• Sonuç bulunamadı

yüzyılda yayımlanmış letaifnamelere bakıldığında, genel anlamda iktidara, özelde ise iktidarı elinde tutan kişilere ve yöneticilere dair sayısız latife

Çocuğun beklenmeyen ve aykırı yanıtı fıkradaki komik unsuru yaratır

H. Galib’in Güzide-i Letaif(1885)’inde bulunan aşağıdaki latife de falcıların aldatıcılığı üzerinedir:

XIX. yüzyılda yayımlanmış letaifnamelere bakıldığında, genel anlamda iktidara, özelde ise iktidarı elinde tutan kişilere ve yöneticilere dair sayısız latife

Batı ülkelerinde eğitim gören, yabancı dil bilen Osmanlı aydınının, topluma yeni bir dinamizm kazandırmak ve Batı’ya direnebilmek için Batılılaşma düşüncesini benimsediği görülür. Geleneksel medrese eğitimi yerine, akla ve bilime dayalı, uygulamaya açık bir eğitimin yararını anlamış olan bu kesim, toplumu aydınlatma, çağdaş insanlık değerleri ve ölçüleri doğrultusunda eğitme görevini üstlenir. Buna karşın, Osmanlı aydını, yeni güçlenen bürokrat kesimin yanında yer alır, saraya olduğu kadar halka da uzak düşer; bu durum, gelenekçi ve tutucularla yeniliğe açık ilerici aydınlar arasında bir halk-aydın ayrımının oluşmasına yol açar.

Batılı yaşam tarzının her anlamda toplum hayatına sindiği bu dönem, mizahın hareketliliği için elverişli ortamı doğurur. Batılı yaşam tarzıyla gelen pek çok yenilikle ilk kez karşılaşan halkın doğal tepkisi birçok fıkranın konusunu oluşturur.

Örneğin, batılı tiyatroyla beraber sosyal yaşamın rengi değişir; tiyatroya gitme adeti doğar. Misafir ağırlamanın şekli değişir. Alafranga kültüre uyum süreci başlar, yeni tipler/sınıflar belirir ve bütün bunlarla yaşamaya çalışan halk, geleneksel olanla ve modern olan arasında yaptığı seçimlere göre şekillenir.

4.3.1. İktidar, Yönetim, Siyaset Latifeleri

İktidar, yönetim ya da siyaset konulu letaif, genel olarak politik mizah başlığı altında ele alınır:

Politik mizah, başta iktidar ve diğer egemen güçler olmak üzere, yönetenleri eleştirmek, sosyal doku içindeki imajlarını zedelemek ve statülerini kaybettirmektir.

Politik mizahın konusu, olması gereken ile olanın arasındaki karşıtlıktır. Doğal olarak bu mizah türünde olması gereken şey iyi, olan ise kötüdür. Politik mizahın iki çeşidi vardır. İlki kişi, fikir, grup ya da toplumu; ikincisi siyasi bir rejimi bütün olarak değerlendirip bu rejim tarafından yapılan baskıları konu alır. Her iki öge de birbiriyle iç içe gülmeyi oluşturur (Öğüt-Eker 2014: 128).

XIX. yüzyılda yayımlanmış letaifnamelere bakıldığında, genel anlamda iktidara,

latifenin odağında kral, kraliçe, imparator, imparatoriçe ya da hükümdar gibi yönetimi elinde tutan kişiler olurken bazen de üst düzey yöneticiler bu odağa yerleşir. Bürokratik aksaklıklar, rüşvet, iltimas, yozlaşma gibi kavramlar genelde yönetimle ilgili fıkraların temalarını oluşturur. Sistemle çatışma, yönetenle yönetilenin karşı karşıya gelmesi bu tür latifelerde mizahi unsuru yaratma amacıyla sıklıkla kullanılır.

