• Sonuç bulunamadı

2.YENİ YÖNETİM ANLAYIŞI (NEW PUBLIC MANAGEMENT)

2.1. YENİ YÖNETİM ANLAYIŞININ NİTELİĞİ

2.1.3. Yeni Yönetim Anlayışının Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi

2.1.3.2. Yeni Yönetim Anlayışının Felsefi Gerekçeleri

Uzun yıllardan beri kamusal ve toplumsal koşullara uygun olan bürokratik yönetim modeli, değişen dünyada, artan bir biçimde zorluklar ve işlevsizlikler göstermeye başlamıştır. Artık tutarlı bir biçimde şu soru ortaya konmaktadır: Kamu yönetimi demokrasi ve hukuk devleti prensipleri gibi temel meşruluk prensiplerini boş vermeksizin devletin modern görevlerini çağa uygun bir biçimde nasıl yerine getirebilecektir ya da yerine getirebilecek midir? Bu soruya cevap bulmak için çeşitli modeller ortaya atılmıştır; ancak bu modellerden en fazla öne çıkanı ve kamu yönetiminin içinde bulunduğu problemli durumu ortadan kaldırabileceğine inanılan model, garantör devlet modelidir (Schedler/Proellar, 2000: 31-33). Yeni yönetim anlayışı modelinin ortaya çıkışında ideolojik karşıtlıklar da söz konusu olmaktadır. Aşağıda bu durum şekil yardımıyla gösterilmiştir.

Şekil 2.3'te görüldüğü gibi, öngörülen garantör devlet, neo-liberalizm ve sosyal devlet gibi iki zıt akıma dayanmaktadır. Bilindiği üzere, neo-liberalizmde esas olan, serbest piyasa ekonomisinin mümkün olduğu ölçüde kendi dinamiklerine göre işlemesine olanak sağlamak ve sosyal yapının kendi kendini düzenleyeceğine inanmaktır. Bundan dolayı neo-liberal anlayış, devlet müdahalelerinin en aza indirilmesini savunmaktadır (Schiller, 1995: 394). Buna karşın sosyal devlet ya da refah devleti, devlet faaliyetlerinin belli biçimlerinin tamamlayıcı modeli olarak nitelendirilmektedir. Sosyal devlet ya da refah devleti kavramları, devletin toplumsal ve ekonomik işleyişi yönlendirmede aktif bir görev üstlendiği ve kaynaklarının büyük bir kısmını sağlık, eğitim, barınma ve geçim boyutlarında, yaşama şansının daha fazla eşitlenmesine dönük beklentileri karşılayan sosyo-politik amaçlara adayan ülkelerle tanımlanmaktadır (Albert/Schölkopf, 1995: 705).

Neo-liberalizm Sosyal Devlet

Yeni Yönetim Anlayışı Garantör Devlet

Şekil 2.3: NPM İçin Temel Unsurlar (Esaslar) Olarak İdeolojik (Tezatlık) Karşıtlık Düşüncesi

(Schedler/Proeller, 2000: 31)

Burada sözü edilen karşıtlıklar, sosyal devlet ve neo-liberalizm düşünceleri, temel yapısal bir yetersizliği ortaya koymaktadırlar: Sosyal devlet politikası uygulamada politik başarısızlığa uğramıştır ve hukuk devletinin, demokrasinin ve federalizmin tehlikeye girmesine neden olacak kadar devlet aygıtının kontrolsüz bir biçimde şişmanlamasından zarar görmektedir. Buna karşın neo-liberalizmin rekabet modeli de piyasa başarısızlığından muzdariptir. Bu durum, ne piyasa tarafından ne de devlet düzenlemeleriyle yönlendirilebilen kendi kendini organize etmenin (selbstorganisation) yeni bir biçiminin oluşmasına neden olmaktadır: “Üçüncü sektör”, “kâr amacı gütmeyen

sektör” olarak isimlendirilen örgütlerdir. Devlet sınırları dahilinde bulunmak isteyen sevk ve idare biçimi olarak geliştirilen yeni yönetim anlayışı (NPM); her iki modelin (sosyal devlet, neo-liberal devlet) temel yapısal yetersizliklerini ele alan ve ideolojik boyutu terk eden bir devlet anlayışını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, her iki modelden başarılı sayılan her unsuru, kendi devlet ve ekonomi anlayışını geliştirerek almaktadır (Schedler/Proeller, 2000: 32).

İki motifin sentezi “hem- hem de” ile “ya-ya da” argümanlarının ortak kullanımıyla ortaya çıkan bir devlet tanımlamasına neden olmaktadır. Bu tanımlamada yeni bir politika ve devlet anlayışı söz konusudur. Bu anlayış, devletin kurumları arasında yeni bir ortaklığı ortaya koymaktadır. Ayrıca, devlet ve özel sektör arasında da yeni bir ortaklığı öngörmektedir (Fischer/Thierstein, 1995: 655). Buradan garantör devlet modeli şu şekilde ortaya çıkmaktadır:

1. Politik makamlar (merciler) alışılmış, demokratik meşru metotlar içinde devletin görev genişliği konusunda karar vermektedir.

