynı kefede değerlendirilmesi anlamında kullanılmıĢtır. Bundan dolayı medenileĢmek demek BatılılaĢmak demekti (Berkes 1978: 34).

Ġster modernleĢme isterse BatılılaĢma olsun, Osmanlı Devleti söz konusu olduğunda alıĢılagelmiĢ formatta gerçekleĢmedi. Bundan kasıt, BatılılaĢmanın Osmanlı‟nın iç dinamiklerindeki bir geliĢme veya isteğin sonucu olmasından çok, dıĢ nedenlere bağlı, hatta zorlayıcı nitelikte gerçekleĢen ve devletin bütünlüğünü korumayı hedefleyen bir olgu olmasıdır (Hülür-Akça 2007a: 314). Ancak BatılılaĢma tamamen dıĢ etkiler sonucu gerçekleĢmiĢ bir faaliyet de değildir. Zira Osmanlı Devleti‟nin içinde de mevcut durumdan kurtulmak için BatılılaĢmak gerektiğini savunanlar olmuĢtur (Kodaman 2005: 155-156). Bu konuya ileride dönmek üzere, söz konusu modernistlerin yaklaĢımını bir tür iç karar mekanizmasının iĢlevselliği olarak değerlendiriyoruz.

BatılılaĢma serüveni uzun bir geçmiĢe sahip ve dönem dönem farklı özellikler taĢıyan bir süreçtir. Konumuzun sınırlılıkları nedeniyle, yalnızca genel anlamda üzerinde birleĢilmiĢ evrelerin isimlerini vermekle yetiniyoruz: Buna göre Osmanlı‟da BatılılaĢma veya modernleĢme hatta ıslahat veya yenileĢme hareketleri, Lale Devri, Tanzimat Fermanı‟na kadar 19. Yüzyıl Dönemi ve Tanzimat Evresi Ģeklinde bir sınıflamaya tabi tutulabilir (OkumuĢ 2005a: 20).50

Bu dönemler arasındaki en belirgin fark, BatılılaĢmanın veya bir baĢka ifadeyle kültür alıĢveriĢinin/değiĢiminin, serbest

50

veya mecburî olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Lale Devri için serbest, Tanzimat Fermanı‟na kadar 19. Yüzyıl Dönemi için serbestten zorunluya geçiĢ, Tanzimat Evresi için mecburî değiĢmeler dönemi belirlemesini yapabiliriz (Turhan 2002: 134). BatılılaĢma çabalarının Adliye TeĢkilatı üzerine etkilerini ele alacağımız dönem için Ģu tespiti yapmamızda bir sakınca yok gibi görünüyor: 19. Yüzyılın baĢlarında Osmanlı, Avrupa‟yı hala kendisine uzak görmekte ve medenileĢmekle BatılılaĢmayı birbirinden ayrı tutmaktadır. Fakat bununla birlikte nasıl hareket edeceğini, hangi unsurları daha önce alması gerektiğini ve benimsemesi gerektiği medeniyetin tam olarak ne olduğunu yeterince netleĢtirememiĢtir (Turhan 2002: 155). Her Ģeye rağmen BatılılaĢma, çağdaĢ ve özgürlükçü bir devlet olma giriĢimi olarak değerlendirilebilir.