• Sonuç bulunamadı

Askerî BaĢarısızlıklar ve DeğiĢen SavaĢ Teknolojileri

Askerî baĢarısızlıklar bir baĢka ifadeyle toprak kayıpları, Osmanlı Devleti‟nde reform yapma ihtiyacını hissettiren en baĢat nedendir. Devletin yaĢadığı bütün sorunların nedeni sayılan ve baĢarı geldiğinde mevcut sorunları da bitireceği umulan savaĢlar (Uzun 2001: 235), süreç içerisinde birçok değiĢimin yaĢanmasına ortam hazırlamıĢtır. Bu nedenle savaĢları salt meydanlarda olup biten çarpıĢmalar olarak alamayız. SavaĢların öncesi, sonrası ve neden olduğu pek çok geliĢme vardır. Zincirleme reaksiyonun bir parçası olarak, askerî baĢarısızlıkları, değiĢim sürecinin ilk basamağı olarak görmek gerekir.

Devletin iç dinamikleri, 19. yüzyıla gelinceye kadar çeĢitli badirelerden geçmiĢti. Devlet içinde, duraklamaya girdiği tarihten itibaren bir Ģeylerin ters gittiğini iddia eden görüĢler çıkmıĢtır (DanıĢman 1985). Ancak, kendisine meydanlarda rakip bulamayan devlet için bir sorunun varlığını kabul etmek zor olmuĢtur. Avrupalı devletlerle kendini kıyaslamak için mağlup olmayı beklemiĢtir. Mağlubiyetler, ilk zamanlarda sadece ĢaĢkınlık yaratmıĢ olacak ki, yeteri kadar ders çıkartılamadığını görüyoruz. Fakat her mağlubiyet sonrasında hezeyan da büyümüĢ, artık zihinlerde Ģiddetini giderek artıran baskılar oluĢmaya baĢlamıĢtır. Baskılar sonucunda ise, ilk sorgulanan askerî baĢarısızlıklar olmuĢtur. Sorgulamalar Osmanlı Devleti‟nde yeni bir dönemin baĢladığının iĢaretidir. Bunu bir zihniyet değiĢmesi olarak yorumlayan yazarlar vardır (Muhammet ġahin 2006: 224). Ancak o dönem geliĢmelerine baktığımızda, bunun geneli kapsayan bir değiĢim olmadığını açıkça görebiliriz. Islahat düĢüncesi özellikle 18. Yüzyıldan sonra sürekli gündemde olmuĢsa da, hem idarede bulunan devlet adamlarının bazılarında hem de her dönem revaçta olan ıslahat karĢıtlarında, zihniyet değiĢimi bir yana, zihniyet donuklaĢması/duraksamasından söz edilebilir.

Askerî baĢarısızlıklar akabinde ekonomik sıkıntıları getiriyordu. Ekonominin bozulması ise, devletin her alanına bir olumsuzluk olarak yansıyordu (Tabakoğlu

1985: 208-211). Eski düzenin geri getirilmesi için bozulan ekonominin düzeltilmesi gerekiyordu. ĠĢte bu noktada çare olarak yine savaĢlar görülüyordu. Oysa o dönemki savaĢların ekonominin bozulmasına da düzeltilmesine de yapacağı katkı sınırlıydı ve devletin duraklama ve gerilemesine asıl etken savaĢlar değildi. Ancak Osmanlı Devleti, kurtuluĢu ilk olarak savaĢlarda aradığı için, askerî alanda yaĢanan geliĢmelerin önemi tartıĢılmaz bir hale gelmiĢtir.

