• Sonuç bulunamadı

Islahatları Devam Ettirecek Bir Otoritenin Kurulmak Ġstenmesi

2.2. ADLĠYE TEġKĠLATINDA YAPILAN REFORMLARIN GEREKÇELERĠ

2.2.3. Reformun Gerekliliğine Olan Ġnanç

2.2.4.2. Islahatları Devam Ettirecek Bir Otoritenin Kurulmak Ġstenmesi

19. yüzyılın baĢında devlette hâkim olan düĢünce, BatılılaĢma gerektiğiydi. O güne dek Batı‟nın sahip olduğu değerleri yeterince önemsemeyen devlet için, Batı‟nın üstün olduğunu kabul etmek hayli zor olmuĢtu. Batı‟nın üstün olduğunu kabul etmede elçilerin nasıl rol oynadıklarına değinmiĢtik. Ancak Osmanlı Devleti‟nde herkesin bu kabulü benimsediğini iddia etmek mümkün değildir. Bu nedenle BatılılaĢma yolunda öngörülen reformlar, pek çok tepkiyle karĢılaĢmıĢtır. Ġleride bunun ayrıntılarına ineceğiz; ancak burada olası tepkilerin hesaplanarak, güçlü bir otorite kurulmak istendiğini görebiliriz. Dolayısıyla ıslahatlara giriĢmeden önce, ıslahatları uygulayacak ve devam ettirebilecek bir otoritenin kurulmasının hedeflendiğini düĢünebiliriz. Nitekim daha önceki tecrübeler, bu tarz bir otoritenin varlığından yoksun bir ıslahat giriĢiminin baĢarısızlığını açıkça göstermiĢtir.

Türk modernleĢmesinin karĢılaĢtığı problemler arasında en fazla öne çıkan, aĢırı muhafazakâr dini kesimin muhalefeti olmuĢtur. BatılılaĢmayı kendi öz değerlerine

ihanet sayan bu kesim, Batı değerlerini ithal etmeyi din için tehlikeli saymaktaydı (Ülken 1966: 27). Bu sorunun farkında olan ıslahatçı devlet adamlarının laik kurumlar oluĢturma çabası içinde olduklarını belirtmiĢtik. Zira dünyevileĢmenin baĢlamasıyla birlikte dini bürokrasinin etkinlik alanının sınırlanması Ģart görülüyordu (OkumuĢ 2005b: 12).61

Islahatların baĢarıya ulaĢması, sadece dini endiĢeleri olan grubun engellemeleri ya da tepkilerine bağlı bir durum değildir. Genel olarak sistem içerisinde aksayan yönler ve bu türden giriĢimlerde bulunanları, can ve mal güvenliği bakımından tehdit eden bir ortamın mevcudiyeti de ciddi bir sorundur. Sened-i Ġttifak‟ın taraflarından biri olan ayanların, kendi durumlarını garanti altına almak istemesi ve devletten bu noktada emniyet talep etmesi (Ġnalcık 1996a: 352-353) sorunun kronikliğine iĢaret eder. Bu nedenle ReĢit PaĢa gibi durumun farkında olan devlet adamları, öncelikle kendi geleceği için müsadereyi ve muhakemesiz idamı kaldırmayı dile getiriyordu (Ġnalcık 1996a: 353).62 Hedeflenen değiĢimin zorunlu gerekçelerinden birini oluĢturan bu durum, sağlam bir otoritenin varlığını gerekli kılmaktaydı. Öte yandan ıslahatçı zihniyetin inkılapçı bir karakter taĢıdığı da görülür (Eryılmaz 2006: 15). Ġnkılapçı bir zihniyet ise, topluma seçim Ģansı vermeyen ve toplum adına, gerekirse topluma rağmen icraatlarda bulunmayı gerektiren bir otoriteye gereksinim duyar. Bu nedenle 19. Yüzyıl reformları, daha önce de ifade edildiği gibi, tepeden inme ihsanlar olarak değerlendirilmiĢtir. Dolayısıyla 19. Yüzyıl devlet felsefesi gereğince, bürokratik örgütler sürekli büyüme eğilimi içerisinde olmuĢtur. Devlet icraatlarını iĢleme koymak için uzmanlaĢma gerekliliğini savunuyor ve ülkenin dört bir yanındaki örgütler için Ģubeler açıyordu (Ortaylı 2000a: 24). Adliye TeĢkilatında görülen yapısal değiĢikliklerin önemli bir nedeni de iĢte bu eğilimdir.

61

19. Yüzyılda gerçekleĢtirilen reform hareketlerine karĢı oluĢan gelenekçi karakterli muhalefetin, laik düĢünceler karĢısındaki tavırlara karĢı olan mücadelesini ve bunun eğitim kurumlarındaki yansımalarını ele alan Cem ġahin, reformu gerçekleĢtirecek bürokratların eğitimi için, din ve inanç farkını dikkate almayan (laik nitelikli) eğitim kurumlarının varlığını ve böyle bir sistemi gerekli görmektedir. Bkz.: (Cem ġahin 2005: 110-111).