2. Devletin yüklendiği iş yoğunluğu sosyal refah devleti karşısında sınırlanmıştır. Kamu kurumları, sadece devletin sorumluluğuna ilişkin temel alanlardaki görevleri bizzat yerine getirmektedir. Bu sınırlama neo-liberal “mini-devlet” modeliyle açıklanamaz, çünkü devletin, belli sosyal yardımlara ilişkin görev alanlarındaki sorumluluğu ortadan kalkmamıştır. Halbuki gelişmeye ilişkin rolü tamamen farklılaşmıştır: Devlet, vatandaşların ya da müşterilerin, hizmetlerin görülmesine katılım olanaklarını hazırlayarak ve teşvik aracını kullanarak toplumu daha aktif hale getirmek zorundadır.

3. Oluşturulan garantör yönetim, amaçlara göre fakat, daha özerk ve davranış serbestisiyle hareket etmektedir. Devlet görevlerinin somut tanımına ilişkin kararları, piyasa vermemekte, aksine eskiden olduğu gibi bu kararlar, demokratik tavırların sonuçlarına göre belirlenmektedir. Bu mekanizma sosyal devletin diğer yeni modellerini üstlenmektedir.

4. Devlet ve ekonomi arasındaki sınırlar, politik uygulamalar alanında açık bir biçimde gösterilmemiştir; aksine çatışmalarla karakterize edilmiştir. Hemşehrilerin güçlendirilmesiyle kamusal malların kendilerince üretimi teşvik edilmelidir. Kamu-özel işbirliğiyle Kamu-özel ve kamusal sorumluluklar birbiriyle bağlantılı hale

getirilmektedir. Geleneksel otoriter devlet, ortaklar (taraflar), yöneticiler ve katalizatörler için mutasyona uğramaktadır.

Devlet bu uygulama alanlarında kanuni düzenlemelerle zorlamaya gerek kalmaksızın ve etkin üretimle ihtiyaçları en iyi karşılayan mekanizmaları kullanmaktadır. Bu mekanizmalar, piyasa teorilerinden çıkarılmakta ve somut durumlara adapte edilmektedir.

Garantör devlet modeli hem sosyal devlet, hem de neo-liberal çizgilerde görülebilen politik-idari sistemin bir tanımını ortaya çıkarmaktadır. Dışarıda İsviçre ve İngiltere'nin bu tür devlet modelleriyle meşgul oldukları ve farklı stratejiler izledikleri bilinmektedir. Almanya’da da özellikle yerel yönetimler alanında “yeni yönetim modeli” adı altında bu doğrultuda projeler geliştirilmektedir.

Garantör devlet modelinde, devletin neo-liberalizm, sosyal devlet ve refah devletine karşı ideolojik biçimlenişi ile görev alanına ilişkin karar ve sorumlulukların algılanması, yerine getirilişi birbirinden ayrılmaktadır. Görev genişliği demokratik kurallar çerçevesinde politik mercilerce tespit edilmektedir. Görevlerin yerine getirilmesinde devlet, bütün kamu hizmetleri alanında kefalet sorumluluğu taşımaktadır. Devletin kendisi, sadece sözüm ona temel görevleri yerine getirmekle yükümlü olmaktadır (Schedler/Proeller, 2000: 34).

Yapan ya da üreten kamu yönetimi anlayışından garantör devlet anlayışına geçebilmek için, kamu sektörünün işleyişinin yeni bir resmini ortaya çıkarmak gerekmektedir. Kamu yönetimi, garantör devlette, demokratik olarak tespit edilmiş görevlerin başarılı bir biçimde yerine getirilme güvencesi için bir sorumluluğa sahiptir. Bu, geleneksel yönetim modelinin aksine, hiç bir biçimde zorunlu olarak hizmetlerin yapılmasını ya da uygulanmasını ve hatta finansmanını yönetim içinde organize etmek anlamına gelmemektedir. Schuppert (1998: 424-427) sorumluluk alanlarını şu şekilde göstermiştir:

• Garantörlük sorumluluğu: Bir hizmetin amaca uygun gerçekleştirilmesini garanti etme sorumluluğunu anlatmaktadır.

• Finansman sorumluluğu: Hizmetlerin yerine getirilmesi için finansman garantisi anlamına gelmektedir.

• İcra etme (iş tamamlama) sorumluluğu: Hizmetlerin sunulması ve yapılması sorumluluğunu ifade etmektedir.

Kamu hizmetlerine düşen sorumluluk kategorisine göre, hizmetlerin yerine getirilmesinde kamu yönetiminin rolü farklılaşmaktadır. Farklı taleplere cevap verebilmek için kamu yönetimi, farklı sorumluluk kategorilerinde kendisinin izin verdiği gibi davranan örgütlere ihtiyaç duymaktadır.

Şekil 2.4: Yeni Yönetim Anlayışının Meşruluk Kaynakları (Schedler/Proeller, 2000: 33)

FAYDACILIK GÖREV AHLAKI

Çıktı değerleme “Faydalı”

Piyasa kuralları

Menfaatlerin önceliği

Politik kurallar

Girdi değerleme “demokratik”

Politikanın önceliği