Mahmud Şatır’ın Letaif(1879)’inde Osmanlı yönetimindeki atamaların nasıl yapıldığına dair latifeler mevcuttur. “Haşmet” adlı latifede kadı olarak atanan kişiyle ilgili akla gelen ilk konu maaşı olur:

50

Ragıp Paşa, Haşmet’i Ayntâb kadısı eder. Dairede herkes kendisini tebrik ettiği sırada, Ragıp Paşa’nın sarrafı dahi tebrik ederek “Senede ne tutar?” diye sorunca Haşmet’in canı sıkılıp “Çorbacı, balıkhaneyi iltizâm etmedik, mansıb aldık.” demiştir.

Maaşı merak eden kişinin sarraf olması da yine bir gönderme taşır. Haşmet’e atfedilen bir diğer latife de yine memuriyet/görevlendirme üzerinedir:

53

Meşhur Ragıp Paşa ile Haşmet Efendi’nin mutayebeleri pek çoktur. Müşarünileyh Ragıp Paşa bir gün kesret-i mesâlihten giriftâr fütûr ve kilâl olarak “Ah Haşmet, bana bir memuriyet olsa ki böyle cismen ve zihnen meşgul olmayıp odamda ihtiyar-ı inziva ile otursam, nafakam ve sair levâzım dahi müheyya olup bana kimse de karışmasa”

dediğinde Haşmet Efendi “Buyurduğunuz gibi bir hizmet var ama efendimize layık değildir” demesiyle Ragıp Paşa “Nedir o hizmet?” sorduğunda “Efendimizin imamlığı hizmetidir” cevabını verip bununla Ragıp Paşa’nın târik-i salât olduğunu murat etmiştir.

Memuriyete dair bir diğer yerli fıkra, Leskovikli Hayrettin Nedim’in Mültekatat-ı Letaif(1885)’inde bulunur:

631

Bir İstanbullu, memuriyetle Selanik’e gidip tekrar İstanbul’a avdet eder. Kendisi oradaki mu’ciz bir şeyh ile Vardar rüzgârının şiddetinden pek rahatsız olmuştu.

Ahibbâsı, “Ne var, ne yok?” diye sual edince o da demiş ki:

 Selanik pek mükemmel bir memleket fakat Topal Şeyh’le Vardar rüzgârı fena!

Gücü elinde bulunduran kişilerin keyfiliği, yerli latifelerin bir başka konusudur.

Mahmud Şakir’in Tebessüm yahut Güzel Eğlence(1882)’sinde yer alan “Hayret

ile Celal Paşa” latifesi, keyfi davranan yöneticilerle onlardan ihsan uman

nedimlerinin ilişkisini ortaya koyar:

99

Divan kâtiplerinden meşhur Hayret Efendi ki bundan kırk sene evvel Mısır’da vefat etmiştir Erzurum valisi Celal Paşa’nın Divan efendisi iken bir gece esna-yı işrette paşaya gayet güzel bir hikâye söyler. Hikâye, paşanın hoşuna gidip Hayret’e beş bin kuruş ihsan eyler. Ertesi gün Hayret paraları hazinedardan ister. Hazinedar, paşadan istizan eder. Paşa, Hayret’i çağırıp “Akşam işret haliyle öyle bir halt etmişim, ona bakılır mı?” deyince Hayret, “Estağfirullah, akşam halt etmediniz, o haltı şimdi ediyorsunuz.” demiştir. Celal Paşa’nın sözünü tutmaması, Hayret’in eleştirisine uğramasına neden olur.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan ve ağırlıklı olarak yabancı kökenli olan latifelerin konusu, genel olarak görevi kötüye kullanma ve usulsüzlük gibi kavramlarla ilgilidir. Örneğin aşağıdaki latife, haksız kazanç sağlayan memurun ahmaklığını anlatır:

138

Fransa’da bir memûr, kisbe başka bir vâsıtası olmadığı hâlde, pek az vakit zarfında pek çok servet peydâ ettiğinden irtikâbı anlaşılarak, azl oldukta: “Devlet beni kovduğuna iyi etmiyor; çünkü kendi işimi gördüğüm gibi devletin işini de görebilirdim!” demiş.