62

Eryılmaz bunu siyasi otorite karşısında belirli ölçüde güvenli bir statüye sahip olmak olarak yorumlamaktadır. Bkz.: (Eryılmaz 2006: 160).

2.2.5.1800-1850 Yılları Arası Osmanlı-Avrupa Ekonomik ĠliĢkileri

19. yüzyılın baĢında, Osmanlı Devleti‟nin içinde bulunduğu ekonomik Ģartlar ve Avrupalı devletlerin ekonomik çıkarları, ticari faaliyetleri yoğunlaĢtırmıĢtır. YoğunlaĢan bu ticari faaliyetlere bağlı olarak, devletler arasında ticaret antlaĢmaları ve ekonomik iĢbirlikleri gündeme gelmiĢtir. Avrupalı devletlerin Osmanlı‟ya olan iktisadi ilgisi, siyasi sorunlarla mücadele içindeki devletin, Avrupalı devletlerin yardımını sağlamak için tavizler vermesiyle sonuçlanan ekonomik iĢbirliği antlaĢmaları yapmasına neden olmuĢtur. Ticaret antlaĢmaları, Osmanlı ekonomisini gün geçtikçe daha da zora sokarken, dönem boyunca hemen her devletle benzer nitelikte imzalanan antlaĢmalardan doğan birtakım hukuksal sorunlarla da karĢı karĢıya bırakmıĢtır.

Osmanlı Devleti‟nin 1800‟lü yılların baĢında, ayanlarla olan mücadelesi ve savaĢ masraflarını karĢılamak için devlet gelirlerini artırma çabası, temel ekonomik problemidir. Devlet mevcut nakit ihtiyacını karĢılamak için vergi gelirlerini artırma yoluna gitmiĢtir. Devletin piyasalara müdahaleci bir tavır benimsemesi, kaynakların üretimi ve dağıtımı konusunda uluslar arası faktörlerin önem kazanmasıyla birlikte, ekonomik düzende zorunlu değiĢiklikler anlamına geliyordu (Quataert 2006: 448). Merkezî otoritenin güçlendirilmeye çalıĢılması, devlet içinde ekonomik grupların çıkarlarını tehlikeye sokarken, Batılı devletlerin Osmanlı‟yı Pazar olarak görmelerinin sonucu, yabancı tüccarların akın etmesi ve elbette Avrupalı devletlerin telkinleri, ekonomide de liberal bir sistemin kabulünü gerektirmekteydi (Önsoy 1994: 260).

Ekonomik iliĢkilerin konumuz açısından önemi, yapılan ticaret antlaĢmalarından kaynaklanan hukuksal problemler ve Batılı devletlerin ticari çıkarlarının Osmanlı‟yı sürüklediği yeni düzenlemeler noktalarında yatmaktadır. AntlaĢma maddelerinde yer alan bazı ifadelerin kastettiği mana ile tüccarlar arasında yaĢanan ihtilafların çözümü için ihtiyaç duyulan yargısal düzenlemeler, Tanzimat öncesinde Osmanlı Devleti‟ni

bir baĢka açıdan zor durumda bırakıyordu. Tanzimat‟ın ilanına etkisi kaçınılmaz olan ekonomik iliĢkilerin, Adlî TeĢkilat yapısında da önemli değiĢikliklerin yapılmasına neden olduğunu görmekteyiz.

2.2.5.1.19. Yüzyılın Ġlk Yarısında Yapılan Ticaret AntlaĢmalarından Kaynaklanan Hukuksal Sorunlar

Ticaret antlaĢmaları, hukuksal niteliği haiz akitler olarak, devletlerin hukuk geleneklerinin bir parçasını oluĢtururlar. Aynı zamanda bu antlaĢmalardan kaynaklanan hakların kullanımı esnasında ortaya çıkan sorunlar, yargının ilgi alanına girerek, adlî yapının tekâmülüne de katkıda bulunurlar. Adli TeĢkilat‟a etkisi bakımından incelemeye tabi tutacağımız, 1800-1850 yılları arası Osmanlı-Avrupa ticari antlaĢmaları, içerdikleri maddeler bakımından, daha önceki dönemlerden farklı olarak, adli sistemde birtakım zorunlu değiĢiklere vesile olmuĢlardır. Bu nedenle antlaĢmaları, devletlerin karĢılıklı beklentileri ve bu beklentilerden kaynaklanan sorunların çözümü esnasında yaĢanan sürecin tahlili açılarından irdeleyeceğiz. 19. Yüzyılın ilk yarısında yapılan antlaĢmaların, temelde aynı eksen etrafında cereyan ettiğinden hareketle, 1838 Baltalimanı AntlaĢması‟nı örnek olarak ele alıp, yol açtığı değiĢiklikleri tartıĢacağız.

