• Sonuç bulunamadı

1.5. AVRUPALI DEVLETLERĠN YAYILMACI POLĠTĠKALARI

2.1.1. BatılılaĢmanın Anlamı

Osmanlı Devleti‟nde BatılılaĢma, iç ve dıĢ faktörlerin birbiri arasındaki mücadelesinden dolayı birkaç anlamda kullanılmıĢtır. Söz konusu anlamlar, devletin BatılılaĢma amaçlarını ifade eder. Dolayısıyla Adliye TeĢkilatına Batı etkilerinin neler olduğunu ortaya koyabilmek için, Osmanlı‟nın Avrupa‟yla iliĢkisinin hangi amaçlar etrafında geliĢtiğini bilmek gerekir. Osmanlı‟nın BatılılaĢma amaçları ve Avrupa‟nın Osmanlı yaklaĢımı, BatılılaĢma tanımlarını iki baĢlıkta toplamamıza neden oldu. ġimdi kısaca bunları açıklayalım:

2.1.1.1.ModernleĢme (Batı’nın UlaĢmıĢ Olduğu Seviyeye Gelebilme)

Osmanlı Devleti‟nin kendini Batı‟yla kıyaslamasının sonucu, geri kaldığını kabul etmesiyle, Batı‟nın ulaĢmıĢ olduğu seviyeye gelebilmek için modernleĢmek gerektiği fikri, BatılılaĢmanın bir yönünü teĢkil eder. ModernleĢme, geleneksel toplum yapısından bir anlamda sıyrılarak geliĢim göstermeyi ve önceye göre ilerlemeyi esas alan bir anlayıĢtır (Köker 1992: 149). 19. Yüzyılın baĢlarında Osmanlı, Batı karĢısında ayakta kalabilmek için, Batı‟nın teknik imkânlarını ithal etmeyi planlarken,

yaptığı iĢi kalıcı ve Batı‟daki gibi kapsamlı bir icraat olarak görmüyordu (Gencer 2008: 355-356). Bu nedenle baĢlangıç itibarıyla modernleĢme çabalarını pragmatik olarak değerlendirebiliriz (Otacı 2004: 158). Diğer taraftan bu dönemde gerçekleĢtirilen ıslahat hareketleri, halktan beslenen veya halkın etkin olduğu bir karakterde olmayıp tamamen yönetici kadroları tarafından tepeden inme Ģeklindeydi (Türkdoğan 1998: 184).

ModernleĢmenin bir de dıĢ etkenlerden kaynaklanan yönü var. Avrupalı güçlerin gün geçtikçe artan politik baskıları, hükümeti Batı kültürünü benimsemeye ve Batı kültürüne ait kurumları almaya itmiĢtir (Karpat 2002: 78; Gencer 2008: 356). Hiç kuĢkusuz yukardan dayatmaya dayalı bu anlayıĢ, destekten çok tepki çekmiĢtir. Osmanlı toplumu içinde artan muhalif sesler, modernist reformcularla gelenekçi halkın arasını açmıĢtır.

Geleneksel düzene gittikçe yabancılaĢan modernistler, Batı sisteminin ve kurumsal yapısının mutlak iyi olduğu tezini ileri sürmekteydiler. Dolayısıyla eski düzene ait sembol, kalıp ve kurumların değiĢtirilmesi gerektiği fikrini savundular (Karpat 2002: 80-81). Böylece bir anda, laiklik (sekülarizm) akımı modernleĢme çabalarının temel direği oldu (Otacı 2004: 146). Elbette buna bağlı olarak hukuk sisteminde de ciddi değiĢiklikler gündeme geldi. Fakat BatılılaĢma fikrinin benimsenmesinden sonra, Batı‟nın değerler sistemini aynen aktarma düĢüncesi, zaten klasik Osmanlı yapısının değiĢeceğinin sinyallerini veriyordu. Özellikle gayr-i müslimlere yönelik düzenlemeler, ne Ġslam Hukukuna uygundu ne de Müslüman düĢünce yapısına. Böyle olunca modernleĢmeye yönelik tepkiler hızla artmıĢ ve umulan amaçların gerçekleĢme imkânını zora sokmuĢtur.

ModernleĢme çabaları bütün iyi niyetine rağmen, Batı formuna göre projelendirilmiş ıslahat hareketleri (Kılıçbay 1985: 148) betimlemesini hak etmiĢtir. Çünkü Batı toplumuyla aynı süreçler takip edilmemiĢtir. Her Ģeyden öte, her iki toplum dinsel açıdan birbirinden farklıdır. Tek sebep olmasa da laikliğin benimsenmesi bundan

dolayıdır. Çünkü Ġslam Hukukunun etkinliği azaltılmadan, Batı sisteminin yerleĢmesi mümkün olmayacaktır.