Askerî baĢarısızlıkların pek çok nedeni vardır. Bu nedenleri baĢlıklar altında ifade etmek gerekirse,

-DeğiĢen teknolojiyi takipte yetersizlik -Otoritenin azalması

-Timar sisteminin bozulması ve timarlı sipahilerin önemlerinin azalması -Yeniçerilerin disiplinsizliği ve kendi baĢlarına hareket etmeleri

-Yerli silah ve hammadde üretiminin yetersiz oluĢu -Zihniyet duraksaması ve yeniliğe hazır olmama

Ģeklinde bir sıralama yapılabilir. ġimdi kısaca bu baĢlıkları değerlendirelim:

Osmanlı ordusunun değiĢen teknolojiyi takipte yetersiz kalması, 16. yüzyılın sonlarından itibaren belirgin hale gelen bir durumdur. Artık Osmanlı ordusu, Avrupalı çağdaĢlarıyla karĢılaĢmalarında eskisi gibi teknik üstünlüğe sahip olmadığı gibi, pek çok açıdan da yetersiz kalıyordu (Agoston 1999: 621). Osmanlı ordusunun sahip olduğu teknolojik imkânlar, 17. yüzyıla gelindiğinde, kendi kendine devinim sağlayamayan bir pozisyondaydı. Ordunun en önemli savaĢ gereci olarak kullandığı topların çok ağır olması16, silahlar için gerekli olan barutun sağlanmasında ise,

ithalatın baĢlaması (Agoston 1999: 627), devletin teknik dönüĢümleri zamanında takip edemediğini ve teknolojik geliĢmeleri kısmen de olsa yönetemediğini göstermektedir. Bundan baĢka Osmanlı ordusunun top teknolojisinde de duraksama göze çarpmaktadır. Ordunun kullandığı topların modelleri incelendiğinde, 17.

16

Agoston‟un, Osmanlı ordusunda kullanılan top ve silahların boyutlarıyla ilgili hazırladığı tablo, Avrupa‟ya göre daha kullanıĢsız olduklarını ortaya koymaktadır. Bkz.: (Agoston 1999: 628).

yüzyıldan itibaren gözle görülür pek bir yeniliğin yapılmadığı görülmektedir. Top teknolojisinde Avrupalı devletlerin yaptığı gibi araĢtırma ve atılımlar yapılmadığından, ağırlığından dolayı taĢıması zahmetli, menzili kısa ve seri olmayan toplar nedeniyle, ordunun düĢman kuvvetler karĢısında zor durumlarda kalmasına neden olmuĢtur (Ġlgürel 1999: 607). Bu durumu belgeler mahiyette, 17. Yüzyılın hemen baĢında Kanije ve Estergon kalelerinin fethinden sonra ele geçirilen düĢman toplarının, teknik açıdan Osmanlı‟yı ĢaĢırtacak kadar üstün olduklarının kabulüdür.17

Bu yüzden Osmanlı ordusundaki ilk ıslahatlardan biri, Topçu Ocağında gerçekleĢmiĢtir. Bu ocağa bağlı bir birim olan Humbaracı Ocağında, aslen Fransız olan Kont Bonneval‟in Müslüman olduktan sonra Humbaracı Ahmet PaĢa olarak anılmasına vesile olacak ıslahatları bilinmektedir (Ġlgürel 1999: 608). Ahmet PaĢa‟nın ıslahat çalıĢmaları, çağdaĢ teknolojiyi almak ve aynı zamanda ekonomik kalkınma ağırlıklıdır. Bu nedenle hazırladığı raporlarda ekonomiyi harekete geçirecek hamlelerden söz eder (Berkes 1978: 68). Osmanlı ordusunun durumunu tahlil eden devlet adamlarından biri de Ġbrahim Müteferrika‟dır. “Usulü‟l-Hikem fi Nizami‟l- Ümem” adlı eserinde durum analizi yapmıĢ ve dönemin padiĢahı I. Mahmut‟a çeĢitli çözüm önerileri sunmuĢtur. Sorunu yeni savaĢ teknolojisine uyum sağlamada yetersiz kalma olarak tespit eden Müteferrika, Avrupa ordularının yapısının incelenerek, aynı tarzda orduların kurulması gerektiğini ileri sürer (ġen 1995: 106).