Baltalimanı AntlaĢması, Ġngilizlerle imzalanan, bir bakıma Mısır sorununun Osmanlı‟yı Batılı devletlerin yardımına muhtaç bırakmasından kaynaklanan ekonomik tabanlı, iĢbirliği antlaĢmasıdır (Kütükoğlu 1992: 38-40; TengirĢenk 1999: 290-294; Eryılmaz 2006: 86-87). Ġngilizlerin sanayisi için hammadde ve Pazar arayıĢları ve Hindistan‟daki sömürgelerine giden yollarının güvenliğini sağlama adına Osmanlı‟nın dostluğuna ihtiyaç duymasından kaynaklanan antlaĢma (S Ünal 1981: 1369-1370), Osmanlı ekonomisine ağır darbeler indirmiĢtir. Ġngilizlerin antlaĢmadan en büyük beklentisi, Osmanlı Devleti‟nin uygulamakta olduğu yed-i vahit (tekel) düzenini ve dıĢ ticarette koyduğu vergi ve sınırlamaları kaldırmasıdır (Özdemir 1999: 352; Eren 1999: 243; TengirĢenk 1999: 303; Eryılmaz 2006: 83). Ayrıca antlaĢma,

Ġngilizlere, benzer antlaĢmaların diğer devletlere kazandırdığı gibi, en ziyade müsaadeye mazhar millet statüsünü kazandırmıĢtır. Böylece Ġngiliz tüccarlar da, Osmanlı Devleti‟nde diledikleri ticari ortama kavuĢmuĢlardır.

Ġngiliz tüccarlar bu antlaĢmaya dayanarak, ülkenin her yerinde dâhili vergilerden muaf olarak ticaret yapmak istemiĢlerdir. Ancak bu ticaret, gelenekselleĢmiĢ Osmanlı ticaret adetlerine uymuyordu. ġöyle ki, Osmanlı yerel otoriteleri, tüm ticari mallar üzerinden derbend ve mururiye harcı denen bir harç almaktaydı. Hatta bu harçlar çoğunlukla yüksek teklif veren üçüncü bir Ģahsa kiralandığından, harçları kiralayanlar, devletin belirlediği resmi tarifenin üzerinde bir miktar talep etmekteydiler ki, bu durumun önüne geçilemiyordu (Özdemir 1999: 358). Oysa Ġngiliz tüccarlar kendilerine tanınan haklar çerçevesinde fazladan bir vergi vermeye razı gelmiyorlardı.

AntlaĢmadan doğan bir baĢka hukukî problem de panayırlara giriĢ çıkıĢlarda alınmakta olan duhuliye ve huruciye harçlarıyla ilgilidir. Baltalimanı AntlaĢması‟na göre, Ġngiliz tüccarlar Osmanlı Devleti‟nde yaptıkları ticaret için, sadece bir kez gümrük vergisi vermekle yükümlü tutulacaklardı. Oysa söz konusu panayırlarda iki kez vergi talep edilmekteydi. Dolayısıyla tüccarla devlet arasında bu konudan dolayı anlaĢmazlık çıkıyordu (Özdemir 1999: 359)

Ticaret antlaĢmalarından kaynaklanan hukuksal sorunların önemli bir kısmı da antlaĢma metinlerinde yer alan bazı ifadelerin çevirilerinden kaynaklanmıĢtır. Metinlerin orijinalleriyle çevirileri arasında, genellikle yerel yönetimin eski uygulamalarından kaynaklanan, bazı farklılıkların olması, taraflar açısından bazen problem yaratıyor ve Ģikâyetlere sebebiyet veriyordu (Özdemir 1999: 359).63

63

Bu duruma benzer nitelikte Belçika ile imzalanan dostluk ve ticaret antlaĢmasında orijinal metinle çeviri metin arasında bazı farklılıkların olması, iki devlet arasında hukukî sorunlar doğurmaktaydı. Bkz.: (Gönen 1999: 346).

Gerek antlaĢmaların içeriklerinden gerekse de uygulamalardaki farklılıklardan kaynaklanan sorunlardan ötürü, Osmanlı Devleti‟nde 19. Yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru, ticari içerikli ihtilaflarda var olan mahkemeler ve kanunlar yetersiz kalmaya baĢlamıĢtı. Artan ticaret hacmi ve farklı ülkelerden Osmanlı Devleti‟ne gelen birçok tüccar, hızla geliĢen ve değiĢen ticari Ģartlar nedeniyle sorunlar yaĢamaya baĢlamıĢlardı. Devlet bir taraftan kendi menfaatini korumayı amaçlarken diğer taraftan antlaĢmaların gereğini isteyen yabancı tüccarın talepleriyle uğraĢmak zorunda kalmaktaydı. Üstelik her devlet daha fazla imtiyaz istemekteydi. Bütün bu geliĢmeler neticesinde, Osmanlı Adliye TeĢkilatı kendini yenilemek mecburiyeti hissetmeye baĢlamıĢtı. Nitekim III. Bölüm‟de ayrıntılarını göreceğimiz Ticaret Mahkemelerinin Temellerinin Atılması bu sürecin sonucudur.