Sürecin bu Ģekilde iĢlemesi bir baĢka merkezi otoriteyi gerekli kılmıĢtır: Merkezî otorite. Her reform giriĢimi, yenilikleri kararlılıkla uygulayacak bir otorite ister. Merkezî otorite, Osmanlı için yeni bir deyim olmasa da, BatılılaĢmaya karĢı grupları sindirmek için zorunluluk halini almıĢ bir ihtiyaç olarak belirmiĢtir (DemirtaĢ 2007: 391). Bu nedenle 19. Yüzyıl reformlarının hepsinde merkezî otorite gerekliliği vurgulanmıĢtır. Zira 19. Yüzyılda Batıcılar, modernistler, reformcular ve laikler bir tarafta; Ġslâmcılar, gelenekçiler ve muhafazakârlar diğer tarafta yer almıĢlardır (Çetinkaya 2002: 65; Kodaman 2005: 154).

2.1.1.2.Batı Gibi DüĢünebilme

BatılılaĢmanın Batı gibi düĢünebilme anlamını taĢımasının temelinde, var olan kanunların yetersizliğine olan inanç vardır. Buna göre BatılılaĢmanın Batı gibi düĢünebilme Ģeklinde tanımlanması, III. Selim‟in ileride ayrıntılı bir Ģekilde ele alacağımız üzere, çevresindeki ulema ve devlet adamlarından layiha istemesiyle baĢlayan ve mevcut kanunların zamanın ihtiyaç ve gereklerini karĢılayamadığı anafikrinde sonuçlanan süreçte, Batı usûlüne göre kanun ve kurumların yenilenmesi tezinin ürünüdür (Otacı 2004: 150).

Batı gibi düĢünebilme, reformları gerçekleĢtiren zihniyeti de açık seçik bir biçimde ortaya koyar. DüĢünce yapısının dönüĢümüne iĢaret eden bu durum, 19. Yüzyıl ıslahat hareketlerinin temel karakteristiğini inkılapçı olarak tespit eder (Eryılmaz 2006: 15). Devletin kurtuluĢu için BatılılaĢmayı Ģart koĢan bu zihniyet, aynı zamanda Batı‟nın kabul edeceği bir yenileĢmenin peĢindedir (Eryılmaz 2006: 17). Burada akla Ģu soru gelmektedir: Acaba BatılılaĢma, Batı‟ya olan bir hayranlığın sonucu mudur yoksa Avrupa sadece bir model midir? Soru net olmakla birlikte cevap maalesef bulanıktır. Ya da en azından Ģıklardan birini kesin bir Ģekilde tercih edebileceğimiz

bir durum yoktur. Çünkü önce Batı‟nın üstünlüğünü kabulle baĢlayan Osmanlı tutumu, zamanla hayranlığa dönüĢmüĢtür (Turhan 2002: 135). Bu nedenle baĢlangıçta Avrupa, sadece teknik bakımdan üstün ancak medeniyet açısından aĢağı görülürken, dolayısıyla sadece teknik bakımdan bir modelken, zamanla yukarıda da değinildiği gibi medenileĢmekle Avrupalı olmak aynı anlamda görülmeye baĢlanmıĢtır. Aslında bu reformistlere dayanak sağlayan bir ideolojidir (Karpat 2002: 78). Yaptığı iĢin doğru olduğuna inanan bu elit grup, Batı‟nın düĢündüğü gibi düĢünen, Batı‟nın yaptığını yapan insan tipini yerleĢtirmeye gayret etmiĢtir. Islahatları incelemek ve uygulamaya koymak için devlet adamlarının ileri gelenlerinden oluĢturulmuĢ özel bir kurulun baĢkanı olan Arif Bey‟in, BatılılaĢma konusundaki Ģu sözleri oldukça dikkat çekicidir:

Biz programımızı icraata geçireceğiz. Fakat biraz sabretmeli. Her Ģeyi birden yapamayız. Birçok batıl inanca ve eski adete galip gelmeye mecbur olduğumuzu bilesiniz. Millete yeni bir dil öğretmek kadar güç bir görevle karĢı karĢıyayız. (Engelhardt 1999: 25)

Bu sözlerden anlaĢılan, BatılılaĢmanın farklı bir düĢünme biçimi getirdiğidir. Bu nedenle her ne kadar eskiyi ihya etmek ve Kanuni dönemindeki duruma geri dönmek gibi bir söylem veya hedef dile getirilse de, aslında yeni bir düzen oluĢturma düĢüncesinin hâkim olduğu görülmektedir (Alkan 2001: 17-21). Bundan dolayı bu dönemde Avrupa medeniyetinin dinamiklerinin kavranılması çabası, en dikkat çeken özellik olarak durmaktadır (Hülür-Akça 2007b: 238).