Otoritenin azalması, Osmanlı Devleti‟nde görülen sorunların birçoğunun ana nedeni ve birçoğunun da sonucudur. Devleti eski günlerine döndürmek için, timar sisteminin düzeltilmesi gereğine yapılan vurgu (Barkan 1993: 320), bir anlamda merkezî otoritenin yeniden tesisine yöneliktir. Yine 19. yüzyıl geliĢmelerinin hemen hepsinde, devlet otoritesini yeniden sağlama giriĢimi vardır. Ancak otoritenin azalmasında, özellikle padiĢahların orduyu komuta etme geleneğini terk etmiĢ olmalarının payı büyüktür (Petrosyan 1999: 674). SavaĢlara veziriazamları göndererek, askerle

17

Örnek olarak söz konusu kalelerin fethinden sonra yaĢanan geliĢmeler için Bkz.: (Orhonlu 1970: 52, 121).

arasındaki diyalogu zayıflatan padiĢah, sair zamanlarda askere sözünü dinletmede sıkıntı çekmiĢtir.

Timar sistemi, devletin pek çok beklentisi olduğu bir sistemdir. Burada değinilecek yönü, timarlı sipahilerin ordu içindeki pozisyonları üzerinedir. Bilindiği üzere, timar sistemi, devletin orduya asker sağlama yollarından biridir. Toprağın belli parçalara ayrılarak sipahinin kontrolüne verilmesi ve karĢılığında, orduya asker sağlama görevinin olması, hem devlet otoritesinin yaygınlık kazanması hem de ordunun asker ihtiyacının giderilmesine hizmet eder (Aktan 1988). Fakat gerek devletin timar sistemini eskisi gibi iĢletememesi ve buna bağlı olarak otoritesini kaybetmeye baĢlaması, gerekse de değiĢen savaĢ teknolojilerine bağlı olarak, timarlı sipahilerin eski önemlerini yitirmesi, bir yandan ordu içinde var olan dengelerin alt üst olmasına, bir yandan da sipahilerin itaatsizlik yapmalarına neden olmuĢtur (Petrosyan 1999: 676; Pamuk 2000: 94).

Yeniçerilerin disiplinsizliği, devletin ekonomik açıdan gerilemesiyle yakından iliĢkilidir. Yeniçeri Ocağı‟nın kuruluĢ felsefesi, ordu içinde padiĢaha bağlı birlikler olarak denge oluĢturmaya yöneliktir Bu nedenle ocağa devĢirme usûlü asker alınır. Sistem, tamamen devlete bağlı olarak görev yapacak eleman yetiĢtirmeyi amaçlamaktadır. Asker olacak devĢirmeler gerekli eğitimi aldıktan sonra, padiĢahın özel birlikleri olarak orduya katılırlardı. Ancak söz konusu sistem, ekonomisi gittikçe bozulan devletin engel olamadığı ve kaybedilen savaĢların ardından maalesef yine savaĢ yoluyla çözüm arama giriĢimlerinin neticesinde, farkında olmadan yozlaĢmıĢtır (Ġnalcık 1992a: 463-464). Halk, devletin ön gördüğü ekonomi politikası gereği, toprağa bağımlı hale getirilmek istendiği için, sistemden çıkıĢ çarelerinden biri olarak orduya katılmayı düĢünmüĢtür (Koç 2005: 235). Devlet içinde yaĢanan bu yatay hareketlilik, bazen orduya asker temin etme çabasının bir sonucu olarak desteklenmiĢ ve özellikle devĢirme bulunamadığı tarihlerde, Müslümanlara da yeniçeri olma yolunun açılmasına zemin hazırlamıĢtır. Bir yandan ocak disiplini gevĢemiĢ bir yandan da gerekli eğitimi alamayan ve kuruluĢ felsefesine riayet etmeyen