Görevde yükselme kaygısı, tatminsizlik ve memnuniyetsizlik, aşağıdaki latifede ifade bulur:

143

Fransa’da memurun birine bir nişan verildikte, daha büyüğünü arzu ettiği için, memnun olmadığını âmiri görüp: “Memnun olmadın mı?” deyince, “Memnun olacak ne var? Bir parça şerit…” demesi üzerine, amiri: “O bir parçacık şerit tekmil hizmetlerini örtebilir, korkma” demiş.

Usulsüz yapılan atamaların başka bir örneği şu şekildedir:

160

Parislinin biri, gazete okuduğu sırada, bildiği bir adamın bir memuriyete tayin olduğunu görerek: “Vay? Falan memuriyeti filana mı vemişler! Ben onu bilirim;

eşeğin biridir! Öyle olduktan sonra ben de bir memuriyet almaya çalışacağım!” der.

Rüşvete dair bir latife şöyledir:

195

Fransa’da birisi istikraz ederek rüşvet vermekle bir mahkeme riyasetini almış. Li-ecl-it-teşekkür kralın huzuruna çıktığında, kral bu sırra vakıf olduğundan yanında bulunanlara: “İşte bir dirayetli memur, hiç şüphem yok ki pek az müddet içinde borcunu ifa edecektir.” demiş.

Yozlaşmış devlet kurumlarının rüşvetle kuşatıldığı bir diğer örnek de şöyledir:

275

Avrupa’da rüşvet kapısı bir adamı birdenbire müşir çıkaracak kadar açık bulunduğu zamanlarda, bu tarikle müşiriyyete nail olmuş bir müşir maiyetindeki ihtiyar bir ferikle bir husustan dolayı münazaa ettiği sırada, rütbesinin daha büyük olduğunu murat

ederek: “Bilmez misin ki beynimizde bir fark vardır?” deyince, ferik: “Bilirim, efendim, nasıl bilmem? Benim bu rütbeye kırk senelik hizmetle, ve senin kırk bin frankla nail olmaklığımız değil midir?” demiş.

Devlet yönetiminde üzerine düşen görevi yerine getirmeyenlerin eleştirildiği fıkra şöyledir:

202

Fransa krallarından Dördüncü Lui’nin terzisi devletin umurine dâir bir lâhiya kaleme alıp krala takdim eyledikte, kral yaverlerinden birine demiş ki: “Madem ki terzim umûr-ı devleti düşünüyor reîs-i vükelâya söyle gelsin, bana bir setre kessin.”

Aşağıdaki latifede, iltimasın ve yozlaşmanın açıkça ifade edildiği görülür:

211

Fransa’nın eski vükelasından biri dermiş ki: “Maliye nezaretine tayin olunacak zatın, kim olursa olsun, dostum ve hatta bir dereceye kadar akrabamdan olacağını şimdiden ilan ederim!”

İki yüzlü siyasetin vücut bulduğu bir başka latife de ihtilal girişimiyle ilgilidir:

228

(Milat), bir ihtilal çıkarmak teşebbüsünde iken tutulup, divan-ı harb huzurunda istintak olunduğu sırada, reisin: “Şeriklerin kimlerdi?” sualine cevaben: “Muvaffak olmuş olaydım, zat-ı âliniz de şeriklerimin biri olacaktınız.” demiş.

