• Sonuç bulunamadı

FRANSIZ ĠHTĠLALĠ‟NĠN OSMANLI ADLĠYE TEġKĠLATI ÜZERĠNDEKĠ

ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ

Fransız Ġhtilali, koyu mutlakiyet rejiminden kaynaklanan sınıf farklılıklarının halk üzerinde yarattığı gerilimin sonucu olarak ortaya çıkmıĢtır. Krala karĢı bir ayaklanma görüntüsüyle Fransa‟nın iç meselesi gibi algılanan Ġhtilal, kısa süre sonra gerek sloganları gerekse de yaydığı fikirlerle, bütün Avrupa‟yı, dolayısıyla Osmanlı‟yı da etkilemiĢtir. Ġhtilalin en önde gelen özelliği, her milletin kendi kaderini kendisinin tayin etmesi gerektiği düĢüncesidir. Bu düĢünce, milliyetçilik akımlarının ve milli egemenlik fikrinin çıkıĢ noktası olmuĢtur (AkĢin 1994: 25). Uzun vadede geniĢ ölçekli etkisiyle bir devrin bittiğinin resmi olan Ġhtilal, Osmanlı Devleti için pek çok Ģeyin değiĢimine öncülük etmiĢtir.

Osmanlı Devleti‟nin, Ġhtilali, çıktığı tarihlerde yeterince önemsemediğini görmekteyiz. O tarihlerde Avusturya ve Rusya‟yla mücadele içinde olan devlet, bu devletlerin Ġhtilalin kendi ülkelerine sıçramasından korkmaları sebebiyle, Osmanlı Devleti ile uzlaĢma yoluna gitmelerinden dolayı, kendi açısından olumlu bir geliĢme olarak değerlendirmeye neden olmuĢtur (B S Bolat 2005: 153). Fakat iĢin ilginç olan

tarafı, Osmanlı Devleti de Avusturya ve Rusya gibi çok uluslu bir devlettir ve dolayısıyla onlar gibi endiĢelenmesi gerekir. Oysa Osmanlı, sürece nispeten kayıtsız kalmıĢtır. Bu nedenle Ġhtilale karĢı tedbir almakta geciken Osmanlı, Ġhtilalin yaydığı, “milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi” fikrinin önemini, ancak, Fransa‟nın Yunanları kıĢkırtmaya baĢlamasından sonra anlayabilmiĢtir (Ġ Soysal 1996: 182). Nitekim Osmanlı ülkesinde yaĢayan Hıristiyanların milli Ģuurlarında bir uyanıĢ ve Müslüman ırka karĢı bir direniĢ baĢlamıĢtır. Bu son durumda Ġslam‟ın birleĢtirici ve toplayıcı bir çatı olma özelliği sona ermiĢtir (Abadan 1957: 5). Buna karĢılık Fransa‟da daha 1784 yılında reform hareketi baĢlamıĢtı (Lewis 1996: 57). Her Ģeye rağmen Fransa‟da ortaya çıkan devrim, yaydığı fikirler ve neden olduğu olaylarla Osmanlı modernleĢmesine ivme kazandırmıĢtır. Osmanlı devlet adamlarının reform çabalarında devrimin izleri ve etkileri görülür. Ġhtilalle birlikte Batı kültürü, hayat tarzı ve düĢünüĢü Osmanlı Devleti‟ne girmeye baĢlamıĢtır (Davison 1997: 35; Ongunsu 1999: 4). III. Selim devrinden itibaren din-devlet iliĢkilerinin birbirinden ayrılması gerektiği yönündeki söylemlerde gözlemlenen artıĢ, bunlar arasında en önemlilerindendir (OkumuĢ 2005a: 24). Bununla birlikte gayr-i müslim tebaa üzerinde meydana getirdiği akisler, devleti zorunlu yeniliklere de mecbur etmiĢtir. ġimdi bu geliĢmelere değinelim:

1.3.1.Fransız Ġhtilali ve Milliyetçilik Akımları

Ġhtilal, Osmanlı Devleti‟nde etkisini ilk olarak Balkanlardaki uluslar üzerinde gösterdi. Bu tarihten sonra dıĢ müdahalelerin artıĢ göstermiĢ ve Avrupalı devletlerin de gayret ve kıĢkırtmalarıyla, Balkan ulusları içerisinde yayılan ulusçuluk fikri, önce özerklik istemelerine ardından da bağımsızlık talebiyle isyan etmelerine sebebiyet verdi (AkĢin 1994: 25).

Devrimin kaynağı Fransa, Osmanlı‟da yaĢayan Hıristiyan halka bağımsızlık söylemini aĢılamaya gayret ederken, Napolyon komutanlarına, “Eğer halkın bağımsızlığa eğilimi varsa, bağımsızlık duygusunu körükleyiniz” Ģeklinde talimatlar

veriyordu (Karal 1998: 101). Aynı Napolyon, Mısır‟daki emellerini gerçekleĢtirebilmek adına, Mısırlılar için Mısır milliyetçiliği oluĢturmaya çalıĢıyor ve “Mısır Mısırlılarındır” söylemini ortaya atıyordu (Karal 1998: 101; Palmer 2002: 70).

Fransa‟dan sonra Ġngiltere ve Rusya da Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarlarını gerçekleĢtirebilmek için Hıristiyan nüfus arasında milliyetçilik fikirlerini harekete geçirdiler (Kaya 1994: 190). Avrupalı devletlerin bu konudaki tutumlarına ileride ayrıntılı olarak değineceğiz. Ancak Ģu kadarı var ki, Osmanlı Devleti‟nde revaç bulan milliyetçilik akımı, devleti reform yapmaya iterken, II Mahmut‟u Ġnkılabın olumsuz etkilerini bertaraf edebilmek için Ģöyle söylemeye zorluyordu: “Ben tebaamın Müslüman’ını Camii de, Hıristiyan’ını Kilisede, Musevi’sini Havra’da fark ederim aralarında başka güna fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim havidir ve hepsi hakiki evladımdır.” (Kaynar 1991: 100) Ve bundan hemen sonra, Ġhtilalin yaydığı milli egemenlik, laiklik, yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin ayrılığı vb. temel ilkeler, Tanzimat Fermanı‟nın ilan edilmesine vesile olmuĢtur (Tufan 1994: 149). Fermanın ilanından sonra ise, Osmanlıcılık siyaseti uygulamaya konulmuĢtur (Kuran 1994: 93; Ülken 1999: 757).

Milliyetçilik akımları, Osmanlı Devleti‟nde ıslahat hareketlerinin bütününü olduğu gibi adli teĢkilatta yapılan ıslahatları da hızlandıran bir geliĢme olarak kendini göstermiĢtir. Islahatlar bu bağlamda bazen zorunlu bazen de istekli bir Ģekilde gerçekleĢmiĢtir. Ancak, 19. Yüzyıl reformlarında Fransa‟nın örnek alınmasının nedeni, söz konusu Ġhtilal ve yaydığı fikirlerdir (Ortaylı 1999a: 126).

1.3.2.Gayr-i müslim Sorununun Ortaya Çıkması ve Sözde ġark Meselesi

Gayr-i müslim sorunu, Osmanlı Devleti‟nin zayıflamasıyla paralel, Avrupalı devletlerin Osmanlı hakkındaki planlarının parçası olarak ortaya çıkmıĢ bir sorundur. ġüphesiz Fransız Ġhtilali‟nin gayr-i müslimler üzerinde doğrudan etkisini kabul

etmekle birlikte, sorun Avrupalı devletlerden bağımsız geliĢen bir çizgi takip etmemiĢtir. Osmanlı Devleti‟nde gayr-i müslimlerin problem olması, aynı tarihlerde ortaya atılan “ġark Meselesi” tabirinin uzantısıdır ya da içinde yer almaktadır.

ġark Meselesi, aslında Türklerin Anadolu‟ya ayak basmalarından, Balkanlar ve Avrupa‟nın ortalarına kadar ilerlemelerine varıncaya kadar geçen süre zarfında, zihinlerde var olan bir deyimdir. Avrupalıların Türklere karĢı geliĢtirdikleri politikaların ortak adı olan sorun, 1815 yılında Viyana Kongresi‟nde bu Ģekilde isimlendirilmiĢ ve kapsamı geniĢletilmiĢtir (R Tosun 2004: 145). Bu tarihten sonra özellikle Balkan uluslarının isyan ettirilmeleri doğrultusunda oluĢturulan planların genel adı olan ġark Meselesi, özellikle Yunan isyanında önemli iĢlev görmüĢ ve hemen akabinde etkisini giderek artırmıĢtır. ġark Meselesi, Osmanlı Devleti‟nin öncelikle Balkanlarda olmak üzere geleceğini konu edinen bir deyimdir. Fransız Ġhtilali‟nden sonra yayılan milliyetçilik akımlarının yoğun bir Ģekilde cereyan ettiği Balkanlarda, Avrupalı devletlerin kendi menfaatleri doğrultusunda yeniden yapılanma hedeflerinden kaynaklanan politikalarının bir parçası olarak ortaya atılmıĢtır. Aynı zamanda bölgede yaĢayan gayr-i müslim milletlerin Osmanlı aleyhine isyan etmesine imkân vermek ve bu esnada Avrupa genelinde mevcut dengelerin bozulmamasına dikkat ederek, Osmanlı Devleti‟nden azami ölçüde ödünler koparmak ve gerekirse tasfiyesini sağlamak planının karĢılığıdır (Tuncer 2000: 27-28). Meselenin çok yönlü ve büyük devletler arası çıkar çatıĢmalarına sebebiyet verecek niteliklere sahip olması, zaman zaman Avrupalı devletleri farklı farklı politikalar takip etmeye zorlamıĢtır. Yunan isyanı da bunlardan biridir.

ġark meselesinin çıkıĢ noktasını, aslında en çok ekonomik nedenler teĢkil eder. Özellikle Sanayi Devrimi‟nden sonra hız kazanan sömürge edinme yarıĢı ve hammadde arayıĢları, Osmanlı Devleti‟ni hedef haline getirirken, Avrupalı devletlerin planları da iki temel eksen üzerinde yükselmiĢtir: Bunlardan birincisi, yukarıda da ifade edildiği gibi, gayr-i müslim nüfusu kıĢkırtmak; ikincisi ise, eldeki sömürgelerine giden yolları güvenlik altına almak ve yeni sömürgeler edinmek.

Planın ikinci aĢaması Mısır‟ı kilit nokta haline getirmiĢtir. Fakat iĢin ilginç tarafı, Mısır, Osmanlı hâkimiyetinde olmakla birlikte, Osmanlı Devleti‟nden çok daha iyi Ģartlara sahipti. Mısır‟ın bu konumunun Yunan isyanı sırasında ne kadar önemli sonuçlar doğuracağı birazdan görülebilir.

Fransız Ġhtilali‟nden sonra Balkan uluslarının bağımsızlığını kazanmaları, Hıristiyan dünyası için desteklenmesi gereken bir Ģeydi. Çünkü Avrupa nazarında Türklerin yönetimi, Hıristiyanlar için baskıcı ve barbarcaydı. Tek sorun Avrupa‟nın güç dengesini bozma endiĢesiydi (AkĢin 1994: 26).

ġark Meselesinin tanımı ve kapsamında dile getirilen söylemlere karĢı, Osmanlı Devleti reform yaparak tebaasının bağlılığını sağlamaya çalıĢmıĢ, aynı zamanda Batılı devletlerin, devletin iç iĢlerine karıĢmalarına varan, sözde sebeplerini ortadan kaldırmaya gayret etmiĢtir. Bu nedenle Osmanlı reformlarıyla Batılı devletlerin müdahaleleri arasında sıkı bir bağ ve zamandaĢlık vardır (Kodaman 1983: 161). Reformlar tek tek incelendiğinde, hemen hemen hepsinin ardında Batılı bir devletin haklı veya haksız dayatma ve müdahalesi görülebilir. Devlet, uluslar arası kamuoyunda söz konusu müdahaleleri boĢa çıkarmak ve içeride tebaasının yükselen sesini dindirmek için yasal ve yapısal düzenlemeler yapmıĢtır. Adliye TeĢkilatındaki düzenlemeler de bunlar içerisinde, gerek Batı etkisinin hissedildiği alan olması itibarıyla gerekse de çözüm getirmesi umulan düzenlemeler olması açısından Ģüphesiz en önemlilerinden biridir.

1.4.BALKANLARDAKĠ GAYR-Ġ MÜSLĠM TEBAANIN BAĞIMSIZLIK