kalabalıkların oluĢmasına meydan verilmiĢtir. Yeniçerilerin askerlik görevlerinin yanı sıra çeĢitli iĢlerle meĢgul olmaları ise, hem asıl görevlerini sekteye uğratmıĢ hem de silah üretiminin kalitesini düĢürmüĢtür (UzunçarĢılı 1988b). Disiplinsizlik ve usûle aykırı hareketler, üst rütbeli kiĢiler tarafından maddî çıkar gerekçesiyle görmezden gelinmeye baĢladığında, idarenin yapacak çok fazla seçeneği kalmıyordu (Petrosyan 1999: 673). Devletin savaĢ stratejisi böylece hem ordu hem de toplumsal dengeyi tepetaklak ederken, yeniçerilere verilen maaĢ ve bahĢiĢ nedeniyle ayrıca bir külfetin oluĢmasına da sebebiyet veriliyordu. Toplumsal tabanlı halk hareketlerine yeniçerilerin taraf olması ise, kaçınılmaz ve üstesinden gelinmesi çok zor isyanları gündeme getiriyordu. Ġsyanlar aynı zamanda hükümeti devirme gayesinin bir parçası olarak iĢlev görmeye baĢladığında (S Aslan 2004: 98), ordunun önemli bir bölümüne olan güven iyice azalıyordu. ĠĢte bu ortamda hem askerî baĢarısızlıklar artıyor hem de giderek büyüyen sorunların çözümü için öne sürülen ıslahat giriĢimleri çok ağır tepkilerle karĢı karĢıya kalıyordu.

Devlet peĢi sıra savaĢ yaĢadığı yıllarda, ihtiyaç duyduğu üretimi gerçekleĢtirmede de güçlük çekiyordu. Hammadde sorunu ve endüstriyel gerilik, ordunun donanımını ve hareket kabiliyetini olumsuz yönde etkiliyordu (Agoston 1999: 621). Eldeki imkânlar, teknik donanımı üst düzeydeki ülkelerin ordularıyla baĢ etmeyi zorlaĢtırırken, devleti savaĢ teknolojisinde gittikçe dıĢa bağımlı bir hale sokuyordu. Ülkeye giren Batılı subaylar, Avrupaî tarzda bir ordu kurma çabası içinde, askerî düzende yenilikleri zorunlu görüyordu (Kuran 1992: 492). Bu aynı zamanda BatılılaĢmanın devlet tarafından kabul edilmeye baĢladığının da bir göstergesiydi.

Askerî baĢarısızlıklar, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları olan bir seyrin sonucunda, devleti yıkılıĢa sürüklerken, düzenin devam etmesinden faydalanan bir grup çevrenin baskıları ve aksi propagandaları, teĢhisi koymada yetersiz kalan ve kurtuluĢ reçetesini tam manasıyla yazamayan bir zihniyetin hayat bulmasını sağlamıĢtır (Agoston 1999: 631). Zihniyet duraksaması, eskiye dayanan ve ıslahatların önünü tıkayan genel bir sorundur. Bu nedenle sebep olduğu sonuçlar çok

yönlüdür. 19. Yüzyıl reformlarının karĢılaĢtığı çıkmazların baĢında yer alması açısından askerî baĢarısızlıklara yaptığı etki, ileride yapılacak reformların akıbetini de belirlemiĢtir. Dolayısıyla, devletin henüz yeniliğe hazır olmadığını görmekteyiz. Yenilik fikrinin sosyolojik olarak hesaplaĢmak zorunda olduğu problemler, hareketin baĢlangıç noktasını oluĢturan askerî teĢkilatın çökmesine ortam hazırlamıĢtır. Bu açıdan bakıldığında, yenilik fikrinin gerek zamanlama gerekse de uygulama aĢamalarında, halletmesi gereken muhalifleri olacaktır. Muhalefet savunduğu tezin doğruluğunu kabul ettirme çabası içinde, ıslahat taraftarlarının amaçlarını gerçekleĢtirmesine mani olurken, ortaya çıkan manzaranın faturasını da reformcu zihniyete havale etmiĢtir. Döngü kısırlaĢtıkça baĢarı ihtimali de haliyle azalacaktır. Sonuç olarak hangi alanda olursa olsun, ön görülen reformların amaçlarına ulaĢması için statükoyu kırması veya tasfiye etmesi gerekecektir. Askerî baĢarısızlıklar özelinde, devletin 19. Yüzyılda karĢılaĢtığı sorun ve muhalefetin kaynağı bu Ģekilde özetlenebilir.