Diplomatların yalancılıkla geçindiğinin konu edildiği bir latife şöyledir:

398

Bir ihtiyar, ahbabından birine oğlunun yalan söylemeye alıştığından şikâyet ederek:

“Şu çocuğa ne yapayım? Yalancı adam hiçbir işe yaramaz” deyince, dostu: “Oğlunu diplomatlık mesleğine sevk et de, bak, nasıl çabuk tefeyyüz eder!” demiş.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yozlaşmış siyasete alet olan yöneticilerin yanı sıra, hakkaniyete ve adalete önem veren dürüst iktidar sahipleri de vardır:

447

Meşhur İskender’in pederi Filip’in adamlarından biri ahbabından birinin derdest-i rüyet olan davada hatrı sayılmasını Filip’e rica etmiş; Filip demiş ki: “Eğer benim sadık adamım isen, ahbabının davayı kaybetmesini benim adl ü hakkaniyette olan şöhretimi kaybetmekliğime tercih etmekliğin lazım gelir.”

Bir başka örnek de aşağıdaki şekildedir:

348

Fransa’nın eski krallarından (Klodis) kendisine düşmanı ordusunda casusluk etmiş olanlara altın yerine yaldızlanmış bakır para vermiş olduğundan, bunlar birkaç gün sonra aldıkları akçenin mahiyetini anlayarak şikâyete geldiklerinde, kral: “Bana gösterdiğiniz sadakat ve muhabbet nasıl sahte ise, onun ücreti dahi öyle olmak iktiza eder; kendi vatanına hıyanet eden düşmanına sadık olamaz” demiş.

Ekonomik sıkıntıların ve bunalımların etkilediği kesim, genelde alt grupta yer alan memurlar olur. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan aşağıdaki latife, maaşı ödenmeyen bir memurun yaşadığı geçim sıkıntısını ve ona inanmayan amirine verdiği yerinde cevabı içerir:

504

Memurun biri amirinin önüne çıkıp, tedahülde kalan maaşlarını istemiş, ve hayli vakitten beri idareden âciz kalıp, yiyeceği bile olmadığını söylemiş. Amiri yüzüne bakıp, çehresini yerinde gördüğünden: “Çehreniz sözünüzü tekzib ediyor” deyince, memur: “Efendim, bu çehre benim değildir, beni bu kadar vakitten beri veresiye besleyen lokantacıdan ariyyeten aldım” demiş.

İktidarda bulunan kişilerin yetersizliği ve niteliksizliği üzerine söylenmiş latifeler de vardır. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yer alan aşağıdaki latife, meclisi oluşturan milletvekillerinin niteliksizliğine getirilen eleştiri üzerinedir.

518

Fransa’da bir vakit beş yüz azâ-yı menhubeden mürekkeb bir meclis teşkil olunmuştu. Bir Gaskonyalı, bu meclise takdim etmek üzere, bir arzuhal hazırlayarak, üzerini: Meclisin ..., .. “a azasına” diye yazmış. Birisi bunu görüp: “Üç sıfır fazla koymuşsun” deyince, Gaskonyalı: “Ne diyorsunuz? Benim koyduğum sıfır beştir, mecliste ise beş yüz sıfır vardır.” demiş.

Geçmişten günümüze, halktan toplanan vergiler pek çok yapıta konu olmuştur.

Haksız ve adaletsiz yapılan vergilendirme sonucu mağdur edilen halk, yabancı latifelerde de yer alır. Vergilerdeki aşırılık ve gereksiz vergi alımı, M. Cemil’in Hande(1887)’sinde “İki İngiliz” adlı latifeyle okuyucuya iletilir:

862

İngiltere’de heman her şey üzerine mütenevvi vergiler tarh edildiği ve binaenaleyh ahali pek ziyade ısrar olunduğu sırada iki lord havası güzel bir mahalde geşt ü güzar ediyorlardı.

 Dikkat ediyor musunuz? Buranın havası ne kadar sâfî! İnsana taze hayat bahşediyor.

 Aman arkadaş! Yavaş söyle, sonra işitirler de hava-yı sâfî üzerine de bir vergi tarh etmeye kalkışırlar.

XIX. yüzyıl letaifnamelerinde iktidar denince akla gelen isimler, dönemin siyasi

Outline

Benzer